Görüşler

Çıplak güç, yükselen standartlar ve mevcut ufka teslim olmamak!

Çıplak güç, yükselen standartlar ve mevcut ufka teslim olmamak!

Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer, İsrail ile Filistin savaşı üzerinden değerlendirmelerde bulunuyor.

"Gelecek nesiller, ortalık çoktan aydınlanmışken bizim bir kez daha böylesi bir karanlık içinde yaşamak zorunda kalmamızı kavrayamayacaktır.”

Calvin’e karşı düşünce ve inanç özgürlüğünün savunuculuğunu yapan Fransız ilahiyatçı Sebastian Castellio, insanların inancından dolayı baskı ve işkence gördüğü, her türlü karşıt düşüncenin sert biçimde bastırılarak diri diri yakıldığı bir ortamda yukarıdaki sözleri dile getirmişti. Gerçekten de bakıldığında ortalığın aydınlandığını düşündürten pek çok emare görmek mümkün.

Sahip olduğumuz imkânlar ve araçlar, hak ve özgürlükler anlamında yükselen standartlar önümüzde. Ancak kimi kritik anlarda yaşadıklarımız etrafımızı saran iyimserliğin yerleşik düzene örtülen ince bir tül olduğu intibaını uyandırıyor. Tülün altında görünmez kılınan yapının, arkada bırakıldığı düşünülen düzenin hoyratlığı ile karşı karşıyayız.

Dolaşım ağındaki söylem gittikçe sterilleşirken tülün inceldiği yerde açığa çıkan küresel sistem maalesef güç temelinde işlerin seyrettiğini çarpıcı bir şekilde gösteriyor. İsrail-Filistin özelinde yaşadıklarımız tam da bu ölçekte yaşadıklarımızın kristalleşmiş hâli. Adeta günümüz dünyasının turnusol kağıdı bu ölçek.

Temel haklar, insani değerler, bunlara yaslı şekilde işlediği söylenen düzen, küresel ilişki ağı, basın-yayın organlarının tutumu vs. Habermas'ın söylem evreninden ödünç alırsak “yaşam dünyası” tabiri caizse “sistem dünyası” tarafından bloke edilmiş, nefes alamaz bir noktaya savrulmuş durumdadır.
Düzeniyle, ilişkileriyle, kurumlarıyla mevcut sistem adeta kendi özel gündemi ve işleyişi doğrultusunda işliyor. Yaşam dünyası ise imkânlarıyla ayakta kalacak, sistem dünyasının oluşturduğu tahakkümü püskürtecek bir güçten, kavrayıştan uzak hatta yoksun. Gelgelelim sistem dünyası direnç oluşturacak her tür varlık karşısında tahakküm sistematiğine can verecek mekanizmaları üretmekte, yaşam dünyasının insani, ahlaki beklentilerini manipüle edecek ölümcül dokunuşlarda bulunmakta pek mahir. Karşımıza çıkan husus bu. Tam da “egemen olan istisnaya karar verendir” tespitinde dile geldiği üzere İsrail, tüm bağlantılarıyla istisna olduğunu ve dolayısıyla layüsel bir pozisyonla hayat sürdüreceğini açıklıyor. Açıklamakla kalmıyor yaşam dünyasının yükselen insani standartlarının hayat bulmasını temel vazife edindiğini belirten kesimlerin İsrail’in bu imtiyaz arayışına nasıl destek sunduklarını, nasıl bunda bir sakınca görmediklerini çarpıcı bir şekilde gösteriyor aynı zamanda.

Filistin’in haberlerin ağında nasıl bir dille mahkum edildiğini daha doğrusu Filistin dolayımında yaşanan vahşetin ne tür söylem dokunuşuyla çarpıtıldığını hayretle izliyoruz. Bu şartlar içerisinde şüphesiz mesele sadece İsrail ve küresel ölçekte İsrail’in istisnai durumuna matuf çalışan ilişkinin deşifresi ile sınırlı olamaz. Ortadan bölünen modern dünyanın yaşam dünyası ile sistem dünyası arasında insanlığımızı yitirmeden bu açığı gidermek, insani-ahlaki bir alan tesis etmek mecburiyeti ile karşı karşıyayız. Meseleyi bir tür özcü okumayla aidiyetler üzerine temellendiren yerleşik kabullerin ötesine taşımak, yaşam dünyasının çarpıtılmamış, bloke edilmemiş hissiyatının ete kemiğe bürüneceği mekanizmaları oluşturmak olmazsa olmaz olarak karşımızda duruyor.

Mevcut yabancılaşmayı sürdürerek, çıplak gücün, güç istencinin varlığını kabul ve meşru görerek gücün el değişimine odaklanan bir bakışın yabancılaşmanın kalıcılaşmasından ve derinleşmesinden öte bir anlamı olmayacaktır. Çıplak güç temelinde yapılanmış bir sistem dünyası herşeyi araçsallaştırıyor, anlamsız bir uzantıya dönüştürerek değersizleştiriyor. Herşey sistemin, gücün statükonun enstrumanına indirgeniyor.

Hukuk, medya vs.“Jaques Derrida 22 Eylül 2001’de Theodor Adorno ödülünü alırken yaptığı konuşmada DTM saldırılarına ilişkin şöyle demişti: 11 Eylül kurbanları için hissettiğim kayıtsız şartsız şefkat şunu yüksek sesle söylememin önüne geçmiyor: bu suç konusunda siyaseten suçsuz olan kimse olmadığına inanıyorum.” Zizek bu alıntıyı yaptıktan sonra “tek gerçek “sonsuz adalet” bu öz-ilişkilenmedir, resme kendini de dahil etmektir.” tespitinde bulunmaktadır. Öz-ilişkilenmenin, resme kendini dahil etmenin olmadığı yerde statükonun belirlediği çerçeve içinde konumlanmak ve mücadeleyi bu konumlanışla sınırlı görmek esas itibariyle yerleşik ufka teslim olmaktır.

Sorunu besleyen ve büyüten bu ufkun şüphesiz mevcut sistemin aklına-mantığına-kurgusuna uygun bir performans ortaya çıkardığını tam da bu uygunluk doğrultusunda performanslar çıkarmak üzere yürürlükte olduğunu ciddiyetle görmek gerekiyor. Ötekinin mahkumiyetinde tüketilen bir okuma hem sınırlı hem de dolayısıyla gerçekçi değil. Bu açıdan ezen-ezilen çelişkisinde bir düzenek oluşturan mevcut dünyanın insandışılaştırıcı doğası için oluşturulup akredite edilmiş çaresiz stratejiler girdabında sisteme can suyu olmak yerine bu düzeneği sorgulayan, aşan bir bir ufka, bir pratiğe alan açmak zarureti ile karşıyayız.

Tahsis edilmiş olanla iktifa, burada rol paylaşımına razı gelme bir noktadan sonra anlamsızlaşmak düzenin işlerliğine olanak sağlamaktadır. Sınırlarını sorgulamaktan uzak tutulduğumuz bu ufuk, kendi kendini besleyen bir mekanizma olarak kendi devinimini bu ufkun mantığını kabullendirmek üzerinden temin etmektedir. İsrail-Filistin hattındaki bu ufkun sınırlarını parçalayacak hamle yürürlükteki karşıtlığın sahte, anlamsız ve önemsizleştirilmesiyle ilgili değil. Tersine çok önemli, anlamlı ve hayati olan bu karşıtlığın anlamı bir çözümle aşılmasını engelleyen ve bir öz-ilişkilenmeyi, resme kendini dahil etmeyi muaf tutarak ötekini, sorumluluğu, ahlaki olanı göz ardı eden bir varoluş tarzına alan açıyor. Bu bir girdaptır, bir tuzaktır. Duygu dünyamızı alt-üst eden kışkırtmalarla yönlendiren ve yönlendirdiği yerde öz saygımızı yitirten, insanlık ve gelecek için umutsuz kılan bu nekrofil kuşatmayı yarmak çok daha büyük bir ufku kuşanmakla mümkün.

Öz-ilişkilenmeyi mümkün kılacak, resme kendimizi dahil edecek ve şüphesiz ötekinin sorumluluğunu da alacak bir ufuk sadece teorik bir fantezi olarak değil ayrıca bu ufkun gereksinimlerini karşılayacak yapılar ve ilişkiler tesis ettirercek diriltici bir varoluş hamlesiyle mümkün. Tabi kritik nokta bu ufka, öz-ilişkilendirmeye, resme kendimizi dahil etmeye mevcut halimizle yetinerek katkı vermemizin ne kadar mümkün olduğudur.İşbirlikçi bir psikanalizin yapmaya çalıştığı gibi kişiye kendisini sosyal gerçekliğin taleplerine uyumlu hale getirmenin yolunu göstererek bu işin içinden çıkamayız.

Bunun yerine gerçeklik denen şeyin kendisinin nasıl kurulduğunu ve işlediğini açığa çıkarmak ve yüksek standardın peşinde yol almak zaruret ile karşı karşıyayız. Zorbaların zorbalıklarına, zalimlerin zulümlerine engel olacak ve mağdurların mağduriyetleriyle neredeyse teselli buldukları bir çaresizliğin yaşattığı zilleti söküp atacak şey standartları yükseltmeye devam etmek ve yükseltilen standartları koruyup kollayacak mekanizmaları oluşturmaktır. Aksi taktirde gelecek nesiller Castellio’nun belirttiği gibi ortalığın çoktan aydınlandığı yerde yaşadığımız vahşete şaşırmaktan ziyade bizatihi vahşeti yaşamaya devam edecekler. Hatta belki de vahşet dünyanın altını üstüne getireceğinden bir gelecek nesil bile olmayacaktır.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir