Kâinatın ilk girizgâhından maksadımız, onun var edildiğinin ilk aşamasıdır. Güzergahı ise kâinatın ilk patlamadan sonra, takip ettiği aşamada harikulade bir misyon üstelenmesidir. Bu misyon kâinatın bütün organlarının her zaman, sonsuz ilim, hikmet ve kudret sahibi olan Allah’ın iradesine boyun eğdiğini, onun tarafından idare edildiğini göstermektedir.
Önceki yazımızda kâinatın ‘ilk girizgâhı, güzergâhı ve rotası’ kavramlarına yer verilmiş genel anlamda birkaç ayetin ifadesine başvurulmuştu. Şimdi ise bu kavramlardan neyi kastettiğimizi ifade edecek, bu farklı merhalelerin de kâinatı yaratan Allah’ın aynı zamanda kâinatı her an elinde tutup idare ettiğini -önceden uyguladığımız maddelerin silsilesini takip ederek- açıklamaya çalışacağız...
- Kâinatın ilk girizgâhından maksadımız, onun var edildiğinin ilk aşamasıdır. Kur’an’da, bu aşamaya delâlet eden bazı ayetlerin meali şöyledir:
- Retk ve Fetk meselesi
“İnkâr edenler görmedi mi: Gökler ve yer bitişik idi. Biz onları birbirinden ayırdık. Her canlı şeyi de sudan yarattık. Hâlâ mı inanmıyorlar?” (Enbiya: 30) mealindeki ayette gökler ve yerin önce -tekbir elden çıktığına, yaratıcının bir tek olduğuna işaret etmek üzere- ontolojik bir hamur veya kozmik bir çorba şeklinde yaratıldığı, daha sonra bu kozmik çorbanın içindeki tanelerin (kâinatın organlarını oluşturacak nüvelerin) birbirinden ayrıştırıldığı ve her birisinin farklı yerlere yerleştirildiğine dikkat çekilmiştir.
Son zamanlarda keşfedilen Bigbang teorisinde olduğu gibi, Kur’an’ın yaklaşık 15 asır önce çok açık ifade ettiği bu hakikatin modern bilim dünyası tarafından anlaşılmış olması, insanlık camiası adına takdire şayandır.
- Kur’an’ın çok güzel bir üslup inceliğidir ki;
Bu konuyu açıklayan ayette “Gökler ve yer bitişik idi” mealindeki cümlede “semavat/gökler” kelimesi ile “Arz/yer” kelimesi de yan yana bitişik olarak kullanılmıştır.
Ayette “Biz onları ayırdık” ifadesinden sonra “Arz/yer” ile “semavat/gökler” kelimeleri ayrı ayrı ayetlerde ve birbirinden de ayrı olarak kullanılmıştır. İlgili ayetlerin meali şöyledir: “Onları sarsmasın diye yeryüzünde bir takım dağlar diktik. Orada geniş geniş yollar açtık; ta ki maksatlarına ulaşsınlar” (Enbiya:31).
“Göğü de korunmuş bir tavan yaptık. Yine de onlar gökyüzünün âyetlerine aldırmıyorlar” (Enbiya:32). Bu ifade tarzı gerçekten mucizevi bir belagat nüktesidir. Evet, “Nazm-ı mebani”nin, “Nazm-ı maani” ye tevafuk ve tatabuk etmesi (bir ifadenin söz dizimi, o ifadenin manasına uygun bir üslupta yer alması), i’caz derecesinde harika bir belagat inceliğidir.
- Kâinatın güzergâhı
Bu güzergâhtan maksadımız, kâinatın ilk patlamadan sonra, takip ettiği aşamada harikulade bir misyon üstelenmesidir. Bu misyon kâinatın bütün organlarının her zaman, sonsuz ilim, hikmet ve kudret sahibi olan Allah’ın iradesine boyun eğdiğini, onun tarafından idare edildiğini göstermektedir. Çünkü bütün organlarının cansız, cahil, şuursuz, kör ve sağır olduğu ilmen sabittir. Böyle olmasına rağmen, bu varlıkların bilgili, şuurlu, akıllı, birbirinin seslerini işiten, birbirinin yardımına koşan, birbirine cevap veren bir tarzda bu güzergâhı takip etmesi, bu harika işlerin perde arkasında, Allah’ın ilim, hikmet, kudret ve iradesinin bulunduğunu göstermektedir. Bu konuyu birkaç madde halinde açıklamaya çalışacağız.
- Her göğe işlevi ilham edilmiştir
“Böylece (Allah) onları iki evrede yedi gök olarak yarattı, her göğe işlevini ilham etti. Biz, yakın semayı kandillerle donattık ve onu koruduk. İşte bu, her şeye gücü yeten, her şeyi bilen Allah’ın takdiridir” (Fussilet:12) mealindeki ayette yaratanın sonsuz ilim ve kudretine vurgu yapıldığı gibi, burada yer alan “Allah her göğe işlevini ilham etti” cümlesi, kozmik sistemlerin Allah’ın iradesiyle kurulup işlediğine işaret etmektedir.
- Dünya seması koruyucu bir zırhtır
İlgili ayette yer alan “Biz, yakın semayı kandillerle donattık ve onu koruduk/veya koruyucu kıldık” cümlesi, dünyamıza en yakın olan göğün korunup koruduğuna ve korunmaya deva ettiğine işaret etmektedir. Bilindiği gibi, bilimsel çalışmaların son verilerine göre, dünyaya en yakın gök sayılan atmosferimiz, gözle görmediğimiz gazlardan oluşmuş, 10 bin km’ye varan kalınlıkta şeffaf bir kabuktur. Uzaydan dünyamıza her gün irili ufaklı milyonlarca meteor düşmektedir. Atmosferimiz bu meteor bombardımanına karşı şeffaf yapısına rağmen adeta çelikten bir set gibi karşı koymaktadır. Atmosferin bu özelliği olmasaydı dünyada hayat olmazdı, yeryüzü ise delik deşik olurdu. Atmosfer aynı zamanda güneşten gelen zararlı ışınları bir filtre gibi süzerek dünyadaki hayatın yok olmasını önlemektedir. Bu süzme işlemi de evrendeki diğer oluşumlar gibi çok ince hesapla planlanmıştır. Zararlı ışınları süzen atmosfer, yaşamın devamını sağlayan ışınları ise süzmez, onların yaşamı devam ettirmelerini engellemez. Böylece gökyüzü, Allah’ın kendisine yüklediği görevleri en güzel şekilde yerine getirmekte, evrendeki tüm varlıklar gibi kendisinin de bilinçli, gayeli, mükemmel bir şekilde yaratıldığını göstermektedir. Bu koruma işi de Allah’ın her an kâinata müdahil olduğunu göstermektedir. Zira, kanunlar onları tatbik edenin elinde bir alet gibidir. Evet, kanun itibaridir harici vücudu olamaz, bir hükümdür hâkim olamaz, bir nakıştır nakkaş olamaz, pasif bir yapıdır aktif bir yapımcı olamaz. Bu sebeple kâinatta cari olan bütün kanunlar tatbik eden yalnız Allah’tır. Amenna ve Saddakna!