İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi eski dekanı Prof. Dr. Fikret Karaman, sokak hayvanları düzenlemesi kapsamında gündeme gelen ‘uyutma’ tartışmaları için “Meselenin üslubu bile İslam’ın canlılara karşı öngördüğü merhamet değerleriyle örtüşmüyor” uyarısında bulunuyor.
Son günlerde sokak hayvanları olarak ifade edilen köpeklerle ilgili insana ve çevreye zarar verdikleri gerekçesiyle yeni bir düzenlemeden söz edilmektedir. Bu çalışmanın açıklanmasıyla birlikte sözü edilen canlıların ötanazi veya uyutulacağı konusunda bir tartışma alevlenmiş görünmektedir. Aslında bu iki işlem, her şeyden habersiz ve çaresiz olan varlıkları itlaf etmenin yumuşak ve farklı bir telaffuz biçimidir. Kanunu hazırlayan iktidar genellikle Batı’nın demokrasi, insan hakları, hukuk ve adalet anlayışına mesafeli dururken bu konuda, “bakın medeni ülkeler de böyle yapıyor” şeklinde referansta bulunmaları toplumda hayret ve şaşkınlıkla karşılanmıştır.
Gerçeği ifade etmek gerekirse olayın başlangıçta böyle bir üslupla gündeme taşınması İslam’ın canlılara ve tabiata karşı ön gördüğü hak, emanet, şefkat ve merhamet değerleriyle örtüşmemiştir. Milletimiz Batı’nın aksine vahiy, aklı selim tecrübe ve hoş görü üzerine inşa edilen kadim bir medeniyete sahiptir. Nitekim Hz. Peygamber (sav) de tabiata ve içindeki canlılara şefkatle yaklaşmayı emretmiştir: “Merhamet edene, Allah’ da merhamet eder. Siz yerdekilere merhamet ediniz ki göktekiler de size merhamet etsin.” (Ebu Davud; Edeb, 58)
Şüphesiz hukukun sınırları içinde kalarak hem insanların zarar görmemesi hem bu canlıların mağdur edilmemesi için usulüne uygun çözümler üretmek imkânsız değildir. Yeryüzündeki diğer nimetler gibi hayvanlar da insanların hizmetine verilmiş bir nimet ve değerdir. Bununla birlikte insanın bütün canlı hayvanlara karşı duyarlı ve merhametli davranması esastır. Sahiplendiği yırtıcı bir hayvanı, başkasına zarar vermeyecek şekilde kontrol etmek ve yönetmek gibi bir sorumluluğu vardır. Mecelle kanununun 94. Maddesine göre; çevreye, sokaklarda gelip geçenlere zarar veren saldırgan köpek vs hayvanların sorumluluğu ve cezası varsa önce sahibine yoksa kamuya (ilgili resmî kurumlara) aittir. Bu durumda kolaycı bir yaklaşımla hayvana zarar vermek yerine problemin çözümü için bireysel ve kurumsal sorumluluklar ışığında tartışılarak yeni ve kalıcı önlemler alınması şarttır. Buna rağmen konuyla ilgili algıların taraflara zarar vermeyecek şekilde doğru bir zeminde, hayatın doğal akışına uygun, dini ve insani değerleri zedelemeden yürütülmesine özen gösterilmelidir.
Evrende canlı cansız her şeyin Allah tarafından bütüncül bir denge içinde yaratıldığı tartışmasızıdır. Diğer bir ifadeyle hayatın oluşumunda her canlının bir hikmeti, sebebi ve özgül ağırlığı vardır. Kur’an’da da açıklandığı üzere Allah’ın yarattığı canlıların bir kısmı karnı üzerinde sürünmekte, bir kısmı iki ayağı üzerinde yürümekte, bazıları da dört ayağı sayesinde gezip dolaşmaktadır. (Nur 24/45) Onların birbirinden farklı sesleri, cilveleri ve güzellikleri ise insan hayatına ayrı bir renk ve zenginlik katmaktadır. Nitekim geçmiş toplumlar da bu canlılarla iç içe yaşamış resimlerini/ motiflerini ağaç, taş, duvar ve müze gibi yerlere kazımışlardır. Bunlardan anka, hüma, güvercin, karınca, serçe, geyik, kıtmir/köpek, ceylan, at, deve, fil gibi türler de hikâye, şiir ve edebiyatımıza ilham kaynağı olmuştur.
Hiçbir canlı evrende boş ve bir fazlalık değildir. Allah bir sivri sineği ve benzeri varlıkların yaratılışlarını bile örnek vermekten çekinmemiştir. (Bakara 2/26) Bu bağlamda Kur’an’ın bazı surelerine bile; Bakara (inek), En’am (sığır-davar), Nahl (bal arısı), Neml (karınca) Ankebut (örümcek) ve Fil (fil) gibi hayvan isimleri verilerek kozmik alemdeki varlıklarına dikkat çekilmiştir. Yine hayatın bir gerçeği olarak bu hayvanlardan bir kısmının insanın gıda, binek ve taşınma ihtiyaçlarını (Yasin 36/71-73) bir kısmının derisi ve yünüyle giyim kuşamını bazılarının da dünyanın ziynet ve servetinin zevkini karşıladığı vurgulanmaktadır. (Nahl 15/5-8, Âl-i İmran 3/14) Bu vesile ile okuduğumuz besmelenin dördüncü kelimesi ile Fatiha Suresinin ikinci ayetindeki “Rahim” kavramı Allah’ın sıfatı olup, kendisine ruh verilmiş her canlının bekası için gerekli rızıkların da ihsan edildiği açıklanmıştır.
İslam Tarihçisi el- Vakidi’nin (ö. 207/823) naklettiği şu olay da İslam’ın canlılara gösterdiği koruma ve merhametin çağlar üstü bir örneğidir: “Allah Resulü ordusu ile Mekke- Medine arasında bulunan Semerâ mevkiinde geçerken yeni doğurduğu ve iki taraftan memelerine yapışan yavruların üzerine kapanan dişi köpeği görünce hemen sahabeden Cuayl b. Suraka’yı başında nöbetçi bırakarak arkadan gelenlerin farkında olmadan köpeğe ve yavrularına zarar vermemeleri için önlem almıştır.” (Megāzî c.2 s.811) Yine rahmet Peygamberi yolda geçen bir mümini, susamış bir köpeğe su temin ettiği için günahlarının bağışlandığını müjdelerken (Buhari; Şirb, 9) bir kediyi hapsederek, açlıktan ve susuzluktan ölmesine yol açan bir kadını da kınamıştır. (Müslim; Selam, 151-152)
Bir başka olayda da Allah’ın kutlu elçisi yuvasından yavruları alındığı için acı ve feryatla kanat çırpan bir kuşu görünce o yavruları alanlar uyarılmış ve derhal geri teslim edilmesini istemiştir. (Ebu Davud; Cihad, 112) Keza açlıktan karnı sırtına yapışmış bir deveyi gördüğünde, sahibini bu dilsiz hayvanların ihtiyaçlarını karşılamaları hususunda “Allah’tan korkun” diye ikaz etmiştir. (Ebu Davud, Cihad, 44) Hz. Ömer de yayınladığı bir genelgede hayvanlara ağır yük yüklenmemesi, demir, değnek ve taş gibi sert cisimlerle dövülmemesi için toplumu uyarmıştır.
Bu açıklamalardan anlaşıldığı üzere hayvan haklarıyla ilgili yapılacak yeni ve ilave düzenlemede; ilgili bakanlıklarla belediyelerin görev, yetki, bütçe, ceza ve sorumlulukları boşluk ve yoruma mahal bırakmadan açıkça belirlenmeli ve aktif olarak işletilmelidir. Yerleşim yerlerinin yoğunluğuna göre yeterince barınak ve tedavi merkezleri inşa edilmelidir. Otel, restoran ve pansiyonlardaki atık gıdalar organize edilerek bu canlılar için değerlendirilmelidir. Çalışmalarda vakıf, dernek vs gönüllü sivil toplum örgütlerine de fırsat verilmelidir. Özellikle iş adamları ve hayır sahiplerine, okul hastane, yurt gibi sosyal tesis yapımında sağlanan kolaylıklar ve haklar hayvan barınakları ve tedavi merkezlerinin inşasında da sağlanmalıdır. Bu kolektif çalışmalara ilave olarak eğitimcilerin, din görevlilerin, duyarlı insanların sözlü ve yazılı yayın organlarının katkıları da mutlaka dikkate alınmalıdır.
İnanç değerlerimize aykırı olan uyutma ve ötanazi gibi seküler uygulamalara kapı aralamamak şartıyla yurt dışı uygulamalardan da yararlanmak mümkündür. Örneğin Hayvanların maruz kaldıkları haksızlıkları önlemek maksadıyla 15 Ekim 1978 tarihinde UNESCO Merkezinin, Hayvanların korunmasına özgü yasal statülerinin devletler tarafından sağlanmasını zorunlu kılan Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesinin eğitime ilişkin onuncu maddesi dikkate alınmalıdır: “Eğitimden ve okullaşmadan sorumlu merciler, vatandaşlarına çocukluktan itibaren hayvanları anlamayı ve saygı göstermeyi öğrenmeleri için imkân sağlamak zorundadır.”
Sonuç olarak insan gibi biyolojik bir varlık olan, ruh taşıyan, acı hisseden, yiyeceğe, suya muhtaç fakat konuşamayan, muhakemesi olmayan ve şikâyet edemeyen bütün canlılar, toplumun bir emanetidir. Onların da yaşama hakkının yasal güvence altına alınması dini, insani ve hukuki bir sorumluluktur. Siyasi ve ideolojik algılardan uzak samimi bir çalışma, güzel muamele ve bilimsel bir eğitimle mağduriyetlerini dindirmek ve insanlara zararları dokunmadan rahat yaşamalarını sağlamak hayati önem arz etmektedir. Buna göre, umut ve insani değerlilerimizi zayıflatan her türlü bilgi kirliliği giderilmeli ve doğrudan problemin çözümüne odaklanılmalıdır. Unutmayalım ki bu yarışmada her iki taraf adına sorumlu olan sadece insandır.