Son günlerde uluslararası gündemin öne çıkan başlıklarından biri ABD seçimleri. Peki, dünyada önemli değişimlerin yaşandığı Obama döneminde Amerikan dış politikası nereye evrildi? İstanbul Şehir Üniversitesi’nden Doç. Dr. Hasan Kösebalaban kaleme aldı.
[Karar]
HASAN KÖSEBALABAN
ABD Başkanı Obama 2009 yılından bu yana yönetimde bulunuyor. Bu yıl Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerinin ardından Ocak ayında görevi, seçilmiş yeni başkana bırakacak.
Dünya siyaseti açısından çok kritik bir dönemeçte göreve gelen ve sekiz yıl boyunca bu görevi sürdüren Obama’nın dış politikada bırakacağı realizm mirasını ve etkilerini tartışmak gerekiyor. Obama’nın kendisinden önceki birçok başkandan farklı olarak dış politikadaki temel ilkelerini özetleyen ilan edilmiş bir doktrini bulunmuyor. Ancak Amerikan Başkanı’nın sekiz yıllık icraatları dış politikasının temel unsurlarını ortaya koyuyor. Bu unsurların analizi için önce Obama’nın devraldığı dış politika mirasının ne olduğunu hatırda tutmak gerekiyor.
George H. W. Bush: Amerikan realizmi
1991 Körfez Savaşı’nın sonunda Irak ordusu koalisyon güçleri tarafından mağlup edilmiş, Irak işgal ettiği Kuveyt’ten geri çekilmişti. İlan edilen ateşkes ortamında durumu fırsat olarak gören ve Bush’un Saddam’a karşı ayaklanma çağrısı yapan sözlerinden cesaret alan Şii güçler Güney’de, Kürtler ise Kuzey’de ayaklanma başlattılar. Ancak etrafında tuttuğu realist danışman ekibin tavsiyeleri ile ABD Başkanı George H. W. Bush, Saddam’ın iktidardan uzaklaştırılmasına karşı çıkıyordu.
Irak hava kuvvetlerine o zamana kadar verilmeyen havalanma izni verildi ve Saddam Hüseyin’in helikopterleri Şii ve Kürt ayaklanmacılara havadan saldırarak isyanı kanlı bir şekilde bastırdı.
ABD içinde oldukça eleştirilen bu politikayı Washington, savaşın sadece Kuveyt’in kurtarılmasını kapsadığını ve Saddam’ın devrilmesiyle ortaya çıkacak boşluğu neyin dolduracağı hakkında kimsenin bir fikri yokken Saddam’ın devrilmesinin bütün bölge açısından riskli olacağını söylüyordu. ABD stratejisi bölgede masrafları minimize edecek biçimde, asgari düzeyde Amerikan askeri varlığıyla Irak gibi müttefik Arap ülkeleriyle İran’ın dengelenmesi stratejisi (offshore balancing) üzerine kurulmuştu.
George W. Bush: Müdahaleci yeni-muhafazakarlık ve sonrası
Ancak Bush’un ABD medyasında şeytanlaştırılan Saddam’ı iktidarda tutması, onun seçimi kaybetmesine neden oldu. Bir sonraki başkan Bill Clinton’ın izlediği dış politika pazar ekonomisi sistemini yaygınlaştırmayı, çok uluslu barış çabaları, uluslararası ittifaklar ve kriz noktalarına sadece Amerikan kayıplarını en asgari tutacak biçimde ve uluslararası desteğin yüksek olduğu durumlarda müdahaleler gerçekleştirmeyi hedefliyordu.
Clinton döneminin sonunda Cumhuriyetçiler yeniden George W. Bush ile Beyaz Saray’a döndü. Ortadoğu’ya dair güvenlik okumalarını koyu bir Hıristiyanlık yorumuyla yapan Bush, yanına Saddam’ın devrilmesi gerektiği görüşünü uzun süredir seslendiren yeni-muhafazakar bir ekibi topladı.
11 Eylül saldırılarının ortaya çıkardığı güçlü kamuoyu desteğinden de istifade ederek Bush ve ekibi 2003 yılında Irak’a savaş açtılar. Bu zaferin sağladığı popülarite sayesinde Bush 2004’te yeniden seçilmeyi başardı. Ancak Irak’a saldırı kitle imha silahları geliştirdiği gerekçesiyle önalıcı savaş doktrini çerçevesinde yapılmıştı. Savaş sonrasında Amerikan işgal güçleri bu kitle imha silahlarının izine rastlayamadılar. Ancak Saddam iktidarı devrilmiş, merkezi iktidar ve kuzeyde Kürt otonom hükümeti çıkmıştı. Neticede Irak savaşıyla ABD, Irak’ı bir altın tepsi içinde İran’a armağan etmiş oluyordu.
Amerikan dış politikasına realist ayar
İsrail ve ABD’deki İsrail lobisi çözümün İran’a da savaş açılmasında yattığı görüşünü Bush’un ekibine kabul ettirmeye çalışıyorlardı. Ancak bu arada hiç beklenmeyen bir gelişme oldu ve baba Bush meşhur realist ekibini devreye sokarak adeta oğul Bush’un kabinesini kendisi kurdu. İran-Kontra (1986’da İran’a gizli silah satışından elde edilen paralarla Nikaragua’daki anti-komünist gerillalara yardım edilmesi) olayında ismi anılan CIA görevlisi ve daha sonra da CIA eski başkanlığı görevini yapmış olan Robert Gates, savunma bakanlığı görevine getirildi.
Bu değişiklikle Savunma Bakanlığı’ndaki Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’in dahil olduğu yeni muhafazakar kadro dağıtıldı. Bu değişiklikle ikinci Bush yönetiminin dış politikasına realizm damgasını vuracaktı. Realist ekibin en önemli başarısı ise Irak savaşı skandalından ders alınarak, İran’a yönelik bir savaş ihtimalinin masadankaldırılması oldu.
Barack Obama: Liberal realizm
Obama 2008’de henüz Senato’daki bir dönemini dahi tamamlamamış genç bir siyasetçiyken, özellikle giderek eleştirilen Irak Savaşı’na destek vermemiş olma avantajını kullandı ve Hillary Clinton gibi bu savaşa destek veren rakiplerini geride bırakarak Demokrat Parti adaylığı yarışını kazandı. Obama’nın seçim kampanyasındaki söylemlerinden, göreve geldiğinde liberal tonlu realist bir dış politika izleyeceği belliydi. Seçim kampanyası boyunca Afganistan ve Irak’tan geri çekilmeyi, Amerika’nın İslam dünyasındaki düşük imajında negatif rol oynayan Guantanamo Kampı hapishanesinin kapatılması, uluslararası diplomasi kanallarının açık tutulması, İran’la müzakerelerde bulunulması gibi vaatlerde bulundu.
Obama’nın realist dış politika çizgisinden çıkmayacağının ilk işaretleri Amerikan dış politika sisteminin en önemli realist isimlerini kendi yanında tutmasıyla verilmişti. Başkanlık yarışında Obama’ya desteğini açıklayan realist akımın duayen isimlerinden Zbigniev Brzezinski bu desteğinin nedeni olarak Obama’nın “farklı kültürler ve halklarla bağlarımızın güçlü olması gereken farklı bir dünyada yaşadığımız gerçeğini iyi anladığı” iddiasını gösteriyordu. Bush’un “ya bizimlesiniz ya da bize karşısınız” sloganıyla yürüttüğü teröre karşı savaşından sonra Obama dış politikası vizyonu uluslararası sorunların çok taraflı diplomasi yoluyla çözülebileceğini öngörmekteydi. Obama’nın takip ettiği dış politika perspektifinin ana ilkelerini şu şekilde özetlemek mümkün olabilir:
1- Masraflı ve lüzumsuz savaş ortamlarından geri çekilmek: Realizm askeri güce önem verse de asıl olanın bu gücün gerekli olduğu zamanlarda kullanılmasıdır. Masraflı askeri müdahale yerine “terörist” hedeflere karşı insansız hava araçlarının yoğun olarak kullanılması.
2- Uluslararası güvenlik sorunlarına karşı çabaların uluslararası boyutta olması gerekiyor. ABD sadece varoluşsal bir tehdit nedeniyle tek başına kalsa da savaşa girecektir.
3- Uluslararası ilişkilerde “uzun vadeli dost ve düşmanlar yoktur.” Önemli
olan çıkar ortaklığıdır.
4- Demokratikleşme Amerikan müdahalesi ile değil, ülkelerin kendi dinamikleri marifetiyle gerçekleştirilmelidir.
5- Dünya siyaseti herhangi bir doktrinle kapsanamayacak kadar karmaşıktır. Doktriner değil esnek dış politika temel ilkedir.