Ulusal Chengchi Üniversitesi, Doğu Asya Enstitüsü Misafir Öğretim Üyesi Dr. Ümit Alperen, Keşmir’in Hindistan ile Pakistan arasında çözülemeyen en başat sorun olduğuna dikkat çekiyor.
Keşmir, Hindistan ve Pakistan’ın 1947’de bağımsızlıklarını kazanmalarından itibaren iki ülke arasında çözülemeyen en başat sorun. Aynı zamanda da kültürel, dilsel, tarihsel olarak iç içe geçmiş iki ülkeyi birbirine karşı 70 yıldır düşmanlaştıran bir sorun.
Hindistan ve Pakistan, Keşmir nedeniyle de 1947, 1965, 1971 ve en sonda 1999 yılında dört kez savaştılar. Değişen bir şey de olmadı. Sadece her savaşta 1947’den itibaren devam edegelen düşmanlık daha fazla derinleşti.
Pakistan, Keşmir sorununa, dünya kamuoyunun dikkatini çekmek amacıyla, 1989’da 5 Şubat’ı “Keşmir Dayanışma Günü” ilan etti. Bu kapsamda “5 Şubat Keşmir Dayanışma Günü” nedeniyle hem Pakistan’da hem de uluslararası alanda çeşitli etkinlikler, konferanslar düzenleniyor.
Pakistan’ın 5 Şubat’ta odaklandığı konu ise, 1948 BM Kararı Keşmir’in bütününde halk oylamasıyla sorunun çözümünü uluslararası kamuoyunun gündemine taşımak. Fakat, 1948 BM Kararının temeli 1947’deki savaş öncesi statükouya dönülmesi şartıyla idi . Bu statükocu o kadar çok bozuldu ki. Hatta Pakistan Çin’in desteğini almak için toprak bile devretti. Artık statükoya dönülmesi neredeyse imkansız.
Diğer yandan 76 yılda Pakistan ve Hindistan arasındaki güç dengesi de çoktan değişti. Bu nedenle de Keşmir sorununu rasyonel temellerde yeniden düşünmek gerekiyor. Aynı tarihi ve medeniyet temellerini paylaşan Hindistan ve Pakistan 1947’de çıktıkları bağımsızlık yolculuğunda aynı zamanda birbiri ile kıyasıya bir yarış içerisinde.
Uzun yıllar önce değil, sadece 76 yıl önce 1947’ye kadar Pakistan’da Bangladeş’te Hindistan olarak anılıyordu. 1947’den 1971’e kadar da Bangladeş Doğu Pakistan olarak. Bağımsızlık mücadelesini Pakistan’a karşı verdi. Hindistan da Bangladeş’in bağımsızlık mücadelesinin en büyük destekçisi oldu. 200 milyon müslümanın ülkesi Hindistan, Endonezya ve Pakistan’dan sonra en çok müslümanın yaşadığı ülke konumunda. Dünya müslümanlarının yüzde 11’i Hindistan’da yaşıyor. Yani, Hindistan ne Pakistan’a ne de Türkiye’ye uzak. Yaklaşık 600 yıl Hindistan’ı yönetmiş olan Türk kökenli müslümanlar Hindistan’ın toplumunda, kültüründe, sanatında, mimarisinde büyük etki bıraktılar. Şu an da bile Hindistan çok sayıda müslüman siyasetçi görmek mümkün. 2002-2007 yılları arasında Hindistan’nın 11. Başkanlığını yapan A. P. J. Abdul Kalam müslümandı.
PAKİSTAN-HİNDİSTAN ARASINDA MAKAS AÇILIYOR
75 yıldır devam eden bu rekabetin nereden nereye geldiğini daha iyi açıklayabilmek için Hindistan ve Pakistan arasındaki sosyo-ekonomik parametrelere de bakmakta fayda var. Belirtmeliyim ki, Pakistan ve Hindistan krikette de birbirinin ezeli rakibi. Ayrıca dünyanın en iyilerinden.
1947’den itibaren Pakistan ve Hindistan arasındaki makas açılıyor. Hindistan’da 1960’da kişi başına düşen gelir 82.2 ve Pakistan’da ise 83.3 dolardı. Hindistan 1960’dan 2022 yılına gelindiğinde kişi başına düşen gelirini 82.2’den 2.466 dolara çıkarırken, Pakistan ise 83.3 dolardan 1658 dolara çıkarabilmiş. Yani Pakistan, Hindistan’ın önünde başladığı kişi başına düşen gelir yarışında Hindistan’ın gerisinde kaldığı gibi aradaki fark da açılmış.
1960 yılında Hindistan’ın toplam gayrı safi milli hasılası (GSMH) 37.3 milyar dolardan 3.468 milyar dolara çıkmış. Şunu da not edelim ki, hesaplamalara göre 2027 yılında Hindistan’dan ekonomik büyüklükte Almanya’yı geçerek dünyanın 4. büyük ekonomisi olması bekleniyor. 1960’ta Pakistan’ın GSMH 3.74 milyarken 2022 yılında 376 milyar dolara çıkmış. Pakistan ve Hindistan arasındaki 1/10’luk oran aynı kalsa da rakamlar büyüdükçe güç farkı daha da asimetrikleşmekte.
Diğer yandan da ekonomik gelişme açısından ilerleyen dönemlerde Hindistan Pakistan’a göre daha avantajlı görülüyor. Bu noktada dikkat çekici husus Merkez Bankaları’nın rezervleri. 1960 yılında Hindistan’ın 0.67 milyar dolar rezervi varken, Pakistan’ın toplam rezervi bunun yarısı kadar. Fakat 2022 yılına gelindiğinde Hindistan toplam rezervini 572 milyar dolara çıkarırken Pakistan’ınki 7.8 milyar dolarda kalmış. Daha açık bir ifade ile Hindistan’ın rezervleri Pakistan’ın GSMH’sının 1.7 katı.
Pakistan’da 1950 yılında ortalama yaşam 34 iken Hindistan’da 31. 2022 yılına gelindiğinde ise Hindistan’da ortalama yaşam 69.8’e yükselirken, Pakistan’da 67.4’te kalmış. Okuryazarlık konusunda da Pakistan Hindistan’ın gerisinde kalmış gözüküyor. 1950’de Hindistan’da okuryazarlık oranı yüzde 18.3 iken 2021 yılında yüzde 74’e yükselmiş. Pakistan’da da 1950’de okuryazarlık oranı yüzde 16.4 ile Hindistan ile aynı düzeyde sayılır. 2021 yılında ise Pakistan bu oranı yüzde 58’e çıkarmış, fakat Hindistan’ın çok gerisinde kalmış.
Yine gelişmişliğin bir diğer göstergesi olarak elektriğe ulaşım. 1998 yılında Hindistanlı’ların yüzde 56.2’si elektriğe ulaşabilirken 2020 yılında bu oran yüzde 99’a çıkmış. 1998’de elektriğe ulaşmada Pakistan yüzde 70.5 oranla Hindistan’ın oldukça önünde. Fakat 2020’de Pakistanlı’ların sadece yüzde 75.4’ü elektriğe ulaşabiliyor.
Hindistan’ın 2020’deki askeri harcaması 71 milyar dolar ve GSMH’sinin yaklaşık yüzde 2.5’i. Pakistan’ın aynı yıl askeri harcaması ise 10.4 milyar dolar ve GSMH’sinin yaklaşık yüzde 4’ü.
ÇEKİŞME İSLAMABAD’I ARTIK ZORLUYOR
Hindistan-Pakistan arasındaki güç farkı bu kadar asimetrikleşirken savaşarak toprak kazanmak ya da statükoyu değiştirmek mümkün gözükmüyor. Bilindiği üzere, Pakistan, Hindistan ile yaptığı üç savaşı da kaybetti. Diplomatik yollarla, rasyonelliği esas alarak, farklılıkları değil ortak yönleri ön plana çıkararak makul sorun çözümlerine odaklanmak her iki ülkenin de Keşmirlilerin de faydasına.
Pakistan-Hindistan gerilimi aynı zamanda iki ülke arasındaki asimetrik güç yapısı nedeniyle Pakistan’ın diğer ülkelere daha fazla taviz vermesine de neden olabiliyor. Yani rasyonaliteden uzaklaşmak aynı zamanda Hindistan dışındaki ülkelere karşı da kendisini zayıflatmış oluyor.
Hatta Pakistan’ın en yakın müttefiklerinden olan ve Hindistan’ın en büyük rakibi Çin ile olan ilişkileri, her iki tarafta da ”Himalayalardan yüksek, okyanustan derin, baldan tatlı, çelikten güçlü bir dostluk” olarak tanımlanır. Fakat Çin Keşmir meselesini Hindistan ve Pakistan arasında tarihten kalan bir sorun olarak görmekte. Aynı zamanda Pakistan’ın sorunu ”uluslararasılaştırması” çabasına da desteğini esirgemekte. Diğer yandan Pakistan’ın Hindistan’ı dengelemek için artan bir şekilde Çin’e olan asimetrik bağımlılığı derinleşiyor.
Gelinen noktada Sovyet tehdidinin ortadan kalması, Hindistan’ın büyüyen ekonomisine paralel olarak artan politik ve askeri gücü bölge-dışında da etkisini göstermesi, Pakistan’ı daha da dezavantajlı duruma düşürmekte. Pakistan’ın Hindistan gibi büyük ölçekli ekonomik ve politik bir aktörü gözardı etmesi ekonomik ve politik gelişimine de olumsuz yansıtmakta.
İLİŞKİLERDE YUMUŞAMA MÜMKÜN MÜ?
Türkiye-Pakistan ikili ilişkilerini ‘kardeş ülke’ olarak tanımlamakta. Türkiye, Keşmir konusunda Pakistan’a yakın dururken, Hindistan olan ilişkilerini de ihmal etmemesi hem Türkiye-Hindistan hem de Hindistan-Pakistan ilişkilerine de olumlu yansıması muhtemeldir. En azından Türkiye’nin kriz dönemlerinde her iki ülkenin de güvenebileceği bir aktör olması, ‘iki kardeş düşman’ arasında köprü vazifesi görmesi kıymetli. Aslında son dönemlerde Türkiye-Hindistan ilişkilerinde ivmenin artması da bu türden bir politika değişimine de işaret ediyor. Aynı şekilde 6 Şubat Kahramanmaraş depreminde Hindistan’ın da aktif ve kapsamlı bir şekilde Türkiye ile dayanışması da iki ülke ilişkilerindeki potansiyeli göstermesi açısından önemli.
Hatırlanacağı üzere, Hindistan Başbakanı Atal Bihari Vajpayee 21 Şubat 199’da Pakistan’ın Lahor şehrini ziyaret etmiş ve iki ülke ilişkilerinin normalleşmesi için Lahor Deklarasyonunu imzalamışlardı. Fakat Hindistan ve Pakistan’ı nükleer savaşın eşiğine getiren Mayıs 1999’daki Kargil Savaşı bu girişime büyük bir darbe indirmişti.
Kargil Savaşı’nın üzerinden çok geçmeden, Hindistan’ın Gujarat Eyaleti’nde 26 Ocak 2001’de yaklaşık 15 bin kişinin hayatının kaybettiği depremi nedeniyle Pakistan’ın eski Başbakanı Pervez Müşerref, Vajpayee’yi arayarak can kaybından dolayı başsağlığı dilemiş ve Hindistan’a yardım malzemeleri göndermişti. Ardından da aslen Delhili olan Müşerref 14-16 Temmuz 2001 tarihinde Hindistan-Pakistan Agra Zirvesi (Taç Mahal’in bulunduğu şehir) için Hindistan’ı ziyaret etmişti. Ağustos 2022’de de Pakistan’da yaşanan sel felaketinde de, Hindistan yardım göndermişti. Diğer bir ifade ile acılar/felaketler buzları eritiyor. Hindistan ve Pakistan arasında yumuşamanın olabileceğini tecrübeler gösteriyor. Taraflar arasındaki güvensizlikler ne kadar derin olursa da olsun temkinli iyimserlik, kötümser olmaktan her zaman daha evladır. Diplomasi de savaştan her zaman üstündür. Dolayısıyla değişen konjonktürde ve zamanda Keşmir meselesini yeniden ele almakta fayda var.