Haddini bilmek veya bilmediğini bilmek

Kültürümüzde haddini bilmekle ilgili pek çok deyiş var:

Mevlâna’ya sormuşlar; "O kadar okursun, o kadar yazarsın, ne bilirsin?" Mevlâna’nın cevabı: "Haddimi bilirim".

Her şeyi bilmene gerek yok, haddini bil yeter.

Rabbini bilen, haddini bilir.

İslam'ın şartı beş, altıncısı haddini bilmek.

Haddini aşan her şey, zıddına döner.

Haddini bilmeyene haddi bildirilir.

Haddini bilmeyenlerle ilgili olarak A’raf Suresi 55. Ayetinde şu ifadeler geçiyor:

“Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez.”

Haddini bilmek nedir?

Haddini bilmek, kişinin kendini tanıması, neler yapabileceğini, gücünün, yeteneklerinin, kapasitesinin sınırlarını bilmesi ve bu sınırların ilerisine geçmemesidir. Kişinin yapamayacağı şeyleri yapmaya talip olmamasıdır.

Kendi gücünün, yetkinliklerinin sınırlarını aşarak yapamayacakları işlere yeltenenler hadlerini aşmış olurlar. Halk arasında bu kişiler “hadsiz” olarak adlandırılırlar.

Genel cerrahın beyin ameliyatı yapması, göz doktorunun kırık kemik operasyonu yapması haddini aşmaktır.

Aynı şekilde mühendis mimarın işini, mimar da mühendisin işini yapmamalıdır.

Sınırları tayin etmek, tıp ve fen bilimlerinde daha kolay olmakla beraber sosyal bilimlerde daha zordur.

Bu sebeple “haddini aşmak” terimi daha çok sosyal alanda kullanılır.

Doktor ve mühendis olmanın kuralları mevzuatla düzenlendiğinden herhangi biri (sahtekarlık yapmıyorsa) doktor veya mühendis olduğunu iddia edemez.

Buna karşılık, ekonomist olmanın kuralları mevzuatla belirlenmediği için, üniversitede bir dönem ekonomi dersi alan birisi, “ekonomist” olduğunu iddia edebilir.

Sosyal olaylarda boşluklar çok fazla olduğundan haddini aşan “hadsiz” kişilere bolca rastlanır.

Mensubu olduğum muhasebe ve denetim mesleğinin etik kurallarında bu husus çok önemsenir. Meslek mensuplarından, kendi yetkinliklerinin yeterli olmadığı konularda sorumluluk üstlenmemeleri beklenir.

Ancak, tuhaf olan şu ki haddini bilip de yetkinlikleri dışındaki işlere talip olmayan meslek mensupları yadırganabilirler. Veraset-intikal vergisi konusunda hiçbir deneyimi olmayan bir meslekdaşım bu konudaki bir iş teklifini kabul etmediği için (takdir edilmesi gerekirken) ayıplanmıştı.

Oysa bilmemek bir kusur mudur?

Bilmediğini bilmek değil, bilmediğini bilmemek kusurdur. Bilmediğini bilen kişi, haddini bilir. Bilmediğini bilmeyen kişi ise haddini bilmez.

Bildiklerimiz ne kadar doğru?

Bildiğimizi düşündüğümüz konulardaki bilgilerimiz de görecelidir. Bir konuyu veya olayı tüm yönleriyle eksiksiz bilmemiz mümkün değildir. Ne kadar bilirsek bilelim mutlaka eksiğimiz vardır.

Bu sebeple her konuda o konuyu bizden daha iyi bilen birileri olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bu gerçeği kabul edersek farklı görüş ve düşünceleri dinlemeye açık hale geliriz.

İşletme Fakültesi’nde dersimize giren, Amerika’da eğitim görmüş bir hocamız bize işletmeciliğin çok az bir kısmını okulda öğreneceğimizi, kalanını iş yaşamında (kendi ifadesiyle Tahtakale’de) öğreneceğimizi söylediğinde çok etkilenmiştim. Bu hocamızın söylediğini hiç unutmadım. Bu bakış açısıyla halen öğrenci olduğumu düşünüyorum.

Farklı görüş ve düşünceleri dinlemeye ve analiz etmeye engel olan iki önemli sebep vardır: Bakış açılarımızın farklılığı ve ön yargılarımız.

Bakış açısı farklarımızı çok basit ve görsel olarak açıklayan bir şekli hepimiz görmüşüzdür. Aynı şekle baktıkları halde, altı rakamının bir tarafında bulunan iki kişiden biri 6, diğeri 9 olarak görür. İkisinin gördükleri de doğrudur. Bakış açıları farklı olduğundan algılar da farklılaşır.

Sosyal olaylarda değişken sayısı ve bakış pozisyonları çok fazladır. Çok detaya iner ve beynin hücrelerinde dolaşırsak insan sayısınca farklı algıdan bahsedebiliriz.

Algı farklarımıza yol açan ikinci sebep ise önyargılarımızdır. İdeolojik görüşlerimizin, soysal genetik kabullerimizin, siyasi tarafgirliğimizin, cemaatçiliğimizin, duygusal bağlarımızın bize yüklediği önyargılar vardır.

Cumhurbaşkanımızın faiz konusunda uyguladığı politikalar, ideolojik kabullerimizin canlı örneklerinden biridir.

Bir cemaat imamına kayıtsız şartsız (gassal elinde meyyit gibi) biat etmiş bir mürit için kendi imamımın beyanının dışında bir gerçek düşünülemez.

Haddimizi aşmamak için ne yapmalıyız?

Bakış açılarımızın farklılığından ve önyargılarımızdan kaynaklanan bilgi farklarımız olduğuna göre hata yapma ihtimalimiz önlenebilir mi?

Hata yapma ihtimali hiçbir zaman sıfırlanamaz ama hataları azaltabiliriz.

Hatalı kararları azaltmanın ve yanlış bilgilerimizi düzeltmenin bilinen yolu istişaredir. İyi işletilen istişare kurumu zaafımız olan bakış açısı farklarını ve ön kabulleri avantaj haline getirebilir. İstişare ile, farklı seçeneklerden en uygun olanını seçme fırsatına kavuşuruz.

İstişare yolunun yolcusu olanlara ne mutlu.

İş hakkında onlara danış, karar verince de Allah’a güven. (Al-i İmran, 159)

İşleri de aralarındaki danışma ile yürür. (Şura, 38)

YORUMLAR (12)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
12 Yorum