Işık Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rabia Karakaya Polat, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nde Türkiye’nin en çok sığınmacı barındıran ülke olduğuna dikkat çekiyor
2011’de başlayan Suriye krizi ve sonrasında patlak veren iç savaş 12. yılını tamamladı. Savaşın sebep olduğu mülteci krizi ise hızla değişen dünya gündemi nedeniyle bir nebze unutuldu. Geçtiğimiz sene Avrupa’nın ilgisi daha çok Ukrayna-Rusya Savaşı’nı takiben yerinden edilen Ukraynalılara yöneldi.
Oysa ülkesini terk etmek zorunda kalan Suriyeliler hala başta Türkiye olmak üzere, Lübnan, Ürdün gibi bölge ülkelerinde ve dünyanın farklı yerlerinde yeni bir hayat kurma mücadelesine devam ediyor. Türkiye son yıllarda yaşanan kısıtlı geri dönüşlere rağmen hâlâ dünyada en çok mülteci nüfusu barındıran ülke durumunda.
Çok kısa bir zamanda çok sayıda mülteciye kapılarını açan bir ülke olduğu halde Türkiye’de mülteci meselesi uzun bir süre bir çatışma kaynağı olmadı. Çeşitli Avrupa ülkelerinde mülteci karşıtı aşırı sağ partilerin ortaya çıkışı ve yükselişi ve bu partilerin Almanya, İsveç gibi ülkelerde yapılan seçimlerde kazandıkları başarı düşünüldüğünde Türkiye’deki durum neredeyse şaşırtıcı idi. Ta ki mayıs ayında gerçekleşen seçimlere kadar. Bu seçimlerde mültecilerin muhalefet partileri tarafından neredeyse düşmanlaştırılmasına şahit olduk. Sağ-aşırı sağ yelpazesindeki partiler için bu durumu açıklamak çok zor değil. Ancak CHP’nin sosyal demokrat bir parti olarak özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu öncesinde geliştirdiği tutum irdelenmeye değer.
SANDIĞIN ANA GÜNDEMİ HALİNE GELDİ
Seçimlerde mülteci meselesinin en önemli gündem maddelerinden biri haline gelmesi ülke şartlarından bağımsız düşünülemez. Suriyelilerin ülkedeki kalış süreci uzadıkça ve gıda ve barınma maliyetleri hızla yükseldikçe ülkelerine geri gönderilme çağrıları da artmaya başladı. 6 Şubat’taki depremlerden sonra konut sıkıntısının baş göstermesi ve kiralarda yaşanan büyük artışlar dikkatleri daha fazla Suriyeli mültecilerin üstüne çekti.
Kamuoyu araştırmaları da son yıllarda mültecilere yönelik olumsuz tutumlarda artış olduğunu gösteriyor. Örneğin Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) tarafından desteklenen Suriyeliler Barometresi adlı anket çalışmasına göre Suriyelilerin ülkelerine geri dönmesi gerektiğini savunanların oranı 2017 yılında yüzde 48,9 iken bu oran 2021’de yüzde 82’ye yükselmiş durumda. Aynı şekilde anketler Suriyelilerin Türkiye toplumu ile uyum içinde yaşayabileceğine dair görüşlerde de düşüş olduğunu gösteriyor. Mülteci karşıtlığının ya da en azından mültecilere yönelik olumsuz görüşlerin artışta olması seçim öncesinde tüm partilerin geri göndermeye dayalı bir söylem tutturmasında önemli bir rol oynadı.
Bu partiler içinde CHP’nin sosyal demokrat bir parti olarak özel bir yeri var. Seçimlerin birinci turunda istediği başarıyı elde edemeyen CHP, ikinci tura giderken herhangi bir stratejik bakıştan yoksun bir şekilde Zafer Partisi’nin mülteci karşıtı söylemlerine teslim oldu. Oysa uzun yıllar CHP bundan imtina etmişti. Toplumda mülteci karşıtlığının yükselişe geçmesine rağmen CHP uzun süre bu konuda insani ve evrensel değerlere uygun bir yol izlemişti. CHP’nin hazırladığı raporlarda kullanılan dil ve önerilen politikalar ılımlıydı. Örneğin 2016 yılında CHP’nin hazırladığı “Sınırlar Arasında- İnsanlık Dramından İnsanlık Sınavına” başlıklı raporda sosyal demokrat bir vizyonla entegrasyon politikaları oluşturulması öneriliyor. Yine 2019 yılında hazırladığı Bilim Platformu politika notlarında CHP, Suriyelilerin yaşadığı kötü koşullara dikkat çektikten sonra Suriyelilerin gerekli kurumsal, diplomatik ve ekonomik tedbirlerin alınmasının ardından, ülkelerine dönmelerinin kolaylaştırılmasını sağlayacağını ve kalıcı olarak Türkiye’de bulunacak sığınmacıların uyumu ile ilgili de samimi ve sürdürülebilir politikalar geliştireceğini beyan etmişti.
Mayıs 2023 seçimlerine giderken CHP geri gönderme politikasına dayalı ama yine de dikkatli bir dil kullanmaya özen gösterdi. Ancak CHP’nin seçimlerin iki turu arasında kullandığı mülteci söylemi iyice sertleşti. Özellikle Sinan Oğan’a verilen oyları hedefleyen CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu “gelen kaçaklar, kızlarımızın hayatını tamamen karartmadan, vatanını seven sandığa gelsin” gibi son derece ayrımcı ve tehlikeli ifadeler kullanmaktan çekinmedi. Zafer Partisi ile yapılan protokolde “Başta Suriyeliler olmak üzere tüm sığınmacılar ve kaçaklar en geç 1 yıl içerisinde ülkelerine geri gönderilecektir” şeklinde bir ifade yer aldı.
Bu tutum hem partinin siyasi/ideolojik duruşuna yakışmıyor hem de CHP’nin yakın zamana kadar benimsediği daha insani ve gerçekçi tutumla çelişiyor. Ayrıca CHP’li belediyelerin mülteciler için gösterdiği çabaları da görünmez kılıyor. Çünkü biliyoruz ki medyada fazlaca yer bulan Bolu Belediyesi gibi istisnalar dışında parti farkı olmadan tüm belediyeler kendi bölgelerindeki Suriyelilere hizmet sunmak ve onların toplumda uyum içinde yaşayabilmelerine katkıda bulunmak için ellerinden geleni yapıyor.
MÜLTECİLER ÜZERİNDEN OY HESABI
Peki CHP’nin seçimin ikinci turu öncesindeki bu savruluşunu nasıl açıklayabiliriz? Burada iki faktörün önemli olduğunu düşünüyorum. Birincisi otoriter rejime karşı kazanmak için her şeyin mubah görülmesi. Sinan Oğan’ın aldığı oyları hedefleyen CHP bu oyları mülteci karşıtı söylemlerle kendisine çekeceğini düşündü. Bu tutum partinin en ilerici seçmenleri arasında bile AKP’nin yenilmesini sağlayacaksa meşru görüldü. İkincisi, pek çok Avrupa ülkesindeki göçmen karşıtı partiler gibi Zafer Partisi de mülteciler konusundaki tartışma zeminini kendi istediği yöne çekmeyi başardı. Bu tür partilerin ‘başarısı’ aldıkları oy kadar diğer parti söylem ve politikalarına etkisiyle de ölçülüyor. Nitekim, Ümit Özdağ Twitter’da pek çok kez CHP’nin eski demeçlerini ve raporlarını paylaşıp CHP’nin mülteci söyleminin sertleşmesinin Zafer Partisi sayesinde olduğunu iddia ediyor.
İktidarın mültecilerle ilgili şeffaf bir politika izlememesi, verilerin paylaşılmaması, bu konuda demokratik bir tartışma ortamı olmaması da komplo teorilerine alan açtı. Son derece kutuplaşmış siyaset ortamında yurttaşların hükumete olan güveninin sarsılması mülteci karşıtlığını tetikledi. Öyle ki seçimlerin ikinci turuna gidilirken herhangi bir dayanak göstermeden Türkiye’de mülteci sayısının 10 milyon hatta 13 milyon olduğu iddia edildi.
Seçimlerden sonra CHP’nin kendine sorması gereken soru şu. Mülteci düşmanlığı üzerinden alınabilecek oylar için sosyal demokrat geleneğin yok sayılması ve Zafer Partisi ile insani, hukuki ve gerçekçi olmayan bir anlaşma yapılması partiye ne kazandırdı? 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nde Türkiye’de artık mülteci gerçeğinin kabul edilmesi ve toplumsal uyumu teşvik eden insani, hukuki ve sürdürülebilir bir göç politikası geliştirilmesi dileğiyle.