Görüşler

Doç. Dr. Hasip Saygılı yazdı: Kalkışmadan bir yıl sonra askerin motivasyonu

Doç. Dr. Hasip Saygılı yazdı: Kalkışmadan bir yıl sonra askerin motivasyonu

Fatih Sultan Mehmet Vakfı Üniversitesi öğretim üyesi ve eski askeri ataşe Emekli Kurmay Albay Doç. Dr. Hasip Saygılı, siyaset planlayıcılarını emekli subayların özeleştiri ve görüşlerinden de faydalanmaya davet ediyor.

DOÇ. DR. HASİP SAYGILI

Hain darbe girişimi üzerinden bir yıl geçti. Geçen sürede ordunun kendisinden beklenen görevi hakkıyla yapabilmesi için ön şart olan moral ve motivasyonunun değerlendirilmesine ihtiyaç olduğunu sanıyoruz. Biz bu kısa yazıda tamamen dış gözlem ve açık kaynaklara dayalı olarak görüşlerimizi dile getireceğiz. Yüksek askeri makam sahiplerinin de daha açık, gerçekçi tespit ve görüşlerini ilgili siyasi makamlara doğrudan ulaştırmakta olduklarını ümit etmek istiyoruz.

Görüldüğü kadarıyla 15 Temmuz 2016 FETÖ’cü hain darbe girişimin ardından ordu 1826’da Sultan II. Mahmud’un Yeniçeri Ocağı’nı imha etmek mecburiyetinde kaldığı dönemdeki travmayı yaşamaktadır. Mevcut generallerin yarısından fazlası ihraç edilmiş ve/veya tutuklanmıştır. Binlerce subay, astsubay, uzman erbaş ve askeri öğrenci kurumdan ihraç edilmiş/tutuklanmıştır. Kurmay sınıfı fiilen ortadan kaldırılmış, henüz ihraç edilmeyenlerin de kendilerine güvenilmediği izlenimi doğuracak kızak görevlere tayin edildikleri anlaşılmaktadır. Bazılarının kuruluşunun 18 ve 19. yüzyıllara uzandığı Deniz Lisesi ile Kuleli, Maltepe ve Işıklar Askeri Lisesi gibi Harp Okullarına öğrenci yetiştiren orta öğretim kurumları yanında Astsubay Mızıka Okulu gibi mesleki eğitim yapan kurumlar da kapatılmıştır. Öğretime başladığı 1846 yılından beri ordunun sevk ve idaresi için karargâh subayı ve komutan yetiştiren Harp Akademileri de ortadan kaldırılmıştır.

Karar vericinin 1826 Haziranı sonrasında Sultan Mahmud’un yaşadığı güçlüklerin benzerini veya daha fazlasını yaşadığını tahmin etmek güç değildir. Bilindiği gibi Mahmud’un açmazı, istihdam edeceği yeterli formasyona sahip personel kaynağına sahip olamayışı idi. Günümüzde de FETÖ ile ilintisi bulunmadığından emin olunan yeterli sayıda eleman temininde güçlük çekildiği anlaşılmaktadır. Tespit ve görüşlerimiz değerlendirilirken bu hususun göz ardı edilmemesi gerekir. Askerin moral ve motivasyonu denince akla ilk gelen hususun itibar aşınması olduğunu düşünüyoruz. Bilindiği gibi FETÖ’nün otomatlarının ordunun kılcal damarlarına nüfuz etmelerine rağmen, diğer faktörler yanında askerin ana akımı ihanete razı olmadığı için 15 Temmuz 2016 kanlı darbe girişimi bastırılabilmişti. Ancak hain darbe kalkışmasından itibaren kamuoyunda askerin tamamı hak etmediği bir itibarsızlaştırma ile karşılaştığını hissetti. Bu satırların yazarı, ailesi ile İstanbul Kalender Orduevi giriş kapısında subay ailelerine ağır küfür ve hakaretler yapıldığına tanık oldu. Orduevine girerken ve çıkarken emniyet güçleri güvenlik tedbirlerinin ötesinde subay ailelerine kaba davranmayı zamanın ruhuna uygun davranış saydılar. Ülke içinde sadece kışlalar değil, askeri kurumların önü dahi çöp kamyonlarıyla haftalarca kapatıldı.

ASKERİ HASTANELER

Askeri hastaneler ve sağlık kurumlarının Sağlık Bakanlığı’na devri ile ilgili işlemler sırasında albay rütbesindeki bir başhekim (SB) İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü personelinin tavır ve üslubunu aktarmıştı. Sağlık Müdürlüğü personeli ordu personelinin tamamının kaba ve incitici söz ve tavırları hak ettiğinden emin bir tarzda davranmakta hiçbir çekince duymamıştı. Kendi değerlendirmeme göre askerlik safahatında nakise bulunmayan muvazzaf bir tabip subay İşgalci Bulgar ve Yunan ordusunun Edirne (1913) ve İzmir’de (1919) Türk ordusunun üniformasına duyduğu kin ve nefretin benzerinin muhatabı olabilmişti. Maalesef haddini aşan bu tarz gayretkeş tavır ve söylemlerin tekil hadiseler olmakta kalmadığı anlaşılmıştır. Siyaset bu tedbirleri kısa ve orta vadeli artçı kalkışmalara karşı aldığını düşünebilir. Ama bu tarz toptancı olumsuz algı oluşturan tercihlerin darbeci hainlerden ziyade ordunun muvazzaf personelinde derin travmalar yarattığını tahmin edebiliriz.

Bu meyanda basına yansıyan bir habere göre son dönemde iç güvenlik görevi yapan bir kolordumuzun komando tugaylarında muharip sınıflardan yardımcı sınıflara geçişler yüzde bin 300, “komando olamaz raporu” alanların sayısı yüzde 6 bin, uzun süreli istirahat rapor sayısı da yüzde bin 300 artmıştır. Milli Savunma Bakanlığı’nın 17 Nisan 2017 tarihli Sağlık Bakanlığı’na yazdığı yazıdaki bu rakamlar gerçeği yansıtıyorsa subay, astsubay ve uzman erbaşlarımızın moral ve motivasyonu kırmızı çizginin çok ötesinde sarsılmış demektir. Bu denli göreve karşı isteksizlikte askeri sağlık kurumlarının Sağlık Bakanlığı’na devredilmesinin kaydadeğer bir payı olduğu açıktır. Diğer taraftan asker ocağının uğradığı itibar kaybının da meslekten kaçışı teşvik ettiği görülmektedir. Daha acısı, askeri sağlık kurumları kaldırıldığı için iç güvenlik harekâtının sürdüğü bölgedeki merkezlerdeki diğer kamu kuruluşları ve hastanelerde PKK nüfuzu devam ettiğinden yaralanan askerlerimizin sağlık personeli kisvesindeki örgüt elemanlarınca ölüm ve kalıcı sakatlığa neden olacak hain işlemlerine maruz kalacakları endişesinin yaygınlığıdır. Arazide düşman kurşunu ile yaralanan Mehmetçik için hastanelerde doktor, hasta bakıcı, hemşire ve laborant suikastından korunmak için ayrıca güvenlik tedbirleri alınmak zorunda kalınmasının moral ve motivasyon üzerine tesirleri tahmin edilebilir.

Diğer taraftan son zamanlarda yaşı ve rütbesi Silahlı Kuvvetler’de daha uzun süre hizmet etmesi beklenen muvazzaf personelin istifa ve erken emekliliğe meyletmesinde maddi özlük haklarının değil, asker itibar ve güveninin toplum nezdinde sarsılmış olması kolayca kestirilebilir. Dahası asker ocağında uzun seneler istikamet üzere hizmet ettiğinden kuşku duyulmayan kimseler ve aileleri sorulduğunda Silahlı Kuvvetlerden emekli olduklarını beyan etmekten çekinir olmuşlardır. Orduda hizmet etmiş olmak ortalama insanımızın gözünde maalesef potansiyel şüpheli olarak görülme gerekçesi olmuştur. Bu durum, asker ocağının uğradığı yıkımda suçluluk ve ihmallerine dair ortada kanıt bulunmayan emekli ve muvazzaf askerlerin hak etmedikleri psikolojik tepelenmeye maruz kalmasıdır. Ama diğer taraftan kurum olarak Ordu’nun da kısa ve orta vadede kolayca üstesinden gelemeyeceği ağır hasar görmesidir. Kurumun hasar riski kabul edilmelidir ki neferinden generaline şahısların uğradığı mağduriyetlerin toplamından daha ağır olacaktır.

