Gelecek Partisi lideri Davutoğlu, Emniyet'in kolluk personelinden kamusal alanda görevlerini yaparken ses ve görüntü kaydı alanların engellenmesini istediği genelgeye tepki gösterdi: Mesele özel hayatın gizliliği de ve kişisel verilerin korunması da değildir. Mesele kendi çelişkilerinin üstünün örtülmesidir.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, gündeme ilişkin görüş ve önerilerini kamuoyu ile paylaştı. Davutoğlu'nun gündeminde yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla mücadele, aşı karmaşası ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nün kolluk personelinden kamusal alanda görevlerini yaparken ses ve görüntü kaydı alanların engellenmesini istediği genelge vardı.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın '2 ay aşı tedariğide sıkıntı olabileceği' açıklaması ile bu açıklamanın ardından gelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 'aşı tedariğinde hiçbir sıkıntının olmadığını' belirttiği açıklama arasındaki çelişkiye dikkat çeken Davutoğlu iktidara sert sözlerle yüklendi.
Emniyeti'n yayımladığı genelgeye ilişkin, "Mesele özel hayatın gizliliği de ve kişisel verilerin korunması da değildir. Mesele kendi çelişkilerinin üstünün örtülmesidir" diyen Davutoğlu şöyle devam etti:
"Emniyet Genel Müdürlüğünün hukuka aykırı olan ve polislerin ölçüsüz müdahalede bulunmasını kolaylaştırma riskleri taşıyan bu genelgesi derhal iptal edilmelidir. "
Davutoğlu'nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
Kriz yönetimlerinde en önemli unsur güvendir. Güvenin sarsıldığı yönetişimde, krizler daha da derinleşir. Bir yılı aşkın süredir devam eden salgın döneminde, yaşanan en büyük kriz güven krizidir. Her gün yapılan çelişkili açıklamalar, bu dönemin en karakteristik özelliği oldu. Geçtiğimiz günlerde “çelişki” kelimesinin kifayetsiz kaldığı skandallara imza atıldı.
BAKAN KOCA İLE ERDOĞAN'IN AŞI AÇIKLAMASI
Çarşamba akşamı, Bilim Kurulu toplantısının ardından Sağlık Bakanı Koca; “Önümüzdeki 2 ay aşı tedariğinde sıkıntı olabileceğini” ifade etti. Cuma namazı çıkışıysa Sayın Cumhurbaşkanı “aşı tedariğinde hiçbir sıkıntının olmadığını, yeterince aşıya sahip olduğumuzu” söyledi.
Bakanların cumhurbaşkanını, cumhurbaşkanının bakanları tekzip ettiği bu düzen böyle devam edebilir mi? Bu uyumsuzluk, irtibatsızlık ve çelişki içeren açıklamalara maruz kalmaktan bıkıp usandık. Hangisinin doğru söylediğini anlamak için papatya falı mı açmamız gerekiyor?
Aşı meselesi artık bir Milli Güvenlik konusu haline gelmişken; bütün dünyada ülkelerin artık aşı diplomasileri günden güne rayına otururken; bizdeki bu savrukluk ve izansızlığı nasıl yorumlamak gerekir?
Bu nasıl bir devlet yönetimidir?
ARANIZDAKİ İLETİŞİM SORUNUNU HALLEDİN
Üstelik eğer Sağlık Bakanı Koca doğruyu söylüyorsa, cumhurbaşkanı da onu tekzip etmişse çıkıp istifa etmesi lazım. Yok eğer sayın cumhurbaşkanı doğru söylüyorsa, elimizde aşı varken sağlık bakanı halkı gereksiz bir paniğe sevk etmişse bu durumda sağlık bakanı görevden alınmalıdır.
Kendilerine tavsiyemiz, sağlık sorunlarından önce, halktaki güvensizliği iyiden iyiye pekiştiren, kendi aralarındaki iletişim sorununu halletmeleridir. Yönetenler arasında sağlıklı iletişim olmadan sağlık sorunu çözülemez.
Soru hala ortada: Aşı niye yok?
NE OLDU DA YER AŞI ÇALIŞMALARINDAN HABER YOK?
Aşı salgınla mücadelede en önemli lojistik. Kendimiz yapalım, kimseye bağımlı olunmasın dendi; Erciyes Üniversitesindeki çalışmalarda ilerlemeler kaydedildiği,
Nisan ayında yerli-milli aşıya kavuşacağımız söylendi; Sırf buna güvenerek, dünya ülkeleri yüzmilyonlarca doz Pfizer-BioNTech aşı anlaşması yaparken biz ayak sürüdük.Peki ne oldu da bu yerli-milli aşı çalışmalarından hala haber yok? Yoksa o çalışmalar da kısır rant hesaplarıyla akamete mi uğratıldı? Yoksa bizim bilmediğimiz sebeplerle birileri o üretim süreçlerini bypass falan mı etti?
ADIMIZ BREZİLYA VE HİNDİSTAN'LA ANILIYOR
Aşıya bu derece muhtaç olduğumuz bugünlerde açıklayın da millet öğrensin eğriyi doğruyu. İşin doğrusu; aşı çeşitlemesine başından bu yana gidemeyişimiz, her alanda olduğu gibi aşıda da stratejik bir hezimeti beraberinde getirdi.Şimdi bu başarısızlıkta Brezilya ve Hindistan ile birlikte adımız anılmakta.
ÇİN BİLE BIONTECH ALDI
Kala kaldık Rus Çin aşısına ki onlar da vermiyorlar zaten. Bu süreçte, Sinovac’ın da Sputnik V’in de etkin aşılar olmadığını öğrendik. Çin bile, kendi aşısına güvenmediği için 100 milyon doz BioNTech aldı; ama biz Sinovac’a kendimizi mahkum ettik. Sonra da “sözlerinde durmadılar” diye sitem ettik.
120 milyon doz aşıya ihtiyacımız varken, Bir inat uğruna 20 milyon dozu zor elde edebildik. Aylar evvel, “Niye BionTech aşısı varken SinoVac’la anlaşmanın tercih edildiği” sorusuna Bakan, “Güvenilir ve etkinliği olan inaktif aşıyı önemsiyoruz” diye bir cevap vermişti. ‘Modern üretim-geleneksel üretim’ derken ayağımıza gelen fırsatları nasıl heba ettiğimizi de itiraf etmişti aslında.
MESELE AŞI DEĞİL, ŞEFFAFLIK SORUNU
Hep söyledik, “mesele aşı değil, şeffaflık sorunu” diye. Başından bu yana kimlerle ne anlaşmalar yaptığımız, detaylarının ne olduğunu hiçbir zaman bilemedik. Kurumsallığı, şeffaflığı, bilime saygı ve rasyonaliteyi de elimizin tersiyle ittik. Oysa Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bizleri seri kararlarla hızlı yönetişime kavuşturmayacak mıydı?
BÜTÜN KLİNİKLER KOVİD'E DÖNDÜ
14 aydır dilimizde tüy bitti, bir kez daha altını çizelim değerli kardeşlerim. “Salgınla mücadele, hastane yapmak, yatak sayısı ve solunum cihazlarını artırmak değil koruyucu tedbirler almaktır”,dedik. “Salgınla mücadele aşılamayla olur” dedik. Mücadele; Kapanma ve aşılama arası denge ile sürdürülür. Aşılama sürecinde bile vakalar olağanüstü arttı. Bütün klinikler Kovid’e döndü. Sağlıkçıları hep beraber alkışladık ama haklarını vermediler. Bilim Kurulu’nu bypass ettiler. Şimdi de çıkmış hayal tacirliği yapıyor,
SPUTNİK V İLE MİLLETİ OYALIYORLAR
6 ay sonra geleceği iddia edilen Sputnik V aşısıyla milleti oyalamaya çalışıyorlar.
Bunların en başarılı aşı politikası birbirlerini aşılamak oldu. AK Parti MKYK’yı aşıla! Daire Başkanından başlayıp bütün alakalı alakasız memurları aşıla! Yandaşı, eşi, dostu, müteahhidi aşıla! Bakın bunların içinde bir tek aşılanmayan kalmadı.
Aralarındaki iletişim ve yönetişim kriziyle birlikte varolan ekonomik gücü de yok ettiler. Sadece aşıyı değil, bütün bir salgın ve kapanma siyasetlerini ele yüze bulaştırdı bunlar.
ÖZEL ŞİRKETLER NASIL OLUYOR DA 'AŞIYI BULUP GETİRELİM' DİYORLAR
Şimdi tekrar soruyoruz:
Devletin tüm gücünü elinde bulunduran devlet "iki ay boyunca aşı bulamayacağız" itirafında bulunurken, nasıl oluyor da bir takım özel şirketler “bize izin verin aşıyı bulup getirelim” diyebiliyorlar? Devletin bulamadığı aşıyı bunlar hangi prestij ve stratejiyle bulup buluşturacaklar?
KAPANMANIN ARDINDAN NE GİBİ ÖNLEMLER DÜŞÜNÜLÜYOR?
18 günlük kapanma olsa bile, aşılama yapılamayacağına göre, nasıl olup da rakamları 5 binin altında tutma hedefine ulaşılacak? Kapanmanın ardından tekrar günlük 50-60 binlerin üzerinde vaka olmaması için ne gibi önlemler düşünülüyor?
Madem ki şimdi de BioNTech’e muhtaç olduğumuz itiraf edildi; neden bu şirketle en başında doğru düzgün görüşülmedi? Neden ön anlaşmalarla değil de sadece tereddütlü yaklaşımlar ve sözlerle iktifa edildi? BioNTech yetkilisinin “umduğumuz gibi giderse” sözü, sizin müjdenizle çelişmiyor mu?
RUSYA'DAN KAZIK YEMEYECEĞİMİZİN GARANTİSİ VAR MI?
Ya yarın “biz söz vermedik, belki dedik, umduğumuz gibi giderse dedik” derlerse alternatif bir planınız var mı? Çin’den yediğimiz kazıkların benzerini, henüz kendi vatandaşına bile kendi aşısından 3.5 milyon adet yapabilmiş Rusya’dan Sputnik konusunda yemeyeceğimizin bir garantisi var mı?
ENFLASYON TEPKİSİ
Biz bu konuşmayı hazırlarken Nisan ayı enflasyon rakamları açıklandı.Nisan ayında TÜFE yüzde 1.68 artarken yıllık enflasyon yüzde 17.14'e çıktı. Bu son 23 ayın zirvesidir. Yurtiçi ÜFE ise aylık yüzde 4.34 artarken yıllık üretici enflasyonu da yüzde 35.17'ye yükseldi. Bu da son 29 ayın zirvesidir.
Bir kıyas yapabilmeniz için zikredeyim. Başbakanlıktan ayrılmak zorunda bırakıldığımız günlerde açıklanan Nisan 2016 enflasyonu ÜFE’de yıllık 2.87, TÜFE’de 6,57 idi. Yani bugünkü aylık üretici enflasyonu 2016 Nisanındaki yıllık üretici enflasyonunun yaklaşık 1.5 mislidir.
30 AYIN ZİRVESİNDE
Son rakamlarla TÜFE ile ÜFE arasındaki fark 18 puan ile 30 ayın zirvesindedir. Bu artan maliyetlerle enflasyondaki yükselme trendinin devam edeceğinin işaretidir. 6 Mayıs'ta Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplantısı var. Ne yapacaklarını göreceğiz. Faizi düşürürlerse TL üzerindeki kur baskısı artacak, düşürmezlerse niye ülkeye 525 milyar TL’na mal olan bir MB Başkanı değişikliği yaptıklarını yine izah edemeyecekler.
Açık bir gerçek var ki bu cahillerin elinde Türkiye dünyanın en yüksek faizlerinden birini öderken, aynı zamanda dünyanın en yüksek enflasyonlarından birine sahip olduğundan, dünyanın en düşük Reel faizlerinden birini verir hale geldi.
Yani milletin cebinden ödediği bu kadar yüksek faize rağmen ,kötü yönetim nedeniyle faizleri daha da yükseltmek zorunda kalacak bir ülke haline düşürüldük. Bu da Enflasyonun bütün yükünün Dar gelirli vatandaşlar ve vergi mükelleflerinin üstünde olduğunu gösteriyor.
TİCARET BAKANI PEKCAN'IN GÖREVDEN ALINMASI
Geçtiğimiz hafta bir kaos daha yaşandı memlekette. Kendi Bakanlığı tarafından “tehlikeli” diye fişlendiğini öğrendiğimiz bakan gitti. çek nedir, senet nedir, ödeme nedir bilmeyen bir bakan geldi. Tek özelliği kaçıp giden Hazine Maliye Bakanı’nın gölgesi olması.
Erdoğan kamuoyu baskısı dolayısıyla damadını tekrar sistem içine sokamayınca bu kez onun gölgesini kabineye aldı. Böylece kamuoyunun önüne çıkamayan kaçak bakan talimatlarını gölgesi üzerinden ilgili kurumlara ve kişilere iletebilsin.
KAYIT DIŞI BAKAN!
Böylece yeni bir kavram daha kazanmış olduk: kayıt dışı bakan! Banka yönetim kuruluna eski güreşçi atayan bir iktidarın, çek konusundaki düzenlemeyi de eski bir futbolcuya yaptırması, hükümet kadrolarının içine düştüğü acizliği ve bundan sonra ekonomide yaşanacakları fazlasıyla belli ediyor.
Bugüne kadar tek beceremedikleri şey, finansal sistemin ödeme zincirini kırmaktı, onu da başardılar. Devletin alacaklarını ertelemek yerine milletin çeklerini ertelediler. Çekini tahsil edip maaş, vergi ödeyecek olan kara kara düşünsün; çekini ödeyemeyecekler de 1 ay uykusuz kalsın, ne gam!
HEM EKONOMİK HEM DE HUKUKSAL SKANDAL
Ticaret Bakanı, Cumhurbaşkanı ve bu tasarıyı onaylayan bilumum devlet ricali, konuyu bilmedikleri gibi bilenlere de danışmamışlar. Bu hem ekonomik hem de hukuksal bir skandalıdır! Ama bu sistemin gerçekleri bunlar; bu sistemin işleyişi bu! Bu kara düzen sistem; ya yeni bakan gibi çok sadık iş bilmezler ya da eski bakan gibi fazla kurnaz olduğu için bakanlığını çiftliğe döndürenlerle yürümek zorunda. Bu sistemde cumhurbaşkanı talimatı vermiş ise, size zaten bildiklerinizi unutmak ve talimatları uygulamak düşer.
EMNİYET'İN GENELGESİNE TEPKİ
Emniyet Genel Müdürlüğünün yayınladığı ve anayasanın etrafından dolanmaya gayret eden genelgeye değinmenin tam da yeridir.
Emniyet Genel Müdürlüğü bu genelgede; görevleri sırasında polislerin ve olay yerindeki vatandaşların video ve fotoğraflarının çekilmesini ve seslerinin kaydedilmesini, özel hayatın gizliliğini ve kişisel verilerin korunmasını ihlal olarak değerlendirmiştir. Üstelik, emniyet güçlerine bunların engellenmesine dönük verilen talimat da gayrı kanunidir.
Birincisi; toplumsal olaylara müdahalede polisin faaliyet alanı özel hayat niteliğinde değildir. Özel hayat ifadesi, evlerimiz gibi özel mekanlarla ilgilidir. Umuma açık alanlarda, kamunun haber alma hakkı engellenemez, ses ve fotoğraf kaydı da özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturmaz.
Yargıtay içtihatlarına göre de, Emniyetin iddiasının aksine, bu tarz ses ve görüntü kayıtları hukuka uygun delil niteliği kazanmaktadır.
Üstelik sadece polislerin ölçüsüz müdahalelerindeki yaralama ve öldürme suçlarının işlemesi halinde delil olmaları bir yana, tersinden de, polislerin kendilerini savunmaları açısından da bu ses ve görüntüler önemlidir.
MESELE ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ DEĞİL
Mesele özel hayatın gizliliği de ve kişisel verilerin korunması da değildir. Mesele kendi çelişkilerinin üstünün örtülmesidir. Mesela bu yasakla bakan yakınlarının ayrıcalıkları ile stadyumlar kapanma döneminde bile lebalep dolarken camide itikaf yapanlara yönelik biber gazı kullanılmasının görüntülerini kamuoyu bilgisine sunmak da suç haline gelmiştir.
Bu vesileyle bir kez daha uyarıyoruz ki; Emniyet Genel Müdürlüğünün hukuka aykırı olan ve polislerin ölçüsüz müdahalede bulunmasını kolaylaştırma riskleri taşıyan bu genelgesi derhal iptal edilmelidir. Değilse, ülke otoriterleşmede bambaşka bir seviyeye taşınacaktır."