Partisinin grup toplantısında konuşan MHP lideri Devlet Bahçeli, Kanal İstanbul ihalesine girecek olan şirketlerin 'paralarını ödemeyiz' diyen muhalefete tepki göstererek, ''Bu proje Türkiye’nin ve İstanbul’umuzun gücüne güç katacaktır. Mezkur projeden dönülmesini, yüklenicilere para ödemeyi rafa kaldıracak her türlü engelleme ihtimalini dikkate alarak yasal bir güvenceye kavuşturmalıyız'' dedi.
Milliyetçi Halk Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında konuştu. Burada gündeme dair önemli değerlendirmelerde bulunan MHP lideri Bahçeli, Kanal İstanbul Projesi ile hakkında dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kanal İstanbul ihalesine girecek yerli ve yabancı şirketlerin 'paralarını ödemeyeceğiz' diyen muhalefete 'söke söke alırlar' sözleriyle karşılık vermişti. Muhalefet partisi liderleri bu konudaki ısrarlarını tekrar tekrar dile getirirken MHP lideri Bahçeli'den tartışma yaratacak bir açıklama geldi.
Bahçeli, ''İstanbul Kanal Projesini samimiyetle destekliyoruz. Bu proje Türkiye’nin ve İstanbul’umuzun gücüne güç katacaktır. Mezkur projeden dönülmesini, yüklenicilere para ödemeyi rafa kaldıracak her türlü engelleme ihtimalini dikkate alarak yasal bir güvenceye kavuşturmalıyız'' dedi.
Bahçeli'nin konuşmalarından öne çıkanlar şöyle:
'ÜNİVERSİTE SINAVLARI KALDIRILMALIDIR'
''Üniversite sınavları tamamen kaldırılmalıdır. Biz gençlerimizin bir sınava mahkum olmasına karşıyız ve yeni bir sistemi arzuluyoruz. Pek çok üniversitenin kontenjanı dolmamaktadır. Sınavsız üniversite tezini savunuyor ve Türkiye'nin bu sisteme geçecek güce sahip olduğunu düşünüyoruz.
Böylece öğrencilerimizi evlatlarımızı yarış atı gibi görmemiş ve müfredat kapsamında başarı ortalaması, olgunlaşma sınavları gibi fırsat eşitliği gözetilerek üniversite geçişi sağlanabilir. Sınavlara neşter vurmanın, bilim ve teknoloji üretimine yatkın, kültürlü ve inançlı nesillerin yetiştirilmesi Türkiye'nin kalkınma gayesini kamçılayacaktır.
'BÜTÜN GENÇLERİMİZ EĞİLİMLERİ DOĞRULTUSUNDA YETİŞTİRİLMELİDİR'
Düşünme algılama ve problem çözme yeteneği gelişmiş, toplumsal duyarlılığı yüksek, girişimci, demokrat gençlerin yetiştirilmesi Türkiye'yi her alanda kamçılayacaktır. Bütün gençlerimiz eğilimleri doğrultusunda yetiştirilmelidir. Biz gençlerimizin gözlerine bakınca bir Türk dünyaya bedel sözlerinin azmini görüyoruz.
Türk milletine mensubiyetin gurur ve şuuruna sahip, manevî ve kültürel değerlerimizi özümsemiş, düşünme, algılama ve problem çözme yeteneği gelişmiş, yeni gelişmelere açık, sorumluluk duygusu ve toplumsal duyarlılığı yüksek, bilim ve teknoloji üretimine yatkın, girişimci, demokrat, kültürlü ve inançlı nesillerin yetiştirilmesi Türkiye’nin büyüme, kalkınma ve yükselme gayesini kamçılayacaktır.
İnancımız, irademiz ve eğitim politikalarımızın temel ilkeleri bunlardan ibarettir.
Eğitim ve öğretimde imkân ve fırsat eşitliği sağlanarak bütün evlatlarımız ilgi, eğilim ve yetenekleri doğrultusunda hayata hazırlanmalıdır.
Biz gençlerimizin çakmak çakmak parlayan gözlerine baktığımızda Z kuşağı değil, onur görüyoruz, fedakârlık görüyoruz, ahlak görüyoruz, çalışkanlık görüyoruz, vatanseverlik görüyoruz, zekâ görüyoruz, akıl görüyoruz, bir Türk dünyaya bedel sözünün azmini görüyoruz.
'CHP BAŞKANI GENÇLERİMİZİ GALEYANA GETİRMEK İÇİN FİTNE TEZGAHINI AÇTI'
Türk gençliğini istismar hesaplarına alet etmeyi planlayanların oyunlarını bozmak için tetikte bekliyoruz.
Biz onların geleceğini inşa ve ihya etmek için üzerimize düşen görevleri müsterih bir vicdanla yerine getirmenin çabasındayız. Maalesef gençlerimizin hassasiyetleriyle oynayan, onları yalanlarına malzeme yapan sorumsuz ve vicdansız siyasetçileri gördükçe de kahroluyoruz.
Yüksek Öğretim Kurumları Sınavı’nın bir gün öncesinde, kurgulanan algı operasyonuyla yalan bir haber servis edilmişti. İddia şuydu: Katarlı gençler Türkiye’de sınavsız tıp okuyabilecekti. Niyeti kötü bazı gazeteler ve sosyal medya hesapları mal bulmuş mağribi gibi hemen bu yalanı körüklediler. Bu çapıtmanın iç yüzünü araştırmaya, doğruluğunu/yanlışlığını analiz etmeye gerek duymadan aceleyle devreye giren CHP Genel Başkanı, 25 Haziran 2021 Cuma günü Twitter mesajıyla gençlerimizi galeyana getirmek için fitne tezgahını açtı.
Vahim olan şudur ki, YKS’ya bir gün kala geçlerimizi kışkırtmaya, tahrikleri diri tutmaya, asparagas bir haberi yaymaya niyetlenen Kılıçdaroğlu yaş tahtaya basmakla kalmadı, kendini de rezil etti.
Kazın ayağı hiç de Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi değildi. Yalan makinesi yine tekleyip su kaynattı.
'KATARLI GENÇLERİN SINAVSIZ TIP OKUMALARI GERÇEK DIŞI BİR İDDİAYDI'
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşması 27 Mayıs 2007 tarihinde imzalanmıştı. Bu anlaşmanın hükümleri dikkate alınıp, askeri sağlık alanında işbirliği tesis etmeyi arzu ederek 2 Mart 2021 tarihinde Doha’da imzalanan, Türkiye ile Katar arasında ‘Askeri Sağlık Alanında Eğitim ve İşbirliği Protokolü’ kapsamında sadece askeri personelin Türkiye’de eğitim alması kararlaştırılmıştı.
Yani, Katarlı gençlerin sınavsız tıp okumaları gerçek dışı bir iddiaydı. Böyle bir şey kimsenin aklının ucuna da gelmemişti. Bu yalanı haberleştiren bazı haber siteleri ise hemen U dönüşü yapmışlar ve özür dilemişledir. Ancak Kılıçdaroğlu’ndan ses seda hala ve henüz çıkmamıştır. En küçük utanma emaresi de görülmemiştir.
'CHP LİDERİ GENÇLERDEN DERHAL ÖZÜR DİLEMEK MECBURİYETİNDEDİR'
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ahlak ve etik kaygısı taşıyorsa, dürüst ve namuslu bir siyaset yaptığına inanıyorsa Türk gençliğinden, YKS’ya giren bütün kardeşlerimizden derhal özür dilemek mecburiyetindedir. Kılıçdaroğlu’nun foyası ortaya çıkmış, ipliği de pazara düşmüştür. Gençlerimize ayıp etmiş, yanlış yapmış, sonuçta vebal altına girmiştir. Türk gençliğini kandırmaya, manipüle etmeye, sahtekârlıkla akıllarını çelmeye hiç kimsenin cüreti yetmeyecektir.
Pinokyo olsa burnu büyürdü, ne yazık ki CHP’nin Genel Başkanı’dır, ama milli irade bu zihniyet faillerinin sandıkta burunlarını sürtmesini de çok iyi bilecektir. Geçen haftaki grup konuşmasında, “Bahçeli’yi çok zaman muhatap almayı doğru bulmam” diyor. Sayın Kılıçdaroğlu bilesin ki, senin karanlık muhataplarını ayrıntısıyla biliyorum, sana da acıyorum.
O melun muhataplarının arasına şahsımı zaman zaman almandan da hem rahatsızım hem de kaygılıyım. İşin doğrusu bunu hak ettiğimi düşünmüyorum. Geç bunları Sayın Kılıçdaroğlu, vazgeç bu dilden, bırak bu sahte mağrur edebiyatını.
