Hukukçu Nimet Demir “Demokrasi ne vasıta, nede gayedir. Halkın bizzat kendi aynasıdır. Dolayısı ile demokrasiyi vasıta olarak görmeyen adayları tercih etmeliyiz” değerlendirmesinde bulunuyor.
14 Mayıs 2023 tarihinde gerçekleştirilecek seçime yaklaşık bir ay kaldı. Seçim takvimi içerisindeyiz. Geçen hafta partiler milletvekili adaylarını Yüksek Seçim Kuruluna verdiler. Medyada, partilerin gösterdikleri bir kısım milletvekili adaylarının -aile hayatları da dâhil olmak üzere- bütün yaşamları teşrih masasına yatırılıp eleştiriye tabi tutuldu ve halen tutulmaktadır. Medya tabi ki görevini yapacaktır. İtibar suikastına gidilmediği sürece bu eleştirilerin sağlıklı bir demokrasi için gerekli olduğuna da inanıyorum. Ayrıca bir seçmen olarak tercih edeceğim adaylarla ilgili beni bilgilendirdikleri içinde medyaya müteşekkirim.
Esasen bu yazının konusu medyanın etkilemeye çalıştığı benimde aralarında bulunduğum ‘’seçmenlerin tercihlerinde temel alacakları ölçüyle’’ ilgilidir. Yani seçmenler, tercihlerini kullanırken medyanın kendilerince adaylar için öne çıkardığı değerlere itibar etmeliler mi? Veya ne kadarına itibar etmeliler? Adaylarda hangi özellikleri aramalılar? Gibi sorulara cevap aramaktır. Bu yazının kaleme alınmasında müşevvik unsur, izlediğim ‘’Körkütük’’ isimli, Oscar ödüllü, yabancı filmdir. Filmin ilgili sahnesinde; tarih öğretmeni lise son sınıfta derse girer, öğrencilere, devlet başkanlığı için üç aday olduğunu, bu adaylardan kime oy vereceklerini sorar. Ve adayları şöyle tanıtır.
Birinci aday; geçmişte suçiçeği geçirdiği için yarı felçlidir; yüksek tansiyon hastasıdır; anemisi ve birçok ciddi rahatsızlığı bulunmaktadır; amacına ulaşmak için yalan söylüyor; politikası için astrologlara danışıyor; karısını aldatıyor; sigara tiryakisi ve sürekli martini içiyor.
İkinci aday; fazla kilolu; üç seçim kaybetmiş; depresyon sahibi ve iki kalp krizi geçirmiş; birlikte çalışılması imkânsız denecek kadar agresif; sürekli puro içiyor; her gece yatmaya giderken şampanya, konyak, viski ve iki uyku hapı alıyor.
Üçüncü aday; madalyalı bir savaş kahramanı; kadınlara saygılı; hayvanları seviyor; sigara kullanmıyor; arada sırada bira içiyor.
Tabi ki öğrencilerin tamamı üçüncü adayı tercih ettiler. Filmi yalnız izlemiştim. Aynı tanıtımı yaparak eşimin, oğlumun ve kızımın tercihlerini sorduğumda; sonuç değişmedi. Kamuoyu yoklaması yapılsa muhtemelen toplumun kahir ekseriyeti üçüncü adayda karar kılacaktır. Üzerinde ittifak edilen üçüncü aday, Hitler’dir. Elenenlerden birinci aday, Franklin D. Roosevelt; ikinci aday ise, Winston L. Churchill’dir. Malum olduğu üzere her üç adayda İkinci Dünya Savaşı gibi netameli bir dönemde liderlik yaptılar. Hitler emperyalist amaçlarla Çekoslovakya ve Polonya’yı işgal ederek savaşı başlatıp, milyonlarca insanın ölümünden sorumlu olan, en nihayetinde ülkesi Almanya’yı da üstün teknolojisine rağmen yıkıma götüren kişidir. Roosevelt ABD Başkanı, Churchill ise İngiltere Başbakanı sıfatıyla, olağanüstü liderlik göstererek, ülkelerini İkinci Dünya savaşından galip çıkaran kişilerdir. Bu üç örnek üzerinden; fiziksel özellik ve hastalıkların, bireysel tercih ve alışkanlıkların, uyguladıkları metotların, kartvizitlerinde yazılı özgeçmişlerinin iyi liderlikte pek belirleyici olmadığını görmekteyiz.
Vital insan tipolojisi ve kartvizitindeki savaş kahramanı geçmişiyle, oylamada, diğer adaylara fark atan Hitler, başa geçtikten sonra hangi özelliği sebebiyle insanlığın kâbusu haline geldi acaba. Bu özelliği, biyolojik alanda üst insan veya ari ırk takıntısı; politik ve felsefi alanda ise, demokrasiyi amaçlarına bir vasıta olarak görmesi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve özgürlük gibi değerlere inanmaması veya kendince inanmasıydı. Nitekim üst insan takıntısı ve insan haklarını ari ırka indirgemesi, onu, özürlü insanları ve Yahudileri imhaya, bir kısım insanları ise etik olmayacak şekilde deneylerde kullanmaya sevk etti. Demokrasiyi vasıta olarak addetmesi, başa geçtikten sonra kendini tek ve mutlak lider, yani führer ilan etmesiyle sonuçlandı. Hukukun üstünlüğüne boş vermesi, sözlerini kanun addetmesine neden olurken; özgürlüğü inkârı ise, ülkeyi bir korku imparatorluğuna dönüştürdü.
Roosevelt ve Churchill’i tercihlerde Hitler’in gerisine atan vital kusurları ve kartvizitlerindeki başarısızlıklarına rağmen, liderlik sınavında Hitler’e fark atmalarına neden olan özellikleri neydi, onlara bakalım. Bu özellikleri; demokrasiyi eksik görmelerine rağmen daha iyisi olmadığına inanmaları, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve özgürlük gibi değerlere saygı göstermeleridir. Onlar demokrasiyi bir vasıta olarak görmüyorlardı. Zira gerçekten egemenliğin halkta olduğuna inanıyorlardı. Churchill’in demokrasi konusundaki derinlik ve yetkinliği inkâr edilemez bir gerçektir. Onun, ‘’demokrasi en iyi olmasa da, mahzurları en az olan yönetim şeklidir’’ tarifi literatüre geçmiştir. Hukuk devletiyle yetinmeyip, onun yerine hukukun üstünlüğü anlayışını geliştiren bir kültüre sahipler. Bilindiği gibi anayasaların ihdas amacı, iktidarı vatandaşın hak ve özgürlükleri lehine yazılı üst bir normla sınırlandırmaktır. İngiltere’de özgürlük o denli kanıksanmıştır ki, iktidarı insan hak ve özgürlükleriyle sınırlandıran bir yazılı üst norma bile ihtiyaç duyulmamaktadır.
Bu durumda, Hitler üzerinden adayımızın selbi, yani olumsuz niteliklerini, Roosevelt ve Churchill üzerinden ise sübuti, yani olumlu özellikleri belirleyebiliriz. Olumsuz nitelikler; adayımız ari ırk efsanesine inanmamalı, demokrasiyi araç olarak görmemeli, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne boş vermemelidir. Olumlu nitelikler; insanların eşit olduğunu kabul etmeli, demokrasiyi özümsemeli, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve özgürlüğü birer vazgeçilmez değer olarak kabul etmeli, halkı layıkıyla temsil edecek donanıma sahip olmalı, onların haklarını sahiplenmelidir.
Netice itibariyle; devlet halkın eseridir. İktidarı temsil eder. Demokrasi, halkın, kendisi tarafından vücuda getirilen devlete egemen olmasıdır. İktidarı bizzat veya temsilcileri vasıtasıyla kullanmasıdır. Sorumluluğuna müdrik, özgürlüğüne sahip çıkmasıdır. Demokrasi ne vasıta, nede gayedir. Halkın bizzat kendi aynasıdır. Dolayısı ile demokrasiyi vasıta olarak görmeyen, onu kendi eseri olarak özümsemiş, halkla bütünleşmiş, hukukun üstünlüğüne ram olmuş, güvenlik bahanesine sığınmayan, dolayısı ile özgürlüğümüzü bir başka bahara ertelemeyen adayları tercih etmeliyiz, diye düşünüyorum.