Ankara'daki terör saldırısı 10 günde planlanmış olamaz!

Ankara'daki terör saldırısı 10 günde planlanmış olamaz!

Ankara'daki terör saldırısını değerlendiren güvenlik uzmanları, istihbarat zaafiyeti tartışması ve saldırının amacı hakkında açıklamalarda bulundu. SETA Güvenlik Çalışmaları Direktörü Yeşiltaş, miting için 1 Ekim'de başvuruda bulunulunduğunu hatırlatarak, 9 gün içinde planlanmış bir eylem olamayacağını söyledi.

Ankara'da 97 kişinin hayatını kaybettiği terör saldırısını değerlendiren güvenlik uzmanları, bu çapta bir saldırının kısa sürede planlanıp uygulanmasının zor olduğunu belirterek, eylemi gerçekleştirenlerin mitingin yapılacağı yer ve zaman konusunda daha önceden bilgi sahibi oldukları ihtimaline dikkat çektiler.

Ankara'daki terör saldırısının yakın zamanda planlanmış değil, üzerinde uzun süredir çalışılan bir eylem olduğunu ifade eden güvenlik uzmanları, "terör örgütü DAEŞ'in, PYD ile mücadelesini Türkiye'ye taşımak istediği" ve "Türkiye'nin Irak ve Suriye gibi olmasının istendiği" değerlendirmesinde bulundu.

Ankara Tren Garı önündeki terör saldırısını, AA muhabirine değerlendiren güvenlik uzmanları, saldırının ülkenin birliğine yapıldığını ifade etti.

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Uzmanı Siyaset Bilimci Mehmet Yeğin, sadece mitingin yapıldığı alanın korunmasının yeterli olmadığı, güvenlik tedbirlerinin daha en baştan sıkı şekilde uygulanması gerektiğini söyledi.

"Kısa sürede planlanıp uygulanamaz"

Böyle bir saldırının kısa sürede planlanıp uygulanmasının zorluğuna dikkati çeken Yeğin, şu açıklamalarda bulundu:

"Bu alana patlayıcı madde taşınması, sürecin farklı aşamalarında tespit edilip engellenmesi gerekir. Eylem tek başına yapılabilecek bir şey değil. Bunun daha önce bazı hazırlıklarının olması gerekir. Bu süreçte örgüt elemanlarının kendi aralarındaki iletişimlerinin teknik takibe takılması, saldırıda kullanacakları materyallerin hareketliliği, bunların taşınması, alana getirilmesi, bunlarla ilgili takip... Saldırıdan önceki hazırlık sürecinin herhangi bir aşamasında, zanlıların yakalanmasını sağlayacak önlemlerin alınması beklenir.

Bir örgüt bu çapta bir eylem yapacaksa, örgüt içinde bunu bilen insanlar mutlaka olur. İstihbaratın da operasyonel istihbarat olması lazım. Ayrıca Türkiye'nin DAİŞ ile mücadele eden, örgütü takip eden müttefikleri var. Bunlarla istihbarat alışverişi yaparak bazı bilgileri bunlardan elde ediyor olmamız beklenirdi."

Yeğin, saldırının niteliğine ilişkin, "Mümkün olduğunca fazla insanın öldürülmesi hedefine göre kurgulanmış bir saldırı ile karşı karşıyayız. Politik bir mesaj var ama bununla birlikte maksimum insanı hedef alan bir saldırı biçimi var" görüşünü paylaştı.

"9 günde planlanmış olamaz"

SETA Güvenlik Çalışmaları Direktörü Yrd. Doç. Murat Yeşiltaş da güvenlik önlemlerinin toplanma meydanlarında yoğun bir şekilde alındığını, ancak meydana gidilecek yerlerde yeterli önlemin alınmadığını öne sürdü.

Farklı şehirlerden insanların gelmesiyle tren garında bir yoğunluk yaşanacağının ortada olduğunu söyleyen Yeşiltaş, şöyle devam etti:

"Miting için 1 Ekim'de başvurmuşlar, saldırı da 10 Ekim'de oldu. Bu eylem 9 günlük süre içinde planlanmış bir eylem değil. Belli ki önceden planlanmış. Polisin tüm önlemleri almasına rağmen, bu olay yine de gerçekleşebilirdi. Burada bir ikilemle karşı karşıya kalıyorsunuz. Miting meydanına gitmeden önce güvenlik aramalarından geçirme talebi olsa polis burada dirençle karşılaşabilirdi."

"DAİŞ eylemi sahiplenirdi"

İlk tespitlerin, eylemi terör örgütü DAEŞ'in gerçekleştirdiği yönünde olduğunu ifade eden Yeşiltaş, "Eğer DAİŞ bu saldırıyı planlasa, hedefi bu olsaydı eylemi sahiplenir, mesajını doğrudan verirdi. Bu saldırı, örgütle organik bağı olmayan kişiler tarafından yapılmış olabilir. Saldırganlar 'yalnız kurt' denilen teknikle eylemi kendi başına yapmış olabilirler. Tabii bu bir ihtimal" değerlendirmesini yaptı.

Son haftalarda Suriye'de bazı olayların DAEŞ'in aleyhine geliştiğini kaydeden Yeşiltaş, şunları öne sürdü:

"ABD'nin PYD'ye yönelik silah yardımı oldu. Rusların müdahalesi geldi ve Ruslar, PYD'nin İŞİD'e karşı savaşmada en önemli aktör olduğunu ilan etti. Kuzey Suriye'deki Kürt gruplarla bazı Arap ve başka etnik silahlı gruplar ortak deklarasyon yayımlayarak birleştirdiler. Muhtemelen Rakka'ya yönelik kara operasyonunun ana güçleri olacaklar. Dolayısıyla IŞİD, bunu bir tehdit olarak algılamış olup belki de Kürtleri cezalandırma yöntemi olarak... Böyle bir hedef seçilmiş olabilir. Saldırı, Suriye'deki bu son gelişmelerle doğrudan ilişkili olabilir. Ancak bu mesajı vermek istese DAİŞ bunun sorumluluğunu kabul eder, arkasında dururdu. Tunus ve Yemen'de durdu. Irak ve Suriye sahasındaki tüm eylemlerini de kabul ettiler. Saldırı kararı gerçekten örgütsel bir hiyerarşi içinde alınmışsa, Türkiye'de kabul etmemesi de çok mantıklı değil."

"İstihbarat zaafı" iddiası

Türkiye'nin bulunduğu coğrafya ve mücadele ettiği terör örgütlerinin, istihbaratı güçleştirdiğini ileri süren Yeşiltaş, şunları savundu:

"Böyle bir eylem gerçekleşiyorsa elbetteki istihbarat açığı vardır. Ama bu teknik olarak ne oranda var, nasıl yaşandı? Bunun analizini yapmak dışarıdan çok zor. Olay gerçekleştiyse böyle bir açık var demektir. Ama açık hangi kanalda, hangi mekanizmada, hangi düzeyde yaşandı onu bilmek çok zor. Ama Türkiye'nin bulunduğu ortama bakıldığında, dışarıdaki etkenler böyle bir açığın oluşmasına daha fazla katkı sunuyor. Bunları takip edip, yakalamak zorlaşıyor. Türkiye'nin tek bir terör örgütüyle mücadelesi de söz konusu değil. Farklı fraksiyonlardan çok fazla terör örgütüyle ayrı ayrı mücadele etmek zorunda. Hepsinin hedefi, kullandığı teknikler, toplumsal ağları farklı. Birçok örgüt var. Böyle bir ortam da istihbarat zafiyetine yol açabilir."

"Profesyonel bir saldırıyla karşı karşıyayız"

Eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu da Cumhuriyet tarihinin en büyük terör saldırısından sonra, birtakım çevrelerin Türkiye'yi acz içinde göstermek için güvenlik zaafını gündeme getirdiğini iddia etti.

Bu tür saldırıların bir daha olmasını istemeyen iyi niyetli kişilerin elbette bu işi sorgulaması gerektiğini, kendisinin de bu kişilere cevap vermek istediğini söyleyen Orakoğlu, "Bu işe iyi niyetle yaklaşan, 'Türkiye'de bundan sonra bu tür olaylar olabilir mi?', 'Devletin veya istihbaratın burada bir zafiyeti var mı?' diye iyi niyetle soranlar için bizim cevap vermemiz lazım. Çünkü belirli çevreler tarafından algı operasyonu yapılırcasına bir zafiyet olduğu meselesi, bir psikolojik harekat olarak gündeme getiriliyor. Burada bizim asıl muhatabımız, Türk milletidir. Bu olay, çok büyük bir olaydır. Sorgulanmalıdır" diye konuştu.

Orakoğlu, konuşmasında şunları kaydetti:

"Hukuk, yönetmelik ve kanunlar çerçevesinde Ankara Emniyet Müdürlüğü veya istihbarat birimlerinin 'niye bu olayı önleyemediği' veya 'önceden neden haber alınamadığı' sorusu akla geliyor. İkincisi de toplanma alanında neden arama yapılmadığı meselesi var. Dünyanın en önemli istihbarat servisleri dahi, bu tür saldırıları önlemekte güçlük çektiler. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde istihbaratla bu tür olayların önlenme şansı yüzde 30'dur."

Türkiye'de karışık bir sürecin olduğunu, burada istihbarat zafiyeti olduğunu düşünmediği görüşünü ileri süren Orakoğlu, şu açıklamaları yaptı:

"Türkiye, bildiğimiz terör saldırılarıyla muhatap değil. Karşımızdaki IŞİD, PKK değil, bunları yöneten küresel akıl var. Bu küresel aklın kontrolündeki özel savaş eğitmenlerinin yaptığı olaylar var. Mesele, PKK'nın stratejik taktiklerle patlatarak çok sayıda asker ve polisi şehit etmesi gibi. Çok ciddi, profesyonel bir saldırıyla karşı karşıyayız. Birtakım özel harp taktikleriyle Türkiye, Suriye ve Irak gibi yapılmak isteniyor. Batılı ülke gizli servisleri ve özel kuvvetleri açısından söylüyorum. Bunların devreye girme ihtimali çok yüksek gözüküyor. ABD'nin özel birliklerini, PYD'nin kantonları içine kadar getirip, burada bunlara 'lojistik destek veriyoruz' yalanı hiç inandırıcı değil. Çünkü bunlar oraya yerleştikten sonra, Türkiye'deki bu terör faaliyetleri arttı. Onun dışında bu terör faaliyetinin, Türkiye'nin dış politikasını yönlendirip kendi isteklerine göre uygulama amacına işaret ettiği çok açık."

Türkiye'nin şu anda çok ciddi bir milli güvenlik tehdidi altında bulunduğunu ileri süren Orakoğlu, "Birlik, beraberliği bozmak, ülkede kaos yaratmak ve devleti acz içinde göstermek amaçlı. Bu saldırıların amacı Türkiye'nin her yönden birlik, beraberliğini, toprak bütünlüğünü bozarak, Türkiye'yi Suriyeleştirmek, Iraklaştırmak isteyen birtakım ülkelerin özel savaş eğitmenlerinin hazırladığı bazı terör olaylarıyla karşı karşıyayız. Şu anda çeşitli ülkeler, çok açık bir şekilde Türkiye'ye saldırıyorlar. Burada güvenlik güçlerimiz, emniyet mensuplarımız bu bilinçle hareket ederek mevzuatta yazılı olmamasına rağmen 'o alanda arama yapmalıydılar' diye düşünüyorum" görüşünü dile getirdi.

"PYD ile çatışmasını Türkiye'ye taşımak istiyor"

AK Parti Mersin Milletvekili Muhsin Kızılkaya da güvenlik mensuplarının, tüm terör örgütlerine karşı aynı kararlılıkla mücadele etmesi gerektiğini söyledi. Kızılkaya, "Devletin örgütler arasında ayrım yapması gibi bir durumu yok. Tüm örgütlerle aynı kararlılıkla mücadele edilmeli" dedi. Terör örgütü DAEŞ'in, PYD ile çatışmasını Türkiye'ye taşımak istediği değerlendirmesini yapan Kızılkaya, güvenlik güçlerinin bu konuda dikkatli olması gerektiğine dikkati çekti.

Eski istihbarat müdürü Sabri Uzun ise, "Terör örgütü DAİŞ, şu ülkede olmaz, diyemeyiz" ifadesini kullanarak, saldırının şeklinin DAEŞ'i işaret ettiğini öne sürdü. Uzun, örgütün PYD'den intikam almak için bu saldırıyı gerçekleştirmiş olabileceği değerlendirmesinde bulundu.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN