Gündeme dair açıklamalarda bulunan İYİ Parti lideri Akşener, Selçuk Özdağ ve gazetecilerin uğradığı saldırılara ilişkin açıklama yapmayan iktidarı eleştirdi. Bakan Soylu'nun annesiyle ilgili paylaşımını hatırlatan Akşener, "Kendilerine yönelen en küçük sözlü saldırıya bile en üst perdeden cevap verirken, ülkenin siyasetçisi, gazetecisi, savcısı saldırıya uğrayıp, tehdit edilirken sessiz kalamazlar" dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, gündeme dair açıklamalarda bulundu. Akşener'in gündeminde Çin'den alınan CoronaVac aşısı, siyaset ve medya dünyasına organize saldırı, Joe Biden'la açılan yeni ABD sayfası, dış politika ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi vardı.
Akşener, Çin'li Sinovac firmasının geliştirdiği CoronaVac firmasının ülkeye gelmesi ile birlikte aşılama sürecinin şeffaf yürütülmediğini eleştirdi. Akşener, "Aşının temini ve uygulama süreçleriyle ilgili olarak, bilgiler ve takvim net şekilde acilen açıklanmalıdır. Devlet, aşıyı getirmek için gayret sarf etmez. Bulur ve getirir" dedi.
Akşener, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ ve gazetecilerin geçtiğimiz haftalarda art arda saldırıya uğraması ile Özdağ'a saldırıyı soruşturan savcının tehdit edilmesine ilişkin sessiz kalan iktidara da sert sözlerle yüklendi.
Akşener, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun annesine yapılan hakarete gösterdiği tepkiyi işaret ederek, "Kendilerine yönelen en küçük sözlü saldırıya bile en üst perdeden cevap verirken, ülkenin siyasetçisi, gazetecisi, savcısı saldırıya uğrayıp, tehdit edilirken sessiz kalamazlar. Bu olmaz. Bir yandan hukukta reformdan söz edip, diğer yandan bu hukuksuzluklara sessiz kalmak olmaz. Hele ki, saldırganlara arka çıkanlara, bir çift söz edememek hiç olmaz" sözlerini kaydetti.
Akşener'in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
"Zor günler yaşıyoruz. Pandemi nedeniyle verdiğimiz kayıplarımız azalsa da, maalesef hala sürüyor. Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de hem tedavi, hem de aşı süreci devam ediyor.
50 milyon doz aşı için anlaşma yaptığını açıkladıktan 3 ay sonra, iktidarın, ancak 3 milyon doz aşıyı temin edebilmiş olması, vatandaşlarımızda haklı olarak hayal kırıklığı yaratmıştır.
'DEVLET AŞIYI BULUR VE GETİRİR'
Bu vesileyle iktidara, aşıyla ilgili olarak, nasıl büyük bir sorumlulukla karşı karşıya olduğunu, bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Vatandaşın gözü kulağı aşıyla ilgili yeni haberlerde.
İktidarın, bu hassasiyete karşılık vermesi şarttır. Çünkü böyle dönemlerde, milletimizin devletine olan güveni çok önemlidir. Aşının temini ve uygulama süreçleriyle ilgili olarak, bilgiler ve takvim net şekilde acilen açıklanmalıdır. Devlet, aşıyı getirmek için gayret sarf etmez. Bulur ve getirir.
'DEVLETİ YÖNETENLER GEREKEN CEVABI VERMEDİKÇE...'
Son günlerde yaşanan bazı olaylar, maalesef toplumsal huzurumuzu tehdit ediyor. Gazeteci ve siyasetçilere yapılan saldırıları, devletin savcısına yönelen tehditleri, milletimizin hem huzuru, hem de güvenliği açısından kaygı verici buluyorum.
Daha önce yaşanan saldırılarda olduğu gibi, devleti yönetenler, gereken cevabı vermedikçe bu olayların devam edeceğinden endişeliyim. Bu tip olaylar karşısında, ilk tepki vermesi gerekenler devleti yönetenlerdir. Dolayısıyla, son yaşananlarla ilgili olarak, ilk ve en önemli muhatap da Sayın Erdoğan’dır. İçişleri ve Adalet Bakanları da, saldırganlarla ilgili vakit kaybetmeden işlem yapmakla mükelleftir. Çünkü, 83 milyonun can ve mal güvenliğinin sorumluluğu, onların omuzlarındadır.
'SESSİZ KALAMAZLAR'
Kendilerine yönelen en küçük sözlü saldırıya bile en üst perdeden cevap verirken, ülkenin siyasetçisi, gazetecisi, savcısı saldırıya uğrayıp, tehdit edilirken sessiz kalamazlar. Bu olmaz. Bir yandan hukukta reformdan söz edip, diğer yandan bu hukuksuzluklara sessiz kalmak olmaz. Hele ki, saldırganlara arka çıkanlara, bir çift söz edememek hiç olmaz.
Bu vesileyle Sayın Erdoğan’ı, Küçük ortağını, bu konularda takındığı, medeniyet ve hukuktan uzak tutumu konusunda, uyarmaya çağırıyorum.
'İKTİDAR ACİLEN BOŞ KONUŞMAYI BIRAKMALI'
Milletimiz ağır ekonomik koşullarla boğuşurken, sırf siyasi ikbal uğruna, yanan ateşe odun taşımanın manası yok. Milletin derdi, işsizlik. Milletin derdi, kaynamayan tencere. Milletin derdi, özgürlük. Milletin derdi, ödenemeyen faturalar, gelmek bilmeyen ay sonları.
İktidar acilen boş konuşmayı, hamaset yapmayı bırakıp, milletimizin gündemine odaklanmalıdır. Yani iktidar, milletimizin kendine verdiği işi yapmalıdır. Emeklilere nefes aldıracak adımları atmalı. Tencereyi kaynatamayan anaların feryadına kulak vermeli, ülkesinden umudunu kesen gençlerimize moral olmalıdır. Eğer bunu yapamıyorsa da, benden bu kadar demeyi bilmeli. Özetle ya bir yol bulmalı, ya da yoldan çekilmelidir.
ABD İLE YENİ DÖNEM
Tüm dünya, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yönetim değişikliğini dikkatle izliyor. Dünya siyasetinde, önümüzdeki dönemi şekillendirecek gelişmeler yaşanıyor. Bu gelişmelerin gerek bölgesel, gerek de global yansımalarının, ülkemiz üzerindeki olası etkileri üzerine, kafa yormamız gereken bir döneme girdik. Ama böyle bir farkındalığı, maalesef, Sayın Erdoğan ve arkadaşlarında göremiyoruz.
Dış politika, devlet ciddiyeti ile, milletin çıkarları öncelenerek yapılır. İç siyasette sevimli görünmek, oy almak, oyunu cebinde tutmak için yapılmaz. Dış politika, diplomasi kanalları ile yapılır. Parti il kongrelerinde, sosyal medya hesaplarında, Cuma namazı çıkışlarında yapılmaz. İçeride hamasi nutuklar atıp, dışarıda “Ne vereyim abime?” denmez.
Dış politika, stratejik bir akılla yapılır. Dünyadaki değişimleri, kısa orta ve uzun vadede değerlendirip, atılacak adımları, alınacak kararları, devlet hafızası ile belirleyerek yapılır. Dış politikada yapılan hataların sonuçları bir milletin kaderini etkiler. O nedenle, ülkelerin dış politikaları, kişilere göre oluşturulmaz, kişiler arası dostluk ilişkilerine göre belirlenmez, haftada bir politika değiştirilmez.
'TRUMP'IN AMERİKA'SINDA GİDERAYAK YAPTIRIMLAR İMZALANMAZDI'
Dış politika, kurumlararası ilişkilerle yürür. Dostlarla tavla oynamaya benzemez. Eğer, öyle olsaydı, “Kardeşim Esad’ın” Suriye’siyle bu noktaya gelmezdik. Eğer öyle olsaydı, “Dostum Trump’ın” Amerika’sında, giderayak yaptırımlar imzalanmazdı. Eğer öyle olsaydı, oğlunun nikah şahidi Karamanlis’in Yunanistan’ıyla bugünkü sorunlar yaşanmazdı.
Eğer öyle olsaydı, “Kankam Putin’in” Rusya’sıyla bin türlü sorun yaşanmaz, hatta Karabağ meselesinde masanın dışında kalınmazdı. Eğer öyle olsaydı, sebebini bir türlü anlamadığımız şekilde sıkı fıkı bir ilişki yürütülen Katar, dönüp, ülkemize boykot uygulayan Suud’la can ciğer olmazdı.
Bu yanlış zihniyet doğrultusunda Türkiye artık maalesef, Avrupa Birliği üyeliği konuşulmayan, ABD ve AB tarafından yaptırım uygulanan bir ülke. FETÖ, PKK ve DHKP-C gibi terör örgütleriyle olan mücadelesinde, diğer ülkeler tarafından yalnız bırakılmış bir ülke. Ege ve Doğu Akdeniz’deki haklarını reddeden bir ittifaklar zinciriyle, çevrelenmiş durumda bir ülke. KKTC, Azerbaycan ve Katar gibi, sınırlı sayıda ülke dışında, yakın coğrafyasında dostu kalmamış bir ülke.
'BIDEN YÖNETİMİ TÜRKİYE'NİN EGEMENLİK HAKLARI OLDUĞU GERÇEĞİNİ UNUTMAMALI'
Biden yönetimi altında, ABD ile ilişkilerin nasıl olacağı da, iktidarın amigoluk seviyesinde takındığı, Trump destekçiliği nedeniyle, an itibariyle belirsiz durumda olan bir ülke. Yeni dönemde, Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri ilişkilerinin gelişmesini ve normalleşmesini umuyorum. S-400 alımı, F-35 projesinden dışlanmamız ve gelen yaptırımlar nedeniyle gerilen ilişkilerin, milli menfaatlerimiz çerçevesinde, akıl ve sağduyu ile tamiri en doğru yol olacaktır.
Bir noktanın özellikle altını çizmek istiyorum: Biden yönetimi, Türkiye’nin egemenlik hakları ve menfaatleri olduğu gerçeğini unutmamalıdır. Türkiye’yi, S-400 alımına iten nedenler arasında,
ABD’nin bir önceki yönetiminin adımlarının da, önemli etkisi olmuştur.
Biz, gerekli gördüğümüz taktirde ülke savunmamız için her adımı atabilir, her masaya oturabiliriz. Türkiye’nin NATO’nun önemli bir parçası olması. Güvenlik açığı yaşama pahasına, tüm güvenlik mekanizmasını, tek bir yere bağlayacağı anlamına gelmez. S-400 meselesi, çözülemez bir mesele değildir. Yeter ki, Türkiye’yi itip kakan bir tavır sergilenmesin.
'BU UCUBE SİSTEM SÜRDÜKÇE...'
İktidarın yönetim anlayışı, ve o anlayışın vücut bulmuş hali olan, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’yle, Türkiye ne dış politikada, ne de memleketin iç meselelerinde, en ufak mesafe alamaz. Çünkü Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi, Türkiye’nin potansiyelini hayata geçirmesinin önündeki en büyük engeldir.
Bu ucube sistem sürdükçe, yönetimdeki cehalet sürer, vizyonsuzluk sürer, beceriksizlik sürer. Bu ucube sistem sürdükçe, yandaş kayırma sürer, haksızlık sürer, hukuksuzluk sürer. Bu ucube sistem sürdükçe, yolsuzluk sürer, yoksulluk sürer, yasaklar sürer. Bu ucube sistem sürdükçe, milletimizin çilesi, gençlerimizin sıkıntısı sürer. Geçtiğimiz 2 buçuk yılda yaşadıklarımız, bunun şahididir."