'KILIÇDAROĞLU’NA AÇIK BİR TEKLİF SUNUYORUM'
Bize yönelik diyor ki, “Süleyman Şah Türbesi’nden kaçanları alkışladın, bayrağı indirenleri alkışladın.”
O dönem ki sözlerimi göz ardı ederek yalana yine bel bağlamış.
Süleyman Şah Türbesi’yle ilgili neler neler söylediğimi sen bilsen ne yazar bilmesen ne çıkar; millet biliyor, ecdat biliyor, tarih biliyor, şerefi taç yapmış herkes, her insanımız biliyor. Kılıçdaroğlu’na açık bir teklif sunuyorum: Kendisini her kim tutsak almışsa, kimler zincire vurmuşsa, korkmasın bize itiraf etsin, bunu yapamıyorsa telgraf çeksin, ya da bir ulak göndersin, yardımsa yardım edelim, imdat diyorsa elinden tutalım, yeter ki maruz kaldığı girdaptan çıkabilsin.
Çok samimi ifade ediyorum, diyet borcu varsa ödeyelim, fidye istiyorlarsa karşılayalım, boyunduruktan kurtaralım. Yazık oluyor kendisine, heba olup gidiyor, göz göre göre kürek mahkûmuna dönüşüyor. Atarı gideri bırak Sayın Kılıçdaroğlu, boş boş konuşmaktan da vazgeç, mertçe bize derdini söyle, söyle ki, şifa olalım, söyle ki sana kol kanat gerelim, ihanet tünelinden çekip alalım.
Kirişi kırıp ille de sığınacak bir liman arıyorsan altı delik takanla Cumhur İttifakı’nın sahillerine yanaşabilirsin, siyasi itirafçı olabilirsin, pişmanlık kanunundan da elbette istifade edebilirsin.
KABETÇİ ÇAĞDA KÜRESEL BRİTANYA' RAPORU
16 Mart 2021 tarihinde Birleşik Krallık Hükümeti; “Rekabetçi Çağda Küresel Britanya: Güvenlik, Savunma, Dış İlişkiler ve İş Geliştirme Alanlarına Bütünsel Yaklaşım” adıyla 114 sayfalık bir rapor yayımlamış, bahsi geçen rapora Başbakan Boris Johnson bir önsöz yazmıştır. Aynı zamanda bu rapor Birleşik Krallık Parlamentosuna da sunulmuştur.
Burada bizim için önemli olan husus şudur:
Birleşik Krallık Politikası, daha düne kadar, kurallara dayalı uluslararası sistemi korumaya özen göstermişti. Ancak bugün, uluslararası düzenin parçalı yapısı, çıkarlar, normlar ve değerler üzerinden devletler arasındaki yoğun rekabeti de dikkate alarak mevcut statükoyu savunmanın artık yeterli olmadığı vurgulanmıştır. Ayrıca yeni bir dünyanın tesis edildiğine işaret edilmiştir.
Bu yeni dünyanın bir tür soğuk savaş dönemini, sertleşen kutuplaşmaları, deyim yerindeyse sıcak savaşları bile ihtiva edeceği anlaşılmaktadır. Birleşik Krallık Hükümeti’nin mezkur raporuyla Yeni Atlantik Şartı’nı birlikte yorumlamak bizi isabetli tahlillere götürecektir. Bu yeni dünyanın sömürge aparatı, baskı aracı en başta asıl anlamından koparılmış demokrasi önermesidir.
'NATO ZİRVESİ'NDE TÜRKİYE YİNE İHMAL EDİLDİ'
Dünyada güç blokları arasındaki gerilim yoğunlaşırken, çok kutuplu bir dünyanın ekonomi-politik tasarımıyla birlikte siyasal dizaynı da özellikle ülkemiz aleyhine cereyan etmektedir.
Herkesi uyarıyorum, çok daha kaygan, çok daha kaotik, çok daha karmaşık bir dönem önümüzdedir.
Bildiğiniz gibi, üçer aylık periyotlarla gerçekleştirilen AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi 24-25 Haziran 2021’de Brüksel’de yapılmıştır. Bu zirvede Türkiye yine ihmal edilmiştir.
Türkiye başlığı altında kabul edilen kararların beklentileri karşılamaktan uzak olduğu açıktır. İnsanlık etik bir çöküş yaşarken, sömürüye ve sosyal adaletsizliğe tepkiler sivrilirken, AB’nin hala kendi sahasında top çevirmesi bir defa akıl tutulmasıdır. Zirve metninde, Türkiye’nin tam üyelik hedefine hiçbir atıf yoktur.
'AB İLE İLİŞKİLER DÜĞÜMLENMİŞTİR'
Adalet değerlerinden tamamen kopan AB’nin, ülkemizin Doğu Akdeniz’de tek taraflı hareketlerden uzak durmasını, aksi halde yaptırımların devreye gireceğini söylemesi ileri düzeyde bir tehdittir.
Üstelik Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi konusunda bir ilerleme iradesi taşımadığı da iddia edilmiştir. Anlaşılan AB ile ilişkiler düğümlenmiştir.
Uluslararası Göç Örgütü’nün 2020’de 2 bin 200 göçmenin Akdeniz’in sularında boğulduğunu açıklaması, Yemen açıklarında geçtiğimiz hafta batan bir teknede 300 kişinin hayatını kaybetmesi hiç kimsenin, hiçbir insani kuruluşun nedense umurunda değildir. Mazlumlar AB’nin gündem başlıkları arasında yer almamıştır. Bu çıkar ittifakı para vererek göçmenleri Türkiye’de nasıl tutarım arayış ve amacındadır.
Kılıçdaroğlu geçen haftaki grup konuşmasında garip bir açıklama yaparak, Suriyeli göçmenleri yurtlarına göndermek için ihtiyaç duyulan finansmanı AB’den alacaklarını ve kendisine söz verildiğini söylemiştir.
Bu neyin sözüdür? Bu söz nasıl verilmiş, hangi yetkiyle alınmıştır? Türkiye’nin Suriyeli mültecilere konut yapması dahi AB tarafından kabul edilmemişken, Kılıçdaroğlu’nun söz almasını nasıl yorumlamak lazımdır?
'AB'YE ÜYELİĞİMİZ OLMAZSA KENDİ YOLUMUZU ÇİZERİZ'
Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellenmesi ve iyileştirilmesini Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin inisiyatifine terk eden AB dürüst değildir, samimi değildir, adil ve demokratik hiç değildir.
Dahası Türkiye’nin aleyhine çalışmaktadır. İşbirlikçisi de zillet ittifakıdır. Elbette dünya AB’den ibaret görülemeyecektir. AB’ye üyeliğimiz oldu oldu, olmazsa kendi yol haritamızı kendimiz çizeriz, kendi söküğümüz kendimiz dikeriz, başkent Ankara’nın kriterleriyle insanlık aleminde biz de varız demeyi sürdürürüz.
'ABD'DE YENİ BİR DÜŞMAN KAMPI KURULDU'
Demokrasiyi, hukuku, özgürlüğü, insan hakları değerlerini Türkiye husumetinin anahtar kavramı görenler hiçbir yerde boş durmuyorlar. Şu işe bakınız ki, ABD’de “Türk Demokrasi Projesi” adıyla yeni bir düşman kamp kurulmuştur.
Aralarında kimler yok ki, CHP’nin eski Bursa Milletvekili ve FETÖ firarisi Aykan Erdemir’den tutun da ABD eski Ulusal Güvenlik Danışmanı olan, aynı şekilde eli ve vicdanı kanlı John Bolton’a kadar tüm Türkiye muhalifleri demokrasi projesinde buluşmuştur.
Bizim evlatlarımız beka mücadelesi verirken, elin oğulları kuyumuzu kazmakla meşguldür.
Hayret etmemek elde değildir, Türk düşmanları Türk demokrasi projesinde birleşmiştir.
Bu projenin adında Türk ifadesinin olması skandaldır. Çünkü Türk’e düşman olanlar, Türk’ün şanlı kimliğini, tarihsel ve mensubiyet unvanını kullanmaya mezun ve müstahak olamazlar.
Bu şer odağı kendisini söyle tarif etmiştir:
“Türkiye’nin son zamanlarda demokrasiden otoriterliğe dönüşmesine cevap olarak oluşturulmuş, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan uluslararası politik örgüttür.” Partizan değillermiş, fakat şerefsiz oldukları ayan beyan ortadadır. Bir ara Dalton diye de tanımladığımız sabıkalı kovboy Bolton ise, “Türkiye’de alarma geçmenin vakti geldi” diyecek kadar şizofren belirtileri göstermiştir. Bunlar Türkiye’ye demokrasi getireceklermiş. Kılıçdaroğlu da, zamanlamaya dikkat ediniz, geçtiğimiz hafta İstanbul’da yaptığı konuşmada Türkiye’ye dostlarıyla beraber demokrasi getireceğini ifade etmişti.
DALTON KİME MESAJ VERİYOR? KİMLERE SİNYAL YAKIYOR?
15 Temmuz’da hükümet devrilirse üzülmem diyen at hırsızı Dalton alarma geçmenin vakti geldi sözleriyle, kime mesaj veriyor? Kimlere sinyal yakıyor? Bu derneğin görünmeyen, ismi paylaşılmayan üyesi olduğundan kuşkulandığımız Kılıçdaroğlu’na yeni bir talimat listesi mi dayatıyor? Alarma geçip de ne yapacaksınız? Neyi planlıyorsunuz? Yeni kaos planlarını mı devreye sokacaksınız?Bu ne alçaklıktır? Bu nasıl bir ahlaksızlıktır? Küstahlığın bu derecesi nasıl sineye çekilecektir?
Bunlar Türkiye’yi ne sanıyor?
'DALTON VE EKİBİNİN SÖZDE DEMOKRASİ PROJESİNİN ARA UNSURLARI'
Hodri meydan, haydi geçin alarma, Allah şahit olsun, geçtiğiniz anda yerin yedi kat dibine alarm vere vere girmeyi peşinen hesaba katın, bunu da göze alın. Öyle yağma yok, Türkiye’de alarma geçmek, yani demokrasi diyerek demokrasi dışı arayışları teşvik etmek emperyalizmin yerle yeksan edilecek kumpasıdır.
Seçimlerin öne alınma taleplerini, İP Başkanı’nın Rize’deki provokasyonlarını, İzmir HDP il binasında yaşanan cinayeti, suç ve terör örgütlerinin faaliyetlerini FETÖ güdümüyle başını kaldıran bunak Dalton ve ekibinin sözde demokrasi projesinin ara unsurları olduğunu görüyor ve değerlendiriyoruz. Ülkemizi her türlü müdahaleye müsait hale getirme hususunda bir mücadelenin tedavülde olduğunu öngörüyoruz.
Türk siyasetine sürülmek istenen lekeleri, Meclis’in mehabetini tartışmaya açma girişimlerini bu kapsamda ele alıyor ve Türkiye’nin beka düzeyinde bir psikolojik harekâta maruz kaldığını düşünüyoruz.
Ne gam ne tasa, zalimlerin tuzağı varsa Türk milletinin de muazzam bir dirayeti, muazzez bir feraseti, kırılamayacak bir mukavemeti vardır. Onların bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı vardır, niyazım odur ki, hepsini besmele duymuş şeytana çevirecektir.
İç ve dış tehditlere karşı en büyük güvencemiz devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne her düzeyde sahip çıkacak milli birlik ve dayanışma ruhudur. Bu ruhun daha da kuvvetlenmesini sağlayan yönetim reformu ise Türk milletinin 16 Nisan 2017 halkoylamasıyla kabul ettiği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, yani Türk Tipi Başkanlık Modeli’dir. 9 Temmuz 2021 tarihi itibariyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin üç yılı dolmuş olacaktır.
Geride bıraktığımız üç yıllık süre zarfında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi devlet yönetimine denge ve sürat, kuvvetler ayrımına da derinlik ve netlik kazandırmıştır. Dünya siyaset tarihinde, kansız, kavgasız, kargaşasız, ilaveten demokratik katılım ve çoğulculuk prensiplerine müzahir bir sistem değişikliği nadiren görülmüştür. İşte Türkiye bunu başarmıştır.
'YENİ HÜKÜMET SİSTEMİ REFAH, BEREKET VE BOLLUK DEMEKTİR'
Tarihi müktesebatımızla uyumlu, milli özlemlerle mutabık Türk Tipi Başkanlık Modeli, ülkemizin stratejik üstünlüğünü kanıtlamış, demokratik gücünü teyit etmiş, istikbal ve istiklal haklarına bağlılığını tescillemiştir. Yeni hükümet sistemi refah, bereket ve bolluk demektir. Yeni hükümet sistemi huzur, ufuk ve umut demektir. Yeni hükümet sistemi istikrar, irade ve dik duruş demektir. İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem arayışları israftır, iflastır, inkardır, ilkelliktir, hatta izansızlık ve insafsızlıktır.
Zillet ittifakını teşkil eden başta İP olmak üzere bazı partilerin önerilerinde, Cumhurbaşkanı makamının tarafsız olacağı ve “Cumhurbaşkanının varsa partisinden istifa edeceği” kaydedilmiştir.
Teorik olarak Parlamenter Sistemde Cumhurbaşkanının yürütmenin yetkisiz ve tarafsız kanadını oluşturduğu kabul edilmiş olsa da, Türkiye uygulamasında Cumhurbaşkanlarının, yetkisiz ve tarafsız davranmadıkları defalarca tecrübe edilmiştir. Bu yüzden algı oyunlarına ve aldatma kampanyalarına itibar edecek hiç kimse kalmamıştır.
Türkiye’de gerçek dışı tarafsız Cumhurbaşkanı söylemi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle çürütülmüş, devlet yönetimindeki fiili durum ortadan kaldırılmıştır. Başkanlık Sisteminde başkanın partisiz olması gerektiğini söylemek ile Parlamenter Sistemde başbakanın partisiz olması gerektiğini söylemek eş anlamlıdır. Her ikisi de sistemin mantığı gereği mümkün değildir.
Parlamenter Sisteme dönüldüğünde Cumhurbaşkanının kararname yetkisinin olmayacağını ileri süren partiler ya derslerine çalışmıyorlar ya da saldım çayıra Mevlam gayıra anlayışındalar.
Milleti yanıltarak siyaset yapamayacaklarını, yapsalar bile bu tip bir siyasetin ahlaki olmayacağını zillete düşenlerin çok iyi anlamalarında sonsuz yararlar olacaktır.
'BUNLARIN İKTİDARA GELMELERİ HAYAL ÖTESİ BİR BEKLENTİDİR'
Bilindiği üzere Parlamenter Sistemde yetkisiz kabul edilen Cumhurbaşkanlarının kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi zaten yoktur. Zillet ittifakı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi bahane ederek Cumhurbaşkanını TBMM’nin seçmesi için hazırlık yapmaktadır. Ancak, Türk milletinin uhdesindeki bu demokratik yetkinin alınması faşist yönetimlere has bir korsanlıktır ve emel sahipleri asla muvaffak olamayacaklardır.
Çünkü bunların iktidara gelmeleri hayal ötesi bir beklentidir. Bilhassa İP’in önerisine Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri ile ilgili bölümde “Cumhurbaşkanı makamının sadece temsili nitelikte olmayacağı” iddia edilmiştir.
'İP YİNE KOPMUŞ, CEHALET VE SEFALETİNİN ESİRİ OLMUŞTUR'
Bir yandan Cumhurbaşkanının Parlamenter Sistem gereği “tarafsız ve yetkisiz” olması savunulurken, diğer yandan “temsili nitelikte olmayacağı”nın söylenmesi tam bir çelişki yumağıdır.
İP; aklen, ahlaken, fikren, zikren ve siyaseten darmadumandır. Hatırlatırım ki, Parlamenter Sistemlerde Cumhurbaşkanları ilkesel olarak “yetkisizdir, sorumsuzdur ve tarafsızdır.” Eski köye yeni adet getirme hevesinde olanların çırpınışları beyhudedir.
Yine İP’in önerisinde, “çoğulcu demokrasi” başlığı altında öncelikle Başkanlık Sisteminin gereği olan yüzde 51 oy yüzdesiyle yürütmenin belirlenmesi eleştirilmiştir.
Fakat bu durum yürütme organının meşruiyetini Parlamenter Sisteme göre çok daha güçlü kılan bir özelliktir. Parlamenter Sistemde yüzde 30 ile bir partinin iktidar olma şansı varken; Başkanlık Sisteminde iktidar olmak için yüzde 51 şartı gerekmektedir.
Ayrıca bu uygulama küçük partilerin ittifaklar içinde TBMM’de temsiline imkan tanıdığından “çoğulcu demokrasiye” daha uygundur. Diyeceğim, İP yine kopmuş, cehalet ve sefaletinin esiri olmuştur.
İP’in görüşüne göre, seçim ittifakı yerine sistemi iyileştirme ve güçlendirme adına “koalisyon protokolü” öngörülmüştür.
Koalisyon protokolü teklifi Türk seçim sisteminde bir yenilik değildir. Daha önce de Seçim Kanunlarında koalisyon protokolü yapılmasına imkan tanınmıştır. Bu konu bir anayasa konusu değil, Seçim Kanunu konusudur. Madem bu kadar koalisyon protokolü yapmaya meraklılar, o halde milletimizin karşısına çıkıp hangi partilerle, hangi ölçekte ve hangi hedefler çerçevesinde koalisyon yapacaklarını açıklasınlar da bilelim ve öğrenelim.
2023 yılındaki seçimlere ortak adayla mı, yoksa ayrı ayrı mı girecekler? Ortak adayla gireceklerse, bu gizemli ve gizli tutulan Cumhurbaşkanı adayı kimdir? Bu kapsamda bir isim üzerinde uzlaşma sağlanmış mıdır? Hadi hükümet oldular diyelim, kabineyi hangi partilerle kuracaklar? Dostlar koalisyonun ana çatısını kimler oluşturacak?
Zilletin istediği kabine kuruldu varsayalım, peki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden dönmek için Türkiye hemen halkoylamasına sürüklenmeyecek midir? Değilse siyasi takvim nasıl işleyecektir?
Halkoylaması gününe kadar geçen sürede dostlar koalisyonu ne yapacaktır? Hiç mi imza atmayacaktır? Ülkede yaprakta mı kımıldamayacaktır? Sözgelimi halkoylaması yapıldı ve istedikleri gibi sonuç çıktı, bu halde yeniden bir seçim yapılması da mecburi olacaktır.
Anlayacağınız seçimler halkoylamasını, halkoylaması da seçimleri kovalayacak ve Allah muhafaza Türkiye’nin on yılları kaybolup gidecektir. Zillet ittifakı sisli ve sinsi bir gölgedir. Belirsiz bir siyaset köhneliğidir. Ne dediği, ne yaptığı, neyi hedeflediği belli olmayan güvenilmez siyaset odağıdır.
Türk milleti sonu meçhul bir maceraya atılmayacak, emin olduğu, güven duyduğu, milli ve yerli siyaset mimarisi olan Cumhur İttifakı’na sonuna kadar destek verecektir.
Devletin hükmü şahsiyetini tanımayan, devlet adabını takmayan ve bu suretle İstanbul Kanalı’nın parasını ödemeyeceğim diyen bir şahıstan devlete baş olamaz.
'KANAL İSTANBUL'U YASAL BİR GÜVENCEYE KAVUŞTURMALIYIZ'
İstanbul Kanal Projesini samimiyetle destekliyoruz. Bu proje Türkiye’nin ve İstanbul’umuzun gücüne güç katacaktır. Mezkur projeden dönülmesini, yüklenicilere para ödemeyi rafa kaldıracak her türlü engelleme ihtimalini dikkate alarak yasal bir güvenceye kavuşturmalıyız.
Hatta İç Su Yolları projesi hazırlayarak, Kızılırmak’ı esas alan “Kızılelma İç Deniz Yolu”, Yeşilırmak’ı dikkate alarak “Yeşil Kuşak İç Deniz Yolu” projelerini hayata geçirebiliriz. Yapılanı yıkmak cinayettir. Varsa gücün, varsa zekan, varsa hazırlığın daha iyisini yaparsın.
Ödemem, yaptırmam, iptal ederim kisvesi altında proje hasımlığına soyunmak müflis siyasetçilerin harcıdır. Dostları tarafından kulağına fısıldanan yalan yanlış bilgi kırıntılarıyla çarkı felek gibi dönen bir şahsın zihniyetine bu devletin yönetimi kesinlikle emanet edilemez.
Kılıçdaroğlu, hazırlanın altı ay içinde iktidardayız, diyor. Nasıl olacak bu Sayın Kılıçdaroğlu? Bu altı ayın sırrı, esbabı mucibesi nedir? Gündemde seçim meçim yokken iktidara nasıl geleceksin?
Sen gelsen gelsen dolduruşa gelip tuzağa düşersin.
Muhtemelen dostların sana fazla narkoz vermiş, suyuna ilacı fazla karıştırmışlar, bu nedenle sanrı nöbetleri geçiriyorsun, histeri krizindesin, hayaller görüyorsun, düşmana dost muamelesi yapıyorsun.
Kılıçdaroğlu bir tarafta öfkenin ve intikam duygusunun olmadığı bir Türkiye’de yaşamak istediğini söylüyor, diğer tarafta da hedef kitlesine iktidarla selamı sabahı kesin diye tembihte bulunuyor.''