Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi İlhami Güler, “Marifet, doğuştan haiz olduğu ‘vicdan’ kapasitesini kullanarak verili kimlik kodları içinde kendine sahici-ahlaki bir ‘öz/kimlik’ oluşturmaktır” diyor.
Kimlik, insanda olan ve olması gereken niteliklerin toplamıdır; kendini tanımlama ve aidiyet hissidir. Bir kısmı “verili” dir; bir kısmı ise, edinilir.
A-VERİLİ KİMLİK MAHALLERİ
1. Aile-Akraba-Kabile: İnsan yavrusu bir ailede doğar, büyür ve akrabaları-kabilesi ile yakın ilişkilerle yetişkin hale gelir. Modern “Çekirdek Aile”de akraba ve kabile bağları zayıftır. İnsan karakterinin önemli unsurları, bu süreçte/evrede belirlenir.
2. Dil-Irk-Etnisite: Karaktere şeklini veren ikinci halka burasıdır ve verilidir. Tarihten devralınan kültürel özellikler, yeni kuşaklara eğitim ve etkileme-etkilenme olarak aktarılır. Milliyetçilik hissi, burada oluşur. Ait olduğu topluma/millete hizmet etmek, ihtimam göstermek veya üstünlük taslamak (Irkçılık) versiyonları vardır.
3. Şehir-Vatan/Yer-Yurt: Coğrafya ve orada yaşayanların ortak bir seciyesi, kültürel karakteri, aidiyet hissi, bağlılık, benzerlik, ünsiyet, muhabbet ve dayanışma (Hemşericilik) oluşur. Bu da verilidir. Canlı tutulur veya zayıflar. Yurt Severlik/Vatanperverlik aidiyet hissi burada oluşur ve meşrudur.
4. Örgütlü/Kurumsal Din olarak Mezhep, Kilise, Tarikat, Cemaat: Geleneksel toplumlarda Mezhep, verilidir; taklit yolu ile yeni kuşaklara aktarılır. Tarikat ve Cemaat üyeliği tercihle olabilir; ancak, mezhepler gibi, müntesiplerin iradesi felç edilir. Yapıları gereği bu oluşumlar, genellikle insanın gözünü kapatır, taklit yolu ile bireyleri sürüleştirir. Din, mezhep, tarikat ve cemaat değiştirmek oldukça zordur. İmkânsız değildir. İslam dini, kendinden önceki “müşrik” bir dini kimlik mayalama mahallini dağıtarak oluşmuştur. Kur’an, bir vicdan çalışması olarak dinamik bir dini kimlik mayalama mahallidir. Zamanla mezhepler, tarikatlar, cemaatler oluştuktan sonra mutlaklaştırılarak dondurulmuştur.
B-VERİLİ OLMAYAN KİMLİK MAHALLERİ
1. Siyaset: Benimsenen ideolojiye ve tercih edilen siyasal parti ve programa bağlı olarak oluşur. Siyaset, “Halka Hizmet” olarak yapılabileceği gibi; çakallık, kurtluk, tilkilik… olarak da yapılabilir. Dinamik olabileceği gibi; dogmatik de olabilir. Fanatik-bağnaz olunabileceği gibi; toleranslı da olunabilir. “Partizan/Militan” kimliği, -ahlaki bağlamda- kıymetli olabileceği gibi; berbat da olabilir.
2. Sosyal Medya ve Post-Modern Toplum: Sosyal medya, insanları düşünür-okur olmaktan çıkarıp, onları seyirci ve gösterişçi bir konuma düşürmüştür. “Beğeni/Like”, kendini iyi/değerli hissetmenin kriteri olmuştur. Sosyal medyada insanların kalbi/ruhu kalbura çevrilmiş ve malumat manyağına dönüşmüşlerdir. Hayrete düşme, yok olduğu gibi; merak etmek de kalmadı. Sosyal medya, herkesin “hiç-kimse”leşmesi olarak bir kimliksizleşme mecrasıdır. Gözler ve kulaklar, eldeki telefona kilitlendiği için, kimse kimsenin yüzüne bakamaz oldu. Burada insanların yüzleri zayıfladığı gibi; gözlerinin feri/ışığı da gitmiştir. Artık “dik-dik bakan/gözlerini direten” kimse kalmadı gibi. İnsanlar, kendilerinin belirlediği bir “kimse/kimlik” olmak yerine; ötekilerin beğendiği kimse olmayı tercih eder hale gelmişlerdir. Sosyal medya, insanların birbiri hakkında yalan, kötü zan ve gıybet etme mecrasına dönüşmüştür. Kur’an, insanları bu tutumlardan sakınmaya çağırmıştır (49/12).
Post-Modern Kapitalist, şeffaf, gösterişçi, narsist, akışkan tüketim toplumunda kimlik, vücuda kazınan “Tatto” ve “Dövme”lerle ruhun zayıflamasının deriye yansımış tezahürüdür. Yüzün ve gözlerin manevi derinliği kaybolunca; vücudun tümü “gösteriş” sembolüne-sergisine dönüşmüş durumda. Haz ve hız, her yeri kaplamıştır. Üretme/yaratma yerine, tüketme yaygın insan edimi haline gelmiştir. Duygular, uzun erimli değil; anlıktır. Tutku, aşk, şiir ve sanat tükenmiştir. Kültür endüstrisi ve kitle turizmi egemendir. “Can sıkıntısı” yani anlamsızlık ve sabırsızlıktan dolayı, imkân bulan-bulamayan herkes, “Turist” olmuş durumda. “Evli” ve “Yerli” olmak, değerden düştü. Herkes, “dolu-dolu” ve “doya-doya” yaşamak istiyor; varını-yoğunu ortaya koymuş, arz-ı endam etmektedir. “Gider”i olanlar, şanslı; olmayanlar, bahtsız. Güzellik, cazibe, güç ve zenginlik “İn”; çirkinlik, cazibesizlik, zayıflık ve fakirlik “Out”. Herkes “İbnu’l-Vakt=Anı yaşayan” olmuş durumda. Her şey, şeffaf hale geldi; giz/sır ve utanma kalmadı. Acı-ıstırap, sıkıntı, zorluk ve sabır, hayattan kovuldu; oysa bunlar, insan olmanın ve kalmanın en temel minvalidir. Herkes, “acilci” oldu: “Siz, “acil” olanı tercih edip; Ahireti terk ediyorsunuz.” (75/20-21).
3.Vicdan Çalışması olarak Kur’an: Kur’an, kimlik/karakter/kişilik olarak insanda vicdani bir öz (lübb) oluşturmaya çalışır. Bu kapasite, yaratılışta insanlığa verilmiştir (91/7-10). Bu öz, “Fıtratullah=Allah’ın yaratığı” dır (30/30). Bu özü oluşturanlara da “Ulu’l-elbab=Öz sahipleri” denir (2/269,13/19,38/29…). Bunların sıfatları mümin, müslim, muttaki, muhsin…dir. Bu öz tefekkür, taakkul, tafakkuh, tezekkür, tedebbür, teemmül, taabbur düşünümleri ile oluşturulur. Allah’ın yanında, yakınında, gözetiminde(8/24,50/16) kendine bir onur, öz-saygısı ve öz-gürlük oluşturmayan insanın, vicdanı doğru tartamaz. Dindarlık görünümlü “Kadercilik”, vicdansızlık olarak, kendi sorumluluğunda olması gereken fiilleri, Allah’a iftira eden zalimliktir(6/21,93,144,157…). Bu öz, hem tek tek bireylerin tarihinde (ömründe) hem de toplumların tarihinde dogmatik değil; dinamiktir (13/11). Katı dogmatik/gelenekselci bir dinsel-kültürel yapıyı yıkarak-sökerek oluşturulmuştur (5/104, 7/28, 10/78,31/21,43/22-23…). “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme; çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi, ondan sorumludur” (17/36) ifadesi, bu tarz bir kimlik oluşturmanın temel ilkesidir. Bu vicdani özün diğer isimleri Kur’an’da Fuad, Basiret, Kalb-i selim, Ruh ve Şahit/Tanıktır. Bu kişilik, Allah’a iman-ibadet ve insanlara karşı merhamet ve adalet ile ilişkisini sürdürmek için sürekli tetikte ve teyakkuzda (Takva) olmak zorundadır: “Kalpler, ancak, Allah’ı hatırlamak/unutmamak ile huzur bulur.” (13/28). Taklit değil; tahkik ve takva, bu kimliğin özüdür. Bu kimlik, hasbî ve muhasibidir. Bu tip, hayrete düşerek: “Bu değirmenin (Güneş sistemi-Eko sistem ve İnsan) suyu nereden geliyor?” sorusunu sorup; cevabını arar ve bulur. Bu insanlar, “Hablullah=Allah’ın İpi”ne sarılmışlar (3/103) ve “Sıbğatullah=Allah’ın Bayası” ile boyanmışlardır (2/138). Burada “ip” ve “boya” metaforları, Allah’ın insan vicdanı ve dili ile oluşturduğu değerler skalasını/dini/islamı ifade eder. Bu değerlerle mücehhez olanlar “Ashabu’l-Yemin/meymenet=Meymenetliler, uğurlular” (9/18, 74/39) ve “Hizbullah=Allah’ın taraftarları” (58/22) olarak nitelenirler. “Ürünü kalıcı olan dürüst davranışlar (El-bakiyatu’s-salihat)” (18/46, 19/76) ortaya koyarlar. Yeryüzünü, imar (11/61); insanlığı ıslah (49/9-10) ederek, “Hilafet” rolünü icra ederler (2/30).
Bu kimliğin karşıt profilinin bazı nitelikleri şunlardır: Bu profil, başta katı muhafazakâr, taklitçi ve dogmatiktir (5/104, 7/28, 31/21, 43/22-23…). Kalbi katı, mühürlü, perdeli, hastalıklı, taşlaşmış, paslanmıştır(2/7,74,88,83/14,2/10,8/49…)
Gözü kör; kulağı sağır ve dilsizdir (2/18, 6/39, 38/80, 30/52…). Boynuna zincir vurulmuş (36/8, 34/33,1 3/5) gibidir. Canlı/diri değil; ölü gibidir (35/22). Arzu ve içgüdülerini (Heva) tanrılaştırmıştır (35/43). Mütevazi değil; müstağni ve mütekebbirdir (96/6-7, 40/35, 31/7…). Bunlar, “Ashabu’ş-şimal/meşeme=meymenetsizler, uğursuzlar” ve “Hizbuşşeytan=Şeytanın taraftarları” dırlar (50/41, 90/19, 58/19). Bunlar, hasbi ve muhasibi değil; hesabî/hesapçıdırlar. “Üzümü ye; bağını sorma” modunda (nankörlük-nisyan) yaşarlar. Özleri olmadığı için de yaptıkları kötü şeyler dahi, kendilerine süslü/güzel görünür (10/12). “Kendilerine: “Yeryüzünde fesat çıkarmayın.” Dendiğinde ”Ne münasebet! Biz, ıslah edicileriz” derler. Dikkat edin! Onlar, bozguncudurlar, fakat, bunun şuurunda değiller.” (2/11-12). “Onları gördüğünde, adam sanırsın (albenilidirler). Konuşmaları, caziptir/dinletir; oysa aslında, elbise giydirilmiş kereste/kütük gibidirler…” (63/4).
C-SONUÇ
Herkes bir aileye, dile/etnisiteye ait olup, bir yerde/şehirde/ülkede yaşar. Politik tercihlerde bulunur. Sosyal medya kullanır. Marifet, doğuştan haiz olduğu “vicdan” kapasitesini kullanarak verili kimlik kodları içinde kendine sahici-ahlaki bir “öz/kimlik” oluşturmaktır. İçine doğduğu verili kimlik özelliklerini, ölümcül nihai/dogmatik/mutlak kimlik haline getirip insan olmaktan çıkmak (“Yedisinde ne ise, yetmişinde de o olmak”), matah bir şey değildir. -Düşünerek anlama koşulu ile- Kur’an okumak, birinci nitelikte bir kimlik oluşturmanın örneği olarak, isteyene yardımcı olabilir. Bu kimlik mayalama mahalleri arasında Türkiye’de yaşayan insanlar, hangilerinde mayalanıyorlar acaba?