Ailede birlik, şirkette süreklilik

Aile ile aile şirketleri arasında çok sıkı bir ilişki olduğunu biliyoruz. Yazılarımda ailenin birliği ve şirketlerin sürekliliği için, kurumsallaşmanın öneminden sıkça bahsediyorum.

Konuya, Türkiye kamuoyunun aşina olduğu iki aile şirketinin deneyimleriyle devam edelim.

Abdi İbrahim İlaç Sanayi

Yönetim Kurulu Başkan Vekili Nesrin Esirtgen’in verdiği bilgilere göre:

1888 yılında Selanik’te doğan Abdi İbrahim Bey, 1908 yılında İstanbul Eczacılık Mektebinden mezun olur ve Selanik’e geri dönüp, bir İngiliz ilaç firmasında çalışmaya başlar. Kısa bir süre sonra İstanbul’a tekrar gelir ve 1912 yılında Küçükmustafapaşa’da bir eczane açar. Eczanede ilaç üretmeye başlar.

Bir eczanede başlayan hikâye, bugün Türkiye’de birinci, dünyada yüzüncü sırasında yer alan şirketle devam ediyor. 4.750 çalışanı ve 15 ülkedeki ofisleri ile 60’tan fazla ülkeye ihracat yapıyor.

Dördüncü kuşağı bünyesinde bulunduran aile şirketi deneyimiyle konuşan Nesrin Hanım’ı dinleyelim:

İnsanlar çocuklarından, eşinden, arkadaşlarından, iş ortaklarından, ilişkide oldukları taraflardan farklı görüşe sahip olabiliyorlar. Bu çerçevede ve bizim hikâyemizde güçlü aile bağı ve kardeşlerin aynı ideal ve vizyona sahip olması farklı düşüncelerde dahi kolaylıkla ortak bir noktaya gelmemizi sağlamıştır.

Sadece Türkiye’de değil, dünyada da dördüncü nesle ulaşabilmiş aile işletmelerinin, özellikle sanayi işletmelerinin sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır. Bence aile işletmelerinin sonraki nesillere devamı hususunda karşılaştıkları en büyük sorun, aile fertleri arasındaki menfaat çatışmalarıdır. Bu açıdan aile işletmelerine önerim, bu çatışmaları önlemek üzere yazılı aile yasası yapmaları ve kurumsallaşmaya özen göstermeleridir.

Abdi İbrahim bir kurumdur ve kurum olarak yönetilmektedir. Şirketin karar organı olan yönetim kurulu, hissedarların yanı sıra bağımsız üyelerden oluşmuştur. Günlük işler ise tamamına yakını şirketin üst düzey yöneticilerden oluşan icra kurulunca yürütülmektedir. Tