Genç MÜSİAD tarafından bu yıl 8.'si düzenlenecek olan Uluslararası Genç İş Adamları Kongresi (UGİK'24), 'Global Harmony' temasıyla Grand Cevahir Otel'de yapıldı. Programda, Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi Murat Ülker ile söyleşi gerçekleştirildi.
Genç MÜSİAD tarafından bu yıl 8'incisi organize edilen 'Uluslararası Genç İş Adamları Kongresi (UGİK)', 'Global Harmony-Küresel Ahenk' temasıyla bugün İstanbul'da Grand Cevahir Otel'de yapıldı.
'İŞİMİZ BİSİKLETE BİNMEK GİBİDİR'
Programın söyleşi oturumunda Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi Murat Ülker'e de sorular yöneltildi. Ülker, holdingin yönetim sürecini anlatırken "İşimiz bisiklete binmek gibidir. Devamlı pedalı çevirmek ve ilerlemek gerekiyor. Yoksa düşerseniz. Bir kıyaslama varsa şirket almak uygun bir strateji olabilir. Ama devir değişir, bu şirketleri satmak da kaçınılmaz olur. İşinizin içinde görmek lazım" ifadelerini kullandı.
Şirketin geçmişten bugüne politikalarını dair sözlerine devam eden Ülker, "90'lı yıllarda Sabri Beyle beraber, global olmak için atılımlarımız vardı. O zaman bir büyük şirketi satın almak için İngiltere'ye gitmiştik. Bize satmadılar. Sonraki yıllarda muvaffak olduk. Bütün bu işlerde basitlik şöyle mümkün oluyor; bir yönetici ne yapacak, ne yapmayacak; kime soracak, kime sormayacak veya hangi konularda ne kadar yetkisi var... Bütün bunlara yetki onay çizelgesi yapıyoruz. Bunu herkes biliyor ve bütün yönetim kademelerini ve fonksiyonlarını kapsıyor. Bu durumda kabahat kimin belli oluyor; başarı olunca da paylaşılıyor. Bu çizelge askeri gibi gözüküyor fakat işleri çok kolaylaştıran bir şey" dedi.
Şirket içindeki organizasyon düzenine dikkat çeken Ülker, "Organizasyonları kapsamlar ve katmanlar diye ikiye ayırırsak; kapsam dediğimiz yöneticiye kaç kişi bağlı demek... Bizde şu an 4 kişi, 8'e çıkarmaya çalışıyoruz. 1'den 18'e kadar olan organizasyon var ama bunlar verimsiz oluyor. 18 çok fazla, 1 de çok az...
BASİT, HIZLI VE ÇEVİK BİR ŞİRKET
Katmanlar yani hiyerarşi nasıl olacak? Bizde ortalama 6'dır. 4'e düşürmeye hedefliyoruz. Aslında 3 olması lazım. Dede torun prensibi gibi. Bütün bunlar herkes ne yapacağını, neden sorumlu olduğunu, kime neyi danışacak, kimle beraber yapacak biliyor, onlara bağlı herkes de bunu biliyor. Bize iş yapanlar da bunu biliyor. Müşterilerimiz de biliyor. Bu sayede basit, hızlı ve çevik bir şirket olabiliyoruz" dedi.
Şirketin yatırım dönemlerindeki stratejisini değerlendiren Ülker, "Bir şirket almak ve satmak aslında insanın tabiatında yok. Kimse işini vermek istemez. Ancak eğitimle oluyor. Özel bir danışman tutarak 1 sene mühletle her hafta toplantı yaparak 'hangi şirketi satsak kim alır, biz neyi alabiliriz, nasıl olur' diye çalıştım. Buna alıştım. Bu psikolojik bariyer, bunu geçmeniz lazım. Aldığınız şirkette uyum lazım, adaptasyon lazım. Yeni bir şirket alındığı zaman, işçiler dahil herkes toplanırdı diğer ortaklarla, sen konuş derlerdi. Elimden geldiği kadar anlatırdım. Satın aldığım şirkete dair konuşurken işçi sendikasını da çağırdım. Bütün taraflar beraber konuşup el sıkıştığı zaman muvaffakiyet imkanı daha fazla olur. Bir şirketi sattığınız zaman da oradaki insanların da güven içinde olması önemli. Şirketi satacağım zaman, o arkadaşlarla konuşup niye yaptığımı ve geleceği dair açıklamada bulunurum. Onları ikna edebiliyorsam o şirketi satarım. Şimdiye kadar 30'dan fazla marka, şirket sattım. Hepsi hayatına devam ediyor" dedi.
ÇİKOLATALI GOFRET 'YERLİ VE MİLLİ'
Çikolatalı gofret sevip sevmediği sorusuna karşılık Ülker, "Öncelikle çikolatalı gofret sevmeyen var mı?" sorusunu salona yöneltince salondan alkış aldı.
Sözlerine devam eden Ülker, "Çikolatalı gofret öncelikle 'yerli ve milli' bir mal. Malın ihracatında çok muvaffak olamıyoruz. Pazarlama kitabında ne yazıyorsa bütün yanlışlar üzerinde var ama çok muvaffak oluyoruz. Günde 2 milyon adet satıyoruz" dedi.
Başarının sonraki kuşaklara aktarımı için ifadelerde bulunan Ülker, "İçimizde şöyle bir şey var hani; Bizden marka çıkmaz, bizde çok eski şirketler yoktur diye... Geçen gün gördüm, Amerika'da bir şirket bateri yapıyor. Şirketin adı Zilciyan. Kuruluş yeri Osmanlı diyor, İstanbul ve 400 yıllık şirket. Demek çık ve uzaklara gitmiş. Biz aileyiz hadi bir işimiz olsun diye düşünmemek lazım. Şirket olur da ortakları bir aileden meydana geliyorsa o bir aile şirketi oluyor. Ama şöyle düşünün; ailedeki kan bağı hısımlıkla oluyor, şirketteki ise hissedarlıkla oluyor. Yani şirkette hissedarlık yapabilirsiniz ama sürdürmek için gayret göstermeniz lazım. Ailede miras kaçınılmazdır ama şirkette size devretseler bile ona layık olamazsanız elinizden kaçar gider. Kaybedersiniz. Aile ile alakalı örfen ve dinen birbirine bağlılık vardır, saygı ve sevgi vardır, beraberinde sorumluluk getirir. Şirkette ise kural da koysanız kanun da koysanız kurtlar sofrasıdır; aile yer sofrasıdır. Çocukları serbest bırakmak gerekir. Eğer istiyorlarsa iş hayatının kurallarını koymak lazım" dedi.
NE HİSSETTİKLERİNİ BİLMEK LAZIM
Kişisel yaşamına dair açıklamalarda bulunan Ülker, "Hayatta öncelikleri doğru tespit etmek lazım. Başarmak istediğin konuda çok çalışırsan en azından olmadı diye mazeretin olmaz. Biraz meraklı olmak lazım. İşe başladığım zaman kamyon boşaltmak dahil her işi yaptım. Babam 'Bu işleri yap, onlara iş buyuracaksın. Ne hissettiklerini bilmen lazım' derdi. İşleri nasıl yapılıyor denetlerken geç saatlere kadar çalıştım. Delege ederek devam ettik. Birçok üst kademe yöneticimiz var. İşlerin nasıl yapacağını anlatıyorum. Ama bunun yanında onların bu işi benden iyi yapacaklarına inanıyorum. O zaman birçok Murat Ülker varmış gibi çalışıyoruz. Hedefler belirliyoruz. Satış rakamı, kar rakamı ve nakit para... Bu üçü tutturursa çok güzel. Bütçe ve hedeflerini kendi belirliyor. Diyelim ki hedeflerin üzerine çıkarsa o zaman normal alacağı paranın iki üç mislini alıyor" dedi.
Gençliğe dair değerlendirmesini yapan Ülker, "Günümüz gençliğine bakınca biraz yavaş buluyorum. Biraz daha fazla çıkıntı olmaları lazım. Biraz daha fazla sesleri çıkması lazım. Aykırılık iyidir. Gençlik kıymetli bir hazinedir. Kıymetini bilin, kullanın" dedi.