Süleyman Demirel Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bbölümü’nden Dr. Ümit Alperen, Rusya ve Kuzey Kore liderleri arasındaki zirve üzerinden değerlendirmede bulunuyor.
Ümit Alperen
ABD Başkanı Donald Trump ile Kuzey Kore Başkanı Kim Jong-un’un katılımıyla Haziran 2018’de Singapur’da düzenlenen ilk zirvenin ardından, 27-28 Şubat’ta Vietnam’ın başkenti Hanoi’de gerçekleştirilen ikinci zirve başarısız bir şekilde sonuçlanmıştı. Trump-Kim görüşmelerinin çökmesinin ardından 25 Nisan’da Kim’in Rusya’nın Vladivostok şehrinde Vladimir Putin ile ilk defa bir araya gelmesi dikkat çekici oldu. Kuzey Kore’den Rusya’ya lider düzeyindeki en son ziyaret 2011 yılında baba Kim Jong-il tarafından gerçekleştirilmişti. Baba Kim ile görüşmesinin ardından Putin Kuzey Kore’yi radarına aldı. Rusya, 2014 yılında Kuzey Kore’nin bütün borçlarını silerek büyük bir jest yaptı. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin 70. yıldönümü münasebetiyle Rusya’da düzenlenen “Moskova Zafer Günü Geçit Töreni”ne Kuzey Kore Lideri Kim de davet edilmişse de, bu ziyaret Kuzey Kore’nin iç politik durumunu bahanesi etmesi ile gerçekleşemedi.
2017 ortalarında nükleer kriz ile başlayan ve 2018’de ise krizin yerini diplomasinin almasıyla devam eden süreçten en karlı çıkan ülkenin Kuzey Kore olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kuzey Kore Lideri Kim Çin Başkanı dışında bir görüşme gerçekleştiremezken, gelinen durumda uluslararası sistemin büyük güçleri arasında mekik diplomasisine başladı. Kuzey Kore-ABD arasında 2017’de başlayan nükleer krizin sona ermesinden sonraki süreçte, Mart 2018’den bugüne kadar Kim, Çin Başkanı Xi Jinping ile dört defa, Güney Kore Başkanı Moon Jae-in ile üç defa, ABD Başkanı Trump ile iki defa ve Kuzey Kore-ABD zirveleri nedeniyle Singapur ve Vietnam devlet başkanları ile birer kez görüştü. Bu bağlamda, Kim-Putin Zirvesi, hem Rusya-Kuzey Kore ilişkileri açısından hem de başarısız bir Kim-Trump Zirvesi’nin hemen ardından gerçekleşmesi açısından önemlidir. Ayrıca, Kim-Putin Zirvesi sonrasında Kuzey Kore-Rusya ilişkilerinin gelişerek devam etmesi durumunda Kuzeydoğu Asya’da güç dengesine Rusya’nın da aktif bir oyuncu olarak döndüğünü ve bu bölgedeki güç dengesinin yeniden şekillenmesine gebe olduğunu söyleyebiliriz. Eylül 2018’de yine bu köşede yazdığım “Vostok 2018: Rusya-Çin ilişkilerinde yeni bir dönem” başlıklı analizimizde, Putin’in Vostok-2018 Tatbikatı’na Çin’i davet etmesinin, Rusya’nın Doğu Asya’da aktif bir oyuncu olarak dönmek istediğinin önemli bir işareti olduğunu belirtmiştik.
Rusya Kuzey Kore’ye yabancı bir ülke değildir. Yakın tarihte Rusya’nın Kuzey Kore ile yakın ilişkileri İkinci Dünya Savaşı’na kadar uzanmaktadır. Sovyetler Birliği, 1991’de dağılmasına kadar geçen dönemde askeri ve ticari olarak Kuzey Kore’nin en önemli destekçisi ve ortağıydı. Hatta Kuzey Kore’nin ilk nükleer çalışmaları 1960’ların başında Yongbyon Bölgesi’nde, Sovyetler Birliği’nin desteği ve Kore Bilimler Akademisi gözetiminde nükleer araştırma merkezinin kurulması ile başlamıştır. Dolayısıyla Kuzey Kore nükleer teknolojisinin know-how’ının kaynağı esas olarak Sovyetler Birliği’dir. Sovyetlerin Kuzey Kore’yi desteklemesinde, bu ülke ile komünist ideolojiyi paylaşmasının yanı sıra stratejik nedenler de etkili oldu. Sovyetlerin 1991’de dağılması sonrasında Çin, Kuzey Kore’nin en yakın müttefiki oldu. Sovyetler sonrasında Kuzey Kore dış politikada Çin’e yaslanırken, Çin ile ilişkilerinde ekonomik ve politik olarak da asimetrik bir durum ortaya çıktı.
Kim-Putin Zirvesi’nin, 26-27 Nisan’da Çin’in ev sahipliği ve önderliğinde Pekin’de ikincisi düzenlenen Kuşak ve Yol Forumu’ndan hemen önce gerçekleşmesi, Rusya’nın Kuzeydoğu ve Kuzey Kore politikasında Çin’i göz ardı etmediğini gösteriyor. Rusya, konjonktürel müttefiki Çin’i kızdırmadan ve koordineli bir şekilde Kuzeydoğu Asya politikasında etkinliğini arttırmak istiyor. Bu durum aynı zamanda iki ülkenin işbirliklerini Batı’da olduğu gibi Doğu’ya da taşıyabileceklerinin işareti olarak görülebilir. Rusya’nın Kuzeydoğu Asya ve Kuzey Kore politikasını Çin ile koordineli bir şekilde oluşturması, ABD’nin ve uluslararası toplumun Kuzey Kore politikası nedeniyle Çin’e olan baskılarının ve eleştirilerinin de hafiflemesini sağlıyor. Aynı zamanda bu durum gelişmekte olan Rusya-Çin stratejik işbirliğinin de Kuzeydoğu Asya’ya ve hatta tüm Doğu Asya’ya taşınması anlamına geliyor. Bu ikilinin işbirliğinin Doğu’ya taşınması Rusya’ya Doğu Asya’da alan açarken, aynı zamanda Çin’in Doğu Asya’daki tek müttefiki Kuzey Kore’nin yanına Rusya’yı da katıyor.
Rusya Başkanlık Sözcüsü Dmitry Peskov, Kim-Putin görüşmesi üzerine yaptığı açıklamada Kore Yarımadası’nın nükleer silahlardan arındırılmasını sağlayacak en etkin mekanizmanın, Kuzey Kore, Güney Kore, Japonya, ABD, Çin ve Rusya’nın dâhil olduğu Altılı Görüşmeler olduğunu ifade etti. 2003-2007 yılları arasında Kuzey Kore Nükleer Sorunu’na barışçıl yollarla çözüm bulunması amacıyla Çin’in ev sahipliğinde bir dizi görüşmeler yapılmış, fakat bu girişim Kuzey Kore’nin nükleer denemelere yeniden başlaması nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Putin’in Kuzey Kore-ABD ikili antlaşmasından daha ziyade Rusya’nın da taraf olduğu Altılı Görüşmeleri ön plana çıkarması, şayet sorun çözülecekse de kendisinin çıkarının da göz ardı edilmesini istememesi açısından önemlidir. Şunu söyleyebiliriz ki, Trump, Kim’in istediği güvenceleri vermiş olsaydı, Kim, ABD ile ikili bir çerçeve antlaşmasında daha istekli olabilirdi. Fakat bu çerçeve antlaşmasının imzalanmasının, hem ABD-Kuzey Kore arasındaki derin güven eksikliği hem de bölgesel konjonktürel nedenlerden dolayı zor olduğunu belirtmeliyiz. Kuzey Kore bu ikili antlaşmanın kendisine çok taraflı antlaşmadan daha fazla prestij ve fayda sağlayacağının ve bölge ülkelerine karşı da elinin daha güçlü olacağının farkında.
