15. İstanbul Bienali’nin en ilgi gören çalışmalarından biri de ‘Beden Damlaları’ isimli dans gösterisi. Tarihi Küçük Mustafa Paşa Hamamı’nda sanatseverlerle buluşan esere imza atan Tuğçe Tuna “Her birey kendi hikâyesini keşfetsin, hayal kursun eserde gördüğü, hissettiği bir şey onu sarsın isterim” diyor.
ERKUT TEZERDİ / İSTANBUL
Sanatçı Tuğçe Tuna, 1993’ten beri hem ulusal hem de uluslararası festival ve akademilerde; koreografileri, çağdaş dans ve hareket teknikleri eğitmenliğiyle yer alıyor. Koreograf, performans sanatçısı, yönetmen, sanat direktörü ve dans terapisti olarak çalışmalarını birbirinden beslenen disiplinlerle sürdürüyor. 2000 yılından beri de Avrupa’nın pek çok şehrinde gösteriler sahneleyen Tuna, 15. İstanbul Bienali’ne özel olarak ‘Beden Damlaları’ koreografisini tasarladı. Bu gösteri bienal boyunca her cumartesi, Küçük Mustafa Paşa Hamamı’nda 17.30 ile 20.30 saatlerinde sanatseverlerle buluşuyor. Tuna’yla ‘Beden Damlaları’nı konuştuk.
* Bienal boyunca her cumartesi koreografinizi sergiliyorsunuz. İlgi nasıl? İlginç yorumlar, tepkiler var mı?
İlgi büyük, kapasitenin üstünde seyircimiz oluyor. Beden Damlaları’na ikinci hatta üçüncü kez gelen seyircimiz var. Eserin yansıttıkları, hissettirdiklerini anlatan, mektup, şiir, anı yazıp paylaşan, eseri izlerken çizim yapıp bize gönderen, önce kendi gelip sonra ailesini getiren seyircilerimiz oldu. Eserin 32 gösterimi planlandı.
* ‘Beden Damlaları’ ile vermek istediğiniz mesajlarınız nedir?
Kinestetik empati ve iletişim, dürüst ve direkt bir alan yaratır. Üretimi izleyen bireyin çıkarımları da o kişiye aittir. Her birey kendi hikâyesini keşfetsin, hayal kursun hiç beklemediği anda eserde gördüğü, hissettiği bir şey onu sarsın, sarssın isterim. Kişinin eser üzerinden, orada tanık olduğu an/anlar aracılığı ile kendiyle, iç dünyasıyla, hayalleriyle, korkularıyla hatta o ana kadar farkedemedikleriyle iletişime geçmesi, bizim üzerimizden kendine bakabilmesini tercih ettim. Kendiyle iletişime geçtiğinde birey, ne görüyor, içeride biriktirdikleri ne? Beden ne anlatıyor sahibine kısık sesle? Bu öz buluşmaya alan yaratmak istiyorum koreograf olarak. Bedenin biriktirdiklerine, bedenin görünmeyen kayıplarına, bedenin zihinde ve mekanda ardında bıraktıklarına ben de geri dönüp bakıyorum eserde.
* Mekan olarak hamamın tercih edilmesinin önemini anlatır mısınız?
Hamamın zemin mermerlerinin, tuğlalarının, mermerlerdeki çıkıntıların, kubbesinin yeri var eserde. Zemin, nem, tını, akustik, ışık, boşluk bu dinamiklerle birlikte oluştu ‘Beden Damlaları’. Bana yer ve gök arasında, iki yan arasında tarafsız olmak çok iyi hissettirdi. Performans sanatçılarının doğdukları tarihte gökyüzündeki yıldızların konumlarını, koreografinin akışını kısmen mekan kullanımında uyguladım. Geçmiş zaman gökyüzünü şimdiki zamanda yere indirme fikri, belki çocukluğumun hakiki özgürlüğüne mutluluğuna duyulan bir özlemdi. Bir yandan terliyoruz, nefesimiz mekanı dolduruyor. Hava, çabamızı-emeğimizi içinde beden moleküllerimizle alıp kubbeye yükseltiyor ve yere damlıyor tekrar.
* İzleyenler üzerinde sizce nasıl bir etki bırakıyor?
Ortalama 60-80 aralığında seyircimiz oluyor her gösterimde. Ben arınma hissediyorum. Bizim açıklığımız, dürüstlüğümüz, kırılganlığımız tanıkları da etkiliyor. Bedeni algılamak unuttuğumuz bir farkındalık. Bunu hatırlamak seyircilerimize iyi geliyor sanırım.
BU GÖSTERİLER BENİM MANİFESTOMDUR
* Siz daha önce farklı fiziksel özellikleri olan kişilerle çalıştığınız ‘Farklı Bedenlerle Dans’ projesinin genel sanat yönetmenliğini yaptınız. Metris Kapalı Ceza Evi ile Bakırköy Kadın Kapalı Ceza Evi’nde dans atölyesi çalışmaları yürüttünüz. Bu çalışmaların size katkısı nasıl oldu?
Farklı beden plastiği, farklı beden zeka ve hafızalarıyla yan yana gelmeyi, üretmeyi seviyorum. 2000 yılında oluşturduğum Farklı Bedenlerle Dans projesi kapsamında gösterimlerimiz, atölyelerimiz devam ediyor. Bu gösteriler benim manifestomdur. Ceza evlerinde kısa dönem yaptığım dans ve beden farkındalığı çalışmaları, çok başkaydı. O alanda sınırlı alan içerisinde bedeni özgürleştirmek, beden ruh zihin dengesine hizmet etmek fikri vardı, bir amacım da karşılaştığım bedenlere mutluluğu hatırlatmaktı. Sanıyorum ‘beden’e bir kez daha güvenmemi ve hayran kalmamı sağladı için o çalışmalar. Minnettarım.
* Sizce bir eserde insan bedeninin kullanılmasının ne gibi avantajları var?
Beden zekası ve kinestetik empati sizi güncel, sıradan, kontrol edilen-edilebilen, yüzeysel, bildik, standart düşünme, üretim, tüketim ve iletişim yaklaşımından alır, varoluşa ait derin ve açık bir iletişime yaklaştırır. Beden’e yaşıyor olmamız en temel, ortak buluşma noktamız bence. Bu ortak buluşma alanı bir avantaj sağlıyor olabilir doğal olarak dile, söze, etiketlere ihtiyaç duymadan.