Sol'da mahalle baskısını anlatan Gazeteci -Yazar Oral Çalışlar, solun AK Parti'nin iktidara gelmesi ile travma geçirdiğini, asıl kırılmanın paralel yapı ile mücadele de yaşandığını söyledi.
Gazeteci Oral Çalışlar' ile Türkiye'deki solu ve solda yaşanan mahalle baskısını konuştuk. "Eski Kuşak" solculardan biri olan Çalışlar'ın bu bağı 68 kuşağına dayanıyor. Çalışlar, 1980'den önce yaşanan kırılmaların ardından, Gezi olayları ve paralel yapıyla mücadele sırasında yaşadığı mahalle baskısını Karar.com'a anlattı.
Solcularla dindarların garip bir ilişkisi vardı
Oral Çalışlar önce nasıl bir çevreden geldiğini ve ardından dindar kesimle ilk tanışmasını şu sözlerle anlatıyor:
Laik, seküler bir sol çevreden geliyorum ama 1980’den sonra solcular olarak büyük bir değişim yaşadık.1980’den sonra yaşanan başörtüsü yasağı ve dindarlara yapılan baskılar bu kesimle yakınlaşmamıza neden oldu. Çünkü eskiden bizim için dindarlık 'gericilik' anlamına gelirdi. Çünkü öyle bir kültürel arka plandan geliyorduk. Ama yine de dindarlar hayatımızın bir parçasıydı. Solcularla dindarların garip bir ilişkisi vardı. Hem bir ‘red’ ilişkisi hem de ‘bir arada’ yaşama ilişkisiydi.
12 Eylül’den sonra dindarla iletişim kurduk
Özellikle 12 Eylül 1980 Darbesi’nden sonra ortaya çıkan başörtüsü yasağıyla birlikte eski solculuk önyargılarının biraz kırıldığını anlatan Çalışlar o dönemi şu sözlerle ifade ediyor: Bazı solcular olarak, 1980’den sonra dindarların da meselelerine değinmeye başladık. İstanbul Üniversitesi’nde yapılan başörtüsü eylemlerine katıldık. Tabi benim kendi şahsi değişimim 2000'li yılların başında kurulan “Doğu Konferansı” adlı grupla oldu. Orada Mehmet Bekaroğlu, Mustafa Karaalioğlu, Nuray Mert, Hrank Dink gibi isimlerle oldukça karmaşık ama farklı sosyal yapılardan gelen insanlarla bir araya geldik. O süreçte özellikle dindarla iletişimimiz kolaylaştı.
Sol ideoloji bizi katılaştırdı
"Kendinizi 'siyasi' olarak nasıl tanımlıyorsunuz" diye sorduğumuz Çalışlar, hala solcu olduğunu ama 'eski solculuk' anlayışının kalmadığını söylüyor. Savunduğu sol düşünceyi ise şöyle açıklıyor:
Haksızlığa karşı çıkmak, sömürülere karşı ötekilerin hakkını savunmak için 1960'lı yıllarda solcu oldum. Bence solculuk ötekinin hakkını savunabilmektir. ‘Öteki’ni savunmak solculuksa; ben solcuyum. Ben bugün kimin hakkı yeniyorsa; onun hakkını aramaya devam eden bir solcuyum.
Bu niyetlerle sol örgütlere girdim ama örgüt içinde ideolojiyle tanıştığımda düşüncelerimde ciddi değişiklikler oldu. Solun katı ideolojisi bizi katılaştırdı. O ilk samimi haksızlığa karşı çıkma niyetlerimizin yerini zamanla örgütün ve ideolojinin dar kalıpları ve toplumu adam etmeye yeltenen sert yapısı aldı.
Türkiye’de sol Kemalizm ile iç içedir
Soğuk Savaş dönemine damga vuran ve bütün dünyayı kasıp kavuran 68 hareketinin Türkiye'deki savunucularından biri olan Çalışlar, 1980'den sonra solun yaşadığı dönüşümü şu sözlerle ifade ediyor:
Türk solundaki ilk kırılma 12 Eylül’den önce yaşandı ve devletin uyguladığı politikalar nedeniyle solcular çok acı çekti. Sol, bu yüzden daha da acımasız bir yapı haline geldi. Soğuk Savaş döneminde Çin ve Sovyetler Birliği’nde yaşanan insani krizler bizi sol düşünceyi sorgulamaya itti. Geleneksel sol ile hesaplaşmaya başladık. Aslında ilk kırılmayı 12 Eylül’den önce kendi aramızda yaşadık. O zamanlar örgütsel despotizmi sorguladık.
12 Eylül 1980 Darbesi’nde solun büyük bir yenilgi aldığını söyleyen Çalışlar, bu süreçten sonra sürekli "Sol ideoloji; darbeci ve Kemalist" olarak ifade edildi. Ama bu tamamen doğru değil. Yıllarca 'sol' böyle lanse edildi ama 'sağ' da sanıldığı kadar masum değildi. Biz 1960'larda Amerikan aleyhtarı gösteriler yapardık. 6. filo Beşiktaş’a demir attığı zaman Taksim'de protesto yürüyüşü yapan solculara o zaman saldıranlar sağcılardı ve içlerinde dindarlar da vardı. Bu da “sağ”ın tarihidir. Ancak Türkiye; sol hareket, ideolojik akrabalık nedeniyle sürekli Kemalizm ile iç içe olmuştur, bu doğrudur.
Gazeteci - Yazar Oral Çalışlar, solun 12 Eylül 1980 Darbesi'de büyük bir yenilgi aldığını söyledi.
Gezi'ye 'sol şiddeti' bulaştı
Özellikle sol yapı içinde ciddi kırılmalara neden olan Gezi olaylarını da değerlendiren Çalışlar ilk başlarda eylemleri samimi olarak gördüğünü ancak sonrasında yaşananları provokasyon olarak nitelendiriyor. Çalışlar "Gezi'yi önce Y kuşağının gençlik isyanı olarak algıladım. Daha sonra çadırların yakılmasıyla yaşananlar çatışmaya döndü. İşin içine şiddet girdi. Zaten solda şiddete yatkın olan gruplar hemen devreye girerek, samimi başlayan gençlik hareketine farklı bir karakter kazandırdılar. Bu nedenle Gezi’ye o andan itibaren eleştirel bir tavır aldım" diyor.
Bizim mahalle, AK Parti iktidara gelince travma yaşadı
Kendi mahallesinde baskıya uğrayıp uğramadığını sorduğumuzda ‘tabi uğradım’ diyen Çalışlar, Türkiye’de yıllardır dillendiren mahalle baskısını şu sözlerle anlatıyor:
Yıllardır bizim mahalle dindarları gerici ve tehlikeli olarak gördü. Böyle gördükleri bir akım sonra iktidara geldi. AK Parti’nin iktidara gelmesiyle bizim mahallede travma yaşadı.
Onlar giderek Türkiye'nin gerileyeceğini ve totaliterleşeğini söylediler. Ben dindar değilim ama İslami bir iktidarı sıcak karşıladım. Maalesef bizim mahalle, bu düşüncelerimden hiç hoşlanmadı ve benimle ilişkisini kopardı. 45 yıllık arkadaşlarımla ilişkilerim zedelendi.
Sol mahalledeki en büyük baskıyı paralel yapı ile mücadele sırasında yaşadığını belirten Çalışlar şunları söylüyor: Bizim mahalle ile kırılmam paralel yapıyla mücadele sırasında oldu. Hem Gezi, hem 17 -25 Aralık bizim çevreyi berhava etti. Öyle bir hale geldik ki Tayyip Erdoğan Türkiye'nin en büyük düşmanı olarak görüldü.
Bizim mahalle hiç gri alan bırakmıyor
Sol mahallede AK Parti’ye olan tavrın; ilişkilerde en temel belirleyici nokta olduğunu söyleyen Çalışlar, 17 -25 Aralık operasyonlarının ardından sol mahallenin baskısının iyice zirve yaptığını söyleyerek, yaşanan bu siyasi atmosferin ardından yaşadıklarını ise şu sözlerle aktarıyor: Bir süre sonra konuşmaz hale geldik. Ben kendi açımdan böyle bir tavırdan yana değilim. Siyaset yüzünden ahbaplığın ve dostluğun bozulmasından yana değilim. Bizim eski mahalle bu konuda çok agresif, hiçbir şekilde gri alan bırakmıyor. Gri alanda duranları; görmek ya da duymak istemiyorlar.