Görüşler

Virginia Woolf: Militarizmin ve ataerkilliğin eleştirisi

Virginia Woolf: Militarizmin ve ataerkilliğin eleştirisi

‘Şenlik Sanat ve Sabotaj’ kitabının yazarı Halil Turhanlı ‘Virginia Woolf Birinci Dünya Savaşı’nın başından 1914 Ağustos’undan itibaren ‘savaş dışında başka bir düşünmenin zor olduğu bir karamsarlık hali’ne saplandı” diyor.

Geç Viktorya ve Edward dönemlerinin önde gelen “kültür grubu” (deyim Raymond Williams’a ait) Bloomsbury yazar ve sanatçılardan oluşan bohem bir arkadaş çevresinden çok daha fazlasıydı. Onları birbirine bağlayan ilkeler, idealler mevcuttu, belirli estetik ve etik değerleri, kaygıları paylaşıyorlardı. Raymond Williams’ın vurguladığı üzere ifade özürlüğünün önündeki engelleri öncelikle kendi aralarında yıktılar. Tartışmalarındaki, sohbetlerindeki dürüstlük, samimiyet, açıkgözlülük aynı zamanda onları biraraya getiren değerler arasındaydı.

***

Bloomsbury edebi ve sanatsal bakış açısıyla, pratiğiyle yüksek modernizmin farklı bir çehresiydi. Öncelikle Ezra Pound ve Wyndham Lewis gibi savaşı kutsayan, kahraman kültü yaratan, antisemitist tonlar taşıyan yazar ve şairlerin oluşturduğu Girdapçı (Vorticist) akımın “eril modernizm”ine alternatif oluşturuyordu.
Raymond Williams’ın da belirttiği gibi Bloomsbury’de bir seçkinlik vardı. Sınıfsal kökleri bakımından Britanya İmparatorluğu’nun üst tabakalarına mensuptular; fakat bu toplumdaki sınıf ayrıcalıklarını eleştirdiler. Kapitalizmin mağdur ettiği sınıflara, vicdani bakışları, insani yaklaşımları vardı; onların ıstıraplarını samimiyetle anlamaya çalıştılar. Mağdurların yanında olmayı etik bir mesele saydılar. Onlara güçlü bir empati duygusuyla yaklaştılar
Bloomsbury yazar ve sanatçıları savaşa etik ve estetik ilkeler temelinde karşı çıktılar. Savaş güzel olan, estetik değer taşıyan her şeyi yok ediyordu. Savaş karşıtı duygu ve düşüncelerini örgütlü protestolar içinde yer alarak ifade etmediler. Tepkilerini estetik yaratıcılıkla ortaya koydular. Batı medeniyetinin özünde bulunan ve savaşta açığa çıkan kıyıcılık özellikle sanat yoluyla aşılabilirdi. Sanat modern bireyin özgürlük bulabileceği tek alandı.

***

1914 Ağustos’unda patlak veren Birinci Büyük Savaş ilk modern savaştı, bütün Avrupa uluslarını etkiledi. Genelde siper savaşı olduğu söylenir. Oysa günün koşullarına göre oldukça gelişmiş bir askeri teknolojiden yararlanılmış mekanize bir savaştı. Tanklar, makineli tüfekler, zeplin ve hatta zehirli gaz. Daha önceki savaşlarda, çatışmalarda hiç görülmemiş, hiç yaşanmamış derin yaralar açtı. Gelişmiş askeri teknoloji sadece savaş alanında can kayıplarına değil; zihinsel kayıplara da neden oldu. Savaştan dönenler siper arkadaşlarının gözleri önünde ölmesini, bedenlerinin parçalanmasını hiç unutamadılar; dehşet uyandırıcı bu görüntüler gözlerinin önünden hiç gitmedi. Savaşın dehşetini eve getirmişlerdi. Savaş alanında, siperlerde yaşadıkları onlara musallat oldu. Savaş etkisini toplumun dokusuna yayılarak duyurdu. Bloomsbury üyesi Virginia Woolf savaşın söz konusu etkilerini anlatan yazarlardan biridir.

***

Siperlerde şok yaşayan askerler savaşma iradesinden ve cesaretinden yoksun olmakla suçlanıyor, bu gerekçelerle cezalandırılıyor, ibret için infaz ediliyorlardı. .Gerçekte nörolojik bozuklukların belirtileri olan davranışlar zayıflık olarak damgalanıyordu. Birinci Dünya Savaşı öncesinde modern psikolojik araştırmalar henüz yeni başlıyordu; nörolojik bozuklukların tedavisinde yeni yöntemler çok gelişmemişti. Savaş ertesinde cepheden dönen çok sayıda askerde görünen nörolojik ve fonksiyonel bozukluk bunların terapisinde hızlı çalışmalar yapılmasını, gelişme sağlanmasını kaçınılmaz kıldı. Bu hastalıkları anlamak tanımlamak ve tedavi edebilmek için araştırmalar hızlandırıldı. İnceleme, tanı koyma kriterleri geliştirildi.

***

Savaş Freud’u da derinden etkilemişti. Savaşın ilan edilmesinden yedi ay sonra 1915 yılının Mart ve Nisan aylarında iki yazı kaleme aldı ve bunları tek bir kitapta Savaş ve Ölüm Zamanı İçin Düşünceler başlığı altında yayımladı. Karamsar bir ruh hali içinde yazmıştı. İnsanların barış içinde yaşamayı becerememeleri, uluslararası barışın çöküşü onu hayal kırıklığına uğratmıştı. Depresyon konusundaki incelemesi Yas ve Melankoli’yi savaş yıllarında, 1917’de yazdı; ancak daha sonra savaşın yol açtığı kayıpların, ölümlerin yokluğunu hisseden insanların ruh halleri onu yas konusundaki tezlerinde de değişiklik yapmaya zorladı. Woolf, Freud’un birinci büyük savaş yıllarında yazdığı, bu savaşın ertesinde gözden geçirdiği yazılarını izliyordu. Romanlarında savaşın sivil hayattaki yansımalarını anlatırken bu düşüncelerden yararlandı.

***

Virginia Woolf’a mantosunun ceplerine iri taşlar koyarak kendini nehrin sularına bırakmasından çok önce manik-depresif tanısı konulmuştu. Bilindiği kadarıyla hiçbir zaman psikanalizden geçmedi; ama Freud’un kitaplarını “yutarcasına” okuyordu. 1939’da Nazilerden kaçarak Londra’ya mülteci olarak gelen Freud ile tanıştı. Kocası Leonard Woolf ile birlikte kurdukları Hogarth Press Viyanalı doktorun çalışmalarını yayınladı.

Freud önceleri hastalarına hipnoz metodu uyguluyordu; fakat bunun bazı hastalarda etkili olmadığını görünce serbest çağrışım tekniğine başvurdu. Viyanalı doktorun psikanalizde başvurduğu serbest çağrışım tekniği ile Virginia Woolf’un bilinç akışı tekniği arasında bir yakınlık mevcuttur. Daha doğrusu Woolf (açıkça kabul etmese de) bu konuda Freud’dan etkilenmiştir. Serbest çağrışıma dayalı anlatım tekniğiyle roman karakterlerinin iç dünyalarını yansıtmakla yetinmez; tıpkı psikanalizde olduğu gibi onların yaşadıkları zihinsel süreçleri anlamaya çalışır. Mrs. Dalloway’de yaptığı budur.

***

Mrs.Dalloway tek bir günün , bir yaz gününün romanıdır. Birinci Dünya Savaşı’ndan beş yıl sonra, 1923’de bir Haziran gününde Londra’da geçen romanda savaşın süregelen etkileri konu edinilir. Clarissa Dalloway akşam ev sahipliği yapacağı partiye hazırlanmaktadır. Bu güzel yaz gününde kırsalda geçen genç kızlık günlerini hatırlar. Ama romandaki karakterler hiç de hoş olmayan başka şeyler de hatırlarlar. Savaşın travmasını yaşayan Septimus Warren Smith’in aklına cephede gözleri önünde ölen arkadaşı gelir. Geri dönmeyenlerin yokluğu unutulmamıştır, onlar için hala yas tutulur; geri dönenlerin ise travması sürmektedir. Londra üzerinde uçmakta olan uçağın sesi savaşı, savaş günlerinde başkentte saldıran Alman uçaklarını hatırlatır. “Orağıyla siperleri süpüren ölüm” , savaş sonrasında da varlığını duyurur. Hatta canlı olan her şey zıddını, yani savaşı ve ölümü hatırlatır; parktaki ağaçlar, topluca şarkı söyleyen kuşlar... Mrs.Dalloway savaşı doğrudan anlatmasa da savaş ve militarizm karşıtı bir romandır. Savaşta ölenlerin anısına bir saygı duruşudur. Woolf empatik hayal gücüyle başkalarının acısına katılır, ıstıraplarına paydaş olur.

***

Virginia Woolf’un romanlarında savaş yok olma, bulunmama ve bunun daimi hatırlanışı demektir. Aile fertlerinden birinin eve dönmemesi, onun yemek masasındaki yerinin ya da oturma odasındaki koltuğunun boş kalması, ama bir zamanlar orada oluşunun hiç unutulmaması demektir. Romanlarında savaştan doğrudan söz etmez; beri yandan savaşa karşı güçlü itirazlarını denemelerinde açıkça ve anlaşılabilir biçimde dile getirmiştir.
Söz konusu denemelerinde, dostlarına yazdığı mektuplarda savaş ve ataerkillik arasında bağlantı kurdu. 23 Ocak 1916 tarihli bir mektubunda savaşı “ akıl almaz bir erkek kurgusu” olarak tanımlıyordu. Erkeklerin düşündükleri, başlattıkları ve yürürlüğe koydukları bir senaryoydu. Buradan hareketle savaşın yıkıcılığını, kıyıcığını ataerkillikle, erkek otoritesi üzerine kurulu toplumsal örgütlenmeyle ilişkilendirdi. Ьз Gine‘de savaşın erkekler için bir meslek, erkekler için “mutluluk ve heyecan kaynağı” olduğunu yazdı. (Woolf, 2019:12).

***

Woolf kadınların savaş karşıtı düşüncelerini ifade etme ve yayma imkânlarının savaşı yücelten, savaş çağrısı yapan erkeklere göre sınırlı olduğunu da vurguladı. Kadınlar bu bakımdan da erkeklerin gerisindeydiler; çünkü yazdıkları makalelerin gazete ve dergilerde yayımlanıp yayımlanmayacağına yine erkekler karar veriyordu. Kadınların bilgiye ulaşmalarının, yazdıklarını yayınlatabilmelerinin, entelektüel bağımsızlıklarını kazanabilmelerinin her zaman zor olmuştu. On sekizinci yüzyılda kadınlar British Museum’un okuma odasından dışlanmışlardı. Önceki kuşaklara mensup kadın yazarların yazdıklarını yayınlatabilmeleri hiç de kolay olmamış, yayıncıların kaygılarından dolayı kimliklerini ve cinsiyetlerini gizleme, erkek adı kullanma gereğini duymuşlardı. ; bu konuda George Eliot ve George Sand hemen akla gelen örneklerdir.

***

On dokuzuncu yüzyıl sonlarında gerçekleştirilen eğitim reformları benzeri görülmemiş geniş okur kitleleri yaratmıştı. Virginia Woolf gibi yenilikçi modernist yazarların romanlarında eğitim reformlarının yarattığı bu okur kitlesinden uzak durdukları ileri sürülür. Bu iddiada gerçeklik payı mevcuttur. Ancak Woolf romanları bir yana, 1914’den 1941’de ölümüne değin kaleme aldığı çok sayıda politik, özellikle de savaşın dehşet vericiliğini dile getiren ve faşizm tehlikesine işaret eden makalelerinde demokratik kapsayıcılığı önemseyerek geniş halk tabanına ulaşmaya, kamuya sesini duyurmaya çalışmıştı. Söz konusu denemelerinde elitizmden uzaktı; kamusal alana bağlıydı.

***

Virginia Woolf savaşın başından, 1914 Ağustos’undan itibaren “savaş dışında başka bir düşünmenin zor olduğu bir karamsarlık hali”ne saplandı. Normal hayatını sürdüremez olmuştu. Ölüm haberleri peş peşe geliyordu. Ölenlerin arasında şairler de vardı. Wilfred Owen, Rubert Brooke.. İki savaş arasındaki dönemde faşizmin yükselişine karşı uyardı. Alman bombardıman uçakları Londra’ya bomba yağdırırken bile yazmayı sürdürdü. Savaşın sonunu göremeden, savaşın nasıl sona ereceğini bilemeden o karanlık günlerde kendini nehrin sularına bıraktı.

KAYNAKLAR:

Tidwell, Joanne Campbell (2008), Politics and Aesthetics in the Diary of Virginia Woolf, Routledge
Wiliams, Raymond (2010) Kültür ve Materyalim, çev. Ferit Burak Aydar, Sel Yayıncılık
Woolf, Virginia (2004), Mrs. Dalloway, çev. Tomris Uyar, İletişim Yayınları
Woolf, Virginia (2019), Üç Gine, çev. İlknur Güzel, 3. Baskı, İletişim Yayınları

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir