Çocuk kitaplarında artık Ötüken Neşriyat da var. Yayınevinin genç editörü Ayşegül Karayama şimdiden fark yaratmaya başladı. Merve Özcan’ın ‘Göç Etmek İsteyen Serçe’si, Şeyma Göksay’ın ‘Höt Höt Efendi’si, Kudret Ayşe Yılmaz’ın ‘Çilli Çirpi’si, Mehmet Önder Karacaoğlu’nun ‘Çınar Ağacının Gizemi’ ve Hümeyra Yorgancı’nın çizgileriyle ‘Köklerden Göklere, Türk Mitolojisi’ kitapları harika. Çocuklarınıza bayram hediyesi olarak bu kitaplardan alabilirsiniz.
TANER AY
Çocuk kitaplarında artık Ötüken Neşriyat da var. Yayınevinin genç editörü Ayşegül Karayama şimdiden fark yaratmaya başladı. Merve Özcan’ın ‘Göç Etmek İsteyen Serçe’sini ve Şeyma Göksay’ın ‘Höt Höt Efendi’sini görünce, çocukluğuma dönesim geldi. Merve Özcan’ın kitabını Esen Gül Yıldız, Şeyma Göksay’ın kitabınıysa Zeynep Kalkan resimlemişler.
Sadece onlar mı, hayır, Kudret Ayşe Yılmaz’ın ‘Çilli Çirpi’si, Mehmet Önder Karacaoğlu’nun ‘Çınar Ağacının Gizemi’ ve Hümeyra Yorgancı’nın çizgileriyle ‘Köklerden Göklere, Türk Mitolojisi’ de harika. Çocuklarınıza bayram hediyesi olarak bu kitaplardan alabilirsiniz.
MASAMDA BEKLEYENLER
Bir baktım, masamda epey kitap birikmiş, Cevat Çapan’ın ‘Çağdaş Amerikan Şiiri Antolojisi’ (Sözcükler Yayınları), Haydar Ergülen’in ‘Yardımcı Ders Kitabı 101’ (Sia Kitap), Tahir Abacı’nın ‘O Sevdalar Ezeldendi’si (Sözcükler Yayınları), M. Sadi Karademir’in ‘Açık Beyaz’ı (Dergâh Yayınları), Ahmet Şahin’in ‘Galip Erdem, Adanmış Bir Ruh’u (Ötüken Neşriyât), Sedat Palut’un ‘Günebakanlar’ı (Tara Kitap), Mahmud Erol Kılıç’ın ‘Geleneğin Peşinde’si (Sufi Kitap), Ralph Waldo Emerson’un ‘Siyasi Yazılar’ı (Timaş Yayınları), Ertan Ünlü’nün ‘Osmanlı’da Sarraflar ve İlişki Ağları’ (Timaş Yayınları) ve Yaşar Çoruhlu’nun ‘Bir Türk İkonu, Böri’si (Ötüken Neşriyât).
AYARSIZ’IN SAYFALARINDAN AYRILAMADIM
Son birkaç gündür ise Ayarsız dergisinin sayfalarından ayrılamıyorum. Ebru Özden’in ‘Sonuncu Göç’ şiirini kaç defa okudum, artık sayısını şaşırıyorum. Ama, şiirden, ‘akşam gibi bir şey yalnızlık / durdukça insan akşam oluyor’ dizeleri dilime yapışıp kaldı. Bana sorarsanız, anadan doğma şâirdir Ebru, daha ne diyeyim! Elbette peşinden Oğuzhan Murat Öztürk’ün ‘İstanbul’un Şen Günlerinde Bayramlar Nasıl Kutlanırdı?’sını okudum, ithafı için de Oğuzhan kardeşime müteşekkirim, nefis bir İstanbul yazısı. Said Coşar’ın ‘Übebânın İçki Yasağı ile İmtihanı’nı ilgiyle okudum, Göktürk Ömer Çakır’ın ‘Fragmanlar’ına geçmeden önce. Bir teşekkür de ikinci paragraf için Göktürk’e, üçüncü paragrafında Volkan Ekiz’e sataşmasına bayıldım, son paragrafındaysa derginin dokuzuncu yılında bir şeylerin olacağını ima ediyor, kardeşimizin şeytana don giydirdiğini iyi bildiğimden, beni bir merâk aldı, sormayın! Geçen sayıda Volkan Ekiz’in yazısı adrenalin basmıştı, devamı Ayarsız’ın nisan sayısında. Benim ‘Mussolini, Annen Seni Çağırıyor!’ yazım, anlaşılan dostları hayli eğlendirmiş. Ahmet Zeki Pamuk gibi bir kısmıysa dergiyi Cihangir’de bulamadıklarını söyledi, sanırım Karar gazetesi de Cihangir’e pek girmiyormuş. Hiç şaşırmadım, memleketimize Papua Yeni Gine’den gelen zevatın baltayla marul dilimledikleri bir semtte, üç mevkutenin dışındakilerin nane çöpü sayılmaları olağandır. Edebiyatımızın en şeker dergisi olan Miskin’i de oradan birinin merâk ettiğini sanmıyorum. Oysa Miskin’in ikinci sayısı Mustafa Everdi kapağıyla çıktı, daha önce de yazmıştım, dergi matbaada basılmıyor, satışı yok, birkaç arkadaş kendileri için hazırlıyor, merak edenlere de elektronik posta adresinden dosya olarak gönderiliyor. Ben tiryakisi oldum, Miskin’i sizlerin de çok seveceğine eminim.
SERMET MUHTAR’I KURTARAN ÜÇ YAYINEVİ
Büyüyenay Yayınları’nın ardından Kopernik Kitap’ın ve Ötüken Neşriyât’ın ‘Sermet Muhtar Külliyatı’na başlamasına nasıl sevindiğimi ifâde edemem. Bunları sanırım önümüzdeki hafta yazacağım, çünkü Kopernik’in ilk on bir kitabını okumayı henüz bitiremedim. Sermet Muhtar külliyatının Büyüyenay’daki, Kopernik’teki ve Ötüken’deki asıl önemleri, ustamızın diline hiç müdahale edilmeden, dipnotlarla yayına hazırlanmalarıdır. Ben dipnotların büyük kısmını gereksiz bulanlardanım, tamam ‘Halakallahülbakar fi suretilbeşer’ için dipnot atılabilir de, örneğin ‘tevakkuf’ için okur artık bir zahmet de lûgat karıştırsın. Bu kitapların asıl önemleriyse, Büyüyenay’ınkilerini Mustafa Kirenci’nin ve Eren Yavuz’un, Kopernik’inkilerini Alâattin Karaca’nın ve Gulzar Mammadova’nın, Ötüken’inkilerini de Yakup Öztürk’ün yayına hazırlamalarıdır. Bu yüzden çok rahatım, vaktiyle Ahmed Rasim’in, Hüseyin Rahmi’nin ve Refik Halit’in başına gelenlerin, Sermet Muhtar’ın başına gelmeyeceğini biliyordum.
Sermet Muhtar Alus
CİHANGİR DEMİŞKEN...
Cihangir demişken, oraya Kuzguncuk’u da eklerim, yerel seçimlerden on gün kadar önce bir arkadaşımla Göztepe’de buluşmuştuk, politika konuşmaktan hiç hoşlanmama karşın, seçimlerde devletin ve milletin değerleriyle oynayan iktidar partisinin yanında Bolşevik yapıdaki ‘sol’ partilerin de kaybedeceğini söylediğimi anımsıyorum. Türkiye’nin feci şekilde sağcılaşmasının nedenlerinden biri de ‘sol’ partilerdir.
Sonuç ortada, ‘sol’, 61 milyon 441 bin 882 seçmenden sadece 161 bin 657’sinin oyunu alabilmiş. Sen solu çağa uygun yenilemezsen, 21’inci yüzyılda 19’uncu yüzyılın terimleriyle konuşmayı sürdürürsen ve sosyalizmi birkaç ‘parti ağası’nın avuçtan kumanda mülkü yaparsan, olacağı budur. Geçen seçimlerde Şirin Payzın’ın ‘sol’ partilerinin başkanlarını sık sık ekrana taşıdığını anımsarsınız, onlardan birine ‘Millete vaatleriniz nedir?’ diye sorduğunda, adamın ‘Aslında sizinle burada saatlerce Sovyet deneyimini konuşmak isterdim’ demesi üzerine az kalsın sekte-i kalpten gidiyorum. İnsan ülkesine bu kadar mı uzak olur yahu! Bir partinin başkanı da, daha geçen gün, yirmi dokuz işçi yangında ölmüşken, tabelasında ‘işçi partisi’ yazıyor, kalkıp Van’a gitti. Partinden başkasını Van’a gönder, sen paraya kurban edilen işçilerin öldükleri Gayrettepe’ye git be arkadaş. Ama, yapamazsınız, çünkü solu Cihangir’deki ve Kuzguncuk’taki kafeler ile içkili mekânlarda konuşulanlardan ve de iki gazetenin uçurdukları balonlardan ibaret sanıyorsunuz. Okumuyorsunuz, ne kadar fazla okumayıp okutmazsanız da işinize yarıyor, çünkü nihayetinde solu mülkünüze dönüştürüyorsunuz, arabam evim yok diye boşuna dövünmeyin, mülkiyetinizde onlardan daha fazlası var, âdeta bir konveks ayna, maalesef sadece o ayna sizi evde altı ağızlı aslan kesilenlerle nallı katırlar arasında büyütüyor...