Bunun yanı sıra 2017’nin başından itibaren Putin, sabırla ve adım adım, özellikle de Çin ile ilişkilerini olumsuz etkilemeyecek şekilde ve çeşitli vasıtalarla Kim’i ABD ile görüşmelere ikna etmeye çalışmakta. Bu politikası ile Putin, ABD-Kuzey Kore arasında arabulucu bir pozisyona gelmek istemekte. Putin’in Rusya-ABD ilişkilerinde ulusal çıkarlarını daha az etkileyen Kuzey Kore Sorunu aracılığıyla ABD ile temasını arttırmak ve bunu Ukrayna gibi daha hassas sorunlarda denge sağlayarak gerçekleştirmek istediğini söyleyebiliriz. Diğer yandan Putin, Kuzey Kore hamlesi ile mevcut uluslararası konjonktürü stratejik bir bakış açısıyla okuyarak Rusya dış politikasında da bir ilki gerçekleştirmekte. Göreceli de olsa Putin liderliğindeki Rusya’nın hem Batı hattında stratejik üstünlüğü sağlamış olduğu hem de Güney hattında yaklaşık 500 yıldır sürdürdüğü sıcak sulara inme politikasını Ortadoğu ülkelerinde başlayan karışıklıklar sonrasında Suriye üzerinden başarılı bir şekilde devam ettirdiği söylenebilir. Putin hem Batı hem de Güney hattındaki başarılarına ek olarak Rusya tarihinde bir ilki başarmak ve Doğu politikasını da başarı listesine eklemek istiyor. Putin’in Batı, Doğu ve Güney hatlarında eş zamanlı olarak başarılı ve aktif olması, Rusya tarihinde de bir ilki olacaktır.
Kuzey Kore tarafında ise Kim, Putin-Kim görüşmesinde Çin’in yanı sıra Rusya ile de işbirliğini geliştirerek ABD’ye karşı güçlü bir pozisyonda olmak istiyor. Kuzey Kore, ABD’nin, uluslararası yalnızlaştırma politikası duvarında açtığı küçük bir gediği büyütmesini bildiğini bütün dünyaya göstermekte Kuzey Kore bu bağlamda yalnızca Çin ile iyi ilişkilerle yetinmeyerek, bu sürece zaten istekli olan Rusya ile de işbirliğini geliştirme fırsatını değerlendiriyor. Böylece Kuzey Kore sadece Kore Yarımadası’nda değil, aynı zamanda Kuzeydoğu Asya’da da etkin bir oyuncu olduğunu ABD’ye kanıtlamak istiyor. 2018 yılının başından beri süregelen bu süreçte Kuzey Kore’nin ABD öncülüğünde başlayan uluslararası baskıları hafiflettiğini ve Kim’in genç yaşına ve “çılgın” kişilik analizlerine rağmen oluşan konjonktürden diplomatik manevralarla nasıl faydalandığını ve ulusal çıkarını maksimize ettiğini görüyoruz. Bu diplomatik süreçte Kim’in de özgüveninin fazlasıyla oluştuğuna şahit oluyoruz. Kuzey Kore, Hanoi Zirvesi’nin başarısız olmasının faturasını ABD Dışişleri Bakanı’na kesmiş ve Mike Pompeo’nun nükleer görüşmelerden çekilmesi gerektiğini ve yerine daha dikkatli birinin getirilmesi konusunda uyarı yapmıştır.
Ayrıca Kuzey Kore Rusya ile ticari konuları müzakere ederek ekonomik konularda yalnızca ABD’nin politikalarına bağımlı olmadığını göstermeye çalışıyor. Kim-Putin görüşmesindeki söz konusu ekonomik işbirliği çerçevesinde demiryolu taşımacılığı, petrol boru hattı konuları da gündeme geldi. Ancak Kim’in demiryolu taşımacılığı konusundaki istekli yaklaşımına mevcut uluslararası yaptırımlar nedeniyle temkinli yaklaşan Putin, demiryolu taşımacılığının daha sonra başlamasının daha iyi olacağını belirtti. Kuzey Kore’nin Rusya ile siyasi ilişkilerinin yanı sıra ekonomik ilişkilerini de geliştirmesi sonucunda Çin’e olan asimetrik ekonomik ilişkisini de kısmen de olsa azaltmasını bekleyebiliriz. Şunu da belirtmeliyiz ki; Kuzey Kore hakkındaki BM Güvenlik Konseyi kararları ve uluslararası yaptırımlar nedeniyle Rusya-Kuzey Kore arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkilerin hızlı bir şekilde gelişmesini beklemek doğru olmaz. Putin’in Kuzey Kore lideri Kim ile Eylül 2019’da Vladivostok’ta düzenlenecek Doğu Ekonomik Forumu öncesinde ya da sonrasında da görüşebileceği söyleniyor. Şayet bu görüşme gerçekleşirse, bu ikinci zirve bize, Rusya’nın Kuzeydoğu Asya ve Kuzey Kore politikasında ne yapmaya karar verdiğinin ipuçlarını da verecektir. Bu bağlamda muhtemel ikinci zirveye kadarki süreç, Rusya için biraz da “bekle-gör dönemi” olacaktır.