Zikrettiğimiz psikolojik ortamda diğer taraftan ordunun muvazzaf personel kaynağı olan askeri mekteplere yeterli sayı ve kalitede personel tedarikinde karşılaşılan güçlükler sorumluluk sahibi makam sahiplerini asker itibarı üzerinde düşünmeye sevk etmelidir, fikrindeyiz. Halen, 1918 senesinde ordularımızın bozguna uğradığı zamanki firari sayısından çok daha fazla sayıda askerlik mükellefinin üniformalı vatan savunması hizmetinden kaçınmak için çeşitli gerekçe/bahanelere sığındıklarını bu çerçevede hatırlamalıyız.

Siyaset makamları arada asker ve orduyu değil hainleri hedef aldıkların elbette ifade ediyorlar. Ancak bu tarz beyanatlar askerin tamamını hedef alan olumsuz algıyı tamir etmeye yeterli olmamaktadır. Geçtiğimiz hafta emekli bir pilot tümgeneralden Sabiha Gökçen Havalimanı’nda polis memuru ve amirlerinden sırf emekli asker olduğu için kaba muameleye muhatap olduğunu dinledim. Maalesef bu tarz kaba muamelelerin yaygın olduğunu çevremizden duymaktayız.

BEKLENTİLERİ YOK

Ordunun kendisine tevdi edilen vatan savunması görevini layıkıyla yerine getirmesi için moral ve motivasyon sorunlarını kalıcı bir şekilde çözülmesi gerekiyor. Bu problemler görmezden gelinmeye ve hafifsenmeye çalışılırsa askerin vazifesini yapması için elzem olan güven ve itibar asla tesis edilemez. Sağlam bir zeminden yoksun bırakılan ocak yurt savunması işlevini profesyonelce ifa edemez. Fikrimizi net olarak ifade edelim. Asker ocağı “sıfır risk yaklaşımı”ndan “görevimi hakkıyla yaparsam ileride başım ağrır endişesi”ne moral ve motivasyonu sarsan mevcut problemlerini siyasetin destek ve teşviki olmaksızın çözemez. Millet ve devletin günümüzde ve gelecekte de bir orduya ihtiyacı devam edecekse arızalara günübirlik, maslahatçı, palyatif işlemler yapmanın ötesinde orta ve uzun vadeli tedbirler üzerinde soğukkanlı bir şekilde odaklanmak gerekir. İşin evvel emirde de Silahlı Kuvvetlerin itibarını yeniden tesis etmekle başlaması gerektiğini düşünüyoruz.

Bu çerçevede siyasi karar vericilerin ordunun moral ve motivasyonu üzerinde de kafa yordukları düşünülebilir. Alınacak tedbirlerin etrafıyla düşünülmüş, fayda ve mahzurlarının ayrıntılarıyla değerlendirilmiş olması beklenir. Yürürlüğe konulan tedbirlerin isabeti diğer faktörlerin yanında soğukkanlı bir muhakemeye dayalı olmalarında da aranmalıdır. Siyaset nihai karar verici olarak arzuladığı her düzenlemeyi yapabilecek konumdayken farklı görüş sahiplerini de dinlemelidir. Farklı bazen aykırı görüşlere kulak vermek, siyasetin sahip olduğu gücü paylaşması manasına gelmez. Siyaset konu ile ilgili farklı görüşleri dinlemekle bir şey kaybetmez. En aykırı görüşten dahi faydalanılacak bir tutamak elde edilmesi sürpriz olmaz. Bu bağlamda öncelikle geçmiş dönemde FETÖ kumpası ile mağdur edilip cezaevlerine düşürülen subay ve generaller tarafından yazılan eserlerdeki kurum ile ilgili özeleştiri, görüş ve tavsiyelerin yok sayılmaması gerektiği kanaatindeyiz. Mustafa Önsel, Ahmet Yavuz, Yalçın Ergül, İkrami Özturan ve Ahmet Küçükşahin bu sahada ilk anda akla gelen isimler arasındadır. Bu ve benzeri isimlerin siyasi koordinatları farklı olabilir. Ama artık gönül bağlılığından başka bir ilintilerinin kalmadığı asker ocağının salah bulmasını yürekten istediklerini kabul etmeliyiz. Herhangi maddi, nakdi bir karşılık beklemeden tecrübe ve görüşlerini talep edilmesi halinde sunacaklarını sanıyoruz. Ama bildiğimiz bu isimler ve benzerlerinden bugüne kadar bir görüş talep edilmiş değildir…

Siyasetin somut olarak alması gereken tedbirler ile ordunun kurumsal olarak kendi içinde alması gerektiğini düşündüğümüz tedbirler ise ayrı müstakil yazıların konusu olmayı hak edecek önemdedir…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir