Görücü usulü tercih

Ben ülkemizdeki üniversite tercih sistemini görücü usulü evliliğe benzetiyorum. Düşünebiliyor musunuz, öğrenciler üniversiteleri görmüyor, üniversiteler öğrencileri tanımıyor. Bir kalın kitapçık var adına kılavuz diyoruz orada üniversitelerin puanları var. Bu puanlara göre yukarıdan aşağıya sıralıyoruz bölümleri bu da tercih oluyor. Zaten çoğu zaman bunu öğrenciler de yapmıyor rehberlik uzmanları öğrenci yerine yapıyor. Yani rehber öğretmenler öğrencilerle üniversiteleri Allah'ın emri Peyganber'in kavliyle buluşturuyor bunun adı da tercih oluyor. Bunun ne kadar sakat ne kadar yanlış bir iş olduğunun engüzel kanıtı da sonraki yıllarda ortaya çıkıyor. Örneğin bu yıl sınava giren 2 milyon adayın 600 bini üniversite öğrencisi, sizce bu sınava spor olsun diye mi giriyorlar? Yoksa, yanlış bölümde ve üniversitede okuduklarını mı düşünüyorlar? Bence ikinci seçeneği doğrulayan birçok emare var.

***

Size taban puanı yüksek üniversiteleri veya ismi duyulmuş üniversitelerin “iyi” üniversiteler olduğu söyleniyor. Acaba bu doğru mu? İyi üniversite, iyi hoca, iyi bölüm diye bir şey var mı? Yoksa bunlar kocaman bir kandırmacadan mı ibaret? Sizlere tek öğüdüm, size aktarılmış kavramların anlamsız olduğunu bilmenizi istemem olacaktır. Çünkü bu çağda önemli olan “geleceğin insanı” olma becerisi kazanabilmenizdir.

***

Neyse yazacaksınız bazı üniversiteleri sonra kazanacaksınız. Kazanmak neyse! Sonra dersler göreceksiniz hiçbir şey öğrenemeyeceksiniz. Çünkü kimse size gerçek dünyadan bahsetmeyecek, sizi kampüse kapatıp fi tarihinden kalmış gerçek yaşamla bağı olmayan bilgileri aktaracak. Hiçkimse size yeni dünyayı ve çağın kavramlarını öğretmeyecek çünkü kendisi ya tanımıyor olacak ya da korkuyor olacak. Gittiğiniz üniversitede yurtdışı imkânlar yoksa hele hele de öğretim dili İngilizce değilse zaten boşuna okuyacaksınız. Çünkü okulu bitirdiğinizde CV’nizde bunlar yoksa zaten sizi dikkate almayacaklar.

***

Liseyi boş geçirdiniz adam boyu test çözdürdüler, sizin bu sırada dünyanın başka yerinde yaşıtlarınız kodlama, robotik, girişimcilik, sosyal sorumluluk ile uğraşıyordu. Siz geri kaldınız en az 3-4 yıl. Üniversitede bu farkı kapatmak zorundasınız rekabet edebilmek için. O yüzden size şimdiden üç tavsiye vereceğim. Bir… Kesinlikle kampüs üniversitelere gitmeyin, kentten kopmayın, hayatın içinde kalın. İkincisi… İngilizce eğitim alın. Üçüncüsü… En önemlisi üniversiteden yurtdışı eğitim talep edin. Çünkü dünyayı görmezseniz kendinizi kandırırsınız. Yurtdışında kampüsler, değişimler, profosyonel eğitimlerden bahsediyorum. İşte bu üç şartı sağlayan üniversiteye gittiğinizde geleceğin insanı olursunuz.

***

Çünkü geleceğin insanı, iletişim becerisi güçlü, girişimci, inovatif, yaratıcı, dil bilen ve dünya vatandaşı olmak zorunda. Siz siz olun puanı yüksek diye yanlış yere gitmeyin. Unutmayın sizden önce de yüz binlerce hatta milyonlarca genç aynı yolu denedi, sonuç hep başarısızlık oldu. Şimdi siz yeni bir yol deneyin.

Şimdi üniversiteleri araştırmaya başlayın. Unutmayın ki 2 milyonu aşkın adayın 600 bini halihazırda üniversiteye devam ediyor. Üniversitelerle konuşmaya başlayın, üniversitelerle eğitim pazarlığı yapın, taleplerde bulunun. Çünkü üniversite eğitimi kişiye özeldir. İsteyin, talep edin, araştırın ve dünyada doğrusu neyse onu isteyin. Çünkü bu imkanı bir kere yakalayacaksınız.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.