Doğu Türkistan'da Çin'in yüzlerce insanın ölümüne neden olduğu, on binlerce insanın ise tutuklandığı Gulca Katliamı'nın 24'üncü yıldönümünde konuşan Doğu Türkistan İnsan Hakları İzleme Derneği Genel Sekreteri Nurettin İzbasar, katliamı "en kanlı ve acımasız" katliam olarak niteleyerek, "Türk İslam kültürünün en eski ve en önemli ocağı olan Doğu Türkistan adeta ölüm ülkesi haline dönüşmüştür" dedi.
Uluslararası Doğu Türkistan Sivil Toplum Kuruluşları Birliği, Gulca Katliamı'nın 24'üncü yıldönümünde basın toplantısı düzenledi. Birlik adına konuşma yapan Doğu Türkistan İnsan Hakları İzleme Derneği Genel Sekreteri Nurettin İzbasar, 4 Şubat 1994 tarihinde Doğu Türkistan’ın en önemli kültür merkezlerinden biri olan Gulca şehrinde Ramazan aynının kadir gecesinde ibadetlerini yapmak için bir araya gelen Doğu Türkistanlı kadınların bulundukları eve Çin polisinin baskın yaptığını ve kadınları gözaltına aldığını hatırlattı.
"POLİS ŞİDDET KULLANDI, RASTGELE ATEŞ AÇTI"
Gözaltı sırasında ve karakolda polisin aşırı güç kullanımı ve işkence nedeniyle kadınlardan birkaçının hayatını kaybettiğini belirten İzbasar, "Haberi işiten yaklaşık 700-800 civarı genç, kadınların serbest bırakılması için Gulca hükümet binasının önüne doğru yürüyüş başlattı. Taşkınlık yaşanmadan, barışçıl şekilde devam eden gösteri tam teçhizatlı Çin polisince engellenmeye çalışıldı ve polisler göstericilere karşı aşırı şiddet kullanarak, rastgele ateş açtılar. Saldırılar sonucu onlarca kişi şehit edilirken çok sayıda kişi de tutuklandı. Tutuklanan gençlerden bazıları üzerlerine sıkılan soğuk suyun etkisiyle donarak şehit edildiler" dedi.
"20 BİN İNSAN TUTUKLANDI"
İzbasar, Çin polisinin uygulamaları nedeniyle 6 Şubat'ta Gulca halkının sokaklara döküldüğünü belirterek, "Yine halkın üzerine rastgele açılan ateş nedeniyle en az 400 kişi şehit edildi. Gulca’da 5 bin, Doğu Türkistan genelinde ise 20 bin civarı masum insan tutuklanarak hapse atıldı. Bölge genelinde bulunan tüm hastanelerin yaralıları tedavi etmeleri yasaklandı ve bu sebeple de onlarca insan kan kaybı nedeniyle hayatlarını kaybetti. Tutuklananların önemli bir kısmı ise idam edildiler. Sadece 9 Aralık 1997’de 1000’den fazla kişi mahkeme edilmeksizin kurşuna dizildi. İdamlar 2000 senesine kadar devam etti" diye konuştu.
"EN KANLI VE ACIMASIZ KATLİAM"
Gulca katliamının 1949 senesindeki Çin işgalinden sonra yapılan "en kanlı ve acımasız katliam" olduğunu söyleyen İzbasar, şöyle devam etti: "Sokaklarda öldürülen gençleri görerek aklını yitiren insanlar oldu. Gulca katliamıyla, Çin Komünist Partisi (ÇKP) yönetiminin yalanları ve şiddet uygulamaları hem Doğu Türkistanlılar hem de tüm dünya tarafından açıkça görülmüş oldu. Yıllarca ‘halklar için barış’ propagandası yapan ÇKP’nin maskesi düştü ve gerçek yüzü bir kez daha ortaya çıktı. Bundan önceki katliamlar da yine çok acımasız ve kanlı olsa da Çin karartmaları nedeniyle kimseye duyurulamamıştı; Gulca katliamı ise tüm dünyada manşet oldu. Doğu Türkistan meselesinin basit bir sorun olmadığı, Çin'in burada açıkça soykırım politikası yürüttüğü bu şekilde tüm dünyaya duyurulmuş oldu.
"ÇİN YÖNETİMİ KATLİAMLARA DOYMADI"
Katliamdan günümüze 24 sene geçti ama, o katliam sahneleri Doğu Türkistanlıların kalbinde hala tazeliğini korumaktadır. Nitekim Gulca’dan sonra da nice katliamlar yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. 2008’de Kuça’da, 2009’da Urumçi’de 2013’de Kaşgar’da ve Turfan’da, 2014’de Yarkent’te, 2015’de Hoten’de ve Korla’da binlerce insan katledildi. Çin yönetimi katliamlara doymadı; 2017 senesinden itibaren Doğu Türkistanlıların tamamını yok etmek için devasa toplama kampları inşa edildi. 2020 senesi Eylül ayına kadar 8 milyondan fazla insan dönüşümlü olarak toplama kamplarına alındılar. Milyonlarca çocuk ailelerinden kopartılarak yetimhanelere, yatılı okul görünümlü çocuk toplama kamplarına kapatıldılar. Milyonlarca insan köle işçiler olarak pamuk tarlalarına, fabrikalara gönderildiler."
"DOĞU TÜRKİSTAN ÖLÜM ÜLKESİ HALİNE DÖNÜŞTÜ"
Çin Komünist Partisi'nin toplama kamplarını "ölüm kampları, tıbbi ve biyolojik deney merkezleri, kölelik üssü"ne dönüştürdüğünün altını çizen İzbasar, "Hiçbir hukuki süreç olmaksızın milyonlarca insan, Han Çinlilerinden farklı oldukları, sırf Doğu Türkistanlı oldukları için öldürülmekte ve yok edilmektedir. 21. yüzyılda insanlığın ayaklar altına alındığı, kadınlara toplu tecavüzün rutinleştiği toplama kamplarında her gün en aşağılık suçlar işlenmektedir. ÇKP yönetimi Doğu Türkistan'ın yer üstü ve yer altı zenginliklerini hoyratça sömürürken, insanların da en temel yaşam hakları bile ellerinden alınmaktadır. Türk İslam kültürünün en eski ve en önemli ocağı olan Doğu Türkistan adeta ölüm ülkesi haline dönüşmüştür" ifadelerini kullandı.
"TECAVÜZ BİR SOYKIRIM SUÇUDUR"
İzbasar, dün medyaya yansıyan toplama kamplarındaki taciz ve tecavüz olaylarına ilişkin olarak, "Müslümanlar daha ne kadar duymamış, bilmiyor gibi yapmaya devam edecek! Doğu Türkistan’da yapılan tecavüz aynı zamanda Türk milletine, İslam dinimize ve insanlığa yapılan tecavüzdür. Tecavüz bir soykırım suçudur ve Doğu Türkistan’da her gün işlenmektedir" dedi.
"İNSANLIK SEYİRCİ KALMAKLA KALMAYIP ÇİN'İN UYGULAMALARINA YEŞİL IŞIK YAKIYOR"
Doğu Türkistan'da İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi tüm maddelerinin ihlal edildiğini belirten İzbasar, "1948 BM Soykırım Sözleşmesi’ndeki tüm maddeler teker teker Çin yönetimi tarafında ihlal edilmektedir. Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsünün 7. Maddesinde belirtilen İnsanlığa Karşı Suçların tamamı işlenmektedir. İnsanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş işkence ve öldürme yöntemleri, Çin'in sahip olduğu teknolojik imkânların da desteğiyle korkunç bir boyuta ulaşmıştır. Tüm insanlık Türk ve İslam dünyası bu soykırıma seyirci kalmakla yetinmeyip adeta Çin'in bu uygulamalarına yeşil ışık yakmaktadır" diye konuştu.
"İADE ANLAŞMASI İPTAL EDİLSİN"
İzbasar son olarak, 2017 mayıs ayında imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Arasında Suçluların İadesi Anlaşması”nın bir daha gündeme gelmemek üzere iptal edilmesini istediklerini belirterek, şunları söyledi: "Anlaşmanın yürürlüğe girmesinin toplama kamplarının Türkiye nezdinde meşrulaştırılması algısı oluşturması gibi tehlikeli bir sürece zemin hazırlamasından başka Türkiye’de bulunan tüm Doğu Türkistanlıların anlaşma kapsamına sokulma tehlikesi bulunmaktadır. Nitekim Çin tarafının 26 Aralık 2020’de anlaşmayı onaylaması akabinde Çin basınında, Türk tarafının da onayıyla Türkiye’deki Doğu Türkistanlıların tesliminin önünde artık hiçbir engel kalmayacağı yönünde yayınlar yapılmaya başlanmıştır.
"TÜM DÜNYA ÜLKELERİ ÇİN'E ACİL BASKI YAPMALI"
Biz Doğu Türkistan STK’lar Birliği olarak bütün dünya ülkelerine bu insanlık ve soykırım suçlarının bir an önce durdurulması için Çin'e acil baskı yapmalarını, İnsan Hakları Örgütlerinin ülkelerin adım atmalarını için ön ayak olmalarını talep ediyoruz. BM ve İslam İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası örgütlerin kuruluş misyonlarını yerine getirmeleri için çağrıda bulunuyoruz. Türk Konseyi gibi milletimizin ismini taşıyan kuruluşların ise tarihi ve milli sorumluluklarını acil yerine getirmelerini talep ediyoruz."