Gelecek Partisi lideri Davutoğlı, MHP lideri Bahçeli'nin AK Partili Mahir Ünal'a verdiği 'Cumhuriyet' yanıtı hakkında "Bahçeli’nin verdiği mesaj açıktır: Adayımız belli ama, bu adayın üzerindeki vesayetimiz de devam edecektir; o adayın en yakın çalışma arkadaşlarına en ağır ifadelerle ayar veririm, ama onun gıkı çıkmaz, çıkamaz" dedi.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, haftalık değerlendirmelerini sosyal medya hesabı üzerinden paylaştığı video ile bildirdi. Davutoğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, AK Parti Grup Başkan Vekili Mahir Ünal'ın tepki çeken "Maalesef bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet, bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir" sözlerine verdiği sert yanıtı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuya ilişkin suskunluğunu işaret ederek "Bahçeli’nin verdiği mesaj açıktır: Adayımız belli ama, bu adayın üzerindeki vesayetimiz de devam edecektir; o adayın en yakın çalışma arkadaşlarına en ağır ifadelerle ayar veririm, ama onun gıkı çıkmaz, çıkamaz" ifadelerini kullandı.
Davutoğlu'nun açıklaması şu şekilde:
"Cumhuriyetimizin 99. Yıldönümünün arefesinde haftalık değerlendirme için huzurunuzdayım. Yarın kutlayacağımız Cumhuriyet Bayramımızı tebrik ediyor, Cumhuriyetimizin banisi Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, şehitlerimizi ve son 99 yıl içinde ülkemizin bağımsızlığı, milletimizin huzur ve refahı için çaba sarf etmiş bütün geçmişlerimizi rahmetle anıyorum.
'KRİTİK BİR EŞİKTEYİZ'
Geleceğimizi belirleme açısından son bir asrın belki de en kritik yılına giriyoruz. Kritik bir eşikteyiz. Ya Cumhuriyetimizi insan hak ve özgürlükleri temelinde gerçek anlamda kurumsallaşmış bir demokrasi ile taçlandıracağız, ya da insan hak ve özgürlüklerini göz ardı eden, dar bir grubun çıkarlarını gözeten ve devlet bekasını buna göre tanımlayan otoriter bir yönetim ile ne kadar süreceği kestirilemeyecek karanlık bir tünele gireceğiz.
Önümüzdeki yıl yapılacak seçimler sadece kişiler ve partiler arasında değil farklı siyasi zihniyetler ve sistemler arasında bir seçim olacak. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi şemsiyesi altında buluşarak toplumu kutuplaştıran ve ülkenin kıt kaynaklarını yolsuzluklarla dar bir zümreye aktaran otoriter muhafazakarlık, otoriter milliyetçilik ve otoriter laiklik bir tarafta, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile kapsayıcı ve katılımcı demokrasiyi insan hak ve özgürlükleri temelinde kurumsallaştırmak ve milli geliri tabana yaymak isteyen özgürlükçü muhafazakarlık, özgürlükçü milliyetçilik ve özgürlükçü laiklik bir tarafta.
'DENETİMSİZ OTORİTERLİĞİN SINIRI YOKTUR'
Diğer ülkeler ve toplumlar da benzer sınamalardan geçiyor. İnsanlığın geleceği de ülkemizin geleceği de bu sınamalardan geçerken göstereceğimiz basirete bağlı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal planlarının getirdiği nükleer tehdit senaryosu bu açıdan gerçek anlamda uyarıcı bir alarm niteliğindedir. Denetimsiz otoriterliğin sınırı yoktur, denetimi imkansızdır ve ödettiği bedeller ağırdır.
Cumhuriyetimiz 10.yılına geldiğinde Nazi ve faşist rejimler elinde ırkçılığa dönüşen otoriter milliyetçiliğin, 50.yılına girerken Mao kültür devrimi ile sembolleşen din karşıtı otoriter laikliğin ve 75. yılına eriştiği son 25 yılda Evangalikanizm boyutuyla Trump ABD'sinde, İŞİD formuyla İslam dünyasında, Müslümanların hayat alanlarını daraltan radikal Hinduizm ile Hindistan’da, radikal Budizm ile Myanmar’da ve Çin’de, Filistinlilerin en temel haklarını yok ederek onları gettolara hapsetmeye çalışan İsrail’de gözlenen otoriter muhafazakarlık insanlığa ağır bedeller ödetmiştir.
'İKİNCİ BİR ÜLKEMİZ YOK'
Bütün bu tecrübeler ışığında 100. Yüzyıla girerken bir kez daha özgürlükçü muhafazakarlığı, özgürlükçü milliyetçiliği ve özgürlükçü laikliği savunan herkesi bu sınamalar karşısında ortak akıl ve basiretle önce biraraya gelmeye, sonra ortak bir amaç etrafında Cumhuriyetimizi insan hak ve özgürlükleri temelinde kurumsallaştırmak üzere ortak çaba sarf etmeye çağırıyorum.
Gidecek ikinci bir ülkemiz, göçecek ikinci bir dünyamız yok! Ülkemizi ve dünyamızı kendi şahsi ya da grup çıkarları ile tanımlayarak farklı düşünen herkesi ötekileştiren ve toplumsal kutuplaşmayı tırmandıranlara karşı “ben” demeden “biz” diyerek sabırla, karşılıklı anlayışla yol almak durumundayız.
'ERDOĞAN VE BAHÇELİ SİYASETİN ZİHNİYET DÖNÜŞÜMÜNDEN KORKUYOR'
Altılı Masa böyle bir amaçla ortak bir iradeyle kuruldu. Bu ortak iradenin matematiksel dengesi ve karşılığı değil, felsefi ve zihni temeli önemlidir. Siyasetin matematiği değişir, ama zihniyet baki kalır. Zihniyeti değiştirmeyen bir matematik iktidar değişimine yol açabilir, ama milletin asıl ihtiyacı olan siyasi dönüşüme yol açamaz.
Bakmayın Sn. Erdoğan’ın ve Sn. Bahçeli’nin Altılı Masa’yı alaya alma çabalarına. Onlar siyasetin bu zihniyet dönüşümünden korkuyorlar. İstiyorlar ki otoriter muhafazakarlığı, otoriter milliyetçiliği ve otoriter laikliği temsil eden Erdoğan, Bahçeli ve Perinçek ortak konsorsiyumu ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi geri dönülemeyecek şekilde kurumsallaşsın. Ama otoriterlerin ittifakı her zaman pamuk ipliğine bağlıdır; ilkesel değil konjonktüreldir.
'BAHÇELİ ERDOĞAN'IN EN YAKININI 'CUMHURİYET DÜŞMANI' İLAN ETTİ, HALA SES YOK'
Bakın Bahçeli'nin son grup konuşmasına. “Adayımız belli, kararımız net” diye kendisi için mitingler düzenlediği ortağı Erdoğan’ın en yakın çalışma arkadaşı olan AK Parti Grup Başkan Vekilini “Cumhuriyet Düşmanı” ilan etti. Bahçeli vesayeti altında siyaset yapan ve hüküm süren Erdoğan’dan şu ana kadar da bir ses çıkmadı.
Dünya lideri sloganları ile Trump’tan aldığı “aptal olma” mektubunu, Putin’e teslimiyetini, Doğu Türkistan zulmüne suskunluğunu, Ortadoğu ülkeleri önünde birer birer diz çökmesini unutturmaya çalışan Erdoğan bugün gerçek anlamda bir liderlik sınavı ile karşı karşıyadır.
'BAHÇELİ ERDOĞAN'IN LİDERLİĞİNİ SINIYOR'
Bahçeli, Erdoğan’ın liderliğini sınamaktadır. Onun bırakın dünya lideri ya da ülke lideri olmayı parti liderliği de sınanmaktadır. Bahçeli üslubuyla söylersek “cumhuriyet düşmanlığı ithamı taş gibi ağır, gülle gibi yıpratıcı, nükleer bomba gibi tahrip edicidir ve Cumhuriyet düşmanlarının bundan gerekli dersi çıkarıp bir daha baş kaldırmamaları için AK Parti grup başkan vekilinin meclisteki ofisi kapatılmalı, hak etmediği Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı elinden alınmalı, buna ses çıkarmayan mensubu bulunduğu parti derhal yasaklanmalıdır”.
