Milli Eğitim Bakanlığı mülakat sonuçlarını açıklamak için ‘atamalarda yüzde 50 KPSS, yüzde 50 mülakat uygulamasını getiren yönetmelik değişikliğinin iptali’ istemiyle açılan davalarla ilgili Danıştay’dan çıkacak kararı bekliyor. KARAR’a konuşan Eğitimci Cüneyt İltuş’a göre ise var olan süreci denetleyemeyen Bakanlık, zaman kazanmaya çalışıyor.
SEDA İNCİRKUŞ
Milyonlarca öğretmen adayını yakından ilgilendiren mülakat uygulaması ağırlığının yüzde 50’ye indirilmesi nedeniyle, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Türk Eğitim-Sen, sözleşmeli öğretmen istihdamında sözlü sınav uygulamasına ilişkin yönetmelik değişikliğinin yürütmesinin durdurulması ve iptali için Danıştay’a dava açmıştı. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ise mülakat sonuçlarını açıklamak için Danıştay kararını beklediklerini söylemişti. Danıştay, adli tatilin ardından 1 Eylül’de çalışmalarına başlarken, KARAR’a konuşan Eğitimci Cüneyt İltuş, “Var olan süreç denetlenemedi ve kontrol altında ilerleyemedi” diyerek, MEB’in mülakat sonuçlarını açıklamama sebebinin Danıştay’a açılan davalar değil, zaman kazanmak olduğunu söyledi.
Bakan Yusuf Tekin, geçtiğimiz eylül ayında verdiği demeçte, yaklaşık 68 bin öğretmen açığı olduğunu söylemişti. Buna karşılık 2023 yılı Kamu Personeli Seçme Sınavı’na (KPSS) giren 468 bin 888 aday arasından sadece 20 bin sözleşmeli öğretmen atanacağı açıklandı. Adayların atanıp atanamayacağını belirleyen mülakat süreci ise 10 Ağustos itibarıyla sona erdi ancak mülakat sonuçları hâla açıklanmadı.
Eğitimci İltuş, “Zaten birçok kaynaktan, mülakat komisyonlarının bazılarının 10, bazılarının 15, bazılarının 20 dakika olmak üzere mülakatları farklı sürelerde sonlandırdıkları bilgisini aldık. Normalde mülakatların en fazla 45 dakika süresi vardır. Hatta bazı noktalarda kamera kaydının başlatılmadığını, mülakata giren bazı kişilere ‘Sen zaten kontenjandasın, bu süreci geçeceksin’ şeklinde dönüşler verildiğini biliyoruz. Mülakat puanlamalarıyla ilgili sendikaların paylaşımları bizde, puanlamada çok uç puanlar verildiğine dair kaygı uyandırdı. Şimdi bunu denetlemeye çalışıyorlar. Nerede ne verilmiş? Niye verilmiş? Sonuçta bunlara dava açılacak, itiraz edilecek. Danıştay’ın mahkeme kararını da bahane edip bu süreci düzeltmeye çalışıyorlar” diye konuştu.
MÜLAKATLARI BAŞTAN YAPMALARI GEREKİR
Davaların mülakatlardan önce açıldığını belirten İltuş’a göre Danıştay kararını beklediğini söyleyen Bakan Tekin’in mülakatları en başında yapmaması gerekiyordu: “Bakan bu davaların açıldığını biliyor. Daha mayıs ayıydı, mülakatlar başlamamıştı. ‘Danıştay bunu bozabilir’ diye düşüncesi olan bir kişi mülakatları başlatmaz. Bunu bile bile mülakatı başlatıyorsanız demek ki arka planda başka bir şey dönüyor. Bakan’ın dediği ile yaptığı tutarlı değil. Diyelim ki Danıştay’dan iptal kararı çıktı. Yüzde 100’ü uygulayamaz çünkü yayımlanmış mülakat yönetmeliği yüzde 50’ye göre duyuruldu. Komisyonlar da bu bilgiyle o mülakatı uyguladı. Bu durumda mülakatı baştan yapmaları gerekir.”
ÜCRETLİ ÖĞRETMENLİĞİ UCUZ İŞGÜCÜ GİBİ KULLANIYORLAR
Sözleşmeli öğretmen atamalarında alımlar az olduğu için adayların yüksek bir KPSS puanı alması gerekiyor. Sınırlı kontenjan nedeniyle derece yapan birçok aday açıkta kalıyor. Son olarak MEB’in Meclis’e sunduğu Öğretmenlik Meslek Kanunu’nda, diploması ve sınav puanıyla yeterliliğini ispatlamış öğretmenlere "Milli Eğitim Akademisi" şartı getirilmek istenmişti. Buna göre öğretmenler eğitim fakültesini bitirip KPSS'den yeterli puanı aldıktan sonra, koşullara bağlı olarak üç veya dört dönem hazırlık eğitimine tabi tutulacak. Başarılı olan öğretmenler sözleşmeli öğretmen olarak atanıp üç yıl sonra kadroya geçebilecek. Öte yandan ilgili kanun teklifinde öğretmenlik "özel bir ihtisas mesleği" olarak tanımlanıyor fakat ücretli öğretmenlik uygulamasına dair herhangi bir ibareye yer verilmiyor.
Ücretli öğretmenliğin amacının dışında kullanıldığını vurgulayan Cüneyt İltuş, ücretli öğretmenlik uygulamasının “ucuz işgücü” olarak kullanıldığına dikkati çekiyor:
“Normalde hastalık gibi, kadrolu öğretmenin çalışamaması gibi durumlarda uygulanır. Fakat bunu ucuz işgücü olarak kullanıp öğretmen ihtiyacını kapatmak için kullanıyorlar. Ücretli öğretmenler ders ücreti karşılığında çalışıyor ve tatiller vesaire kesiliyor, asgari ücret bile almıyorlar. 45 bin atamada bile 66 bin 780 (71 ilde) ücretli öğretmen varken büyük ihtimalle bu yıl da 65 binden fazla ücretli öğretmen çalıştıracaklar. 20 bin insanı atamakla bu kapanmayacak.”
MEB 20 BİN ATAMA YAPARKEN 66 BİN ÜCRETLİ ÖĞRETMEN ÇALIŞTIRIYOR
Ücretli öğretmenlik istatistikleri ise bir başka vahim tabloyu gözler önüne seriyor. Geçen yıl ataması yapılan öğretmen sayısı 45 binde kalmışken Türk Eğitim-Sen'in 71 il valiliğinden aldığı verilere göre 2023 yılı itibarıyla MEB'e bağlı kurumlarda 66 bin 780 ücretli öğretmen çalışıyor. Ücretli öğretmenler arasında sadece 28 bin 381'i eğitim fakültesi mezunu… Herhangi bir lisans mezunu ücretli öğretmen sayısı 31 bin 745 iken önlisans mezunlarının sayısı ise 6 bin 654 olarak karşımıza çıkıyor. Verilerde bazı illerde lisans mezunu ücretli öğretmenlerin, eğitim fakültesi mezunu ücretli öğretmen sayısından fazla olduğu dikkat çekiyor.
ÖZEL EĞİTİMDE BİLE ÜCRETLİ ÖĞRETMEN İSTİHDAMI
Öyle ki özel uzmanlık gerektiren zihinsel-görme-işitme engelliler öğretmenliğinde dahi önlisans mezunu ücretli öğretmen görevlendirmesi yapılıyor. Özel eğitim öğretmenliğinde görev yapan 19 bin 61 ücretli öğretmenin 6 bin 845’i eğitim fakültesi, 10 bin 201’i lisans, 2 bin 15’i ön lisans mezunu.
Özel eğitim alanında ücretli öğretmenlik yapanlarda sertifika şartı aranıyor ancak konunun uzmanları bunu yeterli bulmuyor. Uzmanlara göre dört yıllık lisans eğitimi saatli eğitimlere sığdırılmaya çalışılıyor. Oysa özel eğitim alanında uzman kişiler, öğrencinin öğrenme hızında ve bilimsel temeller çerçevesinde eğitim verirken alan bilgisi yetersiz ücretli öğretmenlerin, öğrenciyi eğitim ve öğretimden soğutabileceği, öğrencinin geleceğini olumsuz etkilediği vurgulanıyor.
'ÖĞRETMENLERİ ÇOCUKLARIN VE VELİLERİN GÖZÜNDE BÖLDÜLER'
Öte yandan öğrenci ve velilerin ücretli öğretmenlere tavrının farklı olabildiğine değinen İltuş, ücretli öğretmenlik uygulamasının gerek ücretlerin düşüklüğü gerekse de alan bilgisinin yetersizliği sebebiyle eğitim niteliğini düşürebileceğini söylüyor:
"Öğrenciler artık hangi öğretmen ücretli, hangisi kadrolu biliyor. Öğretmenleri öğrenci ve velilerin gözünde de o kadar çok böldüler ki çocuklar öğretmene saygı gösterirken buna göre yaklaşabiliyor. Ücretli öğretmen sınıfa girdiğinde o branşa hakim olmayabiliyor. Oradan çıkan bir çocuk düşünün. Ek olarak ücretli öğretmenler bazen dönem ortasında vazgeçebiliyor, ayrılıp KPSS çalışmak istiyor. Bunların da çocuklarda yarattığı durumu düşünürsek ücretli öğretmenlerin sirkülasyonu, mezuniyet durumları, aldıkları ücretten dolayı motivasyonlarının düşüklüğü oradaki niteliği düşüren etmenler."
'ORADA DA TORPİL VAR'
Atanamadığı ve geçinemediği için ücretli öğretmenlik yapan öğretmenlerin güvencesiz çalışma koşullarına değinen Cüneyt İltuş, bu uygulamayı tasvip etmese de çoğu öğretmenin ücretli öğretmenlik yapmak zorunda kaldığını şu sözlerle anlatıyor:
"Ücretli öğretmenliği tasvip etmiyorum. Ama bu insanlar ücretli öğretmenlik yapmak zorunda kalıyor çünkü bazıları marketlerde, bazıları farklı sektörlerde çalışırken bazıları da diyor ki ‘İyi kötü kendi mesleğimi yapayım.’ Ama devlet ucuz işgücü diye bu insanlardan hafta sonlarının, tatil günlerinin ücretlerini kesiyor. En azından bir taban maaş uygulaması yapsalar insanlar mağdur olmadan çalışmış olur. Yaz tatillerinde, ara tatillerde bu insanlara para verilmiyor, sigortaları eksik yatmış oluyor ve maalesef ücretli öğretmen alımları artık ahbaplık ilişkisine dönmüş durumda. Orada da torpil var."