OSGÜ İlahiyat Fakültesi Kelam Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Namık Kemal Okumuş “Kamusal alandaki adalet gösterisi, bireysel alanda devrede olan ahlâk ve adalet tasavvurunun eyleme dönüşmesi hâlidir” diyor
Ahlâkî donanımla var kılınan insanın hem bireysel alanda, hem de toplumsal süreçlerde takip edebildiği şeylerin değer hükmünde olabileceğinden yana durmak gerekmektedir. Bu açıdandır ki, beşerin en değerli kazanımı olan ahlâkî unsurların muhatap alınan donanımlı varlık olan insan nezdinde hayata taşınabileceğinden kuşku duyulmamalıdır. Onun bu vasfının Cenâb-ı Allah’ın güvenine layık olan en değerli aşama olduğundan haberdar olmamız demek, olası istek kümesinden tedarik edilebilecek bir kazanıma yakın duruşun öne alındığını ortaya koyabilecektir. Haddizatında beşerin ahlâkî donanım vasfı üzerinde verilecek olan asıl hüküm, kalıcı değer bazında her dem bahsedilen elde edişin tekrarından ibaret olmalıdır. Üstelik de bu kazanımın hem bireysel, hem toplumsal, hem de her ikisinin işlevselliği açıkça görülen kamusal alanda tedarik edilmesi, ideal ahlâkın yanında en değerli kabul mesabesindedir hükmünü daha da açık edebilecektir.
Dünya özelinde halk edilen varlığın en değerli hatta en tercih edilebilir olan kesimi, hayata dokunan yaratıkların olası seçeneklerle işlevsel kılınan aşamasıdır diyebiliriz. Hatta gelinen bu aşama, iradeli varlığın yaratılması isteğinden sonra yan yana dizilen muhatapların itirazına rağmen donanımlı olan insandır demek lazımdır. Üstelik gelinen bu aşama, insan denilen varlığı hayata tutunduran irade ve isteğin güçlü donanımlar sonrasında insanlık bazında hayat bulmuştur tespitinde bulunmak gereklidir. Bu teşhisin ana unsurlarından birisi de, insanın etkin potansiyelini aktif hâle getirmeye el veren olan ve olması gereken kabullerinin İlâhî güveni yeniden hayata taşıyabildiği kabulüdür.
Muhteşem donanımların sahibi olarak var edilen insan olgusu, işleme konulan bireysel tercihleri sonrasında hem eşref-i mahlûkat seviyesine ulaşıp, bütün yaratıklardan üstün olma hakkına sahip, hem de kendi iradesinin tercihleri sonrasında esfel-i sвfilin noktasını tercih edebilecek bir yetenekle donatılmıştır. Onun bu tercih kümesi, her daim kendisine olan güvenin yanında, bazen de olası güvensizliği merkeze alabilecektir. Halk edilen varlık kategorisinde en başta sınıflandırılan insanın bu gibi seçeneklere uygun bir şekilde iş görmesi, olası donanımları gereği nasıl bir yaşamı tercih edebileceğine olan güvenle de yan yana durmaktadır. İster bireysel tutumlarda işlevsel hâle gelsin, isterse de kamusal alanda hayat bulsun, insan denilen donanımlı varlığın genel manada kalite ve de pozitif tercihlerden yana durabileceği kabulü, Yüce Allah’ın öngörüsü değil, mevcut potansiyelinden haberdar olarak adeta öteden beri sıklıkla bildiği bir husus gibidir. O yüzden de, yaratılanlar bazında bu seçkinliğe devredilen insanlık, kendisinden beklenileni icra edebilen en değerli varlık hükmündedir. Var edildiğinden beri sadece beslenmeyle hatta verilen görevle ilgilenen robotik varlıkların önüne geçebilen en değerli varlığın insan olması, onun her iki aşamaya da hayat verebilecek olan öznelliğinden ve dahi kalibresinden yani etkin olan iradesinden kaynaklanmaktadır.
Yüce Allah’ın muhatabı olan insanın adeta nihaî gelişimi bazından ele alınacak olan konu, onu en üst basamağa taşıyan nitelik olan olgun durumdaki ahlâk edimidir diyebiliriz. Öyle ki, insanı öne alan bu kazanım, beşerin araç değil amaç noktasında devreye girip, hedefe yönelik olan kümülatif tercihine de işaret edebilecektir. İnsan hayatının asıl gayesi konumunda olan hususun ahlâkî olgunluk olması, onu hayata taşıyan organize sunum olan din denilen yapının bu kazanıma yol verdiği devre dışına alınmamalıdır. Mamafih, öncelikle bireyin besin değeri olan bu donanımın, peşinden de kamu yani halk için de tercih edilebilir bir aşamaya ışık verdiği ortadadır. Muhatap varlık kümesinde halk edilen insanın bireysel ve toplumsal donanımlarının yanında, ilkesel duruş ile örneklik hatta önderliğine değinen en etkili vasıf, hakikatin yanında durabilme erdemidir demek zorundayız. Güçlü donanım ve iradesel yapıya mazhar olan insanın dışında, yaratılan hiçbir varlığın insanın gelebileceği bu aşamaya şuurlu tercih üzerinden değil, âdeta robotik hâllerinden ötürü yakın veya uzak durduğu tespiti, sadece muhatap olanlar nezdinde değil, işi bilenler tarafından da hiçbir zaman akıldan çıkarılmamalıdır.
Toplumsal kazanımın ana ilkesi olan ahlâkî duruşun, aynı zamanda bireyin değişim ve gelişimine hatta örnekliğine de katkı sunduğu tezi, işi bilenler tarafından inkâr edilebilecek bir teşekkül değildir. Köyden şehre akan süreçte devreye giren dinsel sunum gibi, bireyden topluma evrilen kamu hukuku da ahlâkî kazanıma yol verirken, sadece erdemsel tedariki değil, hukukî gereklilikleri de öne alması zorunludur. Ve dahi hemen herkesin müdâhil olduğu kişi ve kesimlerin hak ettikleri duruma fırsat sunması, sorumlu tutulan kurum, birey ve toplum nezdinde isteğe bağlı olan bir tercih değil, zorunlu olan bir akışkanlıktır.
Kamusal alandaki adalet gösterisi, bireysel alanda devrede olan ahlâk ve adalet tasavvurunun eyleme dönüşmesi hâlidir. O yüzden de, yaşadıkları süreçlerde sadece vahyin önerdiği değil, yaratılış kodu mahiyetinde olan fıtrat donanımıyla iş gören bireylerin olması, Yüce Allah’ın güveninin yanında diğer canlıların da uyumuna vesile olabilecektir. Belki de seçilen en değerli varlık olan insanın toplum bazında işler olan tutumları; hakkın korunması, adaletin tesisi, dünyanın geliştirilmesi, ilişkilerin sağlamlığı ve örnekliğin tekerrürüne fırsat sunan bir devamlılığa yol vermesini imkânlı hâle getirebilecektir. Ahlâk ve hukukun besleyici vasfına mazhar olan en bilindik aşama, kamusal alanın en etkin yapı taşlarından birisi olan adalet tasavvurudur demek gerekmektedir. Bu olgunun hak ediş bağlamında bazen ahlâktan beslendiği halde, bazen de akleden insan özelinde devreye alınıp yakinen oluşturulan kanunlar bazında ona katkı sunan farklı tercihleri de öne alabilmektedir. Bu meyanda, birey ve toplum özelinde iş gören hukukun ahlâktan beslendiği durumların yanında, sistemsel manada iş gören bir tercihe de yakın durması elzemdir. Sadece savaş durumları değil, paylaşımı öne alan ekonominin pek çok unsurunun ahlâktan beslenen bir tarza yol verdiği kadar, onun sınırlarını zorlamak suretiyle ekonomik gücün yanında sosyal adaleti de gözettiği öne sürülebilir.
Din denilen örnek sunumların birey ve toplum nezdinde yaşanabilir bir hayatı öne alması, aynı zamanda kamu hayatı süresince olası gereklilikleri de işlevsel kılacağı bilinmektedir. Belki de hukuk ve kamusal dokunuşun hammaddesi konumunda olan din ve ahlâk ilişkisi, aynı zamanda kamusal alan ve hukuk ilişkisine de zorunlu yönelimi tedarik etmektedir. Yaşanan hayatın huzur, mutluluk ve gereklilik üzerindeki yapısına katkı sunan bu dokunuşun, gerekli olan duraklardan adalet ve hukuka imkân sunması, hukukî tercihlerin de adalet prensibinden neşet etmesini zorunlu kılacaktır. Bireyin göstergeye dâhil olduğu dünya hayatı, bireysel tercih, pratik kabulün ardından olası yaşam süreçlerine de pozitif manada katkı sunacağı ortadadır. İş gören evsafta halk edilen insanın; hem olası kalitesine ve hem de olması gereken donanımına dayalı olan bu beklenti, Yüce Allah’ın bildiklerinin insan yaşamına olan dokunuşunu devreye almaktadır. Belki de, insanın kabulleri sonrasında etkin olan bu örneklikler, var edilen en değerli varlık olan insana olan güveni ön plana almaktadır.
Hem bireysel kazanım hem de kamusal gereklilik üzerinden yol alan insanın ahlâk bazında eğitilecek olan en değerli vasfı; önce kendine, ardından da kendi gibi olanlara yaşamsal bir ortamı sağlayacağı takip edilebilir. Üstelik de beşere önerilen bu kazanımın iradî seçimden öte yapısal bir karakter olması, daha ziyade iyilik tasavvuru denkleminde var edilen yaratık bazında en önde yol alabilecek olan insanoğluna kapı aralamaktadır. Konu hakkında devreye giren etkinliği yüksek kanaatimize göre, olası yetenekleri ardından muhatap alınan insanın ilâhî katkı, beşerî donanım, eğitim ve yaşanan örneklik bazında pek çok elde edişine imkân sunulmaktadır. Denilebilir ki, onun adeta %80’e varan iyilik bazındaki yeteneklerinin yanında, sadece yaşayan örneklik bazında %20’de kalan kötülüğün donanımları kümesi hayli farklılık arz etmektedir. İyiliğe değil de kötülüğe meyyal olan bazı insan nezdinde adeta 4/5 oranındaki pozitif katkının yanında, 1/5 oranındaki negatif sürece yol veren beyanın, akletmeden çok hırslarını merkeze alan kişi ve toplumlarda böylesi bir kazanım olduğu her daim ifade edilmelidir.
Kişisel ve toplumsal üst sınır konumunda olan ahlâkî elde edişler, her dem yaşanabilir olan tecrübe ve aktif kazanımlardan dolayı etkinliği sürekli olan somut bir tercih hükmündedir. İster dinsel sunumun, isterse de beşerî donanımın emrinde olunsun, kişisel seçimlerinde etkin olan iradesini negatif kavşağa almayan kişi ve toplumların dünya hayatında ahlâkî sunum ve kazanımdan yana durabileceği, insan özelinde yaşanan tecrübeden daha etkin bir şekilde öğrenilmektedir. Hatta seçilen elçi konumunda olan kişiler ile onların tercihine mazhar olan kişilerin bu donanıma yakın olan bireylerden olması, aynı zamanda dindar olup ahlâkî kazanıma yakın durmayan bireylerin olabileceğini de ortaya koyabilmektedir. Birey, toplum ve diğer varlıkların yanında; şahsî hayat, kamusal ortam ve öte dünya sürecinde aktif olan en değerli öneri, ahlâktan beslenen hukukun devreye alabileceği adalet dokunuşudur diyebilmeliyiz.
Mutluluk ve huzurun teminatı bağlamında öne alınması gereken en değerli seçki, Yüce Allah’ın önerisi olan âdilane beklentilere yol veren âdil sunumlar olmalıdır. O yüzden de, tasarlanan varlık kümesinde en öne alınan insanın erdemsel bazda kalıcılığı adına seçilen elçilerin de besin unsuru, muhatap oldukları diğer kişiler gibi ayniyet arz etmektedir. İlâhî Varlık tarafından muhatap alınan insana öteden beri haber verildiğine göre, her çeşit olasılığa muhatap olan beşer ve oluşturulan örnekliğin ahlâk ve adalet üzerinden beslenmesi, insanı hedefe ulaştırabilen kabullerin birisinin amaç, diğerinin de araç olduğunu daha yakına almaktadır.
Dünya hayatını planlarken olası varlıkların donanımlarını merkeze alan etkin güç olan İlâhî iradenin olası beklentisine yol veren ahlâk düsturunun; bireysel donanım, hukuk ve kamusal alan üçlemesine sağlıklı katkı sunacağı bilinmelidir. O yüzden de, hem dünya hayatı hem de Âhiret hayatının en değerli tercihlerinden olan asıl şey, insanın seçimlerini pozitif tercih noktasına taşıyan ahlâk kümesi olacaktır.
Dünya hayatı için geçici kazanıma işaret etse de, Âhiret hayatı için kalıcı sahipliğe yol veren bu sunum, birey hayatından kamusal alana taşınan son derece sağlıklı bir eylemselliğe de fırsat sunulmasına yol verebilecektir. Ahlâkî edimin asıl hedef olduğu bu tür ilişkilerde adaletin merkeze taşınarak öncelikle bireysel, ardından da kamusal alanı tedarik etmesi, olması gerekenler konusunda gerekli olan adımın atılması suretiyle kolaylıkla iş görülebileceğini de bizlere haber vermektedir. Gelinen bu aşamada, olası güvenin işlevsel kılınması gereği hem bireyin donanımı, hem de ona sunulan imkânlar, olan ve olması gerekenleri yakından bilme adına asla ve kata unutulmamalıdır. Eğer ki, öncelikle insanı peşinen de olası sistemi merkeze alan bu sunum ile kazanımın hatırlanmaması demek, insanın donanımlarının farkında olunmaması demektir.
Mamafih, muhatap alınan insanın donanımı ile yükümlü tutulduğu şeyler hakkında bilinenden yana durmak olası bir tercih olmalıdır. O yüzden de, gelinen bu aşamada demek lazımdır ki, sağlıklı işleyen hukukî sistem, ahlâkî donanım üzerinden yol almak koşuluyla kamusal alanın teşekkülünü imkân dâhiline taşıyabilecektir. Bu sebepledir ki, varlık kategorisinde başı çeken insanın huzurlu olması adına, asıl hedef durumunda olan ahlâk ile sürücü işlevsellik durumunda olan adaletin de yan yana olabileceğinden hiçbir zaman kuşku duyulmamalıdır. Belki de, öne alınan bu birliktelik, ahlâkî donanıma katkı sunan adalet prensibini işlevsel kılan bireysel ve dahi kamusal alandan haber vermekte gibidir. Gelinen bu aşamada yeniden dile getirmeliyiz ki, olası donanımları mukabilinde her daim doğrudan muhatap alınan beşerin örnekliğine sunulan bazı pratiklerin olabileceği bizleri şaşırtmamalı hatta korku, endişe ile vesveseye derk etmemelidir. Zira en değerli insan tercihine muhatap olan takva ediminin kazanımında ana hedef durumunda olan ahlâkî donanımın adaletten üremesinin yanında, adaletten devralınan ahlâkî donanımların olabileceğinden de uzak durulmamalıdır. Kanaatimizce, Yüce Tanrı’ya doğrudan muhatap olan yegâne varlık durumundaki beşere tercih hakkı sunan ana birikim ve değerlerin katkısı, insanı seçime yönlendiren ve sorumluluk hükmünde iş gören etkin ve dahi değerli bir süreçtir.
Hâsılı, beşerin yaşam sürecinin diğer adı olan kamusal alanın adalet üzerinden tedariki bağlamında, daha yaratılış öncesi planlanan ve sonrasında hem güvene hem de onaya sunulan bir etkinliğe güvenmenin yanında, her dem saygı duyulması da lazımdır demek gerekmektedir. Yoksa bahsedilen oluşumun beşer tarafından reddi, olası bir gereklilik değil, olmaması önerilen bir tercih kümesine denk gelmektedir. Doğrudan muhatap alınan beşerin azınlık kümesinde dahi olsa teşekkül eden bu kabulünün, zaman içinde etkinlik oranı bakımından kendini aşan bir sürece evrildiği de bilinen bir husustur. Kamusal alanda işlevsel olan hukukun şahitlik ettiğine dayalı olarak dile getirmek lazımdır ki, bahsedilen değişim ve dönüşümün muhatap alınan varlık olan insanın genel kabulleriyle örtüşmediği hususu, beşer tarafından her daim ifade edilen somut bir tespit hükmündedir. Netice olarak biliyoruz ki; ahlâk, adalet ve kamusal gereklilikler hakkında sorumlu tutulan varlık, liyakat sahibi olan beşerin kendisidir. Onun tecrübesinden bahseden İlâhî önerilerden sonra, hem bireysel alanın ahlâkî işlevselliğine, hem de kamusal alanın âdil yol alımına imkân sunmak ona olan güvenin açık bir tezahürüdür. Kişisel ve toplumsal sorumluluk kapsamına alınan insanın bu gibi yeteneklerine güvenden sonradır ki, en değerli varlık insanın kendisi olmuştur. İşlevsel olan hayata onun bu gibi donanımları gereği doğrudan muhatap alınan beşerin katkısı yanında, Yüce Yaratıcı’nın imkânlı hâle getirdiği mümkünâtın da olabileceği her daim akılda tutulmalıdır.