Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu gündeme dair açıklamalarda bulundu. Gara şehitleri nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "müjde" açıklamalarını eleştiren Davutoğlu, "Bütün operasyonu ifşa etme gafletinde bulundu" ifadelerini kullandı.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, partisinin genel merkezinde gündemdeki konularla ilgili görüşlerini açıkladı. Gara'da terör örgütü PKK tarafından 13 vatandaşımızın şehit edilmesi hakkında konuşan Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın operasyon öncesinde yaptığı "Çarşamba günü büyük bir müjde açıklayacağım" sözleriyle operasyonu ifşa ettiğini söyledi.
Davutoğlu açıklamasında, "Cumhurbaşkanı, operasyonlar sürerken, akıl almaz bir şekilde müjde vereceği açıklaması ile harekatın hedefinin insanlarımızı kurtarmak olduğu imasında bulunarak, bütün operasyonu ifşa etme gafletinde bulunmuştur. Sonuç müjde yerine büyük bir acı ve keder olmuştur." ifadelerine yer verdi.
Konuşmasının devamında, Doğu Türkistanlılara yapılan baskılara tepki gösteren Davutoğlu, "Çin Uygurlu kardeşlerimizi Çin’de toplama kamplarında hapsediyor, bu iktidar da Çin’i protesto edenleri Türkiye’de ev hapsinde tutuyor" dedi.
Ekonomik sorunlar varken uzay projesinden söz eden iktidarı samimi bulmadığını belirten Davutoğlu, "Cumhurbaşkanı esnafın arasına giremiyor. Mutfağı yanan, cebi yanan vatandaşının yanına gidemiyor. Ortağı ülkenin yarısına gidemiyor, ama aya gidiyoruz Milletin tek bir ay derdi var, o da ay sonunu getirmek." sözlerine yer verdi.
Ahmet Davutoğlu açıklamalarının satırbaşları şöyle:
GARA ŞEHİTLERİ
"Pazar günü yüreğimize düşen ateşin sızısı, acısı ve hüznü ile karşınızdayım. Birkaç gün içerisinde 16 canımızı kaybettik. 16 eve ateş düştü. PKK terör örgütünün elinde 16 canımızı kaybettik.
Bu ağır acının yasını tutmak üzere Gelecek Partisi olarak Pazar gününden itibaren üç gün boyunca, kamuya açık, her türlü siyasi faaliyetimizi durdurduk.
Evine ateş düşen kardeşlerimizle dertlenelim istedik. Onların acısını paylaşalım istedik. Vakur bir şekilde şehitlerimizin arkasından bize yakışır bir taziyemiz olsun istedik. Bu vesileyle bir kere daha aziz şehitlerimize Allah tan rahmet, milletimize ve ailelerine baş sağlığı diliyorum.
Biz bu duygularla üç gündür yasımızı tutalım derken karşımıza artık taziye adabına, yas ahlakına, evine ateş düşenin acısına ve hepsinden önemlisi şehitlerin hatırasına zerre saygı göstermeyen duyarsız bir yaklaşıma şahit olduk.
ŞEHİT ANNESİNİN KONGREDE ARANMASI
16 evde ağıtlar yükselirken Cumhurbaşkanı Erdoğan bir taraftan coşkulu ve kahkahalı bir kongre gerçekleştirdi, diğer taraftan acıları umursamaz bir şekilde istismar etmeye kalktı.
Öte yandan iktidar sözcüleri ve onların trol çeteleri ağız birliği etmişçesine hedef saptırarak sağa sola hakaretler savurmaya başladılar. Terörle mücadeleyi sürdüren ve tüm sorumluluğa sahip olması beklenen iktidarı unutup, muhalefet partilerine iftira, hakaret ve tehdit havada uçuştu.
Bu da yetmiyormuş gibi, ne devlet ahlakına ne iktidar sorumluluğuna ne de ülkesinin birlik ve beraberliğini düşünen birisine yakışmayacak en provokatif, en sansasyonel ve en sorumsuz sloganları atıp durdular.
