Sosyolog ve gazeteci Emre Aköz “Stratejik düşünce ateş gücünü yoğunlaştırmayı emreder. Millet İttifakı, sağlı sollu salvolarla iktidarı ekonomiden vurmalı ve sorunu nasıl çözeceklerine dair ipuçları vermeliydi” diyor.
Hayal edin: Kılıçdaroğlu seçim konuşması yapmak üzere platforma çıkıyor. Mevcut iktidarın eğitimden adalete, dış ilişkilerden sağlığa her şeyi bozduğunu çarpıcı örneklerle ortaya koyuyor. Ardından esas bozulanın ekonomi olduğunu söylüyor. Beşli Çete’den, yolsuzluk şebekelerinden, iktidarın yarattığı borcun torunlarımıza kadar sarkacağından söz ediyor. Kılıçdaroğlu 15 dakikayı geçmeyen konuşmasını bir soruyla tamamlıyor: “Peki ülke ekonomisini tekrar rayına koyacak kimse yok mu? Tabii ki var. Ve o kişi Millet İttifakı’nın parçası: 2015’e kadar ekonomiyi düzgün bir şekilde yöneten Ali Babacan.”
Ali Babacan sahneye çıkıyor ve iktidara geldiklerinde neler yapacaklarını basit ve ikna edici bir dille anlatıyor. Onun konuşması da 10-12 dakika sürüyor. Program “Bakın aramızda başka kimler var” denilerek Kılıçdaroğlu’nun eşi Selvi Hanımın ve Babacan’ın eşi Zeynep Hanımın sahneye davet edilmesiyle bitişe geçiyor. İki hanım coşkulu bir müzik eşliğinde el ele tutuşarak halkı selamlıyor. O arada Kılıçdaroğlu ve Babacan da aynı selamı veriyor.
Mitingleri organize edenler, yukarıdaki sahneyi daha vurucu, daha etkileyici hale getirebilirler elbette. Ancak olayın özü değişmez ve değişmemeli: Kılıçdaroğlu, iktidarın yumuşak karnına, ekonomik alandaki yetersizliğine vuruyor. Bunu yaparken de hem birlik mesajı veriyor, hem de sorunun çözümünü gösteriyor.
NİYE (BU ŞARTLARDA) ALİ BABACAN?
Kılıçdaroğlu olmaz denilen şeyi yapabildi ve altı partiyi bir araya getirdi. İlk turda 4 puan geride kalsa da ortada büyük bir başarı var. Ancak kampanyada çok önemli bir hata söz konusu: Millet İttifakı gücünü dağıtmıştı. Kimi eğitimden, kimi dinin siyasette kullanılmasından söz ediyordu. Halbuki öncelikle iktidarın zayıf noktası olan ekonomiye yüklenmeleri gerekiyordu. Peki bu nasıl yapılacaktı?
Bir video izlemiştim... Kemal Bey marketten aldıklarını mutfağına getirmiş, kameraya gösteriyordu: Şekerin, pirincin, çayın fiyatı geçen yıla göre nasıl da artarak halkın belini bükmüştü.
Doğru mu? Doğru. Ama bir dakika: Çarşıya pazara çıkmayan bir avuç zengin dışında, fiyatların roket hızıyla arttığını bilmeyen var mı? Yok.
O halde Kemal Bey’in asıl yapması gereken bu temel sorunu nasıl çözeceklerini anlatmaktı. Evet Kılıçdaroğlu Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nden mezun ama kimse onun ekonominin dümenine geçmesini beklemiyor. Onun misyonu, Cumhurbaşkanı olduğunda, işin doğrusunu yaparak, liyakat sahibi kadroları başa getirmekti.
Bu açıdan, Ali Babacan’a sahip olan Millet İttifakı çok şanslı (ydı). Çünkü Babacan hem iktisat bilimine vakıf, hem güncel piyasanın bizzat içinde yaşamış, hem de bürokrasiyi tanıyan bir kişi. Bu noktada denecektir ki “Niye illa da Ali Babacan? İyi Parti’de ABD’den gelen iktisat profösörü Bilge Yılmaz, Gelecek Partisi’nde de bankacılığı ve finans sektörünü çok iyi bilen Kerim Rota var.”
Doğru! Ben Bilge Yılmaz’ı da, Kerim Rota’yı da defalarca dinledim. Gerçekten birinci sınıf insanlar. İşlerinde çok iyiler. Ancak bir noktada zayıflar: Devlet bürokrasisi. Siz o bürokrasiyle çalışmayı kolay mı sanıyorsunuz? Tecrübeli bürokratlar bakanları, başbakanları, başkanları parmaklarında oynatır. “Emir veririm yaparlar” demekle olmuyor. Bürokrasiye iş gördürmek hiç kolay değildir.
Bana inanmayanlar, YouTube’ta birçok bölümü bulunan, Haluk Bilginer ve Kenan Işık’ın oynadığı, “Emret Bakanım” dizisini izleyebilir (orijinali şahane İngiliz dizisi “Yes Minister”.)
İkinci bir nokta daha var: Halk kavramlara değil kişilere oy verir. 60 milyon seçmenin kaçı Bilge Yılmaz’ı veya Kerim Rota’yı tanıyor? Yüzde bir dahi değil. Halbuki Ali Babacan’ı tanımayan yok. Tuhaf bir şekilde Meral Hanım Bilge Yılmaz’ı, Ahmet Davutoğlu da Kerim Rota’yı ön plana çıkaracak hamle ve düzenlemeler yapmadılar. Bir lider elinin altındaki değeri niye kullanmaz, niye parlatmaz; anlaşılır gibi değil.
MUHAFAZAKARLAR DA EKONOMİK AKTÖRDÜR
Velhasıl Millet İttifakı’nın kampanya stratejisi yanlış kurulmuştu. Kılıçdaroğlu muhafazakar seçmene dini değerler üzerinden hitap edebilir mi? Edemez ve zaten o konuda kimse Erdoğan’la yarışamaz. Yolsuzluklardan söz etmenin kendi başına bir işe yaramadığını 17-25 Aralık (2013) döneminden beri biliyoruz. Muazzam yağma karşısında gıkını çıkarmayan, “Devlet malı deniz, yemeyen domuz” diye vecize üretmiş bir halk bu. Ama milyonlarca muhafazakar seçmen de neticede birer ekonomik aktör. Onlar da enflasyondan yakınıyor. Onlar da, bifteği çoktan geçtik, kıyma alırken dahi üç kere düşünüyor. Tamam ama “Hayat pahalı” diyerek o seçmenin teveccühü kazanılamaz ki. Adını koymak gerekir: “Ali Babacan ekonominin başına geçince fiyat artışları yavaşlayıp makul seviyeye inecek” mesajı verilmeli.
Stratejik düşünme bir alanda yoğunlaşmayı gerektirir. Kendine bir hedef koyarsın ve sahip olduğun ateş gücünü öncelikle oraya yönlendirirsin.
Stratejik düşünme şekli pazarlama ve reklamda da kullanılır. İngilizcede “Unique Selling Point” diyorlar. Yani bir ürünün kendine has, biricik satış özelliği. Tüketici açısından en önemli nokta. Reklamcılar ise daha çok “Unique Selling Proposition” tabirini kullanıyor. O da reklamcının, üründeki benzersiz özelliği öne çıkarmak amacıyla ürettiği sloganı anlatıyor.
Birkaç misalle anlatayım: Dominos Pizza’nın fırından yeni çıkmış ürünü 30 dakika içinde kapınıza getirmesi. Bütün pizzacıcılar lezzeti vurgular, Dominos ise hızı vurguluyor... Doritos acı cipslerini öne çıkarıyor. Bütün cipsleri acı mı? Değil ama acı cipsle fark yaratıyor... Vestel ise son teknolojiyi kullanması sayesinde ürünlerinin akıllı hale geldiğini söylüyor. Reklam filmleri ona göre çekiliyor.
İşte Millet İttifakı da benzeri bir şey yaparak konuyu hep ekonomiye getirmeliydi. Mesela AKP milliyetçi seçmenin gönlünü çelmek için milli savunmadan mı söz ediyor? Onun karşısına hemen 2.5 milyar dolara alınıp depoya kaldırılan S400 füzeleri gündeme getirilmeliydi. “Erdoğan her seçmenin cebinden 830 lira çekti, karşılığında balon bile veremedi” denebilirdi (ben reklamcı değilim, onlar kim bilir ne laflar bulur.)
“ÖNEMLİ OLAN EKONOMİDİR, ŞAPŞALIM!”
Özetle Millet İttifakı’nın seçim kampanyasını hazırlayanlar, olayı stratejik açıdan düşünerek ele almamışlardı. Hatta strateji bir yana, altı partinin ortak bir tavrı da yoktu. Belli ki “Arkadaşlar başta ekonomi olmak üzere birkaç konuda ortak ses verelim” diyen çıkmamıştı. Erdoğan ve Cumhur İttifakı karşıtlığı yeterli görülmüştü.
Kemal Bey “Yine baharlar gelecek” derken, Meral Hanım “Devlet yönetimi ciddiyet ister” diyordu. Bunlar birbiriyle hiçbir alakası, bağlantısı olmayan cümlelerdi. (Ayrıca bir işe yaradıklarını da sanmıyorum, bu sözler somut olarak ne vaad ediyor ki oy vereyim?)
Tabii eleştirilecek başka noktalar da var. Ancak en önemlisi buydu.
Bill Clinton’ın başkanlık kampanyasının stratejisti James Carville 1992’de ne demişti: “It’s the economy; stupid!” (Önemli olan ekonomi, şapşalım.) Carville kampanyada çalışanlarına bununla birlikte iki cümle daha yollamıştı. Mealen “Biz değişimi temsil ediyoruz, Bush yerinde saymayı” ve “Sağlık meselesini sakın unutma.”
Evet Clinton’ı Başkanlığa taşıyan devasa kampanya sadece bu üç cümlenin üstünde yükselmişti.
Peki Millet İttifakı nelerin üstünde yükseldi; bilenler saysın.