İYİ Parti lideri Meral Akşener, Partisinin grup toplantısında konuştu. Tarkan'ın yeni şarkısı 'geççek' üzerinden iktidara seslenen Akşener, ''Hepsi geççek, bitecek. Hiç geçmesin, bitmesin istiyorlar. Daha fazla vergi toplayalım, bu düzen bitmesin istiyorlar. Ağlasanız da sızlansanız da milletin başına bela ettiğiniz bu ucube sistem geldiği gibi gitçek. Siz isteseniz de istemeseniz de bu kabus bitecek. İYİ Parti iktidarlığında tüm bunlar geçcek'' dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, grup toplantısında son dönemde gündem olan Gibi dizisinde yer alan repliği hatırlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a seslenen Akşener, "İşlediğin tüm günahlara rağmen, bu milletin seni, bir kez daha, yılgın bir hoşgörüyle benimseyeceğini sanıyorsan, çok yanılıyorsun. Bu büyük millet, artık her şeyin farkında. AK Parti iktidarı, artık yok" dedi.
Konuşmasında Emeklilikte Yaşa Takılanlar'a (EYT) yer veren Akşener, ''EYT'li kardeşlerimizle yakın bir şekilde çalıştık. Allah'ın izniyle İYİ Parti iktidarında EYT sorununu kaldıracağız. Primlerini ödemiş insanlarımıza "Sen emekli olamazsın" demek zulümdür!'' diye konuştu.
''KADINLARI KORUYAMAZSAK MEMLEKETTE HUZURLA YAŞAYAMAYIZ''
5 Ocak 2020 tarihinden beri kayıp olan Gülistan Doku'nun ailesini Meclis'te ağırladıklarını açıklayan Akşener, ''Bu memlekette kadınlar güvende diyemeyiz. Kadınları koruyamazsak memlekette huzurla yaşayamayız. Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanını göreve davet ediyorum. Gülistan kızımızın ailesi toplantımıza şeref verdi. Acıları, acılarımızdır. Gülistan'lar kaybolmasın, aileler bir daha böyle acılar yaşamasın diye üzerimize düşeni yapmaya hazırız.'' şeklinde konuştu.
''GEÇÇEK UMUTVAR BİR ŞARKI''
Tarkan'ın ''Geççek'' şarkı hakkında da konuşan Akşener, şarkıyı ''Umutvar bir şarkı'' olarak tanımladı. Akşener, Tarkan'ın yeni şarkısı hakkında ''Hepsi geççek, bitecek. Hiç geçmesin, bitmesin istiyorlar. Daha fazla vergi toplayalım, bu düzen bitmesin istiyorlar. Türkiye'de herkes sanatını icra etmek konusunda özgürdür. Size ve bizlere düşen rahmetli Özal ve Demirel gibi sanatçılara sahip çıkmaktır. Ağlasanız da sızlansanız da milletin başına bela ettiğiniz bu ucube sistem geldiği gibi gitçek. Siz isteseniz de istemeseniz de bu kabus bitçek. İYİ Parti iktidarlığında tüm bunlar geçcek.'' değerlendirmesinde bulundu.
Akşener'in açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:
''Dış politika ve onun iletişim dili olan diploması; devlet aklı ve birikim ister. Maalesef sayın Erdoğan ve arkadaşlarının elinde bu sanatında yok oluşuna şahit oluyoruz. Ne devlet aklı kaldı, ne birikim kaldı. Nerede eski vekil, eski bakan, eş dost varsa, ayak altından çekilmesi gereken tortu varsa büyükelçi yaptılar. Cumhuriyetimizin ruhu ile şekillenmiş olan hariciyemizi AK Parti'nin geri dönüşüm kutusuna çevirdiler.
''DEFALARCA UYARDIK''
Defalarca uyardık, iç politikada rüzgar yakalamak için dış politikayı kullanmayın dedik. Diplomasiyi kankalık ilişkilerinize göre değil, milli çıkarlara göre yönetin dedik. Kafanıza göre takılmayın, muhalefetle istişare edin, dışarıya karşı yekvücut duralım dedik ama dinletemedik.
