CHP lideri Kılıçdaroğlu, KARAR TV'de yakıldığını zannettikleri partisinin arşivinin bulunduğunu ilk açıkladı. Kılıçdaroğlu "Erdoğan belge gösteriyor. Kur'an'ı yasakladılar diyor. O belgenin devamı var" dedi, çarpıcı açıklamalar yaptı.
CHP lideri Kılıçdaroğlu Gündem Özel programında Taha Akyol ve Elif Çakır'ın konuğu oldu. Kılıçdaroğlu Ankara'dan gerçekleştirilen canlı yayında gündemdeki konulara ilişkin çarpıcı açıklamalar yaptı.
CHP'nin yasaklandığı dönemde yok edildiği bilinen arşivinin Devlet Arşivleri'nde ortaya çıktığını ilk kez duyuran Kılıçdaroğlu, "İki bürokrat geldi. 'yanmadı bizde' dedi. Bize verin dedik ama vermediler. Sonra Bir kopyasını alabildik" dedi.
KURAN'AN NEDEN YASAKLAMIŞ?
Belgelerin birçok konuya ışık tuttuğunu ifade eden Kılıçdaroğlu "Erdoğan, belge gösteriyor, 'CHP Kur'an'ı yasaklattı' diye. Bakıyorsunuz belgede gerekçe var. Yanlış yazılmış, yasaklanmış. Mevlid yasaklandı deniyor ama belgeye göre portakal suyu bile Mevlid'in içine girmiş. Bu yüzden yasaklanmış... Bir ülke nasıl kurulmuş? Yabancı devletlerle yazışmalar, Meclis tutanakları vs. gibi çok değerli belgeler var" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu Türkiye'nin yargı ve adalet sorunuyla ilgili konuşurken de "Osman Kavala ve Demirtaş'ın tutuklu olmasına Meclis'te itiraz ettiği için hakkında fezleke düzenlendiğini söyleyen Kılıçdaroğlu'ndan sert sözler: Bir de muhbir milletvekilleri çıktı. Olacak şey değil. Bir vekilin konuşma özgürlüğü olmaz mı?" dedi.
MİLLET İTTİFAKINI BOZMAK İÇİN CİDDİ PARALAR HARCIYORLAR
Kılıçdaroğlu İYİ Parti'deki FETÖ tartışması ve Millet İttifakı'nın durumuyla ilgili bir soruya karşılık çok çarpıcı bir iddia da bulundu.
İktidarın Millet İttifakı'nı bozmak için türlü 'operasyonlara' başvurduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu şöyle konuştu:
"Saray ve çevresi bürokrasinin bazı unsurlarını da kullanarak operasyon yapıyor. Onlar aracılığıyla belli kesimler ya da belli kişiler üzerinde çalışmak onları bir anlamda ajite etmek belli kişilere, kurumlara gerçekten ciddi paralar vermek, teklif etmek ve bu çerçevede ittifakı bozmak istiyorlar. Bunu biliyorum ama buna karşın önce ittifak üzerinde 'Acaba İYİ Parti'yi dağıtabilir miyiz'in üzerinde durdular. FETÖ suçlaması şeye benziyor beğenmedikleri insanı eskiden PKK'lı diye suçluyorlardı şimdi de en taze suçlama aracı FETÖ oldu. İktidarı yöneten kişi karşısındaki kişiyi FETÖ ile suçluyor ama elinde hiçbir delil yok. İYİ Parti üzerinde oynadılar burada da beklediklerini bulamadılar."
"ALTERNATİF KÜRT PARTİSİ KURDURMAK İSTİYORLAR"
"Millet ittifakını parçalamak istiyorlar. HDP'ye alternatif bir Kürt partisi kurdurmak için harekete geçtiler. Bunu iyi biliyorum. İktidar havuz medyasında bize bir şey yapamayacağını anladı. CHP'ye yakın medyaya teklif götürüyorlar. Ben bunu biliyorum. Ayrı bir parti kurmak için ciddi paralar ortaya koyuyorlar. Para hazır gel deniyor"
CHP'YE YAKIN MEDYAYA DA EL ATTILAR
İktidarın 'havuz medyası'nda muhalefet aleyhine yazılan ve yapılan haberlerin hiçbir etkisinin olmadığını görmesi ile yeni bir taktik geliştirdiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, bazı basın kuruluşlarına 'Tamam bizi eleştiriyorsunuz dozunda eleştirin ama mutlaka Kılıçdaroğlu'nu ve CHP'yi de eleştirin' önerilerinin gittiğini iddia etti:
"Bizim üzerimize oynadılar, oynamaya çalıştılar oynuyorlar da. Şöyle bir taktik izliyorlar. Bize ulaşan bilgilerden... 'Biz şu Kılıçdaroğlu'nu bir şekilde halletmemiz lazım. E nasıl halledeceğiz?' Kendi medyalarında yani bizim 'havuz medyası' olarak tanımladığımız medyada yazılanların hiçbir etkisinin olmadığını gördüler. 'O zaman biz CHP'lilerin okuduğu ya da dinlediği medya üzerinden bir şey yapabilir miyiz?' diye şöyle bir önerinin belli kesimlere belli kişilere, belli gruplara gittiğini biliyorum. 'Ya tamam bizi eleştiriyorsunuz dozunda eleştirin ama mutlaka Kılıçdaroğlu'nu ve CHP'yi de eleştirin.' Böylece oradan bir şey yapabilir miyiz yani partinin içerisinde bir şey yapabilir miyiz diye bir arayışın içine girdiklerini de biliyorum. Buradan da bekledikleri sonucu alamayacaklar. Neden biliyor musunuz? Ya biz haklıyız. Gerçekten haklıyız."
Kılıçdaroğlu'nun diğer gündemdeki konularla ilgili açıklamaları şöyle:
İZMİR DEPREMİNDE SURİYELİ ÇIKIŞIYLA NE DEMEK İSTEDİ
Dünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) grup toplantısında, Suriyeli mültecilere harcanan parayla depremzede mukayesesi yaptığı hatırlatılarak, ne demek istediğinin sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, izlenen dış politika yanlışının Türkiye'ye çıkardığı faturayı anlatmak istediğini belirtti.
Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"İzlenen dış politika yanlış, o yanlışın ortaya çıkardığı bir fatura var. Suriyelilere 50 milyar dolar para harcadık. 50 milyar doları Suriye ile çok iyi geçinerek kendi ülkemizde bütün bu yaraları sarabilirdik. Dolayısıyla yapılan her hatanın topluma bir maliyeti var. O maliyete dikkat çekmek istedim. Elbette mülteciler var, bunlar aç ve açıkta kalacak değil, bunlara bakmak zorundayız. Ama biz dünyayla olan ilişkilerimizi kopardığımız için ordan da yardımlar gelmedi ama Suriye ile süratli bir şekilde barışıp tekrar bunları kendi ülkelerine göndermemiz gerekiyor."
İZMİR BÜYÜKŞEHİR TÜM İHTİYAÇLARI KARŞILAYACAK
"İzmir Büyükşehir Belediyesi, depremzedelerle ilgili neler yapacak, bir yol haritası belirlediniz mi?" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, hem kendisinin hem de CHP milletvekillerinin bölgede incelemelerde bulunduğunu anımsattı.
172 hanenin bulunduğu binaların çöktüğünü, 356 hanenin de bulunduğu apartmanların oturulamayacak durumda olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, "Toplam 528 hanenin, kendi evlerine ya da oturdukları yerlere yerleşme imkanları yok. Büyükşehir belediye başkanımıza da söyledim, '528 hanenin her birine tek tek konut bulacaksınız' dedim. Hiç kimse kendisini aç ve açıkta, yalnız hissetmeyecek. 528 hanenin, hem bir yıllık kiraları ödenecek hem buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makinası sağlanacak." diye konuştu.
ABD SEÇİMLERİ: KİM SEÇİLİRSE SEÇİLSİN, MEKTUP AYIBI YAŞANMASIN
ABD seçimlerinin Türkiye'yi nasıl etkileyeceğine dönük soruya Kılıçdaroğlu, "seçimleri herkes gibi kendisinin de büyük bir dikkatle izlediği, CHP ABD temsilcisinin belli aralıklarla kendisini bilgilendirdiği" yanıtını verdi.
Donald Trump'ın agresif olmasının çok tartışıldığını bunun pek çok çevrede rahatsızlık yarattığını aktaran Kılıçdaroğlu, Amerikan kurumlarının ise çok güçlü yapıları olduğunu, kurumların bu durumdan çok etkilenmeyeceğini vurguladı.
Kılıçdaroğlu, kim seçilirse seçilsin, diplomatik nezaketten uzak olarak yazılan mektup krizinde yaşananların bir daha yaşanmamasını beklediklerini söyledi.
FATURAYI SADECE AMERİKAN HALKI DEĞİL, TÜM DÜNYA ÖDÜYOR
Ülkeleri yönetenlerin kararları istişareyle almalarının önemine değinen Kılıçdaroğlu, "Otoriter liderlik kaybedeceği beklenirken, kazanmaya gidiyor." şeklindeki soru üzerine ise şunları kaydetti:
"Sonuçta Amerika halkı karar verecek buna. Faturayı sadece Amerikan halkı değil, eğer yanlış bir politika izlenirse dünyanın pek çok ülkesi de bu ağır maliyeti üstlenmiş olacaktır. Amerikan halkı nasıl karar verir, hangi beklentilere göre karar verir onu göreceğiz. Ben, otoriter liderliğin Amerika'da yükselebilir ama dünyada yükseleceğini öngörmüyorum, düşünemiyorum. Dünyada aslında sosyal devlet algısı giderek büyüyecektir. Kovid-19'un getirdiği süreç, sosyal devletin ne kadar zorunlu olduğunu aslında bütün dünyanın önüne koydu. Ben, demokrasinin belli bir zaman dili içinde yükseleceğini, demokratların ciddi bir güç olarak değişik ülkelerde yönetimlere geleceğini düşünüyorum."
TÜRKİYE İSLAMOFOBİ'YE KARŞI AVRUPA'YA ÇIKARMA YAPILMALI
Avrupa'da İslamofobinin artması hatırlatılarak, "iktidarda olsanız siz ne yapardınız?" yönündeki soru üzerine Kılıçdaroğlu, Türkiye'yi yönetmiş olsa öncelikle Avrupa'daki bütün devlet başkanlarından "İslamafobi" sözcüğünü kullanmamalarını isteyeceğini aktardı.
Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"İslam'ın bütün dinler gibi bir barış dini olduğunu, dolayısıyla bir İslam karşıtlığı üzerinden bir politika yapmanın ne kadar yanlış olduğunu onlara ifade ederdim. Aynı şekilde Hristiyan vatandaşlarımız, onların da inançlarına saygılıyız dolayısıyla terörle İslam'ı yan yana getirmenin ne kadar yanlış olduğunu eğer bunu yapan teröristler varsa buna hep beraber karşı çıkmamız gerektiğini, en çok karşı çıkması gerekenlerin de Müslüman ülkeler olması gerektiğinin altını çizerdik. İslamiyet, bilime, kültüre, barışa, insana, doğaya değer veren bir inanç. Dolayısıyla İslamiyet üzerinden veya İslamiyet adına terör estiren, kafa kesen kim varsa, kim olursa olsun buna hep beraber karşı çıkmak zorundayız. Tehdit kime yönelirse yönelsin bir önemi yok. Terörist ise hangi inanca karşı çıkıyorsa çıksın, buna karşı çıkmayı insanlığın ortak değeri olarak kabul etmemiz ve bunu sürdürmemiz gerekiyor. Türkiye bu konuda çok açık, çok net bir tavır takınmalı. Batı'nın bütün politikacılarına bunu anlatmalı. Gerekirse bunun için her partinin milletvekillerinden oluşan bir ekip gönderilmeli, İslamiyete nasıl baktığımızı, teröre nasıl baktığımızı oturup anlatmalıyız onlara. Bu konuda Türkiye, terörden en büyük mağduriyeti yaşayan tek ülke. Terörün din adına, kimlik adına yapılmış olması hiç önemli değil, önemli olan burada terörün tümüyle yok edilmesi. İnsanlık olarak hep birlikte bu teröre karşı ortak mücadele etmeliyiz."
Kemal Kılıçdaroğlu, bir soru üzerine Fransa'ya boykot kararının doğru olmadığını, zaten yöneticiler tarafından bu yöndeki açıklamanın tekrarlanmadığını belirtti.
NEDEN ERKEN SEÇİM ÇAĞRISI YAPTI
Kılıçdaroğlu, yaptığı erken seçim çağrısına yönelik bir soru üzerine de "Temel çağrıda bulunma gerekçem şu, gerçekten ekonomide çok ciddi bir deprem var aslında. Dolara bakın, avroya bakın nerede, sterline bakın nerede, bizim Türk lirası güneş altındaki kar gibi eriyor. Ciddi bir devalüasyon yaşıyoruz. Yara daha çok sıcak, önümüzdeki günlerde fatura çok ağır olacak." dedi.
Türkiye'nin içinde bulunduğu sorunları aşması için erken seçime gitmek zorunda olduğunu tekrarlayan Kılıçdaroğlu, ekonomide yaşananların her geçen gün topluma olan maliyetinin artacağını özellikle de bundan fakir kesimin etkileneceğini ileri sürdü.
Bankada dolar hesabı olanın, devletle dolarla anlaşma yapanın bu durumdan rahatsız olmayacağını vurgulayan Kılıçdaroğlu, 2018'de hükümete 13 madde halinde "krizden çıkış" için öneride bulunduğunu hatırlattı.
VARLIK FONU BORÇ BİLE BULAMIYOR
"2020 yılına geldik artık bir kriz yok, bir buhran içindeyiz. 10 milyon işsiz var." diyen Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"Türkiye Varlık Fonunu kurdular. Bütün büyük kamu şirketlerini buraya topladılar dediler ki, 'bakın bütün kamu şirketleri burada biz istediğimiz yerden borç alabiliriz.' Varlık Fonu eylül ayında iki yabancı şirketi yetkilendirdi, dediler ki 'bize borç para bulun' kimse borç para vermedi. 13 Ekim'de daha büyük yabancı grupları, bankaları yetkilendirdiler yine borç alamadılar. Aynı dönemde bir grup çıktı 'ben borç istiyorum' dedi, istediğinin 4 katı talep geldi. Bir tarafta devletin en önemli kurumlarının olduğu Varlık Fonu, bir yanda Ülker grubu. Olağanüstü zarar ediyor. Kısa vadeli borçları 2017'de 26 milyar 502 milyon lirayken, 2019 yılında 951 milyar 482 milyon liraya çıkıyor. Nereye gitti bu para? Üstelik dünyada negatif faiz varken. Düşünün Yunanistan binde 9'la borçlanıyor. Biz, yüzde 6 veriyoruz ama kimse bize para vermiyor. Eğer bu ülkeyi seviyorsak, insanımızı seviyorsak, bu ülkedeki insanlar daha büyük yükler altına girmesin istiyorsak bu iktidarın gitmesi lazım."