Ali Babacan, partisinin kongre sürecinde Anadolu şehirlerinde karşılaştığı vatandaşların yüksek sesle dile getirdikleri şikayetleri değerlendirdi: Artık korku dağlarının teker teker aşıldığını görüyoruz. Çünkü kaybedecek bir şeyleri kalmadı.
MELEK GEDİK | İSTANBUL
Döviz kaynakları inşaat sektörüne değil döviz getirecek yatırımlara ayrılmalıydı. Ekonomi yönetimi öyle hatalar yapıyor ki iki aylık bir bakkal çırağı yapmaz.
Türkiye’nin sürekli dövize ihtiyacı var. Böyle bir ülkede kurun ateşi artıyorsa bilin ki orada bir hastalık var. Hükümet bakmıyor ama her şey dövizle ilgili.
(Fransız mallarına boykot çağrısı) 48 saat sonra unutulur. Ne zaman içeride gündem sıkışsa böyle bir çıkış yapıyorlar. Küreselleşen dünyada bunlar çocukça şeyler.
Türkiye’nin dönülemez yollara sokulmasından, askeri caydırıcılığının zafiyete uğramasından korkuyorum. Bir kere caydırıcılığın üstü çizilirse bedeli ağır olur.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, KARAR TV canlı yayınında Taha Akyol ve Elif Çakır'ın sorularını cevapladı, gündemdeki konularla ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Fransız mallarına boykot çağrısını yorumlayan Babacan "Gündem değiştirmeye yönelik. 48 saat sonra unutulur. Türkiye'de üretilen Fransız mallarını mı boykot edeceğiz. Küresel dünyada bunlar çocukça şeyler" dedi.
Babacan, doların rekor kırması ve ekonomik krizle ilgili de sert eleştirilerde bulundu. DEVA Partisi lideri, Bakan Berat Albayrak ve Numan Kurtulmuş'un açıklamalarını kastederek "Biri 'dolara bakmıyorum' diyor. Diğeri (Suud boykotu) gülüp geçiyor. Bu nasıl halktan kopukluk! Bu nasıl piyasalardan kopukluk" değerlendirmesi yaptı.
Büyük kamu ihalelerinin hep 3-5 şirkete verilmesini eleştiren Babacan, Devlet Malzeme Ofisi'yle ilgili yeni ekonomi programındaki değişiklik sinyaline dikkat çekti.
'Müjde' diyerek açıklanan Karadeniz'deki doğalgaz keşfi için de Babacan "Hem bir ülke hem de bir Bakan kurtarılmaya çalışılıyor. Ama piyasaya etkisi sıfır. Çünkü 120 milyar doları harcamışsınız, 120 milyar dolarlık gaz bulsanız kim güvenir?" yorumunda bulundu.
MÜDAHALE 'OTOSANSÜR' KAYNAKLI
Canlı yayında, DEVA Partisi'nin Malatya'daki billboard ve afişlerine yönelik müdahaleler konusundaki soruyu cevaplayan Babacan, benzer sıkıntılar ile başka şehirlerde de karşılaştıklarını söyledi. Babacan "Billboardlar asılmamıştı ama sözleşmesini iptal ettiler. Fakat afişlerimiz söküldü. Hatta arkadaşlarımız nöbet tuttular. Malatya dışında Diyarbakır'da da bu problemlerle karşılaştık. Fakat burada bir 'otosansür' olduğunu düşünüyorum. Doğrudan merkezden bir yönlendirme olduğunu sanmıyorum. İllere göre yaşadığımız sıkıntılar değişiyor" dedi.
Kongre yaptıkları şehirlerde vatandaşların 'Ben sokakta yatıyorum, eve götürecek ekmeğim yok, param yok, ne yapabilirim' diye kendilerinden yardım istediğini anlatan Babacan "Vatandaşlarımız biraz çekingen davranıyor ama artık korku dağlarının teker teker aşıldığını görüyoruz. Çünkü kaybedecek bir şeyleri kalmadı. O eşiği aşıp eleştirilerde bulunuyorlar artık" diye konuştu.
ASKIDA EKMEK Mİ DOĞRU, 'AL BU ÇAYI İÇ' TEPKİSİ Mİ?
Malatya'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "İşsiziz. Evimize ekmek götüremiyoruz" diyen vatandaşa "Keyif çayı bu. Bu çayı iç" karşılığı vermesini değerlendiren Babacan şöyle konuştu:
"Hükümetin kendi içinde yaşadığı tezatları gösteriyor bu durum. Biliyorsunuz hükümetin küçük ortağı, yoksulluğu ve fakirliğin ne kadar arttığını ve dolayısıyla insanları bir ekmeğe muhtaç olduğunu adeta ispatlarcasına 'askıda ekmek' kampanyası başlattı. Ve hemen aynı günlerde 'Eve ekmek götüremiyorum' diyen bir vatandaşımıza Cumhurbaşkanı'nın 'abartma' demesi, ortada ne kadar büyük bir çelişki olduğunu gösteriyor. Bunlardan hangisi doğru? Bu nasıl bir çelişki? Yoksulluk artıyor ve gerçekten ekmek parasına muhtaç vatandaşlarımızın sayısı hızla artıyor. Buna da gittiğim her ilde şahit olduk. Bu, şu an Türkiye'nin gerçeği. Toplumdan kopmayan herkes de bunu görüyor."
DOLAR ARTIYORSA, BİLİN Kİ HASTALIK VAR
Dolardaki önlenemeyen artışı değerlendiren Babacan, Türkiye'nin enerjide dışarı bağımlı olduğunu, bu yüzden sürekli dövize ihtiyaç duyduğunu belirterek "Böyle bir ülkede kurlar artıyorsa bilin ki orada bir hastalık söz konusu. Hükümet kurlara bakmıyor ama her şey dövizle, kurla ilgili. Özellikle döviz kuru maliyetleri çok etkiliyor. Teknoloji, elektrik her şey döviz. Kurun artması direkt piyasayı etkiliyor ve vatandaşa hayat pahalılığı olarak geri dönüyor" diye konuştu.
22 AYDA 120 MİLYAR DOLAR NEREYE GİTTİ
Ekonomi yönetiminin kur ve faiz politikalarını eleştiren Babacan şöyle devam etti:
"Rekabetçi kuru savunuyorlar. Peki, neden 1 Ocak 2019'dan bugüne 120 milyar dolarlık döviz satışı ile piyasaya müdahale ederek kuru belli bir noktada tutmaya çalıştınız? Merkez Bankası ya da kamu bankaları aracılığı ile 22 ayda 120 milyar dolarlık operasyon yapıldı. Fakat çok kısa sürede bunlar harcandı. Rezervler azalıp kura müdahale imkanı kalmayınca Merkez Bankası faiz artırmak zorunda kaldı. Geçen yüzde 2 faiz arttı fakat kimse konuşmuyor. Siz Cumhurbaşkanı'ndan bir şey duydunuz mu? Eskiden olsa neler derdi. İkinci faiz artışı ise geçtiğimiz günlerde 'örtü'lü olarak gerçekleştirildi. Sonuç olarak politika faizi arttı. Cumhurbaşkanı 'faiz sebeptir, enflasyon sonuç' diyordu. Erdoğan'ın tezi doğruysa o zaman faizi düşürüp enflasyonun da düşmesini sağlaması lazım. Kuru artık döviz satarak kontrol edemeyecekleri için ve tabii ki rezervler tükendiği için bu sefer faiz artışları ile kuru kontrol etmeye çalışıyorlar. Ama tabii ki bu işin sonu kötü."
KURALA UYMAYI 'VESAYET' ZANNEDİYORLAR
Kötü yönetimin kuralsızlıkla başladığını vurgulayan Babacan "İstişare anlayışı tamamen yok oldu. Kurallar yok sayıldı, kurumlar adeta tasfiye edildi. Tamamen kuralsız bir yönetim anlayışı var. Anayasa Mahkemesi'nin kararları uygulanmıyor, uygulanmadığı zaman Cumhurbaşkanı uygulamayan mahkemenin arkasında duruyor. Bu çok vahim bir tablo. Bunların hepsi kötü yönetimin emareleri" diye konuştu.
GÖLGE İŞLER YAPILMAYA BAŞLANDI, ÇOK RAHATSIZ OLDUM
AK Parti'den ayrılma sürecinde kötü yönetimin etkili olup olmadığı sorulan Babacan şunları kaydetti:
"İlk istifa mektubumu 2009 yılında verdim. Bunun en önemli sebeplerinden birisi de kurumların bypass edilerek yeni bir iş tutma tarzının emarelerini gördüm. O işlerle ilgili sorumlu bir kurum var fakat tamamen 'gölge' bir ilişki yapısı ile aynı konuda farklı işler yapılabiliyordu. Herhangi bir konuda, o işin sorumlusu ya da görevlisi var. Kurum belli, sorumlu insanlar belli. Aynı alanda bu kişilerin dışında şahsi ilişkilerle belli bir emir-komuta zinciri içinde aynı alanda paralel işler yapılmaya başlanmıştı. Ve ben bu durumdan rahatsızlık duydum. Örneğin, bakanlığım döneminde dışarıdan büyükelçi atanmasına karar verildi."
FORMASYONU GEÇEMEYENE BÜYÜKELÇİLİK İÇİN BASTIRILDI
"Dışişleri Bakanlığım döneminde bakanlığın mesleki formasyonundan geçmeyenlerin, dışarıdan büyükelçi atanması için çok bastırıldı. Ben bunu yapmadım. Büyükelçi, 84 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil eder. Dar bir zihniyetin temsilcisi olamaz. Şu an ise dışarıdan büyükelçi atanıyor ve durum çok vahim."
"Kendi çalıştığım dönemde liyakatı olmayan hiç kimseyi bir yere getirmedim, hatta kopmalarımız bu nedenle de yaşandı. Hiçbir kamu kurumuna bir akrabamı getirmedim, o yüzden çok rahattım."
BU HATALARI İKİ AYLIK BAKKAL ÇIRAĞI BİLE YAPMAZ
İnşaat sektörünün büyük rantı nedeniyle çok cazip bir hale geldiğini, sanayicinin bile üretmekten ziyade inşaata yatırım yapmaya başladığını belirten Babacan "Döviz kaynakları, inşaat sektörüne aktarıldı. Fakat inşaat çok az döviz getirisi sağlar. Bu işin çok basit bir mantığı var. Döviz kaynakları yine döviz getirisi yatırımlara ayrılmalıydı. Ekonomiyi yönetenler, öyle hatalar yapıyor ki iki aylık bir bakkal çırağı bunların yaptığı hatayı yapmaz" diye konuştu.
TÜRKİYE'NİN ASKERİ GÜCÜNÜN CAYDIRICILIĞNIN ZAFİYETE UĞRAMASINDAN KORKUYORUM
'Ekonomi konuşulmasın' diye dış politika ve güvenlik konularının ön plana çıkarıldığını söyleyen Babacan "Ekonomik sorunlardan kaçmak için dışarıda macera aranmasına kesinlikle karşıyız. Dış politika ve güvenlik meselelerinde Türkiye’nin geri dönülemez yollara sokulması, askeri gücün caydırıcılığının zafiyete uğramasından çok korkuyorum. Bir kere o caydırıcılık gücünün üzeri çizilirse bedeli ağır olur" dedi.
Babacan "Memleket daha da kötü gitsin' diye bir düşüncemiz yok. Keşke her şey hemen düzelse, kalbimiz ve duamız böyle. Ama bir yandan da mantığımızı ön plana koyduk ve harekete geçtik. Üniversite birinci sınıf öğrenci bile 'Biz ne yapacağız' diyor. Daha birinci sınıftaki öğrenci bunu düşünüyor" diye konuştu.
BİRİ BAKMIYOR, DİĞERİ GÜLÜP GEÇİYOR! BU NASIL BİR HALKTAN KOPUKLUKTUR?
Suudi Arabistan'ın Türk mallarına yönelik ambargo kararına 'Bunlara gülüp geçiyoruz' diyerek cevap veren AK Parti Grup Başkanvekili Numan Kurtulmuş ile dolarla ilgili açıklamaları tartışılan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın sözlerine tepki gösteren Babacan "(Kur artıyor) deniyor, ilgili Bakan 'Ben kura bakmıyorum' diyor. Önemli ihracat pazarlarımız olan ülkeler, kendi kararları ile Türk mallarına ambargo koyuyorlar. 'Gülüp geçiyoruz' diyorlar. Bu nasıl bir halktan kopukluktur? Bu nasıl piyasadan kopukluktur?" dedi.
Dış politikada 'ülke çıkarı' ile 'insani değer' dengesinin önemli olduğunu vurgulayan Babacan şöyle konuştu:
"Dış politikayı şahsileştirirseniz, 'Ben o masa oturmam', 'Ben o kişiyle tokalaşmam' diyerek yaklaşırsanız ilişkiler yürümez. Siz kendinizi değil; kocaman bir devleti temsil ediyorsunuz. Dar bakış açısı ile diplomatik ilişkilerimizi yürüttüğümüzü görüyoruz. Popülist söylemler, kısa vadede liderlere belki güç kazandırır fakat uzun vadede hiçbir anlam ifade etmez. Dış politika için geniş bir vizyona sahip olmak gerekiyor. Çıkar ile değerleri çok iyi dengelemek lazım. 'Yaşanan ölümlere sessiz kalmayalım' ama çıkar ve değerleri de iyi değerlendirmeliyiz. Şu an Çin'le ilişkilerimizde değerler yerle bir. Hükümet, şu an Çin'e ses çıkartabiliyor mu? Biliyorsunuz iktidarın üçüncü ortağı var. O üçüncü ortak, ezilen Müslümanlar için 'Uygur kışkırtması' ifadesini kullanıyor."
ŞAHSİ İNATLAŞMA YÜZÜNDEN S-400'LER ALINDI
Babacan, ABD ile Türkiye ilişkilerini krize sokan S-400 savunma sistemleri için de dikkat çeken bir değerlendirmede bulundu.
Babacan şunları kaydetti:
"Bu meseleye bir kamu ihalesi gözüyle bakmak lazım. Bir de NATO gözünden. NATO üyesi olduğumuzu unutmadan S-400 meselesine bakmak lazım. Ki NATO 'Bizim sistemlerimize entegre değil' açıklaması yaptı. NATO bir taraf, karşısı da bir taraf. Mesela NATO'ya karşı mı S-400'leri kullanacağız ya da S-400'leri bize satanlara karşı mı kullanacağız? Herhalde S-400'leri bize satanlar, bütün teknik çözümleri de ortaya koymuştur. Sahip olmadığımız bir teknolojiyi kime karşı, nasıl kullanacaksınız... ABD yıllarca bize Patriot vermedi. Bunun üzerine şahsi bir inatlaşma ile S-400'ler alındı. Fakat S-400'ler kurulamadı bile çünkü yaptırımlardan korkuldu. F-35 projesi de sonlandırılırdı ki bu hava savunmasında bizim için ciddi zafiyet oluşturacak. Hem kullanılmayan S-400'le milyar dolarlar verdik hem de F-35'ten çıktığımız için milyarlarca dolar zarar ettik. Kaybet-kaybet yani... "
İHALELER ÜÇ BEŞ ŞİRKETE VERİLİYOR
Çok tartışılan kamu ihaleleri ile S-400'ler arasında bağ olduğunu belirten Babacan "Eğer ortada bir kamu alımı söz konuysa maalesef orada pek çok yanlış şey oluyor. Çok ciddi sorunlar oluyor. Kamu İhale Yasası'nda, büyük projeler için bir istisna maddesi var. Alımlar o istisna madde ile yürüyor. Normalde açık ihale yapılması lazım. İsteyen şirketler ihale şartnamesi alması lazım. Fakat şu anda kamu ihaleleri açık yapılmıyor. Belirli 2-3 şirket var, bunlardan ihale için sadece teklif isteniyor. O teklifler de zaten hazırlanmadan önce arka odalarda ya da başka ofislerde nasıl yapılacağı düzenlenmiş oluyor. Artık öyle kamu ihaleleri için yarış falan yok ortada. Büyük projelerde yok böyle bir şey.
YEP'TE DEVLET MALZEME OFİSİ DETAYI
Yeni Ekonomik Program'ın yapısal reformlar kısmının ikinci maddesi 'Devlet Malzeme Ofisi, uluslararası çapta ve devletin ana satın alma birimi haline getirilecek' şeklinde. Niye? Çünkü Devlet Malzeme Ofisi'nin Kanun'unda diyor ki; yaptığı bütün ihaleler, Kamu İhale Yasası'ndan istisnadır. Yani bir şey satın alırken hiçbir şeye tabii değil. Kamu İhale Yasası'ndan azade bir şekilde süreç işliyor. Bazen gerçekten beyinlerini açıp bakmak istiyorum. Bu maddeyi 'ikinci reform' olarak programa koyan insanların zihinlerinde ne var diye... Gerçekten memleket meselesi mi yoksa şahsi mesele mi?"
Erken seçim tartışmaları için de Babacan, hükümetin dış güvenlik hamleleri ile paralel olabileceğini belirterek şunları söyledi:
"Dış güvenlik, bahane edilerek milletimizi daha da fakirleşmeye mahkum edecek bir söylem tutturabilirler. Dış güvenlik sorunları 'memleket meselesi' diyerek gündeme getirirlerse, erken seçim ötelenebilir. Erdoğan, daha önce de 'Erken seçim istemek; vatana ihanettir' demişti ama Bahçeli çıkıp 'erken seçim' için tarih vermişti. Fakat seçimler yine de 2023'e kalmayacak. Bizim beklentimiz 2021 ya da 2022 yılları arasında."
MECLİS YENİDEN GÜÇLÜ BİR KURUM OLMALI
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yola devam edilemeyeceğini ifade eden Babacan "'Güçlendirilmiş parlamenter' sistemden yanayız. Ki bu kavrama bizler de çeşitli katkılarda bulunmuş olabiliriz. Bu sistemde Meclis'in yeniden merkeze oturtulması hedefleniyor. Meclis'in tekrar yasama ve denetim yetkisine kavuşmasını istiyoruz. Parlamentonun yeniden güçlü bir kurum olmasını istiyor. Meclis'in temsil gücü daha yüksek, hükümetin temsil gücü yüzde 50 artı bir şimdi. Artık halkımızın yarısından fazlası da parlamenter sistemden yana" dedi.
Babacan'ın açıklamaları şöyle:
İTTİFAK YAPAR MI?
"Her siyasi parti ile görüşüyoruz hatta iktidar kanadı ile de görüşmek için teşebbüslerde bulunduk. Bayramlaşmak istedik fakat kabul etmediler. Partilerle diyaloglarımız var ama işbirliği halinde değiliz. İkili bir işbirliği içinde olabiliriz fakat 3-4 parti ile birleşip işbirliği yapmaktan yana değiliz. Çünkü yeni bir partiyiz ve kendi siyasetimizi ortaya koymaya çalışıyoruz.
BAHÇELİ İLE 'ASKIDA EKMEK' POLEMİĞİ
Türkiye'ye fayda sağlayacak hiçbir iş yapmamışlar ama ağır ifadelerle konuşmak konusunda maharetliler. Tabii bunlar siyasette olan şeyler. Ama burada önemli olan mesele. Parti amblemlerini kullanarak 'askıda ekmek' uygulaması başlattılar. Bizim şahsi derdimiz yok sadece çelişkileri ortaya koyduk.
ERDOĞAN'IN FRANSIZ MALLARINA BOYKOT ÇAĞRISI
Küreselleşen bir dünyada herhangi bir ürün sadece bir ülkenin malı değildir. Türkiye'de üretilen Fransız markalı ürünler var. Onları da mı boykot edeceğiz? Orada bizim vatandaşlarımız çalışıyor. Bunlar küreselleşen dünyada çocukça şeyler. Tamamen hikaye.