Görüşler

Cafer Talha Şeker yazdı: Arakan’da yaşanan çatışmanın gerçek sebebi nedir?

Cafer Talha Şeker yazdı: Arakan’da yaşanan çatışmanın gerçek sebebi nedir?

Ortadoğu ve Afrika Araştırmalı Derneği’nden Cafer Talha Şeker, Myanmar ordusu ve Budist çetelerin Arakanlı Müslümanlara karşı giriştikleri katliamlarla yeniden gündemimize gire Myanmar’daki çatışmanın tarihsel köklerini yazdı.

İslam Âlemi Kurban Bayramı’nı kutlamaya hazırlanırken Myanmar’ın Arakan Bölgesi’nde Budistlerin Müslüman (Rohingya) halka saldırması ve zavallı insanların vahşice katledilmesi dünya medyasının gündemine oturdu. Müslüman nüfusu yer kürenin en kalabalık toplumlarından birini oluşturmasına rağmen İslam dünyasının elinde küresel dertlerini çözebileceği nüfuz mekanizmaları bulunmuyor. Bu ortamda küresel aktörler dünyanın farklı bölgelerinde rekabet ederlerken Müslümanların ezilmesi kaçınılmaz oluyor. Peki, Arakan’da yaşanan vahşetin gerçek sebebi sadece Müslüman düşmanlığı veya Budistlerin katliam merakıyla mı alakalıdır? Eğer öyle olsaydı bu işi çok daha önce yapıp bölgedeki tüm Müslümanları ortadan kaldıramazlar mıydı? Bugün Arakan’da Rohingyaların (Müslümanların) varlığına veya yokluğuna kimler ihtiyaç duyabilir? Bu makalede bu soruları cevaplamaya çalışacağım.

ASYA’DA ENERJİ REKABETİ

Myanmar (Burma), on dokuzuncu yüzyılda İngiliz bankerlerin finanse ettiği girişimciler eliyle sömürülmesi planlanmış Asya ülkelerinden biriydi. Burma Petrol Şirketi bugünkü BP’nin kurucu şirketidir. İngilizler 1901’de İran’da petrol imtiyazı aldıktan sonra bu şirketin sermayesiyle İngiliz – Fars Petrol Şirketi’ni geliştirmişlerdi. Myanmar, eskiden beri İngilizlerin Asya’daki çıkarlarını yakından alakadar eden bir ülke olduğu gibi son yıllarda ABD’nin Asya siyasetinde yakından takip ettiği bir ülke olmuştur. Günümüzde Myanmar topraklarında Çin ile Batılı bazı çıkar gurupları arasında yaşanmakta olan bir nüfuz rekabeti göze çarpmaktadır. Bu rekabet, Irak ve Suriye’de yaşanan küresel enerji savaşından çok da farklı değildir. Ancak Uzak Doğu’daki meselenin Ortadoğu’dakinden farkı Batı’nın bu bölgede Müslüman azınlıkları Budist halka karşı koz olarak elde tutmak istemesidir.

1980’li yıllardan itibaren Asya’da Çin başta olmak üzere büyük bir ekonomik kalkınma başladı. Soğuk Savaş sona erdiğinde Çin artık Batılı şirketlerin desteğiyle dünyanın en büyük sanayi ülkesi olmaya hazır hale gelmişti. Günümüzde bu ülkenin gerek kendi öz kaynakları ve gerek yabancı yatırımcıların eliyle devasa bir üretim ülkesine dönüştürüldüğü ve Batılı markaların çoğunun bu ülkede üretildiği zaten malumdur. Çin’in bu konumu enerji sarfiyatında ABD ile yarıştığını göstermektedir. Ancak Çin’in petrol ve gaz gibi fosil kaynakları büyük ölçüde Batılı enerji şirketleri aracılığıyla Afrika ve Ortadoğu ülkelerinden ithal ettiği gerçeğini göz önünde tutarsak aslında Batı dünyası ile Çin arasında karşılıklı bağımlılığın oluştuğunu görürüz. Pekin, milyonlarca insan kaynağından elde ettiği ucuz işçi kaynağını Batı sermayesinin fabrikalarına sunarken Batı’dan enerji tedarik ediyor. Dolayısıyla ABD öncülüğünde Batılı şirketler Çin’in enerji sarfiyatını ve fosil ithalat kanallarını kontrol altında tutuyor. Bunu yapabilmeleri için Çin’in daha ucuz enerji alternatifleri geliştirmesine müdahale etmeleri gerekirken Pekin’in Afrika veya Ortadoğu ülkeleri üzerinde doğrudan ve bağımsız bir şekilde kendi nüfuzunu inşa etmesini engellemeleri gerekiyor. Ancak bir süredir Pekin’in Batılı enerji şirketlerinden daha bağımsız projeler geliştirmek için dev yatırımlarını sahaya sürmesi ve Afrika – Ortadoğu hattında söz sahibi olmayı planlamasından başka Asya ülkelerinde soft power sahası açması elbette Batı’dan bakıldığında endişe verici görünüyor. Dolayısıyla bir yandan yeşil enerji kaynaklarına yatırım yapan Çin diğer taraftan fosil enerji kaynaklarını ithal ederken daha fazla tasarruf yapmaya çalışmaktadır.

17-09/05/goruslerc.JPG

Pekin’in çıkarları doğrultusunda Myanmar’a bakacak olursak Çin’in bu ülkede dünyanın en büyük hidroelektrik santrallerinden biri olacak şekilde planladığı 3.6 milyar dolarlık Myitsone Baraj Projesi göze çarpmaktadır. İnşaatına 2009’da başlanan barajın 2019’da tamamlanıp 6 bin megawatt elektrik üretmeye başlaması beklenirken yeni yönetim Batı’dan gelen baskılarla 2011’de bu projeyi askıya aldı. Bu yıl aynı zamanda Myanmar’daki askeri cunta idaresinin sona erip ülkede demokrasinin başladığı ve Çin’in Myanmar’daki çıkarlarına karşı Batılı çıkarların baskın çıkabileceğinin konuşulduğu bir dönemdi. Ancak Çin’in Myanmar üzerindeki nüfuzunu artıracak tek yatırım bu tarz baraj projeleri değildi. Zikredilen projeden başka dikkate şayan diğer projeler de Myanmar üzerinden Çin’e bağlanan tabii gaz ve petrol boru hatlarıdır. Arakan sahillerinden başlayarak kuzey doğu istikametinde ilerleyip Çin’in güneyine ulaşan gaz ve petrol boru hatları, son birkaç yıldır bölgede artan çatışmaların arkasındaki belirleyici faktördür.

2008’de Arakan sahilindeki Shwe Gaz Sahası’ndaki kaynakları buradan Çin’e aktarmak için Pekin ile dönemin Myanmar Hükümeti antlaşma imzalamıştı. Ancak Myanmar’daki rejim değişikliğinden sonra işler Çin’in istediği gibi gitmedi. Tüm zorluklara rağmen 2013’te Arakan’dan Çin’in Yunnan Eyaleti’ne gaz sevkiyatı başladı. CNPC (Çin Milli Petrol Şirketi) ve MOGE (Myanmar Petrol-Gaz İşletmeleri) arasındaki ortaklığın bir diğer girişimi de aynı güzergahta petrol boru hattı açmak olmuştu. 2014’te tamamlanan projeden sevkiyatın başlayamama sebebi Myanmar’ın daha fazla transit ücreti talep etmesiydi. Bu mesele geçtiğimiz aylarda halledildi ve dev tankerler Myanmar sahilinde başlayan boru hattına petrol yükleyip Çin’e göndermeye başladılar. Eskiden Malakka Boğazı’ndan dolanarak Çin’e giden tankerler bu hatlar sayesinde artık Arakan sahillerinden malı boru hatlarına yükleyerek Myanmar üzerinden hedefe gönderiyorlar. Bu ortamda Çin’in enerji ithalatında kısalan güzergâha bağlı tasarruf elde ettiği görülüyor. Ancak Amerikalılar, Çin’in enerji ithalat güzergâhını kontrol altında tutmak için Malakka güzergâhının sürekliliğini desteklemektedirler.