'ŞİMDİ GÖZÜMÜZ ERDOĞAN'DA, BAHÇELİ GİBİ DÜŞÜNMÜYORSAN ONA GEREKLİ CEVABI VER'
İlgili muhatap başka bir parti ya da STK temsilcisi olsaydı Bahçeli’nin konuşması muhtemelen bu şekilde devam ederdi, Değil mi? Şimdi gözümüz kulağımız Sn Erdoğan’ın üzerindedir. Sadece bizim değil yirmi iki yıldır onunla yürüyen AK Parti yöneticilerinin ve teşkilat mensuplarının da gözleri kulakları onun üzerindedir.
Sn Erdoğan, Bahçeli gibi düşünüyorsa yani kendi grup başkan vekili eğer gerçekten Cumhuriyet düşmanı ise sadece görevinden değil partiden de ihraç edilmeli, hatta onun için de bir fezleke hazırlanıp TBMM Başkanlığına gönderilmelidir.
Yok eğer böyle değil ve yaklaşık yirmi yıldır Erdoğan’ın en yakınında bulunan grup başkan vekili Cumhuriyet düşmanı değilse Erdoğan bu kez dönüp Bahçeli’ye gereken cevabı vermek zorundadır. Aksi takdirde kendi çalışma arkadaşlarına sahip çıkamayan bir lider olarak karizması ciddi şekilde çizilecektir.
'BAHÇELİNİN MESAJI: BEN AYAR VERİRİM ONUN GIKI ÇIKAMAZ'
Bahçeli’nin verdiği mesaj açıktır: Adayımız belli ama, bu adayın üzerindeki vesayetimiz de devam edecektir; o adayın en yakın çalışma arkadaşlarına en ağır ifadelerle ayar veririm, ama onun gıkı çıkmaz, çıkamaz. O istemese bile bizim istediğimiz bakan görevde kalır, istemediklerimiz ise kara listeye alınır. Onun için bugün AK Parti il başkanları bile MHP üzerinden bakanlara iş gördürmeye çalışıyor.
Bu sadece bahsi geçen grup başkan vekilini değil sayın Erdoğan’ı ve AK Parti yönetimini istiskal etmektir. İlgili grup başkan vekiline de bir çift sözümüz var. Kendisi düşünce üretmekte zorlanıyorsa bunun sebebi Türkçemiz değil kendi müktesebatındaki eksikliktir. Türkçemiz ile nice önemli bilimsel ve edebi eserler ortaya konmuştur. Bu temelsiz iddiasını Türkçe ile edebiyatımıza en güzel eserleri sunan Yedi Güzel Adam’ın memleketi Kahramanmaraş’ta dile getirmesi ise yaşadığı şehrin kültürüne bile yabancı kaldığını gösteren çarpıcı bir çelişki oluşturmuştur.
'DİYARBAKIR ANNELERİNİN YÜZÜNE NASIL BAKABİLDİNİZ?'
Değerli vatandaşlarım,
Cumhur İttifakını bir arada tutan tutkal ortak bir değerler sistemi ya da vizyon değil, iktidar gücünü paylaşmaktan kaynaklanan ortak çıkarlardır. Sayın Erdoğan’ın ve Sayın Bahçeli’nin herkese tepeden bakan nobran tutumları kendilerinin bilinç altlarını yansıtmaktadır. Sayın Erdoğan’ın açıkça Kürt vatandaşlarımızı ve Kürt kadınlarını hedef alan açıklaması tek kelimeyle akıl ve vicdan tutulmasıdır.
Sayın Erdoğan!!
Bu açıklamayı yaptıktan kısa bir süre sonra Diyarbakır’da Diyarbakır kadınlarının ve annelerinin yüzüne nasıl bakabildiniz? İnancımıza göre tümüyle masum doğan çocukları ayrıştırma hakkını kendinizde nasıl buluyorsunuz? Nasıl bir güç yozlaşması içindesiniz ki, vicdanınızdaki bütün değer ölçüleri kaybolmuş, zihninizdeki bütün süzgeçler yok olmuş ve dilinizde nezaketten hiçbir eser kalmamış. Sizi sadece milletim adına kaygıyla değil, bulunduğunuz yüce makam adına da hicab duygusuyla izliyorum.
Devlet mitingi haline dönüştürerek zorla topladığınız kalabalıklar sizi aldatmasın, bu milletin derin irfanı bu vicdan körelmesine, bu akıl ve dil yozlaşmasına asla destek vermeyecektir.
'BAŞÖRTÜSÜ MÜCADELESİNİ ARAÇSALLAŞTIRMAYI KENDİNİZE NASIL YAKIŞTIRDINIZ'
Başörtüsü yasağının bir daha asla gündeme getirilemeyecek şekilde gündemden kalkma fırsatını da yine kibriniz ve kendi siyasi ikbaliniz için kaçıracak bir adım atmayın. Meclis’te bütün milletvekillerinin onayı ile geçebilecek yasal ve anayasal düzenlemeyi sulandırarak bir de referanduma sunma düşünceniz yüzünden bu fırsat kaçarsa bu konunu geçmiş mağdurlarının da muhtemel gelecek nesil mağdurlarının da elleri yakanızda olacaktır. Başörtüsü meselesini gollük pas gibi görerek başörtüsünü bir onur sembolü olarak taşıyan kadınlarımızın o asil mücadelelerini araçsallaştırmayı kendinize nasıl yakıştırdınız?
Ah o bilinçaltınız!!
Ah o kurtulamadığınız iktidarı kaybetme korkunuz!! Bunlar sadece sizi değil bir neslin itibarını ve birikimlerini de yok ediyor. Gelin bu yanlıştan dönün ve başörtüsü özgürlüğünü teminat altına alacak yasal veya anayasal düzenlemeyi meclisten bütün partilerin mutabakatı ile geçmesinin önünü tıkamayın.
'VATANDAŞLARIMIZI ENFLASYON CANAVARI KARŞISINDA EZDİNİZ'
Sn. Erdoğan;
Gündeme gelen bir düzenleme ile ilgili de sizi ve ekibinizi uyarmayı emeğe ve gelir adaletine saygının bir gereği olarak görüyorum. Son altı yılda takip ettiğiniz ekonomi politikaları ile vahşice bir servet transferini gerçekleştirdiniz. Orta sınıfı yok ettiniz, zengini daha zengin fakiri daha fakir yaptınız. İmar ve faiz baronlarının önünü açtınız. Küçük esnafı üç harfliler karşısında, gerçek tasarruf sahiplerini faizciler karşısında, konut ihtiyacı içinde olanları imar baronları karşısında, çiftçileri gıda ithalatçıları karşısında, vatandaşlarımızı topyekun enflasyon canavarı karşısında ezdiniz.
Tekelleşmeyi ve oligopoliyi yaygınlaştırdınız, emeğe saygıyı yok ettiniz. Her sektör doğrudan sizinle irtibatlı yolsuzluk çarklarıyla işleyen dar bir zümreye teslim edildi. Bunun son örneği muayenehanelerin tümüyle kapanarak doktorların emek kölesi haline getirilmesini amaçlayan yeni yönetmelik.
'SAĞLIK SEKTÖRÜNDE DE ORTA SINIFI YOK EDECEKSİNİZ'
Amacınız açık. Kendi emekleri ve yetkinlikleriyle ayakta duran ve sağlık sektörüne ve sağlık turizmine büyük katkılar sağlayan muayenehaneleri kapatarak ortada olan pastanın tümünün yakınlarınızın doğrudan ya da dolaylı ortak oldukları büyük özel hastane tekellerine dağıtılması. Böylece sağlık sektöründe de orta sınıfı yok edecek, onları emek kölesi haline getireceksiniz.
Bu yaptığınızın iş hayatı ile ilgili yasal ve anayasal mevzuata aykırı olduğunu da biliyorsunuz. Ama eğer ortada yeşil dolarlar dönüyorsa sizin ve çevrenizdekilerin gözleri ışıldıyor ve her türlü haksızlığı ve adaletsizliği pervasızca uyguluyorsunuz. Yapmayın, orta sınıfı yok ederek aldığınız ahları artırmayın. Milletin seçim günü, Allah’ın hesap günü soracağı hesaptan korkun.
'SANSÜR YASASININ AMACI KORKU İKLİMİ YARATMAK'
Değerli vatandaşlarım,
Kendileri iktidarlarını kaybetmekten korkanlar bizim de kendilerinin baskılarından korkacağımızı zannediyorlar. Geçtiğimiz günlerde yasalaşan “sansür yasası”nın amacı toplumda seçim öncesinde bir korku iklimi yaratma çabasıdır. Özetle yaşanan gerçeklik ne olursa olsun onların tanımladığı “gerçek” farklı düşünenler için bir giyotin haline dönüşecek; kimse yoksulluktan, yolsuzluktan ve yasaklardan şikayet edemez hale getirilecektir.
Gelecek Partisi olarak bu baskıların somut örneklerini fiilen yaşıyoruz. Parti sözcümüz Serkan Özcan’ın MB Başkanını eleştirdiği için Çağlayan’da ifadeye çağrılması sonrasında bu kez de Genel Başkan Yardımcımız Selim Temurci kaçak bakan Berat Albayrak’ın psikolojisini bozduğu gerekçesiyle mahkemeye çıkarıldı.
Arkadaşlarımızın Çağlayan önünde yaptıkları açıklamalarda da vurguladıkları üzere bu baskılar bizi asla yıldırmayacak ve bedeli be olursa olsun milletin hakkını ve hukukunu sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz.
'SAHİ NE OLDU 2023 VİZYONUNA?'
Sayın Erdoğan ve Eski Türkiye’nin köhnemiş zihniyetini temsil eden yol arkadaşlarına soruyorum: Sürekli hayaller, sürekli yaldızlı sözlerle bu gemiyi daha ne kadar yüzdürebileceğinizi sanıyorsunuz? Dün 2053, 2071 derken ne oldu da Türkiye Yüzyılı diyerek hedefi 2123’ e kadar öteliyorsunuz? Önce 2023 vizyonunun hesabını vermek zorunda değil misiniz? Sahi, hani ne oldu 2023 vizyonuna? İşte geldi çattı!
Bakın birkaç rakamla 2023 vizyonunun neresinde olduğunuzu görün. 2023 vizyonunda Milli Gelir 2 trilyon dolardı. Siz 2016’da 870 milyar dolar olan milli geliri 2021’de neredeyse 800 milyar dolar düzeyine düşürdünüz. 2023 vizyonunda kişi başına düşen milli gelir hedefi 25.000 dolardı. 2016’da 11.000 dolar düzeyindeki kişi başına düşen milli geliri 9000 dolar seviyelerine gerilettiniz. 2023 vizyonunda hedefimiz en büyük ilk on ekonomisi arasına girmekti. 2016’da 16. Sırada olan ülkemizi 21. Sıraya kadar gerilettiniz ve dünya ekonomisinin 1. Ligi olarak görülen ilk yirmiden küme düşmesine yol açtınız. Yani 1990’lardaki yerimizden daha geriye düşürdünüz. Korkarım bu gidişle ilk 25’de tutunmakta bile zorlanacağız.
2016’da %1.14 olan Dünya ekonomisinden aldığımız payı 2021’de %0.84’e düşürdünüz. Yani 1980’lerdeki seviyemize geri götürdünüz. 2023 vizyonunda %20 olan ve 2016’da %4 seviyesine çıkan ihracatta yüksek teknolojinin payını 2022’nin ilk sekiz ayında %2.6’ya düşürdünüz. Dijital ekonomiyi anlayamadığınız için ülkede bu yönde girişimlerin önünü açmadınız. Dünyada gelişen bu trend nedeniyle tek başına bir dijital şirketin Türkiye’deki bütün sektörlerin değerinin üzerine çıkmasını sadece izlediniz.
'TÜRKİYE'Yİ GEÇEN YÜZYILA GERİ GÖTÜRÜYORSUNUZ
Özetle, Türkiye’yi yeni bir yüzyıla taşımıyorsunuz, “Eski Türkiye’yi” temsil eden ortaklarınızla birlikte geçen yüzyıla geri götürüyorsunuz. 2023 Vizyonunda neyi başardınız da, bu milletten geleceğe dair kredi ister oldunuz. “Aralık’ta şu olacak, Ocak’ı, Şubat’ı, Mart’ı bekleyin” dediğiniz hayalleri bile tuz buz etmişken, şimdi bu milletin size bir 5-10 yıl daha kredi vermesini hangi yüzle talep ediyorsunuz?
Hatırlıyor musunuz sn Erdoğan, % 34 ile ilk iktidar olduğumuz günlerin ardından, ekonomide, adalette, sosyal politikalarda attığımız devrimci adımların ardından, ülkede yaşayan her iki kişiden birinin desteğini arkamıza almıştık. O doğru işlerin sinerjisi aslında toplumun %75-80’inde gerçekçi umutlar oluşturmuştu. Çünkü bütün o işler ahlaki meşruiyeti pekiştiriyor, atılan doğru adımlar ahlaki üstünlüğü güçlendiriyordu. Şimdi geldiğiniz noktaya bakar mısınız? “Yeni Ekonomi Politikası” dediğiniz garabet modelin, ülkeyi ne hale soktuğu ortadayken, siz şimdi bir de bu milletin sizin geleceğinize kefil mi olmasını istiyorsunuz?
Dün, gerçeklerle bu topluma umut aşılıyorduk, Şimdi her yanınız illüzyon oldu; hazine kesesinden bol bütçeli tanıtımlardan ve PR kampanyalarından, ülkenin her bir yanını resimlerinizle ve isimlerinizle donatmaktan medet umar hale geldiniz. Dün, biz varken başardığınız işleri yarının hayalleri diye pazarlar oldunuz. Kendi gerçekliğinizle yüzleşemeyince millete de sadece hamaset pazarlar oldunuz. Siz ülkeyi 5-6 yıl içinde soktuğunuz bataklıkla yüzleşmemişken, siz daha 3-5 ay sonrasına ilişkin ne yapacağınızın planlamalarını yüzünüze gözünüze bulaştırırken, süslü, yaldızlı sözlerle bu gerçeğin ötesine geçeceğinize nasıl ikna olabildiniz? Samimiyetsizliği her yanından akan bu sözde modellemeyle nereye varacağınızı sanıyorsunuz?
'MUAHLİF GAZETECİLERİ ÇAĞIRMAKTA GEÇ KALMADINIZ MI?'
O toplantıya muhalif gazetecileri çağırmakta biraz geç kalmadınız mı sn Erdoğan? Sansür yasasının ülkenin üzerine kara basan gibi çöktüğü günlerde, bu çelişkiyi ortadan kaldıracak hangi müjdeyi vereceksiniz onlara? Sizde bir vefa ya da devlet adabı kalmadığını biliyoruz. Ancak, bu davetleri hangi kritere göre yaptığınızı nasıl açıklıyorsunuz? Arap Baharı’nda kanlı bıçaklı olduğunuz, darbecilikle suçladığınız adamlarla 3-5 milyar dolar için can ciğer kuzu sarması olurken, bizlere karşı diri tuttuğunuz kin ve nefret ortamıyla mı inşa edeceksiniz yeni yüzyılı? Ne vadedeceksiniz gerçekten merak ediyorum.
Dün “İnsan hakları reformu” dediniz yara almadık toplumsal kesim bırakmadınız “Adalet reformu” dediniz; yargının hali ortada! “Yeni Ekonomi Modeli” dediniz ülke, birikimleri ve kaynaklarıyla tepetaklak oldu.
İnsanımız çocuklarının yüzüne bakamaz oldu. Sanayicimiz, çiftçimiz, çalışanımız günlük kaygıların pençesine itildi. Paramız pul oldu. Bir yandan Sansür yasasıyla baskılayacak, diğer yandan sabaha karşı evinden baskınla alacak, bir yazı, bir tvit, bir açıklama için tutuklayacak, adil yargılanma hakkından mahrum bırakıp mahkum edecek, sonra da bir toplantıyla gönül mü alacaksınız? Kime olacak bu Yeni Türkiye Yüzyılı vaadi !!
“Giderlerse gitsinler” dediğiniz sağlıkçılara mı? “Süfli duygular için yurt dışına gidiyorlar” dediğiniz gençlere mi? Ayda 3500 liraya mahkum ettiğiniz emeklilere mi, açlık sınırının altında geçinmeye mahkum ettiğiniz milyonlara mı? İşlerinden ettiğiniz, sivil ölüme mahkum edip ağaç köküne mecbur bırakmaktan utanmadığınız, temel haklarını hukuksuzca, gaddarca gasp ettiğiniz insanlara mı?
