Bu ‘cazip’ teklife ne denecek?
Twitter, Youtube, Netflix’e kapatma tehdidi, düzenleme adı altında kısıtlama isteği, 80 baroya rağmen baroları bölme yasası, Şehir Üniversitesi’nin kapatılması, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme açıklamaları, Ayasofya tartışması, gazeteci tutuklamaları, muhalif kanalların ekranlarının siyasi gerekçelerle karartılması...
Herkes iktidarın neden sertleştiğini konuşuyor.
Ama geçen hafta Mustafa Karalioğlu, Karar’daki yazısında bu sertleşmenin başka bir yüzüne dikkat çekti:
“Ülkenin bir kısmı bir başka kısmının gözü önünde ve sözümona onların menfaatleri icabı yasaklanıp, kısıtlanıp mahrum bırakılmaktadır. Ne bilindik ve işe yaramaz bir hikaye oysa… Acaba 28 Şubat’ı yaşayanlar, rollerin değiştiği bu sahneyi tebessümle mi, acı tebessümle mi izliyor? Bağırış, çağırış yahut protesto değil. Düşenin elinden tutmayı geçtim, o da değil. Sadece, yasağa, baskıya bakıp hayıflanabilen, iç geçiren acı bir tebessüm.”
Evet, “ülkenin bir kısmı bir başka kısmının gözü önünde ve sözümona onların menfaatleri icabı yasaklanıp, kısıtlanıp mahrum bırakılmaktadır.”
İktidar muhaliflerine karşı celal yüzünü, kendi tabanına karşı ise cemal yüzünü gösteriyor. Muhaliflerin rağmına olanları kendi tabanına kazanım olarak sunuyor.
Hatta uzun süredir direndiği adımları bile muhafazakar tabanı tatmin etmek için atmaktan çekinmiyor.
Onlardan biri “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” ya da bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi.
Halbuki bundan dokuz yıl önce İstanbul’da yapılan bir zirvede kabul edildiği için “İstanbul” adını alan sözleşmeyi hiçbir maddesine çekince koymadan, ilk imzalayan ülke Türkiye olmuş, sözleşme 11 Kasım 2011 günü Başbakan Erdoğan imzasını taşıyan şöyle bir takdim yazısıyla onaylanması için Meclis’e sunulmuştu:
“Dışişleri Bakanlığı’nca hazırlanan ve Başkanlığınıza arzı Bakanlar Kurulu’nca 18/10/2011 tarihinde kararlaştırılan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı” ile gerekçesi ilişikte gönderilmiştir. Gereğini arz ederim.”
Kanun tasarısının ilişiğinde gönderilen gerekçesinde de şöyle yazmaktaydı:
“Uluslararası alanda kadına yönelik ve aile içi şiddetle ilgili ilk bağlayıcı belge olan söz konusu Sözleşmenin, Avrupa Konseyi Kadına Karşı Şiddet ve Aile İçi Şiddetle Mücadele ve Önleme Geçici Komitesi bünyesinde hazırlanması ve sonuçlandırılmasında ülkemiz öncü bir rol oynamıştır. Sözleşmenin, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Dönem Başkanlığımız sırasında imzaya açılması ve ülkemiz tarafından imzalanmış olması da ayrıca sembolik bir önem taşımaktadır. Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'ne taraf olunmasının ülkemize ilave bir yük getirmeyeceği ve ülkemizin gelişen uluslararası saygınlığına olumlu katkıda bulunacağı değerlendirilmektedir.”
İstanbul Sözleşmesi, Meclis’ten bütün partilerin verdiği destekle 1 çekimser oya karşı, 246 oyla kabul edilmişti.
Bu sözleşmeyi çekincesiz olarak imzalayan ilk ülkenin Türkiye olmasının anlamı, AK Parti’nin kadına karşı şiddetle ilgili verdiği mücadele üzerine edilmiş pek çok söz hala arşivlerde duruyor.
AK Parti, bu sözleşmeyle yıllarca o kadar gurur duydu ki 2013 yılında Başbakanlık tarafından hazırlanan iktidarın 10 yıllık hikayesinin anlatıldığı Sessiz Devrim kitabına İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan ilk ülkenin Türkiye olması sessiz devrimlerden biri olarak girmişti. Üstelik kitapta “Sözleşme fiziksel, cinsel, psikolojik şiddetin yanı sıra zorla evlendirme ve farklı şiddet türlerini tanımlayarak bunlara yaptırımlar getirmektedir” deniyordu, yani neyin imzalandığının da herkes gayet farkındaydı.
Yıllarca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın da kurucuları arasında olduğu KADEM, bu sözleşmenin güçlü bir savunucusu oldu, sözleşmeye muhafazakar kesimden gelen eleştirileri göğüslediler. Hatta bu sözleşmenin arkasında durdukları için yakın zamanlara kadar yoğun eleştiriler aldılar.
Peki ne oldu da, geçen hafta Cumhurbaşkanı kurmaylarına “Çalışıp, gözden geçirin. Halk istiyorsa kaldırın. Halkın talebi kaldırılması yönündeyse, buna göre bir karar verilsin. Halk ne derse o olur” talimatı verdi?
Yine ne oldu da Has Parti Genel Başkanı, ardından, önde gelen bir AK Partili olarak dokuz yıldır bu sözleşmeyle ilgili herhangi bir eleştirisi duyulmamış Numan Kurtulmuş birden bire "Nasıl usulünü yerine getirerek imzalanmışsa, usulünü yerine getirerek sözleşmeden çıkılır" dedi?
Bu sorulara benzerleri de eklenebilir.
Mesela ne oldu da sadece bir yıl önce “açılsın” diyenlerin meydanlarda “oyuna gelmek”le, “tahrik”le suçlanıp azarlandığı Ayasofya’nın açılmasına bugün yeşil ışık yakıldı?
Yine nasıl oldu da iki yıl önce Beştepe resepsiyonlarında, cumhurbaşkanlığı iftarlarında Cumhurbaşkanı ile aynı masada Bülent Ersoy’un ağırlandığı ülkede, iki yıl sonra Akit gazetesinin, Milli Gazete’nin, Memur-Sen’in itirazları üzerine Mabel Matiz’in adını YKS sorusuna sokan ÖSYM yetkilileri hakkında soruşturma açılıyor?
Daha bir yıl önce Kıbrıs gazisi babası vefat ettiğinde Cumhurbaşkanı tarafından taziye için aranmış, bu görüntüler PR olarak medyaya verilmiş Mabel Matiz bir yılda nasıl milli, manevi, toplumsal değerlerimize aykırı oluverdi?
Cevap, evet herkesin aklına gelen ilk cevap.
Türkiye’de işler iyi gitmiyor. Ekonomide, demokraside, hukukta ciddi sorunlar var.
İktidar bu sorunları hemen çözebilecek durumda değil. Kan kaybı yaşanıyor. Öyle anketlerde değil, daha bir yıl önce 31 Mart/23 Haziran’da sandıkta görünür olmuş bir kan kaybı bu. Üzerine AK Parti içinden iki parti ortaya çıktı, corona yüzünden ekonomide işler daha da çıkmaza girdi, aranan döviz Katar dışında bulunamıyor, döviz beklenen turizmden de her türlü normalleşme riskine girilmesine rağmen istenen rakamlar gelmeyecek görünüyor.
Böyle bir durumda yapılması gereken ilk şey mevcut kitleyi konsolide etmek, yeni partilere ya da yüzde 30’lara yaklaşan kararsız seçmenlere doğru gidişi durdurmak.
Bunun için uzun bir süredir kitleyi konsolide eden, Suriye’de, Libya’da fetihler, bölgede her masada olan, ümmetin yükünü yüklenen, mazlumların yardımına koşan, Batı’ya posta koyan, milli ve yerli savaş teknolojisini geliştiren ve bütün bunlar yüzünden de uğraşılan, ekonomisine savaş açılan, durdurulmaya çalışılan Türkiye tezi hem aşırı kullanımdan hem İdlib’de yaşanan kayıplardan hem de ekonomideki gidişatın artık bu bedeli taşıyamamasından dolayı artık eskisi kadar cazip değil.
İktidar, Türkiye’deki muhafazakarlara, dindarlara reddetmeleri çok zor yeni bir teklifte bulunuyor.
Daha az demokrasi, daha az adalet ve kötü ekonomiye karşı onlara laiklere karşı elde edilmiş daha fazla kazanım, daha fazla iktidar, daha fazla dini referans, hayatın daha fazla İslamileşmesini öneriyor.
Belki otoriter politikalarla muhalifler, laikler kaybediyor olabilir, ekonomide, adalette hep birlikte kaybediyor olabiliriz ama bu kayıplar içinde muhafazakarlara kazanacakları cazip tekliflerle geliyor iktidar.
Onları buna ikna etmek için vapur satıcısı gibi çantadan sürekli yeni malzemeler çıkarıyor.
Yıllardır hayali kurulan Ayasofya, yanında İslami prensipler üzerinden eleştirilen İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek, yetmedi üstüne eşcinselliğe karşı sert önlemler...
Artık yasaklar, otoriterleşme adımları, onları muhafazakar, dindar kitlelere kazanım olarak gösteren paketlere sarılıyor.
RTÜK, Abdülhamit’e hakaret ettiği için televizyon kapattığını açıklıyor.
Twitter, Youtube, Netflix’i bir düzene sokmanın gerekçeleri arasında buralardaki hakaretler, eşcinsellik propagandası var. Muhtemelen paket geldiğinde en çok bu argümanları duyacağız.
Erzincan ve Elazığ dışında, aralarında AK Partili avukatların işbaşında olduğu baroların da olduğu 80 baronun itirazına rağmen, büyükşehirlerdeki baroları bölme ısrarının gerekçesi de de Ankara Barosu’nun Diyanet ile girdiği eşcinsellik tartışmasında yaptığı kötü açıklama ve yıllardır başörtüsü başta olmak üzere dindarların kazanımlarına karşı çıkmış büyükşehirlerdeki baroları bölerek fethetme vaadi.
İstanbul Sözleşmesi’nin dokuz yıl sonra İslam’ın prensiplerine aykırı olduğunun keşfedilmesi de bu yüzden.
İktidar dindarlara ötekiler rağmına da olsa artık onların dediğinin olduğu bir Türkiye vadediyor.