Buradan operasyonun başarısız olduğunu itiraf etmek zorunda kalan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum. Bir kez olsun evlatlarını kaybeden aileler ile empati yapın. Bir kez olsun samimi bir şekilde muhasebe yapın, “nerede hata yaptık?” diye kendinize sorun ve hem kendinize hem çevrenize çeki düzen verin
Evet haklısınız sayın Erdoğan; son derece başarısız bir operasyon gerçekleştirildi ve 16 canımızı yitirdik. Şehitlerimize saygımızdan bugüne kadar operasyonla ilgili açıklama yapmamaya, soru sormamaya özen gösterdik.
Ama madem ki iktidarda olanların hataları örtülmek için hedef saptırılarak ve hatta daha da ileri gidilerek isimlerimiz verilmek suretiyle bizler suçlanıyoruz; o zaman sormak bize, vatandaşlarımıza hesap vermek ise iktidara düşer.
Şimdi kulağınız açın ve nerelerde hata yaptığınızı dinleyin! Evet, bu operasyon planlama, uygulama ve kamu iletişimi açısından tam bir başarısızlıktır. Operasyon sonrası sergilenen tavır ise sorumsuzluk ve duyarsızlıktır. Planlama hatası vardır; çünkü dünyanın hiçbir yerinde kurtarma operasyonu ile kapsamlı terör operasyonu aynı anda icra edilemez.
Kurtarma operasyonunda esas olan kurtarılacak kişilerin hayatıdır ve onların hayatını riske edecek hiçbir adım atılamaz. Bunun için dakik, noktasal ve ketum bir planlama yapılır. Kapsamlı terör operasyonunda ise esas olan terör örgütüne mümkün olan en büyük zararı vermektir; bunun için de en yıpratıcı, caydırıcı ve kapsamlı araçlar kullanılır.
Şimdi sormak vaktidir: Siz noktasal bir kurtarma operasyonu mu yapmak istediniz; yoksa insanlarımızın hayatını riske ederek kapsamlı bir terör operasyonu mu yapmak istediniz? Dünyanın neresinde bir ülke, bir terör örgütünün elinde olan insanlarını uçakla, topla, tüfekle kurtarmaya kalkışmış ve başarılı olmuştur…
Uygulama olarak yanlıştır; çünkü operasyon şok etkisi yapacak şekilde insanlarımızın tutulduğu yere yönelik uygulanmamış; hava bombardımanı dahil olmak üzere insanlarımızın canını ikincil plana atacak şekilde başlatılmıştır. Böylece terör örgütüne canice eylemlerini adeta uygulama vakti ve fırsatı tanınmıştır.
OPERASYON İFŞA EDİLDİ
Öte yandan Cumhurbaşkanı, operasyonlar sürerken, akıl almaz bir şekilde müjde vereceği açıklaması ile harekatın hedefinin insanlarımızı kurtarmak olduğu imasında bulunarak, bütün operasyonu ifşa etme gafletinde bulunmuştur. Sonuç müjde yerine büyük bir acı ve keder olmuştur.
Kamu iletişimi ise hata ötesinde vahim bir şekilde icra edilmiştir. Kayıplarımıza ilgili devlet yetkilileri “siviller” ve “güvenlik görevlileri” gibi farklı ifadeler kullanmış, operasyon ile ilgili detaylar şeffaf bir şekilde paylaşılmamıştır.
Muhalefet partileri önce ağır hakaretlerle suçlanmış; sonra sadece Mecliste grubu bulunan partilerle sınırlı bir bilgilendirme yapılmıştır.
Operasyon ile ilgili bilgiye dahi sahip olmayan ve terör olayını anında lanetleyen muhalefet liderleri en ağır hakaretlere maruz bırakılarak, böyle günlerde en çok ihtiyaç hissedilen milli birlik ve dayanışma iklimine darbe vurulmuş ve şehitlerimiz henüz defnedilmemişken adeta onların kanı üzerinden siyasal çıkar elde edilmeye çalışılmıştır.
Bu nasıl umursamaz bir tavırdır. Ülkenin başındaki Erdoğan “başarısız bir operasyon” oldu diyor, Tamam peki, bu başarısızlığın sorumlusu kim? Milli Savunma Bakanı çelişkili ifadeleri tekrarlayıp duruyor. İç işleri bakanı zaten kaptırmış kendisini sürekli slogan atarsam kimse beceriksizliklerimi fark etmez diye düşünüyor. Kim sorumlusu bu giden canların?
Muhtemeldir ki siyasi otorite, ülke gündeminde can yakıcı şekilde var olan ekonomik ve siyasal sorunları unutturabilmek için, Karadeniz’de doğal gaz keşfi ve aya gitme projesi gibi yeni müjdeler bulma ihtiyacı hissetti ve bu yönde talimat verdi.
Eğer operasyon başarılı olsaydı yoksulluklar, yolsuzluklar ve yasaklarla boğulmuş gündemi örtecek bir bahar havası estirilecekti; Başarısızlık halinde ise bütün bu süreçten habersiz olan muhalefeti terörle ilişkilendirip itham ederek yeni bir kutuplaşmanın önü açılacaktı.
Bu başarısız ve sorumsuz operasyonun sorumlusu da sizsiniz. Hiçbir şekilde sizin sorumluluğunuzu hatırlatmayalım öyle mi? Bunun yerine Erdoğan, vicdanı zerre sızlamadan yüreği kanayan bir anayı, parti kongresinde siyasi bir faaliyet olarak arasın öyle mi?
Kırk yıldır kan akıtan bir terör örgütü var. Bu memleketin, bu vatanın, bu ülkenin çocuklarına dair zerre derdi olan oturur bir düşünür. Ama siz ve ortağınız aklı selimle düşünmek bir yana, ağzını açanı terörist ilan ediyorsunuz. Sizi bir kez daha aklı selime davet ediyoruz. Terörle mücadele edebilmenin ön şartı hukuk devletidir.
Sayın Bahçeli, hukuk devletine hakaretler savurarak, AYM Başkanını tehdit ederek, Yargıtay’a emirler yağdırarak sadece ama sadece bu ülkeye zarar verirsiniz. Bütün bunları niçin yaptığınızı biliyoruz. Çünkü ülkeyi yönetemiyorsunuz. Hiçbir başlıkta ne yaptığınızı bilmiyorsunuz. Kimsenin zerre miskal yaptığı işi umursadığı yok. Bütün kurumların tamamı bir kişiyi ikna etmek, tatmin etmek veya o kişinin gözüne girmek üzere çalışıyor.
Kendinize gelin. Bölücülük yapmayın. Fitne fesat üretip durmayın. Bütün bunları niçin yaptığınızı çok iyi görüyor millet. 1990’larda da böyleydi. Ülkeyi yönetemedikçe slogan atarlardı. Ülkeyi yönetemedikçe bağırmaya başlarlardı.
Ülkeyi yönetemedikçe milleti birbirlerine düşürürlerdi. Ülkeyi yönetemedikçe siyasi partileri hain, şeriatçı, bölücü nitelemelerle kapatmaya yönelirlerdi. Sonuç felaketle bitti. Aynı yolda tam gaz gidiyorsunuz.
Basit bir taktikleri var: yalanı büyüt, palavrayı büyüt acı gerçekler görülmesin. Kimse hesap sormasın. Hatta işi tersine çevirelim. Biz vatandaşa hesap soralım. Bunu da duyuralım ki herkes sinsin. Aynen öyle değil mi kardeşlerim. Normal bir demokraside vatandaş yönetenlere hesap sorar.
UZAY PROJESİ
Sayın Erdoğan son aylarda da defalarca söylediniz. 2023’de dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına gireceğiz deyip duruyorsunuz. 2023’e sadece 22 ay kaldı. Allah rızası için bunu nasıl gerçekleştireceksiniz.
Başbakanlığı bıraktığımızdaki büyüme oranını korusaydınız bugün Türkiye çoktan 1 Trilyon doları aşmış bir ekonomiydi. Siz bırakın ekonomiyi büyütmeyi beş yılda 700 milyar dolara indirdiniz.
Bugün üç dört sıra gerileyerek dünyanın 20. Ekonomisi haline geldik. Peki Allah rızası için soruyoruz: 2023’te nasıl ilk 10 ekonomi arasına gireceğiz. Ha bire ilk 10’a gireceğiz deyip duruyorsunuz. Lafla peynir gemisi yürümez. Palavrayla, propaganda ile ülke yönetilmez. Var mı bu soruya bir cevabınız.
Cevap şu 2023’te aya gidiyoruz ama siz bizim sorumuza cevap verin. Zehirli yılan dediği, Türkiye’nin en zeki evlatlarının kafasını ezerek mi gidecekmiş aya?
Cumhurbaşkanı esnafın arasına giremiyor. Mutfağı yanan, cebi yanan vatandaşının yanına gidemiyor Ortağı ülkenin yarısına gidemiyor, ama aya gidiyoruz Milletin tek bir ay derdi var, o da ay sonunu getirmek.
Bir ülkede ekonomi açık veriyorsa, adalet açık veriyorsa, hukuk açık veriyorsa, hazine açık veriyorsa, liyakat açık veriyorsa, hepsinden önemlisi demokrasi açık veriyorsa, hukuk devletinden nasibini almamış yönetimler genellikle açığı kapatmak için afaki, hesapsız, ayarsız projelerin peşinde koşarlar.
Dünyada bunun tonla örneği vardır, halkının yaşadığı acıları umursamadıkları için, milletin çektiği cefayı umursamadıkları için, herkesi susturacak projeler uydururlar.
Bu projeler görünürde karşı çıkılacak projeler değildir. İşte bu ülke de kim aya gitmemize, bizim de güçlü bir uzay programına sahip olmamıza karşı çıkabilir. Elbette olmasını her birimiz isteriz.
Ama vatandaşın markete, bakkala, pazara gitmekten korktuğu bir ülkede birileri aya gidiyoruz diyorsa yine cambaz ipe çıkmış demektir.
S-400 KONUSU
Geçen hafta bu iktidar aniden S-400 füze savunma sistemiyle ilgili tam bir U-dönüşü yaptı. İki yıldır milletin cebinden hesapsızca harcayarak girdikleri S-400 işinden vazgeçiyorlarmış!
Gerçi biz de şaşırdık. Bu durumu Savunma Bakanı açıkladı, normalde ne zaman bir şeyi berbat etseler, zor bir durum ortaya çıksa ismini bilmediğimiz bir vali, genel müdür filan açıklardı. Neyse tam bir U-dönüşü. Ne memleketin itibarı ne milletin haysiyeti umurlarında.
Kendilerinin zaten böyle sorunları yok, Trump aptal der sus pus olurlar, Biden Türkiye’nin iç işlerine karışacağını söyleyen düşmanca ve ahmakça laflar eder bunlar sus pus, bir cevap bile veremezler, yahu Erdoğan, Biden’ın ismini bile ağzına almaya korktu, yok çay içmişler de ayıp ediyormuş da, ne diyorsun bir duyalım. Üniversite önündeki çoluk çocuğa gelince aslan kesiliyorsunuz, Washington’u, Pekini, Moskova’yı görünce kuzu.
Suriye’de onlarca askerimiz Rusya destekli rejim operasyonunda şehit edildi, değil kınamayı, değil n’oluyoruz demeyi, soluğu Moskova’da Putin’in ayağında aldılar, Konu Trump ve Putin olunca süt dökmüş kedi, Twitter'da gencin biri eleştiri yapınca aslan.
Konu Çin olunca sesi kısılan, sus-pus olan küçük ortağı Bahçeli, üniversiteli 18-20 yaşındaki gençleri, bu memleketin evlatlarını zehirli yılan gibi görmekten geri durmuyor, Milletin bu ekonomik yoklukta 2,5 milyar dolarını, 20 milyar lirasını gömüp, depoya kaldırdıkları S-400’ü ne yapacaklarını şaşırmışlar,
BİDEN’IN ETEĞİNE YAPIŞMIŞLAR
Biden yönetimiyle görüşmek için kıvranıp duruyorlar, Amerikan başkanı seçileli üç ay olmuş hala görüşmeyi becerememişler. Sağlık bakanının aşı olsa yapacağız demesi gibi, Biden’la bir görüşsek S-400’ü, Suriye’yi ve diğer meseleleri de halledeceğiz diye düşünüyorlar.
Biden’ın eteğine yapışmışlar, mesaj üstüne mesaj gönderiyorlar, ne dedikleri belli değil, daha bir ay önce Erdoğan: “Şu anda S-400'de birinci paketi halletmiştik, şimdi de ikinci paket daha önce yaptığımız görüşmeye dayalı olarak devam ediyor. Biden yönetiminin buna ne diyeceğini biz bilmiyoruz, ama savunma adımlarımızı bir yerlerden izin alarak atamayız.” demişti. Ne oldu peki? Tabi ki u-dönüşü!
S-400’e ödediğimiz 20 milyara mı yanarsınız, kullanmadığımız S-400 için ekonomimizin ödediği milyarlarca dolar bedele mi yanarsınız, sabah akşam yerli-milli palavraları atanların, milletin zekasına hakaret etmesine mi yanarsınız.
Bu kafayla Erdoğan, ortağı Bahçeli ile beraber vallahi bırakın devleti otopark işletemez otopark. Ne dediği belli değil, dün dündür lafı bayağı ciddi bir yaklaşımmış bunların yanında. Bunlarda dün dündür bile yok, bunlarda bir dakika önce bir dakika sonra var,
Şimdi bu bakan bal gibi U-dönüşü, bal gibi kendi sözünü inkar, bal gibi ülkenin itibarını ve milletin haysiyetini ayaklar altına alan bir model de bulmuş: Girit Modeli.
Nedir Girit Modeli? Türkçesi şu, biz S-400’yü çürümeye bırakıyoruz, milyarlarca doları da çöpe atıyoruz. Dün ne dediysek bugün inkâr ediyoruz. En temel insan hakları artık tehdit altındadır,
DOĞU TÜRKİSTAN MESELESİ
Bu iktidarın amigo siyasetinin altında insan hakları inim inim inlemektedir. Bakınız, dünyanın her yerinden feryatların yükseldiği bir büyük zulmü de Çin’de Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz yaşıyor. Bakın, dünyanın feryat ettiği bu olaya biz kahroluyoruz, bütün dünya ayakta, bir tek Türkiye hariç,
Hatta Türk Dışişleri Bakanı böyle bir dönemde tarihe bir utanç abidesi olarak geçecek şu cümleleri telaffuz edebildi: “Çin’in güvenliği bizim güvenliğimizdir. Çin aleyhine hiçbir harekete hatta yayınlara dahi izin vermiyoruz”.
Bu nasıl bir onursuzluktur. Türk Dış İşleri Bakanı bu cümleleri nasıl söyler, siz kimin dışişleri bakanısınız? Ama bu iktidara biliyorsunuz hiçbir şey yapışmıyor.
Tam bir teflon siyaseti. Bir de üste çıkıyorlar. Bütün mazlumlara sahip çıkıyorlarmış, bütün mazlumların yanındalarmış, palavra üstüne palavra. Yahu senden fazla bir şey istenmiyor. Sadece iki şey yap yeter.
Bir, çık açıkça Çin’in soykırım politikalarını eleştir. İki, bu mazlumların Türkiye’deki akrabalarına zulmetme. İkisini bile yapmadıkları gibi İç İşleri Bakanı “büyük oyunu görmüş ve çözmüş”, Ne diyor İç İşleri Bakanı: “Uygur Türklerinin okyanus ötesinden planlanan uluslararası çatışma vesilesi yapılmak istenilmesine” müsaade etmeyeceklermiş…
Eee tabi, onca yılın tecrübesi var. Okyanus Ötesini siz daha iyi bilirsiniz, bu nasıl bir zillettir. Çin’i protesto eden Doğu Türkistanlı kardeşlerimize neler yaptıklarını gördünüz değil mi? Yaka paça sürüklüyorlar,
Çin’i protesto edemezsiniz, namusuyla oynanan Türklerin hakkını arayamazsınız. Anası-babası işkencelerde öldürülenlerin hesabını soramazsınız, bizim iktidarımızda bunlara müsade edemeyiz diyorlar. Çünkü biz yerli, milli hatta Çinli bir iktidarız diyorlar. Çin Uygurlu kardeşlerimizi Çin’de toplama kamplarında hapsediyor, bu iktidar da Çin’i protesto edenleri Türkiye’de ev hapsinde tutuyor,
Bu nasıl bir utançtır. Yasa çıkarın hatta Bahçeli ile hazırlayacağınız anayasanın başına yazın Türkiye’de Çin’i protesto etmek yasaktır diye. Nasıl olsa yasaklamaya alıştınız. Bunlar burada da kalmaz. Rusya'yı protesto etmek zaten yasak... Bunlar şimdi kıvranıp duruyorlar İsrail’le nasıl bir yol buluruz da onca büyük laftan sonra arayı düzeltiriz diye... Amerika’ya neredeyse yalvarıyorlar…hallerini görüyorsunuz...
Tabi Trump aptal olma diye hakaret ettiğinde milletin onurunu koruyup cevap vermek yerine sineye çekersen Biden da sana bu muameleyi yapar.
Siz alışıksınız da millet alışık değil onuruyla oynanmasına, yarın aralarını düzeltsinler, aynen Çin’i protesto nasıl yasaksa; İsrail'i Amerika'yı da protesto etmeyi yasaklarlar. Yerli, milli ve Çin ipotekli iktidara da bu yakışır zaten. Asgari bir demokrasinin olmazsa olmaz şartı izinsiz ve şiddetsiz protesto hakkıdır, Bu hak bugün fiilen bu iktidar elinde ortadan kalkmıştır.
YENİ ANAYASA
Şimdi de Yeni Anayasadan bahsetmeye başladılar. Acaba hangi ihtiyaca binaen? Bunların bahsettikleri anayasa bizim önerdiğimiz Güçlendirilmiş Parlementer Sistem’e nazire yapar gibi Tam Güçlendirilmiş Başkanlık Sistemi’nden başka bir şey değil.
Sormazlar mı insana, “Meclis, yargı, medya, iş dünyası elinizde, çıkardığınız dernekler yasasıyla sivil toplumu da baskılamakta, cendere altına almaktasınız. Adeta Güçler Birliğini zaten oluşturmuş durumdasınız. Peki bu güçle neyi yapamıyorsunuz da yeni anayasa ihtiyacından bahsediyorsunuz?
12 Eylül anayasasının zaten neredeyse yüzde yetmişi değişmemiş miydi? Cumhurbaşkanlığı sistemi zaten Erdoğan’ın eline her şeyi tek başına belirleyebilme, denetlenmeme, kanunların etrafından dolanabilme imkanını yeter derecede sunmamış mıydı? İktidarın hangi ihtiyacına binaen şimdi yeni bir anayasadan söz edilir oldu? Demokratikleşmede geriye düşüş oldu da, sayın Erdoğan elindeki bunca güce rağmen bundan mı mustariptir? Nedir gerçekten ihtiyaç?
E çıkıp da “Anketler iyi görünmüyor. Biz iktidarı kaybetmeme adına düzenlemeler yapmak istiyoruz” diyecek halleri de yok. Nasıl diyecekler ki “siyasi partiler ve seçim yasasını kendi lehimize olmak kaydıyla değiştirmek istiyoruz” diye.
Son günlerde yaptıkları operasyonların da rüzgarıyla “biz terörle mücadele adına parti kapatmayı kolaylaştırmak istiyoruz yoksa karşı mı çıkıyorsunuz” diyerek, yine toplumu “bizden misin terörden yana mısın?” diyerek bölmekten başka bir amacın dışında neyi tasarlıyor olabilirler.
Zaten yoksulluktan, işsizlikten kırılan halkın karşısına bu defa da “bakın memleketin hayrına, terörü de cezalandırmaya matuf yepyeni, yerli-milli bir anayasa yapmak istiyoruz ama yaptırmıyorlar” mı diyeceksiniz? Ekonomik sıkıntıları unutturup(!) halkın önüne bu konsolidasyon malzemesini mi koyacaksınız?
Bir taraftan anayasa mahkemesi kararları “bağlayıcı değil, yönlendiricidir” gibi vahim cümleler kurup hiçbir şeyin kendilerini bağlamadığını izhar ediyorlar, diğer taraftan yeni anayasa diyorlar.
Eğer amaç, inşa ettiğiniz OHAL rejimini daha da sağlamlaştırmaya dönük olarak engelleri kaldırma hedefine matuf ise bilin ki bu niyetiniz hem içeride hem de dış dünyada itibar kaybettirmekten başka bir işe yaramaz. Konsolide ettiğiniz kitleler dışında da alıcı bulmaz.
Küçük ortağınızın çok hevesli olduğu üzere muhalifleri cezalandırma, elini kolunu bağlama, hareket edemez hale getirme; bazı sivil ve resmi kurumları bypass etme ve kapatmayı anayasal kılıfa sokma amacı taşıyorsanız bilin ki bu en az ihtiyacımız olan şeydir.
MUHALEFET BLOĞUNDA ÇATLAK OLUŞTURMAK İSTİYORLAR
Burada belli ki sadece insanların cebini yakan ekonomi gibi hayati gündemleri değiştirmeyi amaçlamıyorsunuz. Bir amacınız da Güçlendirilmiş Parlementer Sistem tartışmalarını sulandırıp o blokta bir çatlak oluşturmak. Aklınızca o kozu muhalefetin elinden alıp muhalefeti “yaptırmayız” bloğuna mahkum etmeye çalışıyorsunuz.
O yüzden hem gücü pekiştirme amaçlı yapısal değişikliklere gitmek, hem elinizi daha da güçlendirici uygulamaları meclisten geçirmek, hem de daha demokratik bir alan oluşturma amacıyla yeni bir anayasa yapma gayretinin hepsi aynı sepette yer alamaz!
Hele ki halihazırda, mesela anayasa mahkemesinin kararlarının uygulanmasına direnen yerel mahkemeler gerçeği, o kararların “bağlayıcı değil yönlendirici olduğu”nu söyleyen hukukçu başdanışmanların söylemleri ayyuka çıkmışken, hangi reel ihtiyaçlara binaen uyulması garanti edilecek düzenlemeler yapacaksınız ki?
Ya yaptığınız o düzenlemelere de uymayacaksınız ya da halihazırdaki fiili durumu kurumlar ve kurallar nezdinde yasalaştıracaksınız.
Toplumu, ülkeyi boşuna oyalamayın, göz boyamaya çalışmayın. Sizin gerçekten ülkenin ihtiyacı olan “yenilikler” yapmaya artık ne yüzünüz var, ne de takatiniz.
Artık bütün memleket öğrendi ki gerçek bir hukuk ve demokrasi hamlesi zaten bu başkanlık sisteminde kalarak olamaz!
Gelecek Partisi olarak, tüm bu sorunların kaynağı olan Sistemin değişikliği için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem modelimizi sizlerle paylaştık. Yine bugün şahit olduğumuz ve iktidarın çürümesine sebep olan siyasi atmosferin kalıcı olarak çözülmesi için de geçtiğimiz hafta Siyasi Ahlak Reformu: Temiz Siyaset Belgesini açıkladık.
Türkiye’nin tüm sorunlarını çözmek için adım adım hazırlıklarımızı yapıyoruz. Bugüne kadar Ekonomide, Siyasal Sistemde ve kamu düzeninin niteliğinde çalışmalarımızı sizlerle paylaştık. Önümüzdeki dönemde de Türkiye’nin tüm temel meselelerini çözüme kavuşturacak çalışmalarımızı sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz.
Bu çalışmalarla, Türkiye’deki muhalefet geleneğine de yeni bir sayfa ekliyoruz. Biz buradayız. Hazırız. Türkiye’nin geleceği parlaktır. Hiçbir şey bitmedi. Her şey bugün yeniden başlıyor."