Uluslararası ilişkilerde caydırıcılık politikası diye bir kavram vardır. Bu kavram, devletlerarası ilişkilerde verilecek karşılık ve sonuçlar konusunda şüphe uyandırarak bir devleti olası tehditkar eylemlerinden vazgeçirme politikasıdır. Potansiyel yaptırımlar üzerinden caydırma politikasıdır.
''UKRAYNA'DA BİR KRİZ YAŞANIYOR''
Ukrayna’da bir kriz yaşanıyor. Ama Sayın Erdoğan ve ekibinin, uluslararası ilişkilerin, “caydırıcılık politikası” gibi, en temel prensiplerinden uzak, birbirlerini boşa düşüren, açıklama ve davranışları, hem NATO, hem de Rusya nezdinde, Türkiye’yi kırılgan bir duruma düşürdü. 2008 yılında, Osetya ve Abhazya’nın, Gürcistan’dan koparılması, 2014 senesinde, Kırım’ın ilhak edilmesi, ve şimdi de, Donbas ve Luhansk’ın, Ukrayna’dan koparılmak istenmesi; Rusya’nın, coğrafi olarak genişleme stratejisinin, bir sonucudur. Bunun da ülkemize, kaçınılmaz olarak, yansımaları olacaktır.
Biz İYİ Parti olarak, her şeyden önce; Devletlerin toprak bütünlüğüne, ve tam egemenliğine, saygı duyulması gerektiğini düşünüyoruz. Bir ülkenin egemenlik sahasının, başka bir egemen devlet tarafından, ihlal edilmesine karşıyız. Bu çerçevede; Saldırıya uğrayan devletin, Uluslararası hukuktan, ve Birleşmiş Milletler Şartı’nın, 51’inci maddesinden doğan, meşru müdafaa hakkını da tanıyoruz. Bu bağlamda, Rusya öncelikle; İşgal ve ilhak ettiği Kırım’dan çekilmelidir. Ak Parti, Uygur Türkü kardeşlerimiz için takındığı pısırık tavrı, Kırım Türkü kardeşlerimiz için de, takınıyor olsa da; Biz, İYİ Parti olarak, Rusya’nın, Kırım Türklerine yönelik baskısına, son vermesini, soydaşlarımızın insani ve kültürel haklarına yönelik ihlallerin, ivedilikle durdurulmasını talep ediyoruz. Ayrıca; Ukrayna gibi ,egemen bir ülkenin sınırına asker yığarak, ülkelerin toprak bütünlüğüne yönelik, tehdit oluşturulması, günümüzde, kabul edilebilecek bir tutum değildir. Rusya’yı, bir an önce, bu askeri tahkimatına son vermeye, ve askerlerini geri çekmeye çağırıyoruz.
''YAPICI BİR GÜNDEM OLUŞTURULMALI''
Bu gerilimli ortama rağmen; İktidarın, Türkiye’nin Ukrayna’ya SİHA satışına devam etmesi yönündeki kararını, olumlu buluyoruz. Ukrayna, Türkiye için savunma sanayisinin gelişiminde, kritik rol oynayabilecek bir ülkedir. Bu alandaki iş birliğinin, geliştirilmesini ve derinleştirilmesini destekliyoruz. Biliyoruz ki, Rusya’nın, NATO’nun genişlemesi ile de, bağlantılı olarak, kendi güvenliğine dair, kaygıları var. Ancak bu kaygıların giderilmesi, bir savaş tehdidi üzerinden olamaz.
Bu bağlamda da; Bir yandan Rusya’yı, diğer yandan da, NATO müttefiklerimizi, bir an önce, yapıcı bir gündem üzerinde çalışmaya davet ediyoruz.
Bu gündemin, Avrupa güvenliğine dair, yeni bir şemsiye oluşturmaya yönelik olacağı, oldukça açık. Silahsızlanma, silahların denetimi, güven arttırıcı önlemler, ve siber güvenlik gibi alanlara odaklanacak bu müzakerelere, ülkemizin en iyi şekilde hazırlanması gerekiyor.
Bunun için de; devlet yönetiminde, uzmanlığa değer veren, kurumsal mekanizmaları ön plana çıkaran, liyakati ve ciddiyeti esas alan, bir yaklaşım kritik öneme sahip. O nedenle, her zaman söylediğimiz gibi; milletimizin hayatına kara bulut gibi çöken, kurumlarımızın ruhuna zarar veren, ülkemiz için artık bir milli güvenlik sorununa dönüşen, bu ucube sistemden, acilen kurtulmamız şart.
''BAY KRİZ VE ARKADAŞLARI YIKIMA DEVAM EDİYOR''
AK Parti’nin, kendilerinden ve yandaşlarından başka kimseye, en ufak faydası olmayan, berbat politikalarından, nasibimizi fazlasıyla aldık, almaya da devam ediyoruz. Bay Kriz ve arkadaşları, yıkıma tam gaz devam ederken, hemen her sektör, karşılaştıkları derin sorunlarla mücadele etmeye çalışıyor. Geçen hafta, enerji sektörünü konuşmuştuk. Bugün ise, eğer hemen bir çözüm üretilmezse, kaybolma riskiyle karşı karşıya kalacak, bir başka önemli sektörümüz olan, arıcılıktan bahsetmek istiyorum.
Üretimde dünya ikincisi olmamıza rağmen, ihracatta, hâlâ 22’inci sırada olduğumuz, arıcılık sektörü, özellikle de çocuklarımızın gelişimi açısından, büyük önem taşıyor. dünyada, bal üretiminde ikinci, kovan sayısında da, üçüncü olmamıza rağmen; Çin, üretiminin, yüzde 27’sini ihraç ederken, biz, ancak yüzde 5’ini ihraç edebiliyoruz. Çin, kovan başına, yaklaşık 49 kilo bal alırken, biz, yalnızca 11 kilo alabiliyoruz.
Ancak, hâl böyleyken; çiftçi düşmanı Tarım Bakanı, kaç yıldır o koltukta oturmasına rağmen, 'Bu durum neden böyle oldu acaba?' diye, hiç kendisine sormuyor. Son 5 yılda, kovan başı bal verimi, Neden, 14 kilodan 11 kiloya düşmüş, hiç merak etmiyor. Kovan sayısı artsa da, çerçeve sayısı aynı kalacağı için, üretimin artmayacağı, aklına bile gelmiyor.
''PROBLEMİN BİZZAT KENDİSİ OLDU''
Hatta; Türk Tarımı’nı bitirmeyi, adeta kendisine misyon seçmiş, bu enteresan arkadaşımız; Merkez birliği seçimlerini kaybedince, yaptığı protokolü iptal ederek, sektörü birbirine düşürüp, sonra da, olanları en ön sıradan seyretmeyi tercih etti. Yani arıcılık sektörünün sorunlarına çare üreteceğine; üretime, verimliliğe, rekabete odaklanacağına, her zaman yaptığı gibi, problemin bizzat kendisi oldu.
Buradan, Tarım Zararlısı Bakan’a seslenmek istiyorum; siz abuk sabuk demeçler vermeye odaklanırken; arıcılık sektörü, sorunlarına kulak vermenizi bekliyor. Mesela; hani, yangını söndürmek için, Sayın Erdoğan’dan talimat beklediğiniz ormanlar var ya; işte orada, çam balı üretimi yapan arıcılarımızın, yanan orman alanlarından, mahrum kalmasına, nasıl çözüm bulacaksınız? Onu duymak istiyor.
Mesela; basra böceğinin yayılım alanı, yanan alanlardan göç yolları, ve gezginci arıcıların, nerelere gideceğine dair, çözümlerinizi öğrenmek istiyor. Mesela; arıcıların, artan girdi maliyetlerini karşılamak için, ne yapmayı düşündüğünüzü merak ediyor.
Bu arkadaş, boyundan büyük siyasi mesajlarla, patronuna şirinlik yaparken; arıcılıkta, kışlatma ve güçlendirme için, ana girdi kalemi olan şeker fiyatları, aldı başını gitti. Piyasada bir çuval toz şeker, 460-470 lira olmuş. Hızla 500 liraya doğru gidiyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Kovan başına, en az 141 lira maliyet demek. Peki, bu ne demek? Kovan başına, 3,3 kilo bal demek. Yani; üretici, kovandan aldığı 11 kilo balın, 3,3 kilosunu, şekere verecek demek.
Oysa; başını sosyal medyadan, biraz kaldırsa, Saray trollüğüne, bir süreliğine ara verse, Kırk yılda bir, biraz işini yapsa, bu maliyet, 78 liraya düşecek, kovan başına, 1 buçuk kilo bal da, üreticinin cebinde kalacak.
''PEK UMUTLU DEĞİLİM AMA...''
Pek umutlu değilim ama, yapıcı muhalefet anlayışımız doğrultusunda, ben yine de, kısa dönemde ne yapmaları gerektiğini söyleyeceğim. Hep söylüyorum, miri maldır, alsınlar, kullansınlar. Yeter ki üreticimiz, daha fazla zarar görmesin. Yeter ki sektör, rahat bir nefes alsın.
İlk olarak; TÜRKŞEKER’e hemen bir talimat verin. Bölgesel özelliklere göre arıcıların; kovan sağlığı ve gelişimi için, ihtiyaç duyduğu şeker miktarını belirleyin. O miktarları, TÜRKŞEKER’e bildirin. TÜRKŞEKER de size, fabrika teslim fiyatı bildirsin. Arıcılar, kayıt sistemi üzerinden gidip şekerlerini alsınlar. İster birlikler üzerinden, ister platform üzerinden, isterlerse de, doğrudan alabilsinler.
Ayrıca; yangından mağdur olan çam balı üreticileri için; Kuzey Ege bölgesinde, Basra Böceği yayılımına göre, yeni konaklama alanları belirleyin. Mağduriyetlerini dikkate alarak, kiralama bedellerini makul miktarlarda tutun. Arıcıları o alanlara, güvenli bir şekilde yerleştirin, konforlarını sağlayın.
Tüm bunların yanında, dikkatinizi çekmek istediğim, bir başka konu daha var. Ya TÜRKŞEKER olmasaydı? Yani; Ya özel sektör şeker fabrikalarında, 460-470 liraya varan, 50 kiloluk toz şeker fiyatı, TÜRKŞEKER’de, 250-260 lira civarında olmasaydı? Çiftçinin cebinden, sadece şeker girdisi üzerinden uçup giden, 1 buçuk kilo balın parasını, kimler ödeyecekti? Elbette, biz ödeyecektik. Yani sayın Erdoğan’ın aynı gemide olduğumuzu söyleyip, kürek mahkumluğunu layık gördüğü vatandaşlar olarak, bizler ödeyecektik.
''ZAMANINDA UYARDIK''
Zamanında iktidarı uyardık. 'Şeker fabrikalarını böyle hoyratça özelleştirmeyin.' dedik. Anlamadılar… 'Almanya’nın, yüzde 78’i, Fransa’nın, yüzde 82’si, Hollanda ve İngiltere’nin ise, yüzde 100’ünde, şeker, kooperatifler tarafından üretiliyor.' dedik. Dinlemediler…
'ABD’de, şeker pancarından şeker üreten fabrikaları, Devlet, özel sektörden satın alıp, kanunla, kooperatiflere devretti.' dedik. Duymadılar…
'Şeker fabrikaları, sadece tarımsal sanayi değildir.' dedik. 'Şeker fabrikaları, sadece şeker pancarı, ya da şeker de değildir.' dedik. 'Şeker pancarı, çiftçiyi tarlaya ve köye bağlayan, ailenin tüm fertlerine, çalışma ve istihdam imkânı sağlayan, yan ürünlerinin, tamamı değerlendirilen, katma değeri arttırıcı bir bitkidir.' dedik. 'Bütün tüketicileri, yüzbinlerce çiftçiyi, besiciyi arıcıyı, yem sektörünü, kısacası, çoklu alanları ilgilendiren bir konudur.' dedik. Ama yok, inatla burunlarının dikine gittiler.
Üstelik bunları, sadece biz de söylemedik. Bütün bölge halkı söyledi. Tokat söyledi. Erzincan söyledi. Erzurum söyledi. Hatta Erzincan’daki üreticiler, güçlerini birleştirip; 'Burayı özelleştirecekseniz, biz alalım.' dediler. Peki onlar ne yaptı? Sırf bunun önünü kesmek için; Paraları yetmesin diye, Erzurum ve Erzincan’ı, beraber özelleştirdiler.
''ESERİNİZLE GURUR DUYUYOR MUSUNUZ?''
Şimdi iktidardakilere soruyorum; Eserinizle gurur duyuyor musunuz? Özelleştirilen şirketleri alan, yandaş sermayeniz; çiftçilerle yaptıkları sözleşmeye uymazken, şeker fiyatlarını, istedikleri gibi belirlerken, şeker pancarını, istedikleri fiyattan alıp, çiftçiyi iflas noktasına getirirken, ortaya çıkardığınız bu enkazdan, gurur duyuyor musunuz?
Devletin elinde kalan şeker fabrikaları, şekeri, kilosu 5.3 liradan satarken, özelleştirilen şeker fabrikalarının, melas ve küspeden kazandıkları paranın yanı sıra, şekeri de, kilosu 8 liradan satması, sizi hiç mi rahatsız etmiyor? Çiftçi itiraz edip, özelleştirdiğiniz fabrikalarda, haklarını arayınca, üzerlerine güvenlik güçleri gönderirken, hiç mi vicdanınız sızlamıyor?
Kımıl zararlısı bile, çiftçiye sizin kadar zarar vermedi. Ama siz hâlâ, pişkin pişkin laf yetiştiriyorsunuz. Eğer şeker pancarı üreticisine, biraz olsun nefes aldırmak istiyorsanız; Ton başına 425 lira olarak açıkladığınız, pancar taban fiyatını, 800 liraya yükseltin. Tarımsal girdiler, yani, gübre, mazot, tohum ve ilaç fiyatları, geçen yıla göre, 2-3 kat artmış durumdayken; Önümüzdeki sene için koyduğunuz taban fiyatını, hemen şimdi uygulayın.
Tarım Kredi Kooperatifleri olarak, 14 Şubat’ta, büyük bir müjdeyle açıkladığınız, yüzde 30’luk, kimyevi gübre indirimlerine rağmen, serbest piyasada fiyatlar, Tarım Kredi fiyatlarının hâlâ altında. Ayıptır, günahtır. Allah aşkına, bir işi de doğru düzgün yapın. Allah aşkına, çiftçinin, vatandaşın, dengesini daha fazla bozmayın. Allah aşkına, bari giderayak, biraz olsun, milletten yana tercihlerde bulunun.
''BİRAZ CESARETİ VARSA BİZİ DİNLEMEYE DEVAM ETSİN''
Şimdi ben bu gerçekleri anlattım diye, Sayın Erdoğan bana çok kızacak. Hatta hemen inkâr siyasetine sığınarak; “Yalaannn” diyecek. “İftiraaa” diyecek. “Yaygara yapıyor” diyecek. Ama ben yine, kendisini aziz milletimizin sesiyle yüzleştireceğim. Biraz cesareti varsa, bizi dinlemeye devam etsin. Aziz milletim; Dikkatinizi çekmiştir, Sayın Erdoğan, son dönemde sık sık, “Gönül ister ki, bizimle projelerle yarışacak bir muhalefet olsun.” diyor. Alın benden de o kadar… Gönül ister ki, karşımızda; Bizimle kürsü şovlarıyla, hamasetle, veya havuz medyası operasyonlarıyla değil de Vizyonla, projeyle, liyakatli kadrolarla rekabet edecek, bir Ak Parti olsun… Ama heyhat! Maalesef yok. Aradığımız Ak Parti’ye bir türlü ulaşamıyoruz… İnanın, İYİ Parti olarak, bu durumdan, gerçekten çok ama çok müzdaribiz.
Gelin size, sadece son 1 yılda açıkladığımız projeleri sayayım. İlk olarak; Devlet ile millet arasında yıkılan köprüleri yeniden kuracak, Hukukun üstünlüğünü ve adaleti inşa edecek, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlementer Sistem önerimizi ortaya koyduk. Ardından; Yolsuzluğu ortadan kaldıracak, vergi yükünü azaltacak, ve Türkiye’yi, blok zinciri teknolojilerinin merkezi konumuna getirecek, yepyeni bir ekosistem olan, Artagan’ı tanıttık. Sonrasında; Milyonlarca çocuğumuzun, gıda ihtiyacını garanti altına alan, Rüzgargülü Projemizin lansmanını yaptık.
''İKTİDARA NE KADAR HAZIR OLDUĞUMUZU İLAN ETTİK''
Henüz iktidara gelmedik ama, aslında iktidara ne kadar hazır olduğumuzu, cümle aleme ilan ettik. Sayın Erdoğan; Şimdi ben sana soruyorum: Sizin ne projeniz var? Sarayda bostan korkuluğu gibi oturmak dışında, ne projeniz var? Mesela; Yoksulluğu engellemek için, ne gibi projeleriniz var? Gıda fiyatları iki katına çıktı. Elektrik faturaları yüzde 125 zamlandı. Benzin iki katına çıktı. Mesela; Hayat pahalılığını azaltmak için, milletin birikimine dadanmak dışında, ne projeniz var? Blok zinciri teknolojileri tüm dünyada çığır açıyor. Mesela; Sizin Türkiye’yi bu alanda öncü yapabilmek için, ne hazırlığınız var? Mesela; Yolsuzluğu önlemek için, ne çare ürettiniz? Finansal istikrar için, ne çözüm ürettiniz? Kamuda israfı engellemek için, ne adım attınız? Fırsat eşitliği için, adalet için, ne çözümünüz var? Kadına şiddeti önlemek için, ne yaptınız? Bu soruların hiçbirisine, somut bir cevap veremezsin. Çünkü hiçbir şey yapmadınız. Ortaya, yandaş beslemek dışında, dişe dokunur hiçbir proje koymadınız.
''TEK BİR ÇÖZÜM ÜRETEMEDİNİZ''
Biz; elimizde hiçbir devlet imkânı olmadan, bu kadar çözüm ürettik. Siz ise; devletin sağladığı o kadar imkâna rağmen, tek bir çözüm üretemediniz. Bir de hâlâ utanmadan o koltuklarda oturuyorsunuz… Değerli dava arkadaşlarım; Şimdiye kadar Ak Parti, iktidarını; Toplumumuzu kutuplaştırıp, düşmanlaştırarak, Milletimizin hassasiyetleriyle oynayarak, Cumhuriyet değerlerimizle kavga ederek, korumaya çalıştı. Ama artık her şey değişti. Çünkü bir şey değişti, ve her şey değişti. İYİ Parti, Türk siyasetindeki, bütün taşları yerinden oynattı. Hatırlayın, 25 Ekim 2017’de sizlere ne söylemiştim? “Bu bir iktidar yürüyüşüdür… Bu insanımız için, bir özgürlük yürüyüşüdür…. Bu devletimiz için, bir itibar yürüyüşüdür…. Bu milletimiz için, bir demokrasi yürüyüşüdür…. Bu, güçlü Türkiye yürüyüşüdür…” demiştim. Ve işte, bugün buradayız. İlk günkü heyecan ve coşkumuzla, ama her zamankinden daha büyük ve daha güçlü, torunumun deyimiyle, kocaman bir aile olarak, İşte bugün buradayız.
''İKTİDAR UFUKTA GÖRÜNDÜ''
Milletimizle yan yana, omuz omuza, Sırtımızda Atamızın mirası, Önümüzde güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye hedefimizle, İşte bugün buradayız! Vizyonumuzla, projelerimizle, kadrolarımızla, İYİ Parti, bugün burada, dimdik ayakta. Yüce Allah’a şükürler olsun ki, iktidar artık ufukta göründü. Hiç merak etmeyin, çok az kaldı! Güneşli günlere, umutlu yarınlara, inanın çok az kaldı. Ülkemizi yönetmek için, biz hazırız! Milletimizin sıkıntılarını, biz çözeriz! Ve Cenabıhak şahidim olsun ki, mutlaka çözeceğiz! Allah, birliğimizi daim, yolumuzu açık etsin.''