Siz daha “gelin yasayla çözelim bu başörtüsü meselesini ve artık bu ayıbı tarihe gömelim” diyenlerin davetini bile sulandırırken, bu milletin sizin hangi vaadinize inanmasını bekliyorsunuz hala? “Çözüldü zaten yasaya ne hacet” dedikten sonra önce Anayasa, sonra da referandum diyerek işi iyiden iyiye yokuşa sürmenin, meseleyi düelloya çevirmenin alemi nedir?
'HANGİ VİZYONLA GELECEK İNŞA EDECEKSİNİZ?'
Hangi vizyonla geleceği inşa edecekmişsiniz sorarım size! Ülkenin maddi koşullarını tüketmekle kalmadınız, manevi birikimlerimizi de sömürmekten geri durmadınız. Sizin tek vizyonunuz var, o da etrafınızdaki ihtiras ehliyle iktidarda kalmak. Siz icra ettiğiniz politikalarınızla, kör göze parmak “seçimden sonra tufan” derken, seçimi kazanmak için ülkenin maddi-manevi birikimlerini tüketirken, gerçekten de ülkeyi bir tufanın içine sürüklerken, hangi vizyondan, hangi yüzyıldan falan bahsediyorsunuz Allah aşkına!!
Ülke 2 gün sonrasına ilişkin önünü göremez hale gelmiş, pazarcı malın fiyatını vatandaşa söylerken utanır hale gelmiş, vatandaş evine alacağı erzağın bedelinin 3 gün sonra ne olacağını bilemiyor, sanayici ürettiği mala fiyat biçemiyor. Çiftçi binbir emekle ürettiği ürünün kaça mal olduğunu hesaplayamıyor;
Ürününe adil bir fiyat biçeceksiniz diye size dil dökmekten bitap düşüyor. Sayenizde “çökerttik” dediğiniz iç faiz lobisi bayram ediyor. Siz seçim kazanacaksınız diye millet “kurtlu bulgur”a talim ettiriliyor, kimlik siyasetine maaşallah körük dayanmıyor!
Siz torbacıların ayaklarını kırmakla meşgulken, baronların cirit attığı bir ülke haline geldik. Hepsi el birlik gençliğimizi zehirlemeye devam ediyor. Kurduğunuz ve sadece rantiye sınıfının çıkarına çalışan sisteme “ Faiz Baronlarının Yeni Yüzyılı” diyebilirsiniz; “İmar Baronlarının Yeni Yüzyılı” hatta “Uyuşturucu Baronlarının yeni Yüzyılı” diyebilirsiniz ama Türkiye’nin değil.
'MİLLETİN YAKASINDAN DÜŞÜN'
Bakın onlara “Rantiye Sınıfının Yeni Yüzyılı” diye de seslenebilirsiniz! Bu baronların her geçen gün umutlarının arttığına şüphe yok! Siz sadakat merkezli, kurumların içini boşaltan, hukuku bypass eden, yargıya müdahale eden, 90’ların aktörleriyle iş birliği içinde sürgit yol alan, yozlaşmış siyasetlerinizle onların umutlarını artırıyor olabilirsiniz. Bu doğru. O halde gazetecileri, siyasi partileri falan yormayın.
Yapın kendi aranızda kapalı devre toplantılarınızı seçime kadar. Ama milleti rahat bırakın. Milletin aklıyla alay etmeyi bırakın artık. Yozlaşmış siyasetlerinizle yozlaşmış kadrolarınıza yeteri kadar vaat sundunuz!
Onlara hayal bile edemeyecekleri yepyeni dünyalar kurdunuz. Ama milletin yakasından düşün artık.
Kafanızda iki ülke varken, iki vatandaşlık türü varken, birine sürekli hakaret eder, ithamlarda bulunurken,
O vizyon nasıl olup da inandırıcı olacak sorarım sizlere! Hem ülkeyi kabak gibi ikiye bölüp kimliksel yarıklar, fay hatları üzerinde fütursuz cümleler sarf ederken, siz hangi ülke adına Vizyon belgesi açıklayacaksınız sorarım. Günlük günahlarınızı konuşturmayacak, konuşanı “mandacı, hain” ilan edecek,
Ama hayali bir geleceği millete pazarlayacaksınız öyle mi?
