Partisinin Sarıyer kongresinde konuşan Gelecek Partisi lideri Davutoğlu, iktidarı ve ekonomi yönetimini sert sözlerle eleştirdi. İktidarın sadece hayal sattığını savunan Davutoğlu, "Yakın gerçekler yok ama uzak hayaller bol keseden. Hayaller muhtemelen bu konuşmaları yapan hiç kimsenin hayatta olamayacağı 2053’te 2071’de, gerçekler ise ekonomide 2001’de, siyaset ve hukukta ise geçen yüzyılda, doksanlı yıllarda!" dedi.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, partisinin Sarıyer 1. Olağan ilçe kongresinde konuştu. Burada önemli açıklamalarda bulunan Davutoğlu'nun hedefinde iktidar ve ekonomi yönetimi vardı.
Hükümetin yönetmeyi de TV kanallarına yaptırdığı dizilere döndürdüğünü savunan Davutoğlu, "Tek yaptığınız iş hayal satmak. 2023 yok ama 2053 var; 2071 var! Yakın gerçekler yok ama uzak hayaller bol keseden. Hayaller muhtemelen bu konuşmaları yapan hiç kimsenin hayatta olamayacağı 2053’te 2071’de, gerçekler ise ekonomide 2001’de, siyaset ve hukukta ise geçen yüzyılda, doksanlı yıllarda! Siz anca 2053’ten 2071’den bahsedip hayal satın!" dedi.
Davutoğlu'nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
"Bildiğiniz üzere geçen hafta bugün bir gece yarısı depremiyle uyandı bütün Türkiye. Bir ekonomik deprem. Bir akıl dışı operasyon. Hiçbir üst aklın zorla yaptıramayacağı türden bir delilik!
2018’deki depremden sonra bir ikincisini daha yaşadık. Adını da ülkenin akil insanları Kara Pazartesi olarak ilan ettiler. Ardından da hiçbir şey olmamış gibi; sanki büyük müjdeler açıklayacaklarmış gibi yapacakları kongreye kilitlediler ülkeyi. Bu Kara Pazartesinin arkasından bir Fatiha okumazdan, onu musalla taşına yatırmazdan evvel; şu kongrelerinden ne anladık önce ona bir değinelim.
'KARŞIMIZA BİR 'BERAT ALBAYRAK REFORMU' ÇIKTI!
Bir manifesto beklentisi pompalamışlardı ülkeye. Sanki bir sihirli değnek inecekti AK Parti Kongresine. Sn Genel Başkan da, bunun için doldurmuştu lebalep salonu. Biz de demiştik ki; “manifesto için demokratik vizyon gerekir, hukuk, adalet gerekir. Manifesto gerçekler dünyasında yazılır, hayaller değil.
Nitekim çıka çıka henüz adı konmamış bir “Berat Albayrak Reformu” çıktı karşımıza. Zaten Naci Ağbal’ın gidişinden de belliydi. Zaten uzun süredir işi gücü bırakıp bunun PR’ı için çalışıyorlardı medyasıyla Beştepe’siyle. Operasyon öncesi başka medya organları yapsa fitne odağı olarak adlandıracakları başlıkları iktidara yakın medya attı; yazıları Berat Albayrak’ın doğrudan yönettiği Pravdavari medya organının yazarları kaleme aldı. Ve planlı bir iktidar-içi mücadele ile Naci Ağbal’ın bileti kesildi.
Peki sormazlar mı adama; “Madem dönüp dolaşıp kümese geri dönecektiniz; Madem Berat Albayrak'ı "reform" diye pazarlayacaktınız; Neden 4 ay boyunca ortalıkta “o reform bu reform” diye dolandınız?”
'HER ŞEYİNİZ BALON OLDU'
Öyle ya; İnsan Hakları itirafnamesi reform. Ekonomide günah galerisi yayınlamak reform. Kovulanları geri getirmek reform. Madem yeniliğe, reforma bu kadar meraklıydınız neden kongrede hiç 2023 hedeflerinden bahsetmediniz? 2023 hedeflerinde bize karşı gerçekleştirdiğiniz parti-içi darbe tarihi olan Mayıs 2016’ya göre neredesiniz? Ekonomi uçacak diye oy talep ettiğiniz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçtiğiniz Temmuz 2018’e göre neredesiniz? Hatta geçen haftaya göre neredesiniz? Sahi ne oldu o hedeflere? Onlarda mı 128 milyar gibi buhar olup uçtu? Her şeyiniz balon oldu. Rafta indirip sömürü konusu yapacağınız dosya kalmadı. Sizin de gerçeklerle işiniz kalmadı.
'HAYALLER 2071, GERÇEKLER 2001'
Sizin de gerçeklerle işiniz kalmadı. Hükümet yönetmeyi de TV kanallarına yaptırdığınız dizilere döndürdünüz. Tek yaptığınız iş hayal satmak. Koca kongrede, 2023 yok ama 2053 var; 2071 var! Yakın gerçekler yok ama uzak hayaller bol keseden. Hayaller muhtemelen bu konuşmaları yapan hiç kimsenin hayatta olamayacağı 2053’te 2071’de, gerçekler ise ekonomide 2001’de, siyaset ve hukukta ise geçen yüzyılda, doksanlı yıllarda! Siz anca 2053’ten 2071’den bahsedip hayal satın!
Ekonomiyi güvensizlik, öngörülemezlik batağına saplayın. Yargıyı emrinize amade kılın. Parti kapatın, vekil tartaklayın, insan hakları mahfillerini susturun ama hayaller satmaya da devam edin. Bir imza ile Lozan’ı tarihe gömün, Montrö antlaşmasını yırtıp atın. Bir imza yeter değil mi! Nedense o imzalar hiç hak hukuk dağıtmak için atılmaz!
Acaba o imzalar hayal satmaktan vakit bulup ne zaman KHK’lılar için atılacak mesela. O imzalardaki mürekkep ne vakit cezaevlerindeki yaşlılar, garip gurebalar için akacak? O imzalar, neden müteahhitlerden fırsat bulup da işçinin, çiftçinin, esnafın hakkı için atılmaz?
'MİLLETİN 1-2 AY DAHA BUNLARIN YÜZÜNÜ GÖRECEK SABRI KALMAMIŞ'
Hayallerinizin bile ömrü yatsıya kadar. Bir de manifesto diye pazarlamaya kalkıyorsunuz cenaze merasiminden farksız kongrenizi. “Yeni Anayasa”dan bahsediyorlar ama metinlerinde bir tane somut madde yok. Ne madde var, ne ruh! Madde de yok, ruh da yok!
Daha 2011 yılında ilan ettikleri hedeflere ne ettiklerinin hesabını vermemişler; Daha 25 bin dolar hedef nasıl oldu da 8 bin dolara düştü lafını etmiyorlar ama sorsan hedef 2053. 2053 nedir yahu? Milletin 1-2 ay daha bunların yüzünü görecek sabrı kalmamış, bunlar hala hayal satma peşinde! Millet bitmiş tükenmiş; “ay sonunu nasıl getireceğim” diyor; bunlar 2071 türküsü çağırıyorlar.
YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI
Sn cumhurbaşkanı “Yeni Anayasa” diyor ama içinde Kuvvetler Ayrılığını, Yargı Bağımsızlığını ara ki bulasın. Önüne “Yeni Anayasa”yı koymuşlar ama “anayasa Devlete karşı vatandaşın hak ve hürriyetlerini korumak için vardır” sözünü yazmayı unutmuşlar. Metne “Yeni Anayasa” diye yazmışlar;
Ama önüne arkasına “haklar” kavramını koymayı unutmuşlar. İçi bol hamasetle dolu propaganda konuşması yazmışlar ama güven ortamı olmadan anayasa yapılamayacağı konusunda kendisini uyarmayı unutmuşlar!
Hem Partilere beton döküp, hem milletvekilini sabah namazı için abdest alırken apar topar Meclisten atıp, hem de bu anti-demokratik ortamda nasıl anayasa yapılacağını anlatmamışlar kendisine.
Hem düşünce suçları üretip; hem atamalarda keyfi kararlar verip; Hem MB hem de TÜİK Başkanlarını 20 ayda 4 kez değiştirip hem de muhalif liderlere “terörist” ithamında bulunulan bir ortamda nasıl anayasa yapılacağını izah etmemişler!
'BAKTILAR GEMİ DİBE DOĞRU GİDİYOR...'
Bunların reformu eski, bayatlamış “Berat Albayrak Reformu”ndan başkası değil. 3 yıldır kafeste beklettikleri danışmanlarını piyasaya sürüp saçma sapan analizlerle milleti kandırmasına “reform” diyor bunlar. Eskiyi yeni diye pazarlamayı, dolara kura “saldım çayıra mevlam kayıra” muamelesi yapmayı “reform” diye yutturuyor bunlar. Güven ikliminin ters yüz olduğu bu saatten sonra kim inanacak bunların sözlerine! “Damat haklı çıkmış, meğer faizler yükselince ne enflasyon ne de kur düşmüyormuş” kafasında olanlara kim itibar edecek?
Kim dinler bu emirerlerinin sözlerini? Dünya aptal mı? Piyasalar saf mı? Bunlar baktılar gemi batıyor, hepsi birden geminin burnuna toplaşmış, hayal tacirliği yapıyor; hala “uçucaz, kaçıcaz” martavalları okuyorlar! Bunlar baktılar gemi dibe doğru gidiyor, çareyi lebaleb salon doldurmakta buldular.
Bindirme kıtalarla ölmedik ayaktayız numarası çekiyorlar!
Bizlerin kongre salonları önünde sayım yapıp “şu kadar kişiyi sakın geçmeyin ha” diyorlar; Dağda bayırda vatandaşa cezalar kesiyorlar; ATM önündeki gence “fazla çek, ceza yiyeceksin” diye atar yapıyorlar; Kendilerine gelince “öldük, bittik, tükendik, önlem alın” diye haykıran sağlık çalışanlarına inat lebaleb salonları dolduruyorlar.
'BU SİSTEMDE EN TEMEL PROBLEM SİSTEMİN KENDİSİ'
Bunların reformu, Titanik batarken en lüks salonda müzik çalıp dans edenlerin haline benziyor! Bunların reformu kendi aralarında unvan madalya dağıtarak kopmaları engellemek. Bunların reform dedikleri Genel Başkan vekili sayısını 2’ye çıkarıp matah bir iş yapmış gibi el çırpmak! Elin Amerikalısı 100 üyeli senato ile sistemi işletir. Bunlar 600 kişilik Meclisi bypass eden Tek Kişilik Hükümet Sistemiyle kendi partilerini bile işlemez hale getirir. Sonra da çıkıp “reform, manifesto” diye içi boş vaatlerle toplumu kandırır.
Bu sistemde en temel problem, bu sistemin kendisidir! Sorun; Tek kişinin sabah ne tarafından kalkarsa öyle yönetildiği bu düzendedir! Bir gün damat gidiyor memnun oluyor, “dolar düştü, borsa çıktı, risk puanımız düştü, piyasalar olumlu tepki verdi” diye seviniyor; Öbür gün tersinden kalkıp bu ortamı sağlayan bürokratı karga tulumba gönderiyor. Borçlanma maliyetimiz artarken; ülke bir gecede en çıplak haliyle 500 milyar zarar ediyor; ülkeye olan güven bitip tükeniyor; Danışmanlar çıkıp “O bizim babamızdır o ne derse o olur” türküsünü analiz diye halka yutturmaya çalışıyor! Aynı danışmanlar; “Bu sübjektif karar, hangi objektif kriterlere göre alındı bilmiyoruz!” saçmalığını terennüm etmekten de haya etmiyorlar!
'KAÇ YÜZ MİLYON DOLAR SATIN ALDILAR?'
Birileri bir gecede 450 milyon dolar mı almış; 500 milyar paramız mı uçup gitmiş ne gam!
Efsane damat geri dönüyor ya; At “Milli Ekonomi Modeli” diye bir slogan yiyen yer, yemeyen kendi bilir!
Buradan soruyoruz! MB eski Başkanı Naci Ağbal’ın gidişini birkaç gün öncesinden bilenler var mıydı? 200 baz puan artışın ardından bir gün daha doların 7,20’ye inmesini kimler bekledi? O arada kimler, kaç yüz milyon dolar satın aldılar? O “birileri” Murat Uysal giderken de aynı tür işlemler yaptılar mı?
Bu soruların cevabını bulursak, bu sistemin kimlerin dümen suyuna hizmet ettiğini de daha açık anlamış oluruz. İleride tüyü bitmemiş yetimin yoksulun hakkı için hangi günahkarlardan hesap soracağımızın adresi de belli olmuş olur. Hem kim bilir; belki de 128 milyar doların da nasıl buharlaşıp nerelere uçtuğunu bir parça öğrenmiş oluruz.
Bakın bir kez daha sesleniyoruz. Aklıyla zoru olanlara değil kardeşlerim, biz, sizlere sesleniyoruz!
Neyi neden yaptığını bilmeyen, temel bilimsel gerçekleri reddeden bir akılla yönetiliyor bugün ülkemiz. Ödemeler dengesi krizinden kıl payı kurtulmuştuk dört ay evvel. Şimdiyse bunların ülkeye çektikleri operasyonla finansal ve ekonomik krize doğru gidiyor ülke. Halkın gözünü boyamak için yine büyücüleri sürdüler piyasaya. Hala vatandaşı döviz satmaya teşvik ediyorlar. Onlara deyin ki “madem öyle, önce siz hazine garantili ödemeleri Türk parasına çevirin de görelim.
Önce siz bizim maslahatımıza bir adım atın da geçmişte olduğu gibi kandırılmış olmayalım!”
'GEMİ BATIYOR, BURNUNA ÇIKIP 'UÇACAĞIZ' DİYORLAR'
Bu sözde paradigma değişimi, bir sistemsel iflasa doğru sürüklüyor ülkeyi. İnanmayın bunlara. “Faiz indireceğiz” demelerine inanmayın! Bunlarınki kara cehaletten başka bir şey değil. Kendileri anlatıp kendileri inanıyorlar. Aslında inandıkları da yok. Koltuklarını koruma sevdasıyla tek kişilik düzene ayak uyduruyorlar! Gemi batıyor, burnuna çıkıp “uçacağız” diyor bunlar.
Az evvel yaptığımız hesabı bu kıt akıllılar için biraz daha detaylandırayım. Ülkenin 430 milyar dolar dış borcu var. Paramızın yüzde 10 değer kaybetmesi demek 350 milyar TL ek borç artışı demek!
154 milyar dolar KÖİ projeleri taahhütleri var. Buradan kaynaklı zarar da ek 120 milyar TL. Sadece bu iki kalemden kaynaklı zarar 500 milyar TL!
Yüzde 10 faizin sebebi de gönderdikleri bürokrat değildi. Kur 7.20 iken bunlar yüzünden 8.5’a çıktı.
Bir de utanmadan, semirdikleri danışmanları TV’lere yollayıp “enflasyonla samimi mücadele edeceğiz” dedirtiyorlar.
'EN BÜYÜK DARBENİN ADI KARA PAZARTESİ'DİR'
Enflasyonla mücadelede samimiyetten bahseden adam çıkıp “faiz düşüreceğiz” diye propaganda yapar mı? Cahillerin “Gerçekler” diye pazarladıkları dezenformasyonlarla gecelik faiz yüzde 700 oldu. Bir de çıkıp utanmadan “Spekülasyon yapanlara itibar etmeyin, tamamı yalan, iftiradır, suç teşkil eder!” diye parmak sallıyorlar yandaş kanallardan. Yahu bre kifayetsiz muhteris, sizden ala spekülatör mü var? Sizden ala manipülatör mü var?
İşin özü, bu MB değişimi kelimenin tam anlamıyla akılla savaş olmuştur. 2018 yılındaki swap kararlarından sonra memlekete vurulan en büyük darbenin adı Kara Pazartesi'dir! Bunların üst akıllarının ülkeye çektikleri operasyon sadece BORSA’ya darbe vurup hisse senetlerini düşürmemiş; Yabancı yatırımcılar açısından da anlaşılmaz durumlar yaratmıştır. Adamlar gecelik para sokmaktan bile korkar hale gelmişlerdir!
İKTİDARA DOĞU TÜRKİSTAN TEPKİSİ
Bunların çalacakları kapılar yüzlerine kapandığı için herhalde; “Çin’den 40-50 milyar krediyi kaptık mı gemiyi yüzdürürüz” diye hesap yapmaktalar. Hani şu Türkiye’yi Suriye’de işgalci olarak ilan eden Çin!
Hani şu, Dışişleri Bakanları Türkiye’de Cumhurbaşkanıyla el çırparken, sözcülerinin çıkıp “Erdoğan’ın Suriye’de 20 bin cihatçı Uygur’u Esed rejimine karşı kullandığını” iddia eden Çin!
Hani şu Dışişleri Bakanımız Çavuşoğlu’nun “Çıkarlarını korumaya ant içtiği Çin.”
Bunlar Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi Türkiye’ye gelmezden evvel, Türkiye’de lokanta işleten, üç çocuk sahibi bir uygur kardeşimizi tutukladılar biliyorsunuz! Uygur Türklerinin haklarını savunan Seyit Tümtürk’e filyasyon iddiasıyla ev hapsi uyguladılar!
Bunlar onlarla maskelerin arkasından bile belli olan gülümsemelerle poz verirken, kardeşlerimiz yine meydanlardaydı. “Zalim Çin Türkistan’dan defol” dediler. “Kampları kapat” diye haykırdılar.
Ama sadece Çin’e değil bizlere de sordular: “Hani İnsan Hakları? Hani Müslümanlar, hani ‘dünya beşten büyüktür’ diyen dünya lideri nerede?” dediler."
Davutoğlu, Sarıyer 1. Olağan ilçe kongresinde 27 Mart Dünya Tiyatro Günü nedeniyle kültür sanat dünyasının Kovid-19 sürecinde yaşadığı sıkıntılara değindi.
İstanbul'da kültür sanat sektörünün temsilcileriyle bir araya gelerek sorunlarını dinlediğini söyleyen Davutoğlu "Gördük ki, şu an evine nasıl ekmek götüreceğini bilemeyen, sanatçılarımız sizin lebalep dolu salonlarda körler sağırlar gibi birbirinize haykırdığınız 2023 hayalleri falan kurmuyorlar. Aç insan tokların hayalini kurabilir mi?" diye sordu.
Davutoğlu'nun sanat dünyasının sorunlarına yönelik konuşmasının tamamı şöyle:
"Geçen ay bir araya geldiğimiz kültür ve sanat dünyasının temsilcileri sözlerini duyurmamızı talep ederek acı bir şekilde sordular: Kültür ve sanat dünyası topyekun sessizliğe gömüldü; sanatçılar birer birer intihar ediyor; sesimizi kim duyacak? Bugün Dünya Tiyatro Günü vesilesiyle sanatçılarımızın feryatlarına buradan sözcü oluyor ve bir kez daha çağrıda bulunuyorum. Kültür ve Sanat insanlarımıza sahip çıkalım. Kovid-19 sürecinin en büyük mağdurlarından biri olan sanatçılarımız bu süreçte sanatçı onuruna, insanlık onuruna yakışmayacak bir hayata sürüklenirken sadre şifa bir destek alamadılar.
"VAR OLAN SIKINTILARINA SALGIN YASAKLARI EKLENDİ"
Tiyatrocular, müzisyenler gibi yaşamını günlük yevmiyeyle sürdüren sahne önü ve arkasındaki kültür sanat sektörü çalışanları zaten var olan sıkıntılarının üzerine salgının getirdiği yasaklarla, kısıtlamalarla karşılaştılar. Öncesinde hiç değilse kendi başının çaresine bakan sanatçılarımız, bu süreçte hayatlarını artık idame ettiremez oldular. Tamamen yalnız kaldılar. Sanatçılarının refahını düşünmeyen bir anlayışın karşısında elleri, kolları bağlandı. Meslek birlikleri salgın sürecinde 100’ün üzerinde müzisyenin intihar ettiğini söylüyor. Medya bu haberleri yapamadığı için tam sayıyı bilemiyoruz.
"AVRUPA SANATÇISINA 3 MİLYAR EURO DAĞITTI"
Kongreleri, mitingleri yasaklamayan virüs, sanat dünyasının en azından kendi başının çaresine bakmasını sağlayacak etkinlikleri yasakladı.
Yerine ne koydu? Hiçbir şey. Avrupa ülkeleri sanatçısına 3 milyar Euro dağıttı. 30 milyara yakın bir paradan bahsediyoruz. Türkiye’de hükümetin salgın sürecinde müzisyenlere, tiyatroculara verdiği nakdi destek 100 milyonu bile bulmadı. Kaldı ki bu da normalde verilen rutin desteklerin yeni bir şey gibi pazarlanmasıydı!
Hibe desteği vermek yerine, gidin bankadan kredi çekin dediler sanatçılarımıza. Kredi borcunu ödeyemeyen bir çok sanatçı da onursuz bir hayattansa intiharı tercih etti.
"DERDİNİZ NEDİR DİYE SORDUNUZ MU?"
Tek bir müteahhitin ödemeleri için çok daha fazla paraların harcandığı ülkemizdeki tablo bu. 2073 hedefinin 'kültür'le yoğrulacağı söylenen ülkemizdeki tablo bu. O kültürü kiminle yoğuracaksınız? Sanatçılarla görüştünüz mü? 'Derdiniz nedir?' diye sordunuz mu son bir yıldır? Biz sorduk.
İstanbul’da bir araya geldik, sorunlarını dinledik. Gördük ki, şu an evine nasıl ekmek götüreceğini bilemeyen, sanatçılarımız sizin lebalep dolu salonlarda körler sağırlar gibi birbirinize haykırdığınız 2073 hayalleri falan kurmuyorlar. Aç insan tokların hayalini kurabilir mi?"
Buradan ilan ediyoruz ki, siz Çin’den üç beş kuruş dileneceksiniz diye; Dünyadan alamadığınız pahalı kredileri Çin’den alacaksınız diye o Uygur kardeşlerimizden birinin saçının teline zarar gelirse bu ülkeyi ayağa kaldırırız.
Hani bunlar Çin’e heyet gönderecekler; sözde incelemeler yapacaklardı? Ne oldu? Tam iki yıl oldu söz ağızdan çıkalı. Yoksa Çin’den yine fırça yediler de tornistan mı ettiler? Ne mümkün! Emin olun o sözler bile tıpkı bugünküler gibi laf ola beri gele çıkmıştır bunların ağzından."