Gelecek Partisi Genel Başkanı, Davutoğlu, partinin ilkelerini ve kurucu üyelerini açıkladı. "Zamanı geçmiş eski sözleri tekrar etmeye değil, ‘yeni şeyler söylemeye’ geliyoruz" diyen Davutoğlu, Gelecek Partisi'nin 'her kesimden insanı barındırdığının' altını çizdi. Manifestoda popülist söylem ve lider yönetimi yerine çoğulcu demokrasi ile liyakat vurgusu öne çıktı. Davutoğlu paralel yapı diyerek FETÖ ile mücadeleden taviz verilmeyeceğinin altını çizerken 'hak, hukuk liyakat' başlıklarını ön plana çıkardı. Yeni Anayasa, Partiler Kanunu'nda değişiklik, seçim barajının kaldırılması ise vaatler arasında kaldı.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, dün İçişleri Bakanlığı'na kuruluş dilekçesini verdiği Gelecek Partisi'nin vizyonu ve programını Ankara Bilkent Otel'de düzenlenen basın toplantısı ile kamuoyuna duyurdu.
Basın toplantısından ilk kareler
Ahmet Davutoğlu salona eşi Sare Davutoğlu'yla birlikte giriş yaptı. Davutoğlu, sol yanına partisinin kurucular kurulundaki en genç isim olan 22 yaşındaki İsmail Günaçar’ı oturttu.
KORKU ATMOSFERİNE RAĞMEN, YOLA ÇIKTIK
Ahmet Davutoğlu'nun basın toplantısından yaptığı açıklamanın tam metni şöyle:
"Yeni bir ufka yeni bir geleceğe yürüme iradesi gösteren değerli arkadaşlarım,
Hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum. Bugün “Gelecek milletimizindir, gelecek Türkiye’nindir” diyerek partimizin kuruluşunu ilan ediyoruz. İlk adımını samimiyetle ve kararlılıkla attığımız bu kutlu yürüyüşün halkımız, ülkemiz ve insanlık için hayırlı olmasını diliyorum. İnsanlığın ve milletimizin kritik bir süreçten geçtiği tarihi bir eşikte, benzer nice doğumlara şahitlik etmiş Anadolu’nun kalbi Ankara’da arkadaşımızla birlikte tarihin ve milletimizin huzurundayız. Bütün baskılara ve oluşturulmaya çalışılan korku atmosferine rağmen cesaretle, samimiyetle ve basiretle omuz omuza vererek, Cumhuriyetimizin 100. Yılına hazırlandığımız bu dönemde, ülkemize demokratik ve müreffeh bir gelecek ufku çizmek için bir araya geldik.
Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu'nun parti tanıtım konuşması
Yetmiş yıllık demokrasi tarihimizin sancıları içinden geçmiş üç nesil olarak buradayız. Aramızda demokrasiye geçiş sancılarını yaşadığımız kırklı yılların sonlarında doğup milletimizin tarihine bir kara leke olarak geçen 27 Mayıs’ı çocuk olarak yaşamış olanlarımız var. 1968 kuşağının idealist heyecanlarını yaşayanlarımız da var, 12 Eylül’ü farklı siyasi akımlarda ama aynı koğuşlarda geçirenlerimiz de var.
Demokrasimizin karanlık bir tünele girdiği o yıllarda gözünü dünyaya açanlarımız da var, o günlerde yıllarca özgürce doğan bir güneşi bir şafak vaktinde seyredebilmek için gün sayanlarımız da var. Doksanlı yıllarda Soğuk Savaş’ın bitmesiyle yeni ümitlerle birlikte doğanlar da var, aynı yıllarda kıyafeti yüzünden bütün geleceğinin kararması ile büyük acılar yaşayanlar da var. Özgürlükler açısından 28 Şubat’ın dondurucu soğuğunda doğanlar da var, bu dondurucu soğuktan bahara yürüyüşümüzde sınavdan sınava girenler de var.
SANCILI SÜREÇLERİ YAŞAYAN ÜÇ NESİL BURADAYIZ
Ve nihayet 15 Temmuz’da hain bir çeteye karşı omuz omuza vermiş kahramanlar da var, bu onurlu mücadele sonrasında tam demokratik bir düzene geçeceğimizi ümit ederken düşüncelerini ifade etmekten dahi mahrum bırakılanlar, 28 Şubat’ta büyük fedakarlıklarla tohumları atılan fikir ve bilim kurumlarının tasfiye edilmesi çabalarına şahitlik etmek zorunda kalanlar da var. Bütün bu sancılı süreçleri yaşayan üç nesil bir arada ve buradayız. Farklı yaşlardayız ama hepimiz genciz. Farklı inançlara mensup, farklı dilleri konuşan, farklı etnik kökenlerden gelen ancak bu aziz toprakları vatan bilen ve geleceğe birlikte yürümeyi şiar edinen bir topluluğuz.
YENİ ŞEYLER SÖYLEMEYE GELİYORUZ
Farklı kökenlerdeniz ama hepimiz eşit ve onurlu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyız. Üç nesil olarak çok sancılar yaşadık, çok acılar gördük. Ama geçmişe değil geleceğe, nefrete değil sevgiye, öfkeye değil merhamete, korkuya değil ümide ayarlıyız. Geçmişe ağıt yakmaya değil, ortak bir GELECEK inşa etmeye geliyoruz. Zamanı geçmiş eski sözleri tekrar etmeye değil, ‘yeni şeyler söylemeye’ geliyoruz.
Yeni şeyleri ancak geçmişten ilham alarak geleceği inşa edecek olanlar söyleyebilirler. Yeni şeyleri ancak korkulardan ve tabulardan kurtulmuş olanlar söyleyebilirler. Yeni şeyleri ancak bugüne inançları ve yarına umutları olanlar söyleyebilirler. Susmaya değil konuşmaya, şikâyet etmeye değil çözüm üretmeye, bağırmaya değil sakince ve muhabbetle hitap etmeye, surat asmaya değil tebessüm etmeye geliyoruz.
Ahmet Davutoğlu ve eşi Sare Davutoğlu
Gün bizi ayıran politikaları değil, bizi birleştiren ilkeleri konuşma günüdür. Bu gelecek yürüyüşünde bize rehberlik edecek olan temel ilkelerimizi milletimizle paylaşmak ve bir anlamda ahitleşmek istiyoruz.
ORTAK AKILLA YÖNETİM
Aziz milletim, Değerli arkadaşlarım,
Cumhuriyetimizin 100. yılına yürürken küreselleşme ile birlikte tarihi akışın büyük bir ivme kazandığı, geleneksel değerlerin bütün dünyada yeniden keşfedildiği, modern yapıların ve anlayışların yeni bir dönüşüm süreci içine girdikleri kritik bir tarihi eşikte, kapsayıcı bir yenilenme ihtiyacına cevap oluşturmak üzere yola çıkıyoruz.
Bu çerçevede; sesiller aşan ortak aklın ürünü olan değerlerin korunması bağlamında geleneğe saygılı, birey hakları, vatandaşlık hukuku ve milli egemenlik bağlamında modern ve çağdaş, sınır aşan teknolojik etkileşim ve yerküredeki her gelişmeye açık olan bir gelecek vizyonu bağlamında küresel bir siyaset anlayışını benimsiyoruz. Siyasetimizin temel felsefesi, geleneğe saygılı özgürlükçülüktür. Geleneğe bağlılığımız statükoculuk değil, modernliğimiz geleneksel değerlerimizden kopuş değil, küreselliğimiz teknolojik değişim karşısında insani özü ihmal eden bir edilgenlik değildir.
Milletimizin tecrübelerinden neşet etmiş değerlerini de, modernleşme sürecimizin eseri olan ve Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde kurulan Cumhuriyetimizin ve demokrasimizin birikimini de koruyacak ve gelecek nesillere aktaracağız.
Bu doğrultuda, gençlerimizin küresel etkileşimin olağanüstü artmakta olduğu bir geleceğe saygın özneler şeklinde hazırlanmasını sağlayacağız. Siyasetimizin temeli, insan onurunu korumak ve yüceltmektir. İnsanı ve onurunu varoluşumuzun temeli, bütün siyasi mekanizmaları, kuralları, kurumları ve teamülleri birer araç olarak görüyoruz. Devletin asli sorumluluğu vatandaşlarının onurlu bir hayat sürmelerine zemin oluşturacak siyasi, kültürel ve ekonomik şartları sağlamaktır.
İnsanı ve onun temel haklarını ihmal eden veya ikincil konuma indirgeyen hic¸ bir devlet baki olamaz. Demokratik bir yönetimin esasını temel hak ve özgürlüklerin bütün vatandaşlar tarafından eşit ve özgür bir biçimde kullanılabilmesi oluşturmaktadır. Geleneğimizde esasları konmuş olan canın, aklın, neslin, inancın ve mülkün korunması kamunun sorumluluk alanlarını, çağdaş toplumsal hayatın temelini dokuyan evrensel insan hakları beyannamesi vatandaşların temel özgürlük alanlarını tanımlar. Hedefimiz can ve mal güvenliğini, inanç ve ifade özgürlüğünü, örgütlenme, eleştiri ve gösteri özgürlüğünü tam anlamıyla sağlayan bir hukuk düzenidir.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ VE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜN OLDUĞU BİR DÜZEN İNŞA EDECEĞİZ
Düs¸ünce ve inanç hürriyetini kısıtlayarak bireyin özgür iradesini yok etmeye çalışan dinî veya seküler her akım ve rejim, insanın zihnen köleleştirilmesine yol açar. Nitekim bunun örneğini de 15 Temmuz’da her türlü cürmü işleyebilecek birer robota dönüşen darbecilerde görmüştük. Dünyada otoriter ve popülist egˆilimlere yönelis¸ olduğu bir dönemde kendi özgür iradesine malik, onurlu ve bas¸ı dik insanların yas¸adıgˆı bir ülke ins¸a etmeliyiz. Basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğünü şiar edinmiş demokratik bir toplumun temel ihtiyacıdır. Bunu yok etmek, usulsüz ve baskıcı metotlarla basında tekelles¸meye yönelmek, Türkiye’nin zihni kapasitesini daraltmaktadır. Basının baskı altında olmadan, sansür ya da oto sansürün uygulanmadığı, gazetecilerin keyfi gözaltı ya da tutuklamalara ve yargılamalara maruz kalmadığı bir düzen inşa edeceğiz.
Siyasi yöntem ilkemiz kapsayıcılıktır. İnsan onuru ile taçlandırılan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kimliği taşıyan herkes mutlak anlamda eşittir. Etnik, dini ve mezhebi kimlik ayrımlarına dayalı yaklaşımlara karşı toplumun her kesimini ve her bireyini kapsayan bir siyasi anlayışın sözcüsüyüz. Farklılıkların güven ve huzur ortamında bir arada yaşamasının teminatı olan kapsayıcılık ilkesi bağlamında çoğunlukçuluğa karşı çoğulcu bir yaklaşımı hayata geçireceğiz. Ülkeleri aidiyet bilinci kurar ve ayakta tutar; ekonomik, siyasi ve askeri güç ise yükseltir ve tahkim eder. Son derece zengin bir kültür harmanını bünyesinde barındıran ülkemizde yaşayan her kültür, dil, inanç ve gelenek milletimizin ortak mirası olarak saygıdeğerdir.
ANA DİLİN KULLANIMI AİDİYET BİLİNCİNİ GÜÇLENDİRİR
Bütün kültürel kimliklerin kültürel miraslarını koruma ve kültürlerini geliştirme haklarını temel bir insan hakkı olarak görüyor ve devletçe desteklenmesini savunuyoruz. Bu bağlamda tüm demokratik ve kalkınmış ülkelerde olduğu gibi, ana dilin eğitimde ve sosyal hayatta öğretilmesi ve kullanımı, vatandaşlarımızın bu vatana duydukları aidiyet bilincini güçlendirecek, toplumsal barış ve dayanışmamızı tahkim edecektir. Bunu ayrıca uzun tarihi süreçlerde Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu ve Orta Asya’daki akraba topluluklar ile aramıza girmiş kültürel bariyerleri aşmamızı sağlayacak stratejik bir unsur olarak değerlendiriyoruz.
TEMEL İLKEMİZ ÇOĞULCU DİN ANLAYIŞIDIR
Farklı toplum kesimlerini ilgilendiren bu hassas süreçlerin her tür istismarı ortadan kaldıracak şekilde katılımcı bir ortak akılla yürütülmesi büyük önem taşımaktadır. Partimiz bu ortak akıl süreçlerinin öncüsü ve destekçisi olacaktır.Siyasetimizin vicdani ilkesi din ve inanç özgürlüğüdür. Kısıtlayıcı laiklik anlayışı da, dine siyasal düzen içinde işlevsel bir rol tanımlama çabası da, tek bir dini akımın siyasal düzeni antidemokratik yöntemlerle ele geçirerek din-siyaset ilişkisini belirleme iddiası da, küreselleşmeyle derinleşen varoluşsal sorunlar karşısında geçerliliğini yitirmiştir.
Siyaset alanında herkes kendi imtihanını vermeli ama dini değerleri bu imtihan sathına sokmamalıdır. Hak ve makam talepleri ibadet üzerinden değil adalet, ehliyet ve liyakat temellerine dayalı hukuk ve teamül üzerinden geçekleşir. Devlet, bütün dini/mezhebi/felsefi anlayışlara ve topluluklara aynı mesafede olmalı ve eşit yaklaşım göstermelidir. Bu çerçevede temel ilkemiz özgürlükçü laiklik ve çoğulcu din anlayışıdır.
Alevi yurttaşlarımızın inanç ve öğreti temelli taleplerine, geleneksel Mürşid, Pir ve Dede ocakları esas alınarak ve modern Alevi örgütlerinin talepleri göz önünde bulundurularak, eşit yurttaşlık hakkı ve demokratik uzlaşı temelinde çözüm bulunacaktır.
Gayrimüslim vatandaşlarımızın talep ve sorunları, eşit vatandaşlık ve din ve vicdan özgürlüğü ilkeleri temelinde çözülecektir. Hangi görüş ve ideolojiye mensubiyet söz konusu olursa olsun, siyasetin dini semboller ve hassasiyetler üzerinden güç devşirmesinin önüne geçecek bir kurallar ve teamüller manzumesi oluşturulacaktır. Dini ya da seküler hiçbir yapının devlet içinde ayrıcalıklı bir konum elde etmesine müsaade edilmeyecektir.
Toplumun manevi olgunluğu için çaba göstermesi gereken dini/mezhebi referanslı yapıların, devletin rasyonel bürokratik mekanizmalarla işleyen yapısına müdahale ederek paralel yapılanmalara yönelmesi engellenecektir. Siyasetimizin meşruiyet temeli özgürlük-güvenlik dengesine dayalı kamu düzenidir. Özgürlüğü garanti edilmemiş insanın kendi onurunu koruması, güvenliği tehdit altında olan birinin kendi özgürlük alanını yaşaması mümkün değildir. Güvenlik adına özgürlüklerin kısıtlanmasının insan onurunu yok eden dikta rejimlerine, özgürlük adına güvenliğin ihmal edilmesinin ise kaosa ve iç çatışmalara yol açar.
Kamu düzenini tehdit eden şiddet ve terör başta olmak üzere her türlü kaos girişimine karşı vatandaşlarımızın canını, malını, hak ve özgürlüklerini koruyacak bir güvenlik ve adalet mekanizmasının işlemesini sağlamanın en temel vazife olduğuna inanıyoruz.
Ülkemiz uzunca bir süredir terör tehditleriyle karşılaşmaktadır. Türkiye’nin hem yurt içinde hem de yurt dışında terörizmle güçlü bir mücadele yürütmesi bir zorunluluktur. Ancak Türkiye terörle mücadele konusunda her yönüyle eşsiz bir tecrübeye sahiptir. Bu çerçevede, terör ve terörle mücadele söylemi Türkiye’nin enerjisini tüketen, toplumsal uyumunu zedeleyen ve dış politika esnekliğini körelten bir tuzak olmaktan çıkarılmalıdır. Türkiye’nin bu husustaki acı tecrübelerinin ışığında, özgürlükleri korumayı ana vazife gören ve güvenlik açığı üretmeyen bir güvenlik anlayışının hâkim kılınmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
Aziz milletim, Değerli arkadaşlar,
Sağlık ve eğitim konularını vatandaşlarımızın doğumundan hayatlarının sonuna kadar süren temel insan hakları bağlamında değerlendiriyoruz. Bütün diğer insan hakları sağlıklı ve iyi eğitim almış nesiller tarafından hayata geçirilebilir. Sağlık sadece vatandaşların kişisel iyiliği ile sınırlı bir konu değildir. Aksine toplumun geleceğini şekillendiren en temel parametrelerden birisidir. Bu anlamda sağlığı ulusal ölçekli gelecek projeksiyonlarında stratejik bir güvenlik meselesi olarak ele alıyoruz. İnsan onuruna dayalı siyaset anlayışımızın ve insan odaklı kalkınma stratejimizin en temel araçlarından birisi, bütün vatandaşlarımızı kuşatan sağlık politikalarımız ve sosyal devlet uygulamalarımızdır.
EĞİTİMDE TEK TİPÇİ ANLAŞIMI REDDEDİYORUZ
Eğitim de belli yaş sınırları içinde ele alınan formel bir formasyon konusu değildir. Kaliteli bir eğitim için, öğrencilere herhangi bir resmî veya tanımlanmış ideolojinin dayatılmasını reddediyoruz. Eğitimi insan devşirme alanı olarak değil, nitelikli insan yetiştirme alanı olarak görüyoruz. Eğitimde evrensel değerleri ve insan haklarını merkeze alan, farklılıkları bir zenginlik olarak gören, tek tipçi değil, tüm kesimleri kucaklayan demokratik ve çoğulcu bir yaklaşımı benimsiyoruz. Çocukların en temel hakkı sevgi ve şefkat, gençlerin en temel hakkı ümitvar bir gelecek projeksiyonu ve istihdam, yetişkinlerin en temel hakkı onurlu bir hayat standardı, yaşlıların en temel hakkı ise huzurlu çevre şartlarıdır.
Gençlerimizin düşünen, sorgulayan, demokratik değerleri ve geleneklerimizi sindirmiş, farklılıklara saygılı, ahlâki bir duruşla her türlü ayrımcılığın karşısında duracak, çağdaş dünyanın bilgisine hâkim bireyler olmasını arzuluyoruz. Bu hedeflere ulaşabilmenin yolunun ise tam demokratik Türkiye amacımızdan geçtiğini düşünüyoruz. Gençlerin dinamizminden korkanlar, onları dar kalıplara hapsetmektedir. Biz ise o dinamizmi gerçek anlamda hayata geçirebilmek için her alanda ön açıcı özel düzenlemeler gerektiğine inanıyoruz.
Aile toplumun doğal ve temel unsurudur. Bugün bir çok toplum aile kurumunun çözülmesi tehdidi ile karşı karşıyadır. Ülkemizde de yaşadığımız toplumsal sorunların ortaya çıkmadan önlenmesine yönelik sosyal politikaların oluşturulmasında öncelikli unsur aile kurumudur. Bu kuruma olan inanç ve güvenin sağlamlaşması, ekonomik ve sosyal kalkınma politikalarının hayata geçirilmesi sürecinde önemli bir rol oynayacaktır.
CİNSİYET AYRIMCILIĞININ KARŞISINDA FIRSAT EŞİTLİĞİ
Hedefimiz; kadın ve erkeğin birbirine rağmen değil, birbirine güç veren destekçiler olarak hayatın her alanında yan yana ve birlikte yol almalarını sağlamaktır. Partimiz ırk, dil, inanç ve sınıf temelli ayrımcılıkların karşısında durduğu gibi cinsiyet ayrımcılığının da karşısında fırsat eşitliği prensibiyle durmaktadır. Demokratik ve müreffeh bir topluma ulaşma hedefi ile kadınların hayatlarına ilişkin tercihlerini özgürce yapabilecekleri sosyal, siyasal ve ekonomik ortamın oluşması sağlanacaktır. Çevre anlayışımızın temeli mekâna saygıdır. Mekâna saygı, insana saygının ayrılmaz ve tamamlayıcı bir parçasıdır. Varoluşumuzun zeminini oluşturan doğanın ve çevrenin korunması gelecek nesillere olan bir borcumuzdur.
Doğada bize sunulan nimetlerin ekonomik değerinin toplamı, doğanın iç dengesini kaybetmemizin maliyetinden daha yüksek olamaz. Bugün o ekonomik değerleri elde etmek adına maliyetleri gelecek nesillere yüklemeyi, telafisi mümkün olmayan bir sorumsuzluk olarak görüyoruz.
SİYASETTE POPÜLİST SÖYLEMDEN UZAK DURACAĞIZ
Aziz milletimiz, Değerli arkadaşlarım,
Siyasi söylem ilkemiz gerçekçi vizyonerliktir. Özgün kavramları tüketen popülist hamasetten de, ümit ve vizyon içermeyen edilgen bir söylemden de uzak duracağız. Varolan gerçeklik ile gelecek vizyonu arasında söylem-eylem tutarlılığı sağlanacaktır. Yenilenme adına geçmiş tecrübe birikimimizi reddetmeyecek, geçmişe saygı adına da arkaik görüşlere fırsat tanımayacağız. Siyasi iletişim ilkemiz nezakettir. Siyaset dilimiz insan onuruna ve özel hayatın mahremiyetine saygı temeline dayanmaktadır. İnsan onuruna doğrudan saldırı niteliği taşıyan tahkir, küçük görme, aşağılama, hakaret ve nefret dili aramızda barınamaz ve hangi gerekçeyle olursa olsun meşru gösterilemez. Bugün siyasi hayatımızda halkımızın en çok özlediği nitelik seviyeli ve nazik bir siyaset dilidir. Siyasi muhataplarımız bize karşı hangi dili kullanırsa kullansın bu temel ilkeden taviz vermeyeceğiz. Eleştirilerimiz samimi ve yapıcı, düşüncelerimiz açık ve berrak bir dille ifade edilecektir.
GÖRÜNDÜĞÜMÜZ GİBİ OLUP, OLDUĞUMUZ GİBİ GÖRÜNECEĞİZ
Siyasi davranış ilkemiz ahlâki tutarlılık ve şeffaflıktır. Göründüğümüz gibi olup, olduğumuz gibi görüneceğiz. Kibre karşı tevazuyu, israfa karşı tasarrufu, şahsi çıkara karşı kamu çıkarını savunuyoruz. Güç ve iktidar sahibi olmak ayrıcalık değil, ağır bir sorumluluktur.Her türlü açık ve örtülü yolsuzlukla mücadele ve siyasi etik konusunu, ahlâki dokumuzun korunması ve adil gelir dağılımına dayalı sosyo-ekonomik dengenin sağlanması açısından bir zorunluluk ve önşart olarak görüyoruz.
Yolsuzlukların kökünden engellenmesi için kamu adına yapılan her türlü işlem, kamu denetimine açık olmalıdır. Bu ancak şeffaflık ilkesi ile sağlanabilir. Hem devlet yönetiminde hem de siyasette şeffaflığı ve hesap verilebililirliği kamu ahlakımızın en temel ilkeleri olarak benimsiyoruz.
PARALEL YAPILARA ASLA İZİN VERMEYECEĞİZ
Sivil toplum kurulus¸ları her yönüyle s¸effaf olmalı, kayıt dıs¸ı ekonomi tümüyle tasfiye edilerek finansal kaynak akıs¸larına tam anlamıyla s¸effaflık getirilmeli, hukuki süreçlerdeki görevlendirmeler tam bir s¸effaflık içinde yapılmalı, devlet kurumlarında hiyerars¸ik s¸effaflıgˆı yok eden paralel yapılara asla izin verilmemelidir.
Siyasi etik bağlamında özel hayat alanı olan birey ve aile mahremiyetine mutlak şekilde saygı gösterilmeli ve siyasal alanın dışında tutulmalıdır. Diğer taraftan; özel kalması gereken aile ilişkilerinin kamusal ve resmi alana yansıtılması ise, hem aile hayatına zarar vermekte hem de hukuki ve sosyal sorumluluk alanının dışına taşan ilişkilerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır.
KAMU GÖREVLİLERİNİN ÖZEL AYRILACAĞI OLMAMALI
Kamu görevi yürütenlerin aile mensupları ne özel bir ayrıcalığa sahip olmalıdır ne de yıpratıcı bir eleştiriye muhatap kılınmalıdır. Siyasi ahlâk ve şeffaflık ilkeleri kişisel ahlâka güven ile teminat altına alınamaz. Bu çerçevede siyasi ahlâk, s¸effaflık, siyasetin finansmanı ve imar rantlarının vergilendirilmesi yasaları acilen çıkarılacaktır. Siyasi icraat ilkemiz ortak akıl ve katılımcılıktır. Demokratik kültür, oy verme işlemi ile başlayan ve biten bir yetki devrine değil, hayatın her alanına sirayet etmesi gereken bir davranış biçimine dayanır. Ortak aklın gelişmesini teşvik eden düşünce özgürlüğü, seviyeli eleştiri ve samimi özeleştiri ahlâkı, siyasi hareketimizin zihni temelidir.
Parti olarak lider kültü ve edilgen kadrolar anlayışına dayanan siyaset tarzını red ediyoruz. Bunun Türkiye'ye ve siyasete nasıl irtifa kaybettirdiğini trajik örnekler üzerinden deneyimliyoruz. Bunun yerine, partimiz irade sahibi ve sorumlu liderlik, güçlü kadrolar, kollektif akıl ve dinamik kitle etkileşimini esas almaktadır.
Toplumsal düzen anlayışımızın temel ilkesi adalettir. Sagˆlam bir adalet felsefesine yaslanan hukuk yapısı aracılığıyla; insan hayatının, aklının, inancının, neslinin ve mülkünün teminat altına alınmadıgˆı sosyal ve siyasal düzenler, iç ve dıs¸ her türlü darbe giris¸imine, kaosa ve saldırıya açık hale gelir.
'SUÇLARIN ŞAHSİLİĞİ' İLKESİNDEN TAVİZ VERİLMEYECEK
Toplumsal ve siyasal hayattaki en büyük meselemiz, adalet dagˆıtması gereken yargı alanının güç devs¸irilen bir çıkar alanı olarak işlemesidir. Hukuk, güç biriktirme alanı degˆil, gücü denetleme ve ahlâki çizgiye getirme alanıdır. Yargının kontrol altına alınması çabası hangi gerekçeyle ve kim tarafından yapılırsa yapılsın en büyük suç olarak görülmelidir. Adalet fikrini sarsan en önemli sapma, tek tek vicdanlarıyla hükmetmesi gereken hâkim ve savcıların kolektif kimliklerle anılması ve hazırladıkları iddianamelerde, yaptıkları sorus¸turmalarda ve verdikleri hükümlerde bu kolektif kimligˆin ve mahalle baskısının tesirinde kalmalarıdır.
Hâkimlerin adalet dagˆıtırken muhataplarının kimliklerine, kökenlerine ve özelliklerine kars¸ı kör ve sagˆır olmalarını teminat altına alacak şartlar oluşturulacak ve gerekçe ne olursa olsun “suçların şahsiliği” ilkesinden taviz verilmeyecektir.
Toplumsal düzen ve devlet öfke ile degˆil, hakkaniyet temelinin üzerine oturtulmus¸ adalet terazisiyle hareket ettigˆi zaman ayakta kalabilir. Demokratik hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde yargı bağımsızlığı esastır. Bu bağımsızlık, diğer anayasal güçler ile ilişkilerde olduğu kadar, kendi içinde oluşabilecek örgütlenmelere karşı da korunacak ve juristokrasi (yargıçlar iktidarı) benzeri oluşumların önüne geçilecektir.
Her bir yargıcın objektif hukuk normları içinde tek başına ve sadece kendi vicdanı ile karar vermesini sağlayacak bir hukuk düzeni kurulacak ve bu hukuk düzeninin işleyişi de demokratik hukuk devleti kuralları içinde denetime açık olacaktır.
HSK İKİYE AYRILACAK
Yargının hızlı ve etkin çalışması ve adil kararlar verebilmesi için esaslı bir reform yapılacaktır. Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK), ‘Hâkimler Kurulu’ ve ‘Savcılar Kurulu’ olarak ikiye ayrılacaktır. HSK’nın disiplin kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulmasını engelleyen hüküm değiştirilecektir. Adil yargılanma hakkı, savunma hakkı, mahkemeye erişim hakkı gibi evrensel değerler haline gelmiş hakların, vatandaşlarımız tarafından etkin bir şekilde kullanılmasının yolu açılacaktır. Tutuklamanın istisna olması ilkesi titizlikle uygulanacak ve objektif kıstaslara bağlanacaktır. Suçların şahsiliği ilkesine, masumiyet karinesine ve lekelenmeme hakkına özen gösterilecektir.
Güç yozlaşması ve gücün tekelleşmesi birçok sapmayı doğurur. Buna karşı çare, güçler ayrılığı ilkesine dayalı demokratik hukuk devletidir. Güçler ayrılığı ilkesine dayanan yeni anayasal düzenimizde demokratik hukuk devleti ve milli irade perspektifiyle denetlenmeyen hiç bir güç olmayacaktır. Güçler ayrılıgˆı garanti altına alınmalıdır. Bunun için yasama erki; yürütme ve yargı erkleri kars¸ısında dengeleyici bir özerkliğe sahip kılınacaktır. Millet tarafından doğrudan seçimle işbaşına gelen TBMM yasama görevini yaparken hiç bir şekilde ve hiç bir güç tarafından baskı altına alınamaz.
Son anayasa değişikliği ile işlevini ve önemini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olan TBMM’nin siyasal etkinliği mutlak surette artırılacaktır. Yürütme erkinde yetki-sorumluluk dengesinin hiç bir tereddüde mahal vermeyecek bir açıklıkta ortaya konması, yönetimde etkinlik ve hesap verilebilirlik ilkelerinin hayata geçirilmesi açısından bir zarurettir. Yürütme erki de yasama ve yargı erki gibi anayasal denetime açık olacaktır.
Aziz milletim, Değerli arkadaşlarım,
Türkiye’nin en eski tartışmalarından birisi ülkemizin tam demokratik, özgürlükçü ve sivil yeni bir anayasaya kavuşmasıdır. Demokratik bir anayasa olmadan Türkiye’nin müreffeh ve demokratik bir geleceği olmayacaktır. Partimiz, milletimizin hak ettiği yeni anayasanın mümkün olan en geniş katılımla sıfırdan yazılması gerektiğini savunmaktadır. Türkiye’nin çözülemeyen bir diğer sorunu, hükümet sistemidir. Hükümet sistemleri ile demokrasi arasında doğrudan ilişki bulunmaktadır. Hükümet sistemini demokratik olmasını temin edecek üç önemli kriter mevcuttur: Hukuk devleti ilkesine riayet, hak ve özgürlüklerin anayasal güvence altına alınması ve denge/denetleme mekanizmalarının varlığı.
BAŞKANLIK SİSTEMİ DEMOKRATİK KRİTERLERİ KARŞILAMIYOR
Hangi hükümet sistemi olursa olsun, sistemlerin demokratikliği bu kıstaslarla belirlenir. Ülkemizde yıllarca uygulanan Parlamenter Sistem’in de, 2016 Referandumuyla benimsenen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin de bu demokratik kriterleri karşıladığını söylemek mümkün değildir.
Başkanlık Sistemi, hemen her alanda yürütmenin yasama ve yargı üzerindeki etkisini artırma ve yürütmeye mümkün olduğunca fazla güç devretme düşüncesiyle inşa edilmiştir. Yeni sistemle birlikte; karar alma süreçlerinde ve yetki kullanımında yaşanan daralma yönetimde ciddi bir verimlilik, etkinlik ve güven sorunu ortaya çıkarmanın yanında, demokratik standartlarda da sert bir düşüşe yol açmıştır. Bu sistem devam ettiği takdirde demokratik toplum düzenini sürdürmek mümkün olmayacaktır.
DEMOKRATİK PARLAMENTER SİSTEMİ SAVUNUYORUZ
Bu çerçevede, ülkemizin tarihi tecrübesi ve mevcut yapısını göz önünde bulundurarak, her türlü vesayetten arındırılmış demokratik bir Parlamenter Sistemi savunuyoruz. Devlet mimarisinin yeniden tanziminde temel ilkemiz süreklilik içinde değişimdir.Devlet yeniden tanzim edilirken statükoculugˆa dayalı kurumsal asabiyet terk edilecek, ancak kurumsal kültür ve hafıza özenle korunacaktır. Kamu yönetiminde etkinliğin, kurumsallaşmanın ve şeffaflığın sağlanması, Türkiye’nin en önemli meselelerinden biridir. Güçlü bir merkezi yönetimin ilk şartının, yerinden yönetime verilen önem ve açılan alan miktarı olduğunu düşünüyoruz. Türkiye, yerel yönetimler sorununu konuşurken telaffuz edilmeyen korkular ve tabular yüzünden, ne yerel ne de merkezi reformları yapamamıştır.
Yerinde halledilebilecek hiçbir başlık merkezden idare edilmek zorunda değildir. Partimiz, Anayasadaki idari vesayet yetkisinin demokratikleştirilmesi için, mahalli idarenin hiyerarşik ilişki içerisinde olması gereken merciin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı veya yerel yönetimlerden sorumlu yeni bir bakanlık olması gerektiği inancındadır.
SİYASAL SİSTEM TERCİHİMİZ KATILIMCI DEMOKRASİ
Siyasal sistem tercihimiz katılımcı demokrasidir. Cumhuriyetimizin demokrasi ile taçlanması geri döndürülemez bir kazanımdır. Cumhuriyetimiz ortak aidiyetimizin, demokrasi bu ortak aidiyet alanındaki doğal ve güzel farklılıklarımızın korunmasının teminatıdır. Bu çerçevede çoğulcu ve katılımcı demokrasi ve onun zeminini oluşturan sivil toplum güçlendirilecektir. Sivil toplum kuruluşlarının demokratik yönetime daha aktif katkı sağlamasının önündeki bütün engeller kaldırılacaktır. Sivil toplumun gücü büyük binalarda degˆil derin vicdanlarda tecelli eder.
Katılımcı demokrasi, sivil toplumun siyaset kurumunu mes¸ru yöntemlerle ve s¸effaf bir biçimde etkiledigˆi ve kamu yönetimini denetledigˆi bir ortamda gerçekles¸ir.
FETÖ gibi gizli yapıların, devlet gücünü gayrimes¸ru biçimde ele geçirmek amacıyla siyaseti vesayet altına almaya çalıs¸ması da, devletin sivil toplumu güdümü altına alarak araçsallas¸tırması da demokrasiye zarar verir.
Sivil toplumun devlete eklemlenmesi ve farklı kaygılarla görüs¸ beyan edemez hale gelmesi, sivil toplumun ruhunu ve vicdanını yok etmektedir. Siyasi partiler özgürlükçü ve demokratik bir toplumsal düzenin vazgeçilmez unsurlarıdır.
SİYASİ PARTİLER KANUNU HAZIRLAYACAĞIZ
Türkiye’de siyasi partilere ilişkin anayasal ve yasal düzenlemeler son derece kısıtlayıcı hükümler içermektedir. Partilerin örgütlenmesinden propagandasına, yönetim kademesinden teşkilat sayısına kadar her konuyu detaylı bir şekilde düzenleyen ve partilerin elini kolunu bağlayan yasaklayıcı bir anlayıştan uzak durulmalıdır. Türkiye’nin siyasetin alanını genişletecek ve parti içi demokrasiyi tahkim edecek yeni bir siyasi partiler düzenine ihtiyacı vardır. Bu amaçla, demokratik bir Siyasi Partiler Kanunu hazırlanacaktır.
Ayrıca, siyasetin kalitesini, özerkliğini ve siyasal sistem içindeki etkisini artırmak üzere, Siyasi Partiler Kanununun yanı sıra yeni bir Seçim Kanunu yapılacaktır. Siyasi geleneğimiz, parlamento çoğunluğuna sahip siyasi parti veya iktidarların kendi çıkarları doğrultusunda seçim sistemini değiştirmelerinin kötü örnekleriyle doludur. Seçim sisteminin, her seçim öncesinde Meclis çoğunluğuna sahip siyasi partilerin insafına terkedilmesi, temsilde adalet ilkesini zedeleyecek uygulamalara alan açmaktadır.
Bu çerçevede, seçim sistemine ilişkin temel ilke ve kurallar anayasal güvence altına alınmalıdır. Mevcut haliyle baraj sistemi, seçim öncesi ittifakları zorunlu kılarak siyasetin dinamizmini yok etmektedir. Temsilde adalet ilkesini hayata geçirmek üzere seçim barajı uygulamasına son verilmelidir. Devlet yönetiminde temel ilkemiz ehliyet, liyakat ve emanettir.
Bürokrasiyi güç mücadelesi alanı olmaktan çıkarmanın en temel aracı olan bu ilkeler, yönetimde etkinliğin de asli dayanaklarıdır. Bürokrasi siyasi iradeye ve hukuka sadakatle, siyasi irade ise bürokrasiye ehliyet ve liyakat ilkeleri temelinde yaklas¸makla yükümlüdür. Bu ilkelerin hayata geçirilebilmesi için, kamu hizmetine girişin ve yükselişin liyakat ekseninde bütün vatandaşlara açık ve eşit kurallara bağlı olduğu bir kamu istihdamı öngörüyoruz.
MÜLAKAT SİSTEMİ KALDIRILACAK
Kamu hizmetine giriş, kalış ve yükselişin kayırmacılık, nepotizm ve farklı çıkarlar sebebiyle aşındırılmasına müsaade etmeyeceğiz. Ayrıca siyasi, dini, mezhebi, kültürel, bölgesel, sosyo-ekonomik zümre aidiyetlerinin, kamu istihdamında avantaj veya dezavantaj oluşturmasının önüne geçeceğiz. Bu aidiyetlerin karar alma süreçlerini etkilemesi durumunda, çok somut şekilde hak arama yollarının açık olmasını sağlayacağız. Kamuya personel istihdamında ve meslek içi yükselme ve nitelikli görevlere seçilmelerde mevcut bulunan mülakat sistemi kaldırılacak, yerine objektif kriterlere dayalı sınavlar yapılacaktır.
Aziz milletim, Değerli arkadaşlarım,
Ekonomi alanında temel hedefimiz âdil ve sürdürülebilir refahtır. Geçmişten tevarüs edilen büyük sermaye birikimine ve zengin enerji kaynaklarına sahip olmayan ülkemizin en önemli ekonomik güç unsurları; özgürlükçü demokrasisi, uzun yıllara dayanan serbest piyasa tecrübesi, dinamik insan kaynağı ve ekonomik fırsatlar açısından eşsiz coğrafyasıdır. Bu güç unsurlarını ekonomik etkinliğe dönüştürebilmek için ticaret ve sermaye hareketlerinde dünyaya açık, serbest piyasa ekonomisi ilkelerini benimsiyoruz.
Bu çerçevede devletin ekonomideki rolünün, nesnel ve genel kurallar koymak ve bu kurallara uygunluğu denetlemek olması gerektiğine inanıyoruz. Denetim bağımsız, tarafsız ve nesnel ilkelere bağlı olmalı, asla bir baskı aracı ve tehdit unsuru olarak kullanılmamalıdır.Bütün çağdaş örnekler, ekonomik gelişim ile demokratik hukuk devleti ilkeleri arasında doğrudan bir irtibat olduğunu ispatlamaktadır. Girişim ve sözleşme özgürlüğünü teminat altına alan, hukuk kurallarının yalın, anlaşılabilir ve şeffaf olmasıdır. Bu hukukî temeli sağlayamayan ülkelerin uzun dönemli yatırımlar çekebilmesi de, sürdürülebilir bir kalkınma gerçekleştirmesi de mümkün değildir.
EKONOMİDE NİHAİ HEDEFİMİZ SÜRDÜRÜLEBİLİR...
Bu çerçevede ekonomik başarı için ön şart, hukukun üstünlüğünün hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde hâkim kılınmasıdır. Rekabetçi bir ekonomi ve girişimci dostu bir yatırım ortamı,ancak öngörülebilirliğin sağlandığı, kuralların herkese eşit uygulandığı ve mülkiyet hakkının güvence altına alındığı bir ortamda kurulabilir. Bu ise yargının tarafsız, bağımsız, hızlı, etkin ve hepsinden önemlisi evrensel hukuka uygun işlediği hukuk devletinde mümkündür. Asya, Avrupa ve Afrika ana kıtasının merkezinde ve önemli denizlerin ve ekonomik havzaların kesişim hattında bulunan coğrafi konumumuz, mal ve hizmet üretimi, enerji, tarım ve ticaret stratejilerimiz bağlamında, en etkin şekilde değerlendirilecektir.
Ekonomide nihai hedefimiz; Toplumsal refah ve kalkınma için sürdürülebilir, kapsayıcı ve çevre dostu büyümeyi, Bireylerin özsaygı ve kendini gerçekleştirme ihtiyaçlarını karşılayacak tam istihdamı,Ekonomik kaynakların toplumun tamamının yararına uygun ve etkin biçimde dağılmasını,Gelirin adil ve dengeli bir biçimde bölüşülmesini sağlamaktır.
Rekabet ettiğimiz diğer ekonomilerin kıta ölçekli ekonomiler olduğu göz önüne alındığında, bu hedefe ulaşmanın olmazsa olmaz koşulunun, dünyada açık ekonomilerin ve serbest ticaret sisteminin yaygınlaşması olduğu açıktır. Avrasya anakıtasının en büyük üretim üslerinden birisi olan ülkemizin diğer pazarlara açılması için vize muafiyetleri ve serbest ticaret anlaşmalarının yaygınlaşması politikalarına öncelik verilecektir. Ar-Ge ve yüksek teknoloji yatırımlarına büyük destekler vererek teknoloji tüketen değil teknoloji üreten bir ülke olacağız.
Ekonomik gücümüz ile ulusal güvenlik ihtiyaçlarımızın kesişim alanında milli savunma sanayimizin dışa bağımlılığını azaltmak ve güçlendirmek milli bekamızın en önemli dayanaklarından birisidir. Dış politikadaki temel ilkemiz çok boyutlu barış diplomasisidir. Bu ilke doğrultusunda milletimizin uluslararası alanda onurlu bir yer edinmesi temel hedefimizdir. Hem dünyada ve bölgede yaşanan gelişmelerin, hem de dış politikamızın bugüne kadarki seyrinin esaslı bir muhasebesi yapılarak, Türkiye’nin çıkarlarını koruyan değer-odaklı bir yaklaşım benimsenecektir.
DİPLOMATİK İLİŞKİLER YENİ BİR AHENGE KAVUŞTURULACAK
Son dönemde kişiselleştirilen ve yetkisiz aktörlerin devreye girmesiyle kurumsal niteliği zaafa uğrayan diplomatik ilişkilerin, köklü devlet tecrübemize dayalı bir şekilde yeni bir ahenge kavuşturulması zaruridir. Bu bağlamda parlamentomuzun, kurumlarımızın ve sivil toplumun dış politika yapım süreçlerine katkısını artırmanın, dış politikamızın meşruiyet ve etkinlik zeminini güçlendireceğine inanıyoruz.
Zengin kültürel birikimi, özgürlükçü demokrasi tecrübesi, güçlü ekonomisi, insan odaklı siyaset anlayışı, sağlam sosyal dokusu, dinamik insan unsuru, etkin dış politikası ile Türkiye insanlık aleminin onurlu bir üyesi ve küresel düzenin yükselen gücü olmayı hak etmektedir.
TÜRKİYE'Yİ YÖNETENLERİN İKTİDARDA KALMAK DIŞINDA BAŞKA GÜNDEMLERİ YOK
Aziz milletimiz, Değerli arkadaşlarım,
Bugün, Türkiye ekonomisi derin bir krizin içerisindedir. Enflasyon, işsizlik ve faizler çift haneli, büyümemiz ise eksidir. Kişi başına gelirimiz 10 bin doların altına inmiş ve gerilemeye devam etmektedir. Sanayi üretimimiz yüzde 4’leri bile bulamamaktadır. Paramız yabancı paralar karşısında tarihi değer kayıpları yaşamaktadır. Gençlerimizin yüzde otuza yakını işsiz durumdadır. Türkiye’yi yönetenlerin iktidarda kalmanın dışında başka bir gündemleri bulunmamaktadır. Türkiye derdi olmayanların, millet derdi kalmayanların, adalet meselesi olmayanların milletimizin geleceği için söyleyecekleri de kalmamıştır.
Onun için hep geçmişi konuşuyorlar. Onun için hep aynı şeyleri söylüyorlar. Onun için adaleti, hukuku, hakkaniyeti, şeffaflığı, dürüstlüğü, ahlakı, eşitliği duyunca rahatsız oluyorlar. Bugün herkes için eşit ve şeffaf bir şekilde işleyecek hukuk mekanizması ortadan kalkmıştır. Adalet sistemimiz güven duyulan değil, korkulan bir mekanizmaya dönüşmüştür. Milletimiz toplumsal farklılıklarımızı ve kırılganlıklarımızı kendisine siyasi sermaye yapanların, geleceği inşa edemeyeceğini görmektedir. Milletimiz korkularla ve tabularla siyaset yapanların ülkemizi yarınlara taşıyamayacaklarını bilmektedir. 20.Yüzyıla ait sorunlarla siyaset yapanların, Türkiye’nin 21. Yüzyılına sunacakları bir vizyon bulunmamaktadır.
KARAMSAR TABLO BAŞTAN AŞAĞI DEĞİŞECEK
Türkiye yeterince geçmişte yaşadı. Türkiye’nin bugününü yönetemeyenler de hep geçmişe sığındılar. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına ulaşmak üzere olduğumuz bu zaman diliminde, ülkemizin sorunlarının çözümü güçlü bir gelecek tasavvuruyla mümkündür. Türkiye’nin geçmişte bırakması gereken sorunlardan beslenenlerin, ortaya çıkardığı karamsar tablo baştan aşağı değişecektir.
Şimdi yapmamız gereken, zihinlerimizi özgürles¸tirmek, psikolojilerimizi yenilemek, toplumsal bagˆlarımızı güçlendirmek, esaslı muhasebeler yapıp isabetli dersler çıkarmak ve ortak gelecegˆimiz konusunda atılması gereken adımları atmaktır.
Bu ortak hedef doğrultusunda kanaat önderlerimizi, aydınlarımızı ve her siyasi kesimden vatandas¸larımızı ortak vicdanımız, ortak aklımız ve ortak irademiz temelinde ortak gelecegˆimizi belirlemek için omuz omuza vermeye davet ediyoruz.
Partimiz temel hak ve özgürlüklerin korunduğu, ayırımcılıkların son bulduğu, adil ve müreffeh bir Türkiye vizyonu ile yola çıkmaktadır.
Rabbimden, ülkemizi yarınlara umutla taşıyacak “GELECEK PARTİSİ”nin hayırlara vesile olmasını diliyorum. Türkiye’nin geleceği aydınlıktır. Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur, Türkiye’nin sorunlarını çözemeyenler vardır, sorunlardan beslenenler vardır, yıllardır Türkiye’yi aynı sorunlarla meşgul edenler vardır.
Demokrat zihniyet, ortak akıl ve toplumsal uzlaşma temelinde, kuşatıcı bir siyasi vizyon, yetkin bir kadro ve rasyonel bir yönetim anlayışıyla sorunlarımızın tamamını çözüme kavuşturmak mümkündür.
Gün; devlet aklını, insan onuru ve millet vicdanı ile bulus¸turma günüdür. Gün; geçmişimizden güç alarak ve bugünü doğru anlayarak geleceğimizi inşa günüdür. Gün; herkesin güven içinde yaşadığı özgür bir gelecek inşa etme günüdür. Gün geçmişe takılıp kalma günü değil, geleceğe ve ufka yürüme günüdür. Gelecek Partisi hepimizin geleceğinin adresi, kaynağı ve umut ışığıdır. Gelecek Partisi milletimizin yarınıdır. Gelecek bizimdir. Gelecek milletimizindir. Gelecek Türkiye’nindir."
Yeni partinin kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığının ilgili birimine teslim eden Üstün ve partililer, yaklaşık 2,5 saat içeride kaldı.
Yeni partinin kuruluş dilekçesini teslim eden heyettekiler, çıkışta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Siyasi Partiler Kanunu'na göre kurucular kurulu listesinde yer alan kişilerin başka bir siyasi partide üyeliğinin olmaması gerektiğini anlatan Üstün, bu konunun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına sorularak tespit edildiğini belirtti.
Üstün, listenin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiğini aktararak, şunları kaydetti:
"Kurucuların tek tek siyasi parti üyeliği sorgulanıyor. Bir başka husus, kurucu üyelerin kuruculuklarına engel herhangi bir sabıka kaydı olmaması lazım. Bunu da İçişleri Bakanlığının Hukuk Müşavirliği inceliyor. Biraz kurucu sayımız fazla ama artık eli kulağında aldığımız bilgilere göre. Alındı belgesiyle birlikte hukuki süreç tamamlanmış olacak. 150 civarında bir kurucular kurulu üyesi var."
PARTİNİN ADI 'GELECEK PARTİSİ'
Reuters haber ajansına konuşan Davutoğlu’na yakın bir kaynak partinin adının "Gelecek Partisi” olduğunu söyledi.
İsminin açıklanmasını istemeyen kaynak, Davutoğlu’nun yarın yapmayı planladığı basın toplantısında, “Partinin ilkelerini açıklayacağını ve kurucu üyeler hakkında bilgi vereceğini” aktardı. “Parti kurma çalışmalarının son aşamaya geldiğini” belirten söz konusu kaynak, kurucuların parti tüzüğünde son değişiklikleri yaptığı bilgisini verdi.
KURUCULAR KURULU'NDA HANGİ İSİMLER VAR?
Bakanlığa yapılan başvuruda, 154 kişilik Kurucular Kurulu listesindeki isimler ortaya çıktı.
Gelecek Partisi Kurucular Kurulu’nda ağırlıklı olarak, AK Parti’den istifa etmiş ancak öncesinde partide yöneticilik kademelerinde bulunmuş, milletvekili olmayı hedeflemiş pek çok isim yer aldı.
Yine son dönemde AK Parti’nin iktidar biçimine yönelik eleştirileriyle gündeme gelmiş isimlerden bazıları da Davutoğlu’yla birlikte hareket etme kararı aldıklarını kurucu üye olarak gösterdi.
AK PARTİLİ İSİMLER DİKKAT ÇEKTİ
Kurucular Kurulu’nda Davutoğlu’nun dışında 18 eski AK Parti’li milletvekili yer aldı. Bu isimler Abdullah Başcı, Avni Erdemir, Ayhan Sefer Üstün, Cemalettin Kani Torun, Cesim Gökçe, Cuma İçten, Feramuz Üstün, İbrahim Mustafa Turhan, Mehmet Ali Pulcu, Mehmet Atilla Maraş, Mustafa Baloğlu, Mustafa Bilici, Mustafa Öztürk, Ömer Ünal, Selçuk Özdağ, Şenol Gürşan ve Talha Erol Durmaz oldu.
Davutoğlu’nun Malezya’daki öğretim üyeliği döneminden iki öğrencisi de kurucu üye olurken, Başbakanlık dönemindeki danışmanı, yazar Etyen Mahcupyan da parti kuruluşuna katıldı.
BİR BELEDİYE BAŞKANI DA GELECEK PARTİSİ'NDE
Gelecek Partisi, kuruluş aşamasıyla birlikte bir belediye başkanlığına da sahip oldu. Kurucu üye Halil Kulak, 31 Mart seçimlerinde, bağımsız aday olarak Karaman’ın Sarıveliler ilçesi belediye başkanı seçilmiş ve bu görevini yürüten bir isim.
EMİNE ERDOĞAN'A YAKINLIĞIYLA BİLİNİYORDU
AK Parti ile görüş ayrılığına düşen isimlerden, KADEM kurucusu ve bir dönem Emine Erdoğan’a yakınlığıyla tanınmış Sema Silkin Ün de Gelecek Partisi’nde yer aldı. Eşi Taha Ün’se, AK Parti'ye yakın sosyal medya hesaplarını kontrol etmesiyle tanınıyor ve halen “Sağlam İrade” adlı hesabın yöneticisi.
NİHAL OLÇOK DA LİSTEDE
Son günlerde darbe girişimi gecesiyle ilgili sözleriyle dikkat çeken Nihal (Süleymanoğlu) Olçok da beklendiği üzere listede yer alırken, o gece Atatürk Havalimanı’ndaki direnişe katıldığı hikayesiyle AK Parti’ye yakın medya kuruluşlarınca sıkça konu edilmiş Abdülkadir Baykay da kurucu üye oldu.
Dış politika kanadından da son olarak Viyana Büyükelçiliği görevinde bulunmuş Ümit Yardım’ın kurucu olarak partide yer aldığı görüldü.
ESKİ YÖK BAŞKANI YUSUF ZİYA ÖZCAN SÜRPRİZİ
Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı döneminde Yükseköğretim Kurulu (YÖK) başkanlığına getirilen akademisyen Yusuf Ziya Özcan da kurucu üye oldu. Özcan, diplomat kökenli olmamasına rağmen Polonya Büyükelçisi olarak atanmasıyla dikkat çekmişti.
Listede Kürt kökenli isim ağırlığı da dikkat çeken bir başka unsur oldu.
EKONOMİDE DİKKAT ÇEKEN İSİMLER
Kurucular Kurulu’nda ekonomiyle ilgili bazı isimler de göze çaptı. Borsa İstanbul’un yöneticiliğini yapmış eski vekil Turhan’ın yanı sıra Tuncay Dinç’in de listede olduğu görüldü. Merken Bankası’yla ilgili değerlendirmeleriyle tanınmış Kerim Rota da kurucu üye oldu. Vakıfbank’ın eski yönetim kurulu üyesi Ahmet Müfit Cengiz de listede yer aldı.
Listede iki eski baro başkanı da var. Elazığ’dan Adnan Demir ve Kayseri’den Ali Aydın.
Adnan Menderes hükümeti bakanlarından Hasan Polatkan’ın yeğeni Hasan Serdar Bilir de listede.
Kurucu üye olarak listede Muhammet Cüneyt Topbaş ismi de göze çarpıyor. Bu ismin Davutoğlu’nun aile üyeleriyle görüştüğü İstanbul’daki Topbaş’lardan birisi olup olmadığı merak konusu. Listedeki genç Topbaş’ın, BİM’in eski ortağı Mustafa Latif Topbaş ile akrabalığı olup olmadığı da bilinmiyor.
GELECEK PARTİSİ KURUCULAR KURULU'NDAKİLERİN İSİM LİSTESİ
Gelecek Partisi’nin Kurucular Kurulu üyeleriyle ilgili bilgiler AK Parti’yle ilişkileri bakımından özetle şöyle:
Abdullah Başçı: AK Parti 26. Dönem Milletvekili Abdullah Başçı
Abdülkadir Baykay: Darbe girişiminde Atatürk Havalimanı’nda direniş sergileyen isimlerden birisi olarak gündeme geldi, iş insanı
Abdullah Güzeldülger: AK Parti’nin Konya milletvekili adayı
Abdullah Teber: İstanbul Ticaret Odası’na başkan adayı, iş insanı
Abdullah Yeşil: Şanlıurfalı mali müşavir
Adnan Demir: Elazığ Barosu eski Başkanı
Ali Ahmet Çoktan: Ebru ve tezhip sanatçısı
Ali Akmaz: Prof. Dr., Selçuk Üniversitesi, AK Parti Konya milletvekili aday adayı
Ali Alper Uzun: AK Parti İzmir eski il yöneticisi
Ali Aydın: Eski HSYK üyesi, Kayseri Barosu eski başkanı, AK Parti Kayseri vekil aday adayı
Ali İhsan Dilmen: AK Parti Aydın-Nazilli eski kurucu üyesi, yöneticisi
Alper Kürşad Giray: AK Parti Aksaray eski il yöneticisi
Alptekin Hocaoğlu: Suriye’de insan hakları ihlalleri araştırmacısı
Avni Erdemir: AK Parti 24. Dönem Amasya Milletvekili
Aydın Altaç: AK Parti Diyarbakır eski İl Başkanı
Ayhan Sefer Üstün: AK Parti eski genel başkan yardımcısı
DAVUTOĞLU EYLÜL AYINDA AK PARTİ'DEN İSTİFA ETMİŞTİ
2014-2016 yılları arasında AK Parti'nin genel başkanlığını yürüten ve başbakanlık görevinde bulunan Ahmet Davutoğlu, 13 Eylül'de AK Parti'den istifa etmişti.
Yaptığı açıklamada, "AK Parti 18 yıl önce kurulduğunda ortak akıl, parti içi demokrasi ile geçinmeyi vadetmişti” diyen Davutoğlu genel başkanlığı bırakmasının ardından partiye ilişkin eleştirileri dile getirdiği ancak önerilerinin karşılık bulmadığını ifade etmişti.
Davutoğlu, "Yeni bir siyasi hareketi inşa etmek bizim için tarihi bir sorumluluktur. Bu çerçevede hangi siyasi görüşe mensup olursa olsun bu ülke için sorumluluk hisseden herkesi birlikte çalışmaya davet ediyoruz” şeklinde konuşmuştu.
ERDOĞAN DOLANDIRICILIK İLE SUÇLAMIŞTI
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Davutoğlu arasında geçtiğimiz günlerde 'Şehir Üniversitesi' nedeniyle polemik yaşanmıştı.
Ahmet Davutoğlu’nun kurucusu olduğu Bilim ve Sanat Vakfı'na bağlı İstanbul Şehir Üniversitesi'nin tüm varlıklarına Halkbank tarafından tedbir konulmuştu.
Erdoğan da Şehir Üniversitesi'nin "Halk Bankası'nı dolandırmaya çalıştığını" söylemiş, isim vermeden Davutoğlu'nu da suçlamıştı.