“Halkın talebi kaldırılması yönündeyse, buna göre bir karar verilsin. Halk ne derse o olur” derken Cumhurbaşkanı’nın kastettiği halk, AK Parti iktidarının üzerinde oturduğu dindar halk kitleleri.
İşte bu noktada Türkiye’deki dindarların bir karar vermesi gerekiyor.
Demokrasinin, adaletin, ekonominin rağmına, daha fazla güç, daha fazla İslami kazanıma evet mi hayır mı?
Abdülhamit’e hakaret etti, iktidarı eleştirdi diye muhalif kanalların sesini kısılmasına, gazetecilerin tutuklanmasına, laiklerin elinde diye baroların bölünmesine, kadınlar, eşcinseller ile ilgili hükümlerin, insan hakları standartlarına göre değil, İslami prensiplere göre belirlenmesine, başkalarının kısıtlanmasına, yasaklanmasına rağmen elde edilen daha fazla iktidara evet mi hayır mı?
Uzun yıllar önce laikler tek parti iktidarında ve daha sonra arkalarına askerin gücünü alarak, dindar halk kitlelerin rağmına, onların mağdur edilmesi, kısıtlanması pahasına iktidar kazanımları elde etmeye “evet” demişlerdi.
İktidarın bu açgözlü kullanımının bedelini de ödediler. AK Parti’nin 18 yıllık iktidarı bunun da bir rövanşı.
Peki, dindarlar bu bedeli göze alarak, “fırsat bu fırsat”, “şimdi de sıra bizde”, “bu imkan bir daha ele geçmez” diyerek, iktidarın bu teklifine, ülkede kötüye giden demokrasiye, hürriyetlere, adalete, ekonomiye gözlerini kapayarak evet diyecek mi?
Şehir Üniversitesi’ni kapatan hoyratlığa karşı ses çıkaramayıp, Mabel Matiz’i sınav sorusu yapan ÖSYM çalışanlarının cezalandırması için bastıran Memur-Sen’inki gibi küçük zaferlerle tatmin olunacak mı?
Ayasofya’dan yükselecek ezan sesleri, adalet çığlıklarını bastıracak mı?
Türkiye’nin daha fazla ‘bizim’ olması, yıllarca eksikliğinden şikayet edilmiş demokrasinin, ifade hürriyetinin büyük boşluğunu doldurabilecek mi?
Başkasının baskılanmasından, kısıtlanmasından elde edecek kazanımların kimseye hayrı dokunur mu? Demokrasinin, adaletin, ekonominin gerilediği bir ülkede, İslami, yerli, milli kazanımların ömrü ne kadar olur, karşı tarafta bir rövanş duygusu yaratmaz mı?
Karaalioğlu’nun yazısında sorduğu gibi 28 Şubat’ı yaşayanlar, rollerin değiştiği bu sahneyi tebessümle mi, acı tebessümle mi izleyecek?
İşte Türkiye’deki dindarların/muhafazakarların iktidarın bu cazip teklifine karşı vereceği cevap, Türkiye’nin geleceği için de kritik bir karar olacak.















“ Peki, dindarlar bu bedeli göze alarak, “fırsat bu fırsat”, “şimdi de sıra bizde”, “bu imkan bir daha ele geçmez” diyerek, iktidarın bu teklifine, ülkede kötüye giden demokrasiye, hürriyetlere, adalete, ekonomiye gözlerini kapayarak evet diyecek mi?” derken, dindarların laiklerlerden çok daha demokrat, çok daha adil, çok daha hoşgörülü olduklarını peşinen kabul etmiş oluyorsunuz sayın yazar, Allah mı söyletiyor ne ?
Yanıtla (0) (0)İktidarın bu hâle gelmesinin sorumlusu muhalifler. Onların bir suçu varsa muhaliflerin on suçu var. Daha geçen gün gazeteniz Birgün'ün Cb'ye hakaret ile ilgili yalan haberini hiç araştırmadan copy paste yapıp verdi. Bu ülkede bir ayrımcılık,nefret suçu varsa bunun en büyük müsebbibi muhaliflerdir. Yorumumu sansürlersiniz de gene yazayım.
Yanıtla (0) (0)"toprak uğrunda ölen varsa değil üzerinde yaşayan insanlar mutlu ise vatandır.. " cebimizde iki lira ,götümüzde don yok..çamlıca dağına 60 bin kişilik cami yapılıyor.. verin ayasofyayı ekmeğin arasına koyup yiyelim de midemiz bayram etsin .. artık dinden minden bahseden birini gördüğüm zaman 100 metre öteye kaçıyorum..
Yanıtla (0) (0)Gerçekleri kabullenmek bu kadar mı zor?Yalanın yapısı olmaz!Gerçekleri herkesin bilmesi gerekir.Ekonominin iyi plmadı,adaletin doğru olarak işleyemediği,değer yargılarının değiştirildiği,ahlaki çöküntünün geleceği son derece kötü etkileyeceği ne zaman kabullenilecek?Lafla peynir gemisi yürümeyeceği gerçeği ne zaman kabul edilecek?Allah'a kaldı işimiz.Allah yardımcımız olsun...
Yanıtla (0) (0)Sayın yazar,Okuyucu olarak düşündüklerimi yazmışsınız.Dileğimiz ülkemizde sizin gibi gazetecilerin sayısının artması
Yanıtla (0) (0)(3) barolar konusu ise: "yolcudur abbas bağlasan durmaz" trenine binenlerin derdine çare olmaz. Hatta, muhalefet akıllı davranırsa (hem avukat ihtiyacı olan insanlar, hem avukatlar hem de partiler olarak), bataklıktan kurtulmak isteyenin çabası etkisine bile neden olabilir. Aynı kural, istanbul sözleşmesi, ayasofya vb. konuları için de geçerli. yani, her yaptıkları ile daha bir batacaklar.
Yanıtla (0) (0)(2) bu düzenlemeye tc kimlik no ile sosyal medyaya girme zorunluluğu da dahil. yapamazlar. çünkü o zaman 1 trol 100 tane adresten muhaliflere iftira atıp, küfredemez, hakaret edemez, yalan söyleyemez. Onun için sosyal medya bölümünü geçin.
Yanıtla (0) (0)Şu memleket iktidar, muhalefet ve gazeteciler tarafından demokrasi denerek kandırılıyor. Yıldıray Oğur sen bari bu kadar çok zikretme şu kahrolasıca demokrasiyi..!
Yanıtla (0) (0)tweetteri, facebooku vb kapatamayacaklarını birkaç kere yazdım. sosyal medyada hakaret, iftira, yalan, dolan, küfür, bunların iktidarını sürdürebilmesi için gerekli özellikler. trol ordusu, pelikan çetesi boşuna mı para alıyor, boşuna mı kuruldu. küfretsinler, iftira atsınlar, hakaret etsinler, tehdit etsinler, pislik yapsınlar diye kuruldu. sosyal medyayı düzenleyemezler de. sadece muhaliflerini susturmak için çözüm arıyorlar.
Yanıtla (0) (0)Şuan ayasofya ara formülle geçiştirilmeli. Na açılır ne açılmaz, ikisi ede yakın. Bu günü kurtararak elden çıkarılacak değer değil, daha sonra daha yüksek tonda daha büyük bir kaybın önüne koyulmalıdır. Muhafazakarlar geçmişe dönmemek için zaten büyük bölümüyle alanda bekliyor. Kafası karşılıkları sağa sola bakanları alana koymak için bu çaba. Bu arada anlatacak hikayemizde yok neye niçin methiye düzülecek kararsızlık var.Olumsuz düşüncelere dalmayın, sizide 2.bir kurula atarız alırsınız 2.varandaşlık maaşı.
Yanıtla (0) (0)Zorla mı kabul ettirmiş Avrupa sözleşmeyi size? Size zaten sözleşmeye standarda gerek yok, nasıl işinize gelirse öyle davranıyorsunuz. Şiddet kullanmaya devam. İnsan hakları ne biz kim?
Yanıtla (0) (0)Ünüversitenin kapatılmasına karşıyım. Kendime şunu sormadan yapamıyorum. Danıştay'ın tahsisi iptal etmesine kararın iptali için Vakıf, Ünüversite, siyasetçiler, siz yazarlar neden Anayasa Mahkemesine gitmediniz. Neden? Hukuka güveniniz bu kadar çok muydu? Yoksa siyasi yollardan netice almak daha mı kolaydı
Yanıtla (0) (0)İnsan hakları mı islami prensipler mi kısmı hariç (İslam insan hukukunu savunur) yazıya imzamı koyuyorum
Yanıtla (0) (0)Hayır! Benim ne böyle bir dindarlık ne demokrasi anlayışım yok! Maalesef paralel müslümanlardan sonra yamuk müslümanları da sırtımda taşımaya hiç niyetim yok. İnancım ve savunduğum değerler, bu kadar zulme uğramamalıdır. Bu itibarla, 17/25 Aralık hadisesinden sonra paralelleşmelerin ve yamuklaşmaların iki türü de bir arada göründüğünden beri artık sadece demokratım! Artık, dini hassaiyetlerimin üzerinden hiç bir otoriterleşmenin yeşermesine izin vermeyi düşünmüyorum.
Yanıtla (0) (0)Sorun muhalefetten güçlü bir ortak ses çıkmaması. Çoklu Baro, Şehir Üniversitesi, basının, sosyal medyanın susturulması vb. Konularında Muhalefet liderleri tek tek ses çıkaracaklarına tüm liderler ortak bir basın toplantısıyla karşı çıksa lar, ülkenin karanlığa doğru yol aldığını güçlü bir sesle haykırsalar iktidarı frenler, halka da güven verirler.
Yanıtla (0) (0)ADALET,MERHAMET,İNSAF GEREKTİR EHLİ AKP YE
Yanıtla (0) (0)İst.Sözleşmesi' nin diğer konulardan apayrı olduğunu yaşayarak görüyorum.AB ilşkilerinin ve kredi bolluğunun mahmurluğunda yediğmiz en büyük kazıktır.Bugün işlevini tamamlayıptoplumu aile statüsünden çıkarmış ve ABın partnerci ve çocuksuz toplumunu ülkemize taşımış ve ABın en büyük korkusunu gidermiştir.Artık AB kapısı açılabilir. Planlı organize milletin kabileden millete dönüşememiş kemalizmin ergen yetişgin bıraktığı Türk'ün yediği son Evropa fitneli darbesi. Çekimser tek milletvekiline kalbi sevgi ve saygılarımla selam ediyorum.
Yanıtla (0) (0)Dindar kesim para ile yeni tanıştı ve sevdi.kendini para ile buluşturanlarıda terketmeyecektir. bir seçim yapmak zurunda kalırsa parayı, kalıcı degerlere (hak,hukuk,adalet,din,iman.vb.) tercih edecektir.sosyolojinin geregi budur. önce böyle degildi. elbette degildi çünkü fakirdi,yoksuldu,parası yoktu.
Yanıtla (0) (0)Yorumlarda her tür görüş veriliyor ama orta çağ din-tarım dönemi aklı ile güya demokrasi için işbirliği yapıp, Midyat’a pirince giderken evdeki pirinçten olduğumuzu hatırlatan yorumlar arada tırpanlanıyor.
Yanıtla (0) (0)Yorumlarda her tür görüş veriliyor ama orta çağ din-tarım dönemi aklı ile güya demokrasi için işbirliği yapıp, Midyat’a pirince giderken evdeki pirinçten olduğumuzu hatırlatan yorumlar arada tırpanlanıyor.
Yanıtla (0) (0)Bu hafta Balıkesirdeyim. Bir Anadolu lisesinin 2019 üniversiteye giriş şeref pankartı kapısında asılmıştı. Bir öğrenci bursu olarak istanbul şehir üniversitesini kazanmış. Ancak o üniversite bugün yok. O gencin hayal kırıklığını düşündüm keyfim kaçtı. Üniversite kapatmak muhafazakar bir iktidar döneminde oldu. Bu ayıp yeter de artar bile. Ha bir de the handmaid's tale diye bir dizi izledim. Orada Hristiyanlık erkek dini kadınların okuması yazması çalışması büyük suç. Sadece dua ediyorlar ezberden İncil okumak uzuv kesilme cezası olan bir suç. Ve daha neler neler.
Yanıtla (0) (0)Antik dönemlerden kalan "Böl ve yönet" taktiği günümüz toplumlarının içtimai ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalır.
Yanıtla (0) (0)Nerden bilelim gelenin gideni aratacağını. Bir ömür böyle geçti. İnsanlara olan inancımı kaybettim bu saatten sonra ucunda iktidar varsa asla yakından geçmem. Tövbe tövbe işin sonu anarşizme kadar gider.
Yanıtla (0) (0)Yazar ne demek İstiyor..Yani demokrasi ve laiklik uğruna İslam'la çatışan şeyleri hoş mu görelim..Doğru yönü şu ki demokrasi ve laikliği tasdik ederek bir yerlere gelen,uluslararası güç odaklarıyla uyum içinde olan AK partiye uygun değil bu icraatlar..Yani,AK parti İslamcılık gömleğini çıkardığı kodlara geri dönmeli kısaca yazarımızın istediği..Demokratik her özgürlüğe,LBGT de dahil,sahip çıkmaya devam..
Yanıtla (0) (0)üç oğlunu üç ayrı partiye ilçe başkanı yapan tüp ve gaz yağı bayisi anadolu esnafı işini bilir. Aslanlar gibi tweet mücadelesini de yapar, sandıkta aile şirketinin geleceğini de gözetir. Siz rahat olun. Ama iktidar eleştirisi hatırına istanbul sözleşmesi garabetini kadin hakları hakkında uluslararası standart diye savunmaya geçmeyin. Istanbul sözleşmesi mi, Islam mı diye sorduğunuzda ne cevab vermemiz gerekiyor? Yıldıray Oğur standardına yakışmamış.
Yanıtla (0) (0)Sayın yıldıray OĞUR yeri geldiğinde, yanlış bulduğunuzda CHP yide ağır eleştiriyorsunuz ve ben bir CHP li olarak bundan hiç gocunmuyorum çünkü yanlışlarını görüp düzeltsinler Bu bütün partiler için geçerli ne öğreniyorsak yazılı ve görsel basından öğreniyoruz Yalan, yanlış ve iftira hariç tabii o tip gazete ve tv leri izlemiyorum zaten KARAR bizimdir
Yanıtla (0) (0)Kazım Karabekir paşa yeni rejimin baskıcı karakterine karşı, "İstiklalimizi kazandık, hürriyetimizi kaybettik." demişti. Ak Parti'nin yaptığı da düpedüz bu. Alabildiğine özgürlük isteyen bir nesle zorba bir düzen dayatıyor. Eninde sonunda yok olmaya mahkum bir siyasa.
Yanıtla (0) (0)S.Yıldıray bey,kaleminize sağ lık şaşkın ördek geri geri yüz ermiş,abd,batı ne dayanırsa yapıyoruz,olmadı sil baştan.Ha kıyıda olsan hanımına,kızına karışamıyorsun.Bozulma,çürü me her alanda hat safada(kadı nsatıcılar işi apartmanlara taşı dılar)aile içi şiddet,cinayetler arttıkça artıyor.Allahında bir hesabı vardır.Cahil milleti kan şırnak kolay.
Yanıtla (0) (0)Sn.Oğur, Burada AKP nin hedef kitlesi olarak "dindarlar"ı koymuşsunuz ancak bu kitle AKP nin oy kaybettiği en önemli kitledir. AKP de oyunu muhafaza eden kesim, bu sistemden beslenen, nemalanan, etiket Müslümanlarıdır. İnanın AKP yi sırtından vuracak ilk kesimde bunlardır. Ben bir dindar olarak artık bu aldatmaca söylemler, uygulamalara karşı gözünü açmış birisi olarak söylüyorum. Bunların "dindar"ları aldatılmış insanlardır. halk bilinçlendikçe gerçek islamın ne olduğunun farkına varmaktadır. bu nedenle oy kaybı yaşanmaktadır. Bu insanlar "eyvah. biz ne yaptık" demektedirler.
Yanıtla (0) (0)C).Koronavirüse karşımeskeye ilaveten peçe takmanın hem koruyucu hem de dinin gereği olduğu önerilmeli,şaşırtılmalıdır.Zira sivil hayatta derinliği olmayan,işi polemiklerle vs götürmeye çalışan bir kişiyle tartışmak,ona sen tartışmaya değersin demek olur ki, bu da kişinin kendi fikrine mal bulmuş magribi gibi,daha aşkla sarılmasına neden olur.İyisi mi,bazen sessiz kal,şaşırt.Şaşırt ki kendi yeliyle yıkılsın.Bazen önerilerde bulun ki,iktidarın nereye gitmek istesiğini kitlele bir başka anlatımla göster..
Yanıtla (0) (0)B)Örneğin, duvarları,pileli kadife kumaşlarla kaplanmalı,resimler böyle saklanmalı,zira bu görünüm,badanadan,boyadan daha da gösterişli olacağı önerilmelidir.İhtimal ki elin gavurunun karşı atakla,İstanbul'a turist olarak gelmemeyyi düşünürlerse ,bunun da faydalı olacağı,zira baldır bacak hatunların fingirdediği bir mekanda,bereket bırakmayacağından bahsedlmeli.Türban mı konuSessiz kalınmalı,belki bazende yetersin denmeli.Baştaki kılı kapatıp,kahkaha atan bayanın küçük dilinin görülünmesinin çelişkisi vurgulanmalı.
Yanıtla (0) (0)A)Mücadele çeşit çeşit olmalı.Bazen ölümüne hayır denmeli,bazen dil döndüğünce yanlış olduğu anlatılmalı.Eğer her şeyiyle iflas etmiş bir iktidar,tâli konuları gündeme taşıyor da, bundaki çekişmelerden nemalanmaya çalışıyorsa,”kendi oluşturduğun girdapta boğul”demek olan bir başka eğlem planına yönelmeli.Diyelim bu sefer de sessiz kalınmalı, hatta bazen de desteklenmelidir.? Ayasofya camiye mi çevrilmek isteniyor.Oh!ne ala, ne güzel bir fikir denmeli.Hatta öneriler getirilmeli.
Yanıtla (0) (0)aslında yazının kurgusu dindarların iktidarı desteklemesi için iyi gerekçe oluşturur. Kendi adına yada toplum adına yapacağı fedakarlık İslamın adını yükseltecekse katlanılır.
Yanıtla (0) (0)Muhaliflik iyi zenaat vesselam.Yıllarca İstanbul Sözleşmesi üzerinden İktidar eleştirildi,bu eleştiriler bir miktar oy kaybına da sebep oldu. Şimdi de Sözleşmeden çıkıyor diye eleştiriliyor. Ben şu kanaatteyim:İstanbul Sözleşmesinden ciddi anlamda rahatsızlık duyan muhalifler bile sözleşmeden çıkılmasına üzülecekler. Niçin?Çünkü iktidara vurmak için çok elverişli bir silah ellerinden alınmış olacak.28 Şubatta başörtülü öğrenciler okullarının kapısından geri çevriliyordu kitlesel olarak. Bu gün hangi laik kıyafetinden,hatta kıyafetsizliğinden dolayı zarara uğruyor?Şortla dolaşıyor kadınlar.
Yanıtla (0) (0)Bu ülke daha bir elli yıl rayına oturmaz. Seçilmek için izlenen yol ile seçildikten sonra gitmemek için izlenen yolun bu kadar çeliştiği bir ülkede sorun kurumsaldır. Kurumsal sorunlar ise baştan aşağıya insan kalitesi ile alakalıdır.
Yanıtla (0) (0)toplumu tanımıyor islamcılar,neler yaşanıyor neler oluyor bilmiyor.bi zamanlar solculara derlerdi..toplum değişiyor ve islamcılar kendi köylülüklerini,kendi bildiklerini ,ezberlerini dayatıyor.bu yüzden de sorunları anca kangren olunca çözme noktasına geliyor ve teşhis yanlış olduğundan da çözemiyor..iktidarsın ve sihirli bir ilacın olduğunu iddia ediyorsun.hadi çözüm yolları sırala.muhalefetteymiş gibi itiraz suçlama gırla..bi de ilacı olan hastalık yayılmadan önce teşhisi koyar yaymaz mikrobu..eeee
Yanıtla (0) (0)Sevgili Yıldıray, insanları tek bir baroya zorlamak özgürlüğe mi yakındır faşizme mi? Çoğulculuk her zaman daha iyidir, çoğulcu baro sistemi ile AK Parti özgürlükleri genişletmektedir. Statükoya destek verdiğinizi görmek üzücü... Ayrıca sosyal medya ne yasaklanıyor ne de kaldırılıyor, sadece küfürlere, hakaretlere karşı bir denetleme mekanizması öneriliyor, lütfen Sözcü türü muhalif yazılar yazmayın çünkü o alanda Özdil'lerle, Çölaşan'larla yarışamazsınız. Özgürlükleri savunmaya devam edin, statükocu olmayın.
Yanıtla (0) (0)Ilk secimde "hayır" inş.
Yanıtla (0) (0)Şehir ünv ne tahammülü olmayanlar aslında on yıldır ülkenin birikimini insani değerlerini Ahlakını yozlaşan gençliğini ,iffetini namusunu Milli birliğini Devlet adabını aklını vatandaşlardan garibanı ezmeyi hak HUKUK VE ADALETİNİ bitirip tükettiğini belki ayaklar sürçüp İstanbul seçimleri gibi bir acı mağlubiyetten sonra genel bir yenilgiyi görünce anlayacaklar lakin yaptıkları kanunların yanlışlığı asıl ozaman anlaşılacak onyedi yıl ibadet neşvesiyle destek verdiğimiz bir iktidarın sonunun böyle olmasını hiç arzuetmedik dindarların çoğunluğu bugün 28 Şubatı enağır biçimde yaşarken
Yanıtla (0) (0)Bu yazı olmamış
Yanıtla (0) (0)Yeni bir kelime RAĞMINA.
Yanıtla (0) (0)2-Bu sözleşme bir tek koşulda adaletli olabilir eğer bütün kadınlar melek (hiç yalan söylemez) ve bütün erkekler şeytan (hepsi şiddete meyilli) olsaydı... 18 yaşından küçük iki genç ailelerinden izinsiz kaçarak veya ailelerin izni ile dini nikah kıysalar bunlardan sadece erkek olanına (erkek de olay anında 18 yaşın altında olmasına rağmen) ağır cezalar öngörülmesi sözleşmedeki adaletsizliklerden sadece biri...
Yanıtla (0) (0)1-Yıldıray bey, diğer meselelerde haklılık payınız yüksek ama İstanbul Sözleşmesini neden bu kadar savundunuz anlamadım. Adında "Kadına Karşı Şiddet" yazıyor diye bir metin "insan hakları standartlarına" uygun olamaz. Önce eğer okumadıysanız sözleşmeyi baştan sona okumanızı tavsiye ederim. Bi kere "kadın beyanı esas" dedikten sonra yanına koyacağınız her suç tanımı ve onun yaptırımı adaletsizdir...
Yanıtla (0) (0)Dikkat spoiler içerir trollerin dikkatine !!! sayın yazar nafile bir çaba içindesiniz ordan oraya savruluyorsunuz ortadoğuda kartlar yeniden dağıtılıyor papaz kaçtı ihalar sihalar hepsi bizde avrupa çöktü amerika dağıldı paramız yok önemli değil taş yeriz imajı çizdirmeyiz büyük resmi gördük siyonik iyonik ve katatonik oyunları bozacağız yükselişimiz engellenemez. ebu kasım bin müslin hayrül şaşar beşer e güzelmiş bu trolcülük parası da iyiyse bende başlayayım artık...
Yanıtla (0) (0)‘Kul hakkı’nın kül olduğu bir toplumda ‘din’ bir kil u kal imiş ancak... 40 yıl önce dedemle camiden çıkarken elindeki ayakkabıları sessizce yere bıraktığında öğrenmiştim kimseyi rahatsız etmemeyi. Şimdi mahalledeki caminin avlusunda bulunan çay ocağının 17 saati aşan mesaisi(!), sigara dumanı, gürültüsü... sabah dörtte namazı beklerken, avluda sabah sessizliğini bölen gürültülü boş lakırdılar, telefondan dinletiler... dedemin inceliğini daha iyi anladığım paldır küldür ayakkabı atmalar... nazikçe uyarıyı, cami avlusuna yakışmayan kelimelerle savuşturmalar... Bu profil İle kazanım olmaz!
Yanıtla (0) (0)Pakistan yolunda bir Türkiye. 20 yıl önce demişlerdi de inanmamıştık. Akp yaşam şkelinize mi müdahele etti demiştik. O çocuklar şimdi berlin de washington da yasıyorlar. Uzaktan uzuluyorlar artık ülkelerine, kimi artık onu da demiyor, benim işim olmaz ne halleri varsa görsünler diyor. Yerli milli kahramanlarımız Türkiyeyi pakistAnlaştırdı. Venezuella hedefi de yolda geliyor. 2023 e 5. Dunya ulkesi olarak giricez. Reisin hedefi büyük.
Yanıtla (0) (0)Sevgili Yıldıray, iktidarın getirmek istediği sözüm ona dini referanslı uygulamaları"İslami" diye adlandirmaniza İtirazım var. İslam'in Kur'an'in iki kapağı atasına mahkum edilerek hayattan kapatılmasının üzerinden neredeyse 1350 asır geçti. Zalim ve gasıp Muaviye'nin kendi iktidarını pekiştirmek için Kur'an'dan intikam alırcasına getirip ümmetin kucağına attığı o din uygulamasinin İslamla hic bir alakasi yoktur. Eleştiri konusu yaptığınız "kadın" konusu bile bunun en tipik örneği değil de nedir? Boyle bir dinden olmaktan Allaha sığınırım...
Yanıtla (0) (0)İşler iyi giderken herkes hoşgörülüdür, işler kötüye gittiğinde sinirler gerilir. İnsan hayatında da bu böyledir.
Yanıtla (0) (0)Ne kadar zormuş alınan bir karardan geri dönmek. İstanbul sözleşmesi var diye her yer güllük gülistanlık mı oldu?Belli ki daha derin problemler var. Ak Parti'nin kendi tabanının istekleri için tek yanlı karar almasını eleştirebilirsiniz. Ama unuttunuz herhalde bu işin çok daha şiddetlisini Laik cemaat yıllarca yaptı Türkiye'de. Şimdiki itirazları tamamen nefsidir. Yoksa ne demokrasi ne insan hakları ne de kadın hakları umurlarındadır. Ve siz Yıldıray Bey işte bu kesimin tekraren iktidarı için çalışıyorsunuz. Millet bunu anlıyor ve bundan dolayı Erdoğan'dan vazgeçmiyor. Haksızlar mı?
Yanıtla (0) (0)Bu ülkenin dindarları demokratik özgürlükçü ve sosyal adaleti vaadeden siyasal anlayışlara karşı değildir, onlara kendini iyi anlatamayan sosyal demokratlar çare aramalıdır (yani bu kesime kendisini anlatma çaresi)
Yanıtla (0) (0)Dini butun bir insanin bu sorulara nasil cevap verecegi bellidir. Alni secde goruyor diye nelere pas gecildigini hergun goruyoruz. TC nin geleceginin aydinlanma sansi bu noktadan sonra yoktur. Cogunluk her zaman gerici politikalri destekliyecek ve iktidarda kalacaktir. Tut ki tersi olsa bile ileri dogru olacak her desigimler kan dokulmesine neden olabilir. Sizlerin sayesinde bu noktadayiz.
Yanıtla (0) (0)Öfke ile kalkan zararla oturur.Keskin sirke küpüne zarar verir.Zararın neresinden dönerseniz kârdır.Denetlenebilir ve adaletin tartışmasız dağıtıldığı devleti oluşturun Ak parti oylarının artışını da görün. İtibar kaybetme zamanı değil.
Yanıtla (0) (0)İstanbul sözleşmesi bunların Kur'an kursları vb yerlerde özellikle erkek çocuklarının ırzına geçilmesine, hemen hergün bir kadının katledilmesine ciddi bir engel mi getirdi. Bunlar mıdır bizim aile yapımıza uygun yaşam?
Yanıtla (0) (0)Reis önceleri Avrupa'yı ve kriterlerini kullanarak ayakta kaldı. Şimdi onlar bitince, sıra geldi milli manevi değerleri kullanarak iktidarını uzatmaya çalışıyor. Ancak, miadını tamamladı, yapacaklarını yaptı. Şimdi Türkiye, geleceği için yeni sayfa açmanın vaktine erdi. Ama kimi ve kimleri seçecek? Soru buradan başlıyor...
Yanıtla (0) (0)Hükümetimizi sonuna kadar destekliyoruz. Elhamdü lillah müslümanız. Alınan bu kararların olumlu olduğunu düşünüyoruz. Sayın yazarın bu eleştirilerini de aslında hayretle karşılamıyoruz. Savrulmanın sonuçları.
Yanıtla (0) (0)Dindarların adalet,demokrasi,ifade özgürlüğü hiç bir zaman umrunda olmadı,ötelenip,ezildikleri iddasıda doğru değil, sebebi düpedüz kompleks.
Yanıtla (0) (0)Sözleşmeye imza koyan diğer ülkeler Türkiye’yi atmalılar bu sözleşmeden aslında. Kadınların uğradığı cinayetler artık günlük sıradan haber. Sözleşmede imzası olan yönetim ne yapıyor peki buna karşı. Adamları hapisten çıkarıyorlar cinayetlerine devam etsinler diye. Kadınlarla ilgili kadın bakan ne yapıyor? Asgari ücret belirlemekle meşgul. Aileden de kadından da çocuktan da sorumsuz bir yönetim bunlar.
Yanıtla (0) (0)Dindarlara demokrasi mi, insan hakları mı, eşitlik mi, adalet mi, yoksa daha fazla İslami “kazanımlar” mı diye bir soruyu hiç sormayın isterseniz. Cevabı artık çok iyi biliyoruz. Bunlar kör ideolojileri ve doğmaları dışında hiç bir insanlık değeri tanımıyorlar. Kendilerini herkesten üstün görüyorlar. Değilse öyle değil desinler. Adında adalet olan bir partinin yaptığı adaletsizlikleri hiç bir askeri junta yapmadı bu ülkede.
Yanıtla (0) (0)