Işık Üniversitesi Öğretim Üyesi Seda Demiralp "Genel seçim yorgunluğunu henüz atlatamadan yerel seçimlere gittiğimiz bu dönemde siyasette yarış 'güçsüzlük' ve 'apati' duygularını yönetenler ile bu duyguları değiştirebilenler arasında olacak" diyor.
Mayıs genel seçimleri daha dün olmuş gibi. Yerel seçimlere ise sadece dört ay kaldı, fakat sanki bunun tam da farkında değil gibiyiz. Bir yandan sonsuza kadar Mayıs seçimlerini konuşmak, bir yandansa bir daha asla siyaset konuşmak istemez gibiyiz. Kendimizi bazen kızgın, bazen küskün ama en çok da güçsüz hissediyoruz. Umutsuzluk duygusundan siyasi ilgisizlikle kurtulmaya çalışıyoruz. Yani bir çeşit “apati” içindeyiz.
Halbuki toplum olarak böyle bir lüksümüz yok. Siyaseti takipten vazgeçmek, otokratik siyaseti sınırlayan çok az fren mekanizmasından birinin daha ortadan kalkması demek.
Dolayısıyla, toplumdaki bu apatetik tutumu anlamak ve seçmenin siyasete yeniden nasıl angaje olabileceğini tespit etmek, yeniden demokratikleşme hedeflerimiz açısından son derece önemli.
Reform Enstitüsü’nün Ekim ayında sonuçlarını paylaştığı duygu araştırması, Türkiye siyasetinde önemi biraz geç fark edilen duygu siyaseti konusuna eğilen ve bilhassa siyasi ilgisizlik, yani “seçmen apatisi” konusuna ışık tutan bir çalışma.
APATİ NEDEN ARTTI?
Araştırmanın en önemli sonuçlarından biri apatinin davranışsal sonuçlarına dikkat çekmesi. Araştırma, Ekim ayı itibarıyla seçmenin yüzde 30 civarı bir kısmının sandığa gitmeye isteksiz olduğunu tespit ediyor. Yerel seçimler yaklaştıkça bu rakamın düşmesi beklense de, bu yine de seçim dışı dönemlerde görmeye alışkın olduğumuz seviyelerin oldukça üstünde bir rakam ve dolayısıyla dikkat çekici. Ayrıca araştırmaya göre, siyasetle “hiç ilgilenmediğini” söyleyenler “çok ilgilendiğini” söyleyenlerin üç katından fazla, bir yıl önceye göre siyaseti çok daha az takip ettiğini belirtenler ise tam tersini söyleyenlerin iki katı kadar gözlemleniyor.
Araştırmanın dikkat çeken sonuçlarından biri ise, apatinin parti gözetmeksizin tüm siyasi kesimlere yayılmış hali. Yani, izlenen bu siyasi bıkkınlık ve ilgisizlik hali yalnız 2023 yenilgisiyle enerjisi sönen muhalefete özgü değil.
Sandığa gitmeye isteksizlik oranı AKP seçmeninde de CHP seçmenindekine oldukça yakın. Ayrıca bu bıkkınlığın temelinde de bazı benzer duygular var. Sandığa gitmek istemediğini ve siyaseti eskisi gibi yakından izlemediğini söyleyenler, hangi partiden olurlarsa olsunlar “siyasete tesir edememe” ve hatta “kişisel hayatlarını kontrol edememe” duygusunda ortaklar. Yani, apati madalyonun bir yüzüyse diğer yüzü “güçsüzlük” algısı.
YILGINLIK YALNIZ MUHALEFET SEÇMENİNDE Mİ?
“Muhalefet seçmeni tamam ama, iktidar seçmeni neden güçsüz hissetsin ki?” diye soranlar olabilecektir. Evet, muhalif enerjinin neden söndüğünü görmek daha kolay. Üst üste gelen seçim başarısızlıkları muhalif seçmendeki etkisizlik duygusunu artırdı. Nitekim araştırma “bir türlü seçim kazanamama” durumunun muhalif seçmende en çok öne çıkan şikâyet olduğunu gösteriyor. Ardından, parti içinde dahi değişim elde edememenin, hep kaybedilen bir masaya zorla oturtulma duygusu ve akabinde yılgınlık yarattığını da söyleyebiliriz. Tam da bu yüzden, Kasım ayında gerçekleşen CHP kurultayı ve Özgür Özel’in seçimle CHP’nin yeni genel başkanı olması, bu anlamda partiye seçmenini geri kazanmak için yeni bir şans verdi, çünkü seçmenin “seçimle iktidar değiştirebilme” duygusunu parti ölçeğinde de olsa tatmasını sağladı. Bu şansın nasıl değerlendirileceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Peki ya iktidar seçmeni? Araştırma, iktidar seçmeninin temel şikâyetinin ekonominin bir türlü düzelmemesi olduğuna işaret ediyor. Nitekim araştırmada ekonomik memnuniyetsizlik ve apati arasında çok kuvvetli bir ilişki görülüyor.
Ayrıca araştırma, “siyasetin işleyişini anlayamama” algısının da seçmende yaygın olduğunu ve apatetik duygulara sahip seçmende öne çıktığını ortaya koyuyor. Bu duygu ise öncelikle siyasetin şeffaf olmamasından ileri geliyor. Kurumların hesap vermediği, siyasetin kapalı kapılar arkasında yapıldığı bir ortamda seçmenin zihinsel çabası “gereksizleşiyor”. Seçmen, siyaseti değerlendirecek bilgiye sahip olmadığını düşünüyor ve bu konuya yapacağı zihinsel yatırımı azaltıyor.
Ne yazık ki bu durum otoriter-popülist liderlerin “alternatif gerçeklik” ve dezenformasyon politikalarıyla büsbütün besleniyor. Gerçeklerin sürekli revize edilebilirliği, yasaların ve prosedürlerin sürekli değiştirilebilirliği ve birbirine zıt söylemler ve politikalar arasında hızla geçiş yapılabilirliği seçmende zihin bulanıklığı yaratıyor. Düşük faiz enflasyona sebep midir, çözüm müdür? 50+1 sistemi iyi midir, kötü müdür? Anayasa Mahkemesi’nin sözü son söz müdür? Seçilmiş siyasi aktörlere yargı müdahale edebilir mi?
Zihni bulanan seçmen gerçek bilgiye karşı ilgisizleşiyor. Neticede seçmen rızası git gide, ikna yoluyla değil, apatiyle elde edilir oluyor. İktidar propagandası, tutarlı bir argüman sunmaktan çok seçmeni derinlikli düşünemez hale getirmekle sonuca ulaşıyor.
DEZENFORMASYON VE OTOKRATİK POPÜLİZM
Neticede kurumlar, kurallar ve medya “güvenilemez”, siyasetin işleyişi “anlaşılamaz”, gelecek “öngörülemez” hale geliyor ve “benim gerçeğim” ile “ötekinin gerçeği” arasındaki fark açılıyor. Bu belirsizlik ve kutuplaşma ortamında seçmenler karmaşık sorulara basit cevaplar veren, komplike sorunlara kısa vadeli çözümler sunan liderlere yöneliyor.
Bu şekilde dezenformasyon, apati ve otokratik popülizm arasında toksik bir hat kuruluyor.
Nitekim Türkiye siyasetinde bilhassa 2019 seçimlerinden bu yana bu tür politikaların çeşitli örneklerini izledik ve 2023 seçim kampanyalarında bilhassa dezenformasyon alanında yeni zirvelere şahit olduk. Bunlar, averaj seçmenin algısını muhalefet aktörlerinin mesajlarına kapattı. Öte yandan 2023 yenilgisi ve ardından muhalefet partilerinin seçmen talebine dirençli tutumları da muhalif enerjiyi söndürdü.
Dolayısıyla, siyasette yeni liderlerin ortaya çıktığı ve yeni birlikteliklerin şekillendiği şu günlerde, ancak bu duygusal atmosferi anlayıp, onu dönüştürebilenler başarılı olacak. Genel seçim yorgunluğunu henüz atlatamadan yerel seçimlere gittiğimiz bu dönemde siyasette yarış, “güçsüzlük” ve “apati” duygularını yönetenlerle, bu duyguları değiştirebilenler arasında olacak.
Neticede, siyaset yorgunu seçmene güç vaat edebilen onun kalbini de kazanacak.
SEDA DEMİRALP KİMDİR?
1978’de İstanbul’da doğdu. 1996’da İstanbul Lisesi’nden, 2001 yılında Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. 2008 yılında Wasington DC’deki American University’de karşılaştırmalı siyaset alanında doktorasını tamamladı. 2009 yılından beri Işık Üniversitesi’nde siyaset bilimi alanında öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Çalışmaları demokratikleşme, devlet-iş dünyası ilişkileri ve toplumsal cinsiyet alanlarında yoğunlaşmaktadır. Comparative Politics, Third World Quarterly, Middle East Journal, Middle Eastern Studies, South European Politicis and Society, New Perspectives on Turkey, Turkish Studies, Arab Studies Quarterly gibi pek çok bilimsel dergide çalışmaları yayınlanmıştır.