Yıldız Teknik Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Niyazi Kahveci “İnsanlığın uzay için boğuştuğu günümüzde, Müslümanların hâlâ kendileriyle boğuşması çok vahim” diyor. Nedenleri üzerinde düşünmek gerektiğini belirtiyor.
Bir ülkede kolaylaştırma değil de zorlaştırma varsa, orada dindarlık ve insanlık yoktur.”
Müslümanların İslam’ı uygulamamalarından sürekli şikayet edilir. Bu duruma; Kelam İlmi “iman-amel”, bilim “neden-sonuç”, antropoloji “çocukluk-yetişkinlik”, genel felsefe “verili (a priori)-kazanımlı (a posteriori)”, “potansiyellik-aktüellik”, nörofelsefe “amigdala-prefrontal korteks”, fenomenoloji felsefesi “görüngü (fenomen)-öz (numen)” ve ahlak “teori-praxis” tutarsızlığı ve çelişkisi adını verir. “kul hakkı yiyerek dine hizmet etmek” de bizde oluyor.
HADİS-İ ŞERİF
Hz. Peygamber, valiliğe tayin ettiği Muaz bin Cebel’e şöyle emretmiştir: “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz! Birbirinizle anlaşın, iyi geçinin, ihtilâfa düşmeyin!” (Buharî, 3:72) “Müjdeleyin, nefret ettirmeyin; kolaylaştırın zorlaştırmayın.” Müslim, Cihâd, (1732). Hadis, zorlaştırma ile birlikte nefret duygusunu kullanmıştır. Kolaylaştırmak ve müjdelemek insani duygu ve davranıştır.
Zorlaştırmak ve nefret etmek doğal duygu ve harekettir. Hayvan hareket, insan davranış üretir. Kişi sevdiğine kolaylaştırır, sevmediğine zorlaştırır. Ama Müslüman öyle olamaz! Ama oluyor!
Demek ki Hz. Peygamber, kendi zamanında zorlaştırma, nefret ve kin Müslümanlarda bulunan kötü hareket ve duygu idi ki gündeme getirmiştir. Müslümanlara, başkalarına zorluk çıkarmalarını yasaklamıştır. Aldırış eden var mı? Bugün Müslüman toplumlarda kolaylaştırana, Batı toplumlarında zorlaştırana rastlamadım. Neden acaba? Kolaylaştırmak küçüklük görülür.
İNHİBİSYON
Doğal beyin otomatik negatifçi ve itirazcı çalışır. Buna “doğal inhibisyon” mekanizması denir. Gelen veriye, ilk önce negatif açıdan bakıp itiraz ve reddetme uygular. Beşeri aklını bir jeneratör gibi devreye sokmadan doğal beyinle çalışan kişi otomatik negatifçi ve itirazcı davranır. Hangi resm ve özel kuruma gitsek, hep görevlilerin zorlaştırması ile karşılaşıyoruz. Görevli; “olmaz, yasak, haram, kanunsuz, bugün git yarın gel” gibi “zorlaştırma” uyguluyorsa, işte bu “doğal-animal inhibisyon” nedeniyledir. Doğal kalıpsal ve alternatifsiz düşünüyordur. Doğal kalıpsal düşünen kişi, sadece yasaklamayı bilir. Ama insan, alternatifli düşünerek meşru alternatif çözüm üretir. Alternatifli düşünme öğretilmelidir.
ÇOCUKLUK EVRESİ
Zorlaştırmanın antropolojik nedeni vardır. Antropoloji, insanın kültürel ve fiziki insanlaşması ile ilgilenen bilim dalıdır. Antropolojik olarak zorlaştırma insanlığın, günümüzden 50 bin yıl önce yaşadığı çocukluk evresi icadıdır. Çocukluk evresi, doğal-animal hareket edilen evredir. İnsan çocukluk evresinde doğal duygularla hareket eder. Zorlaştıran ve kolaylaştırmayan kişi, insanlığın çocukluk evrelerini yaşadığı günümüzden 50 bin yıl öncesinde kalmış demektir. Bu durum, yetişkinlik evresine kadar sürmüştür. Çocuk düzeyindeki dinin yaşama şansı yoktur.
SAVUNMA, SALDIRMA
Zorlaştırmak, doğal-animal sistemi uygulamaktan kaynaklanır. Bu sistem; beslenme, barınma ve üreme gibi doğal temel ihtiyaçları karşılamak için düşünür. Bu ihtiyaçları karşılamak için, “savunma ve saldırma” şeklinde iki tür animal hareket vardır. Bu hareketler, vücutlarda verili olan doğal “itme ve çekme” gücüyle düşünmeksizin otomatik yapılır. Hayvan hareket, insan davranış sergiler. Hayvansal hareket eden kişiden insani davranış beklenemez. Zorluk çıkarmanın bir nedeni, doğal düşünme gereği insanları “av, avcı ve düşman” görmektir. Kendi milletini böyle gören kişiden o milletin görevlisi olmaz. Durumu neden değiştiremiyoruz?
Şimdi devletimiz, çağdaş teknolojik cihazları modern dünyadan satın almış ve vatandaş internet üzerinden iletişim kurup şikayet ve taleplerde bulunabiliyor. Ben de, bazen test etmek amacıyla iktidarın kurumlarına ve muhalefetin belediyelerine şikayetlerde bulunurum. Görevliler, doğal hareketlerle modern insanlaşamadıklarını gösteriyorlar. İkisinden de, henüz araştırmaksızın, “gerekeni yaptık” şeklinde doğal “savunma” veya “siz yanlışsınız” diyerek doğal “saldırma” ya da her ikisini kullanarak aynı cevaplar geliyor. Ama sorun çözülmüyor.
ÇAĞDAŞ DÜŞÜNEN GÖREVLİ YETİŞTİRMEK
Devlet işleyişinde kolaylaştırma, kolektif zihniyet olarak egemen kılınmalıdır. Bu zihniyete sahip olmayan kişi, resmi ve özel görevli olamamalıdır. Şimdi ise zorlaştırma egemendir. Çağdaşlıkta kolaylaştırmak egemendir. Görevlilerin, “vatandaş için var oldukları” şeklindeki çağdaş sistem, kural, değer ve fikirler doğrultuda düşünme ile eğitilmelidirler. Devletin ve milletin, “devlet görevlisi için var olduğu” şeklindeki antik ve ortaçağ monarşist yönetim anlayışı değişmelidir. “Çağdaşlık ve dindarlık kaportada değil, motordadır.”
REFORMASYON, RENORMASYON
Doğadaki tanrısal sistemde “reprodüksiyon” adı verilen sürekli döngü vardır. Her canlı şey analiz yapıp birbirleriyle senteze girerek dönüşüp yeniden üretilir. Beslenmede de geçerlidir. Canlılar bir kere değil sürekli beslenme ile varlıklarını sürdürüyorlar. Aynı sistem tanrısal kutsal metinler için de geçerli olmalıdır. Onlardaki normlar, varlıklarını sürdürebilmeleri için insanlığın ürettiği yeni fikir ve bilgilerle sürekli senteze sokulup yenilenmelidirler. Bu işlem, “renormasyon”dur.
O nedenle, her nesil, hatta her kişi, ayet ve hadiseleri “reformasyon” değil, kendisi için “renormasyon” yapmakla mükelleftir. Her beyin kendi algısını kendisi üretir ve ondan sorumludur. Hiçbir beyin başka beynin ürettiği algıyı kabul etmez. Hiçbir mide de başka midenin ürettiği vitamini kabul etmez. Allah hiç kimseyi başkasının algısıyla sorumlu tutmaz. O nedenle Allah, bir “beyin verici kulesi” yapıp, gidin ona kablolu veya kablosuz bağlanın dememiştir. Üstelik israf dememiş her vücuda müstakil bir beyin vermiştir. Fenomen olan formlar kronolojiktir, öz olan numenler ebedi yapılabilir. Kutsal metinleri kendimizin değil, içinde yaşanılan asrın idrakine söylettirmek gerekir. Bu yapılmadığı takdirde, uyum sağlayamayacağından din ve mensupları donuklaşıp yok olur, ayıklanır gider. İnsanlığı, tarihin bir dönemine sabitlemek tanrısal sisteme aykırıdır.
Zor olan analiz ve sentez işleminden kaçıp kutsal metinlerin işlenmemiş formlarını oldukları gibi satmak, kişinin düşünsel işlemini gerektirmeyen kolay bir iştir. İnsanlara davranışta zorlaştıran kişi, bu işte kolay yolu kullanıyor. Doğal-animal beyinle kısayolcu ve kestirmeci karakteriyle hareket edip büyük kazançlar elde etmek ister. Türk Atasözü: “Ucuz etin yahnisi acı olur.” Her nesil yaptığı her şeyi kendi ihtiyacını karşılamak için yapar.
KLASİK MONARŞİ VE ÇAĞDAŞ DEMOKRASİ
Hz. Peygamber, bu hadislerini klasik monarşi siyasal sisteminin olduğu dönemde söylemiştir. O sistemde yöneticiyi yargılayan ve denetleyen bir devlet organı yoktur. Çünkü henüz devletleşme olmamıştır. Dolayısıyla, halka davranış biçimi, yetkilinin inisiyatifinde idi. Yetkililerin insani davranmaları ayet ve hadislerle sağlanmaya çalışılıyordu. Ayet: “Ey iman edenler! Allah’tan sakınılması gerektiği gibi sakının. Ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Al-i İmrân, 3/102). Hadis: “Mazlumun duasından sakın! Çünkü bu dua ile Allah arasında perde yoktur.” (Müsned, 1:233; Buharî, 3:73; Müslim, 1:150; Tirmizî, 3:21) Zalim yöneticiye karşı böyle dua, klasik monarşi sisteminde kabul olabilir. Ama demokratik sistemde kabul olacağını söylemek zordur. Çünkü klasik monarşi sisteminde halk pasif ve siyasal güçsüzdür, ama demokraside aktif ve siyasal gücü vardır. Gücünü kullanmama telafisine Allah kulak verir mi? Ayet ve hadislerle yasaklanan kin, nefret, düşmanlık ve zorlaştırmak, demokraside ahlaki alandan alınıp kanunlarla suç yapılmıştır. Demokratik sistemde Müslüman olduğunu iddia edip de halkına zorluk çıkaran yönetici, hem Hz. Peygamberi hem de çağdaş hukuk sistemini ihlal ettiğinden dünya ve ahrette olmak üzere, hem suçlu hem de günahkardır. Duble cezalıdır.
SARTRE (1905-1980)
Fransız filozof J. P. Sartre der ki: Yazar da diğer bütün insanlardan farklı değildir. Fakat o, konuşma yolunu seçtiği için bütün bunları konuşmak zorundadır. Özgürlük adına kötüye karşı koyması, zorbalıkla savaşması gerektiği su götürmez. Her türlü zorbalığı kötülemek zorundadır; ister dostları zorbalık etsin, ister düşmanları. Yazar genel olarak, “iyi budur, kötü şudur” diyecek olursa sorumluluğunu unutmuş olur. Ondan istenen bu değildir. Genel olarak iyi ve kötünün ne olduğunu herkes bilir. Yazardan istenen şey; iyiniyetli insanları bu sorunlar üzerinde düşündürmektir. Etkin olup olmaması da önemli değildir. Onun için yazar, bir bayrak koşusuna girecek, yani amacı; yalnız kendi memleketinin okurlarını değil, yabancı yazarları da etkilemek olacak; yabancı yazarlar onun, o da yabancı yazarların düşüncelerini, direnişini, tanıtımlarını yığınlara iletecek.
Biz yazarların önlemesi gereken en önemli şey; elli yıl sonra, “Bu adamlar, dünyanın en büyük felaketinin geldiğini gördüler ve sustular” denilerek, sorumluluğumuzun suçluluğa çevrilmesidir. Sartre sadece düşünürlük yapmamış aynı zamanda aktivistlik de yapmıştır. İnsanlık, beş milyonluk tarihinin en mesut hayatı yaşamayı icat ettiği çağımızda Müslümanlar, tarihlerinin en mutsuz dönemini yaşıyorlar.
İnsanlığın, kendilerini ve dünyayı aşıp uzaya kadastro ve imar getirme boğuşması yaptığı günümüzde, Müslümanların hala kendilerini aşamamaları ve kendileriyle boğuşmaları çok vahimdir. Nedenleri üzerinde düşünmek gerekir. Ama düşünürümüz yok. “Akılcı ve bilimsel düşünme yapamayan artık varlığını sürdüremez.”