Gezi Parkı Ana Davası'nda, Osman Kavala’nın tutukluluk halinin devamı kararına Mahkeme Başkanı muhalefet şerhi koydu. Başkan Karagöz, suç vasfının değişme olasılığı, delillerin büyük ölçüde toplanması ile cezaevinde kaldığı sürenin göz önüne alınarak Kavala'nın adli kontrolle serbest bırakılması gerektiği görüşünü savundu.
Gezi Parkı Ana Davası; bozma kararının ardından bugün yeniden başladı. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada sanıklar ve avukatları dinleyen mahkeme heyeti, verdiği ara kararda, davanın tek tutuklu sanığı olan Osman Kavala'nın tutukluk halinin devamına karar verdi.
Mahkeme başkanının, eşinin rahatsız olması sebebiyle katılmadığı duruşmada, geçici başkanlık yapan Hakim Sercan Karagöz, oy çokluğuyla alınan karara muhalefet şerhi koydu.
Başkan Karagöz karşı oy yazısında şöyle dedi:
"ADLİ KONTROL İLE YETERLİ DENETİM SAĞLANIR"
“Sanık Mehmet Osman Kavala'nın üzerine atılı TCK'nın 328/1. maddesinde düzenlenen 'Devletin Gizli Kalması Gereken Bilgilerini Siyasal veya Askeri Casusluk Amacıyla Temin Etme' suçu bakımından suç vasfının değişme ihtimali, sanığın savunmasının tespit edilmiş olması, delillerin büyük ölçüde toplanmış olması ve bu aşamada tutuklu kaldığı süre de gözetilerek, sanık hakkında adli kontrol tedbiriyle de yeterli ve etkin denetim sağlanabileceği ve bu tedbirlerin ölçülü olacağı kanaatiyle sanığın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 109/3-a maddesi uyarınca, 'Yurt dışına çıkamamak', 109/3-b maddesi uyarınca 'her hafta pazartesi ve perşembe günleri ikametgahına en yakın polis merkezine müracaat etmek', ayrıca 109/3-k maddesi uyarınca 'İstanbul ili mülki sınırlarını terk etmemek' şeklinde adli kontrol tedbirleriyle tahliyesine karar verilmesi görüşünde olduğumdan Sayın Çoğunluğun tutukluluğun devamı yönündeki görüşüne iştirak etmiyorum.”
DURUŞMADA NELER OLDU?
T24'ün aktardığına göre duruşmada, mahkeme başkanının sanık beyanlarını sorması üzerine Kavala da söz aldı. İstinaf mahkemesinin kendisi dahil 9 kişi hakkındaki beraat kararını bozduğunu hatırlatan Kavala, şöyle konuştu:
"Bozma kararında ne beni ne diğer suçlananları suçla ilişkilendirecek bir öge bulunmuyor. Asıl gerekçe farklı davaları birleştirmenin önünü açmak. Anladığım kadarıyla bu siyasi davalarda algı yaratmak için elverişli bir yöntem. Beraat kararının bozulması davaların birleştirilmesi için atılan bir adımdır. Davaların birleştirilmesi de 8 yıl önce algı yaratmak için hazırlanmış ama mahkemelerin verdiği beraat kararıyla inandırıcılığını kaybetmiş bir senaryoyu canlandırma teşebbüsü olacaktır."
Duruşmaya verilen 20 dakikalık aranın ardından avukatların beyanları tamamlandı savcı ara mütalaasını açıkladı. Savcı, Kavala'nın tutukluluk halinin devamını talep etti.
Kavala, iddia makamının konuşmasının ardından tutukluluğuyla ile ilgili söz almak istediğini söyledi.
"Daha önce hatırlattığım gibi Gezi iddianamesi senaryosunun telifi FETÖ üyeliğinden yargılanan emniyet ve yargı mensuplarına ait" diyen Kavala, devamında "İddianamenin ekinde bulunan 14 ve 15 Haziran 2013 tarihli yazılardan görüleceği gibi, Gezi olaylarının benim baş aktörlerinden olduğum bir komplo olduğu kurgusu Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nda üretilmiş. Adalet dışı gerekçelerle gerçekleştirilen ve adaleti yanıltmak amacıyla kullanılan hukuksuz dinlemeleri yapanlar da aynı ekip. Gezi protestolarının bir komplo olduğu kurgusu iktidarca benimsendiği ve siyaseten kullanıldığı için, bu anlatıya ters düşen beraat kararlarının bozulması benim için şaşırtıcı olmadı" diye konuştu.
Kavala'nın savunmasının tamamı ise şöyle:
Davaların birleştirilmesiyle, Gezi olaylarının hükümeti devirmeye yönelik bir komplo olduğu senaryosu temelinde 3,5 yıl önce başlayan yargı süreci yeni bir aşamaya girecek.
Daha önce hatırlattığım gibi Gezi İddianamesi senaryosunun telifi FETÖ üyeliğinden yargılanan Emniyet ve Yargı mensuplarına ait. İddianamenin ekinde bulunan 14 ve 15 Haziran 2013 tarihli yazılardan görüleceği gibi, Gezi olaylarının benim baş aktörlerinden olduğum bir komplo olduğu kurgusu Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nda üretilmiş. Adalet dışı gerekçelerle gerçekleştirilen ve adaleti yanıltmak amacıyla kullanılan hukuksuz dinlemeleri yapanlar da aynı ekip. Gezi protestolarının bir komplo olduğu kurgusu iktidarca benimsendiği ve siyaseten kullanıldığı için, bu anlatıya ters düşen beraat kararlarının bozulması benim için şaşırtıcı olmadı.
Gene bu anlatı gereği, bir komplo olarak Gezi protestolarını planladığım, yönettiğim ve finanse ettiğim algısının canlı tutulması için; aleyhime hiçbir delil olmamasına rağmen, Gezi davasından beraat etmiş olmama rağmen, AİHM’nin tutuklanmamın hak ihlali olduğuna hükmetmesi ve derhal serbest bırakılmamı talep etmesine rağmen, cezaevinde tutulmam gerekli görüldü. Suçlamalar değişiyor, bayrak yarışlarında bayrağın elden ele geçmesi gibi farklı yargıçlar ve mahkemeler yere düşürmeden tutukluluğumu birbirlerine geçiriyorlar.
AİHM kararının etrafından dolanmak için icat edilmiş olduğu aleni hale gelmiş olan casusluk suçlamasıyla ilgili hiçbir bulgu olmadığını iddianameyi hazırlayan savcı da biliyor, hatta itiraf ediyor. Bir taraftan bu durumu, casusluk faaliyetlerinin çok gizli yürütülmüş olmasıyla açıklıyor. Arthur Miller’ın McCarthy döneminde kaleme aldığı “Cadı Kazanı” adlı oyunda, savcının doğası gereği görülemeyecek bir faaliyet olduğundan cadılık suçlaması için delil ve tanık aranmasına gerek olmadığını söylemesi gibi.
Diğer taraftan da, sivil toplum kuruluşlarının casusluk için kullanıldığına dair demokrasi karşıtı bir komplo teorisine başvurarak, sözlük anlamından farklı bir casusluk suçu kavramı geliştiriyor. İddianamedeki casusluk tanımı, yasalarımızdakinden oldukça farklı. Muğlaklığı ve keyfi uygulamalara müsait olması bakımından Almanya’da Nazi döneminde casusluk suçlamaları için kullanılan “Landesverrat”, yani devlete ihanet kavramını hatırlatıyor. O dönem Almanya’sında halkın vicdanına uygun biçimde hareket etmediği için cezalandırılması düşünülen kişinin eylemi yasalardaki suç tanımına girmiyor ise yargıcın görevi en kullanışlı yasayı seçerek o kişiyi cezalandırmaktı. Siyaset yargı sürecinin her aşamasında etkiliydi, halkın vicdanının ne olması gerektiğini belirlemekte, hatalı bulduğu mahkeme kararlarını düzeltmekteydi. Örneğin Nazi rejimini eleştiren rahip Martin Niemöller’in beraat kararı siyaset tarafından sakıncalı bulunduğundan, kendisi savaş bitene kadar toplama kampında tutulmuştu.
1947 yılında yürütülmüş olan Nazi dönemi yargıç ve savcılarının yargılandığı Adalet Davası’nda “suikastçının hançeri, yargı görevlisinin cübbesi altında gizlenmişti”1 değerlendirilmesi yapılmıştı.
AİHM’nin tespit ettiği gibi yetkiyi kötüye kullanarak kişiyi özgürlüğünden mahrum bırakmak ve bu davranışı devam ettirebilmek için yasaların dışına çıkarak adaleti yanıltmak da, yukarıdaki değerlendirmeyi düşündürmektedir.
Mahkemenizin bu eyleme son vereceğini ümit ediyorum."