'VİZYON BELGESİ Mİ İSTİYORSUNUZ, AÇIN BİZİMKİLERİ OKUYUN'
Bunlar önümüzdeki yüzyıla umut pazarlıyor ama anketlerde memleketin yarısı ülke dışında yaşamak istiyor. 18-24 yaş arası gençlerinse 4’te 3’ü !! Dile kolay. Yeni Vizyon Belgesi mi görmek istiyorsunuz?Açın bizim 3 yıldır yayınladığımız belgeleri okuyun. Eğer size teklif ettiğimizde kabul etseydiniz, ülke şimdi gerçekten bambaşka bir yerde olabilirdi. Açın da Temiz Siyaset Belgemizi okuyun. Açın, Siyasi Ahlak Yasası neler içeriyor bir bakın. Hepsini gönderelim size, iktibas serbest, telifi de yok !! Yeter ki bu millete bu vaatleri verin. Yeter ki en büyük vizyonun gerçekten “Birlikte Türkiye” olduğunu kavrayın.
Önce bunu kavrayın ki, seçimlerdeki kayıp kazanç hesabını buna göre yapın. Kazananın ya da kaybedenin sizler-bizler değil halk olacağını iyi belleyin! Kendi menfaatleri ortadan kalkacak diye endişe edenlerin halka vizyon misyon sunamayacakları, egolarla vizyonun bir arada olamayacağını görün.
Gerçek vizyon; kuldan utanmak, kul hakkına girmekten sakınmaktır! Gerçek vizyon; hakkın ve halkın razı olacağı bir sistem kurmaktır. Gerçek vizyon; bir sistemi bütün bir halk için kurmaktır. O halkı birbirine kırdırmamaktır.
Gerçek Vizyon; gücün paylaşılabildiği bir sistemin önümüzdeki yüzyılın yegane reçetesi olduğunu kavramaktır. Gerçek Vizyon; sistemi kişilerin arzularına göre sağa sola yalpalamayacak bir kurumsallığa kavuşturmaktır. Gerçek Vizyon; insan ile kurumu, sistem ile kişiyi birbirinden ayırmaktır. Gerçek Vizyon; ülkenin birikimlerinin ülkede yaşayan herkese ait olduğunu kavramaktır. Gerçek vizyon; emaneti ehline vermektir, emanete riayettir. Bunu sağlayacak mekanizmaları gün geçirmeden kurmaktır! Gerçek Vizyon; paylaşmanın herkese kazandıracak olduğunu, bunun zorunlu olduğunu görmektir.
Gerçek Vizyon; “Yüzyıl” deyip 2-3 menfaat yılı daha kazanmaya çalışmak değil; Yönetim sıkıntıya düştüğünde, o sıkıntıları milletin kaderi olmazdan evvel, o düzeni azledecek bir sistemi milletin önüne koyabilmektir. Gerçek Vizyon; -siz unuttunuz ama- adalettir, özgürlüktür, temel hakları sıkı sıkıya korumaktır, hukuktur, kimliklere saygıdır, şeffaf ve denetlenebilir -yani sorumlu, hesap verir ve mütevazi- bir sistem kurmaktır! İnsanını o sisteme göre yetiştirmektir. Kazanılan birikimlerin heder edilmesini engelleyecek mekanizmalar geliştirmektir. Kısacası gerçek vizyon; İnsana dair “kin, nefret, tamahkarlık, haset, kayırmacılık, tarafgirlik, fitne, hırs, …gibi insani hasletlerden etkilenmeyecek bir sistemi inşa etmeye çalışmaktır.
Özcesi; öne insan, önce insan onuru deyip bütün bir geleceği buna göre kurgulamaya gayret etmektir. İşte biz Gelecek Partisi olarak “Türkiye Yüzyılını hamasetle değil, vicdanla, bilgiyle, adaletle, ehliyetle, liyakatle, temiz siyaset anlayışımızla, Millete rağmen değil, milletimizle birlikte kuracağız."