TERÖRİST YAFTASI YİYİYORLAR

Pekin gibi Myanmar Hükümeti de Arakan’ın stratejik konumu dolayısıyla bölgede yaşayan halkın Myanmar ve Çin ile aynı dünya görüşünden olmasını bekliyor. Batılıların Çin’e baskı yapmak istediklerinde Arakanlı Müslümanları silahlandırarak bahsi geçen enerji hatlarını sabote etmeye teşvik etmelerinden korkuyorlar. Bu endişelerini dile getirmek yerine Arakandaki Rohingya Müslümanlarının bölgede “göçmen” olduklarını, malik olmadıklarını ve artık bölgeden ayrılmaları gerektiğini söylüyorlar. Dayatmalarına meşruiyet kazandırmak için Rohingyaların El-Kaide tarzı terör örgütleriyle temas halinde olduklarına atıf yapıyorlar. Bu şartlar altında bazı Rohingyalar direnirken terörist yaftası yiyor ve masum Müslüman halk dini aidiyetlerinden ötürü eziliyor. Dolayısıyla Arakanlı Budistlerin Arakanlı Rohingyaları katletmesi Çin çıkarlarının geleceğine hizmet ederken hayatta kalmaya çalışan Müslümanların El-Kaide gibi örgütlerle temas kurmaya mecbur hale düşmeleri bazı Batılı aktörlerin çıkarlarına hizmet edecektir. Batılıların bölgedeki Müslümanları korumak için yapacakları hamleler (aslında insanlık gereği müspet karşılanması gerekse de) maalesef Pekin’de çok daha farklı algılanacak ve Myanmar enerji hattının istikrarsızlaştırılması olarak görülecektir. Binaenaleyh Çin’in halihazırda Arakan’da yatırım yapmak için Myanmar’dan aldığı büyük imtiyazlar bulunuyor. Pekin, bu ülkedeki imtiyazlarını engellemek isteyen Myanmarlı çevreleri ülkedeki etnik farklılıkları kışkırtmakla tehdit edecek güce de sahip olduğunu açıkça gösteriyor. Dolayısıyla Myanmar’ın en büyük ticari partneri Çin ile ortaklığını bu gerçekler belirliyor.

Sonuç olarak, bugün Arakan’da yaşananlar sadece Budist – Müslüman çatışması değildir. Ancak acı gerçek, şu veya bu sebeple Müslümanların sahipsizliğine bağlı olarak vahşete maruz kaldıklarıdır. Bu noktada en çok devreye girmesi beklenen ülke aslında Suudi Arabistan’dır. Zira Myanmar ve Bangladeş’ten sonra en fazla Rohingya Suudi ülkesinde yaşamaktadır. Arakan’dan Çin’e uzanan petrol boru hattından da elbette Suudi petrolü geçecektir ve petro-dolar noktasında eli güçlü Suudi Kralı, ABD – Suudi ilişkileri zora girdiği zamanlarda nasıl Washington’a rest çekmekten imtina etmiyorsa Arakan’daki meselenin halledilmesi için benzer bir politikayla Pekin’e baskı yaparak Myanmar Hükümeti’ne diplomatik baskı yapabilir. Nihayetinde Mart ayında yayınladıkları bildirilerle özgürlükten bahseden ve Myanmar Hükümeti tarafından “terörist” olarak görülen Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusu liderlerinin Suudi Arabistan’da yaşadıkları iddia edilmektedir. Umut ederiz ki büyük oyuncular aralarındaki meseleleri hallederken veya yokuşa sürerken masum insanların katliama uğramalarına daha fazla yol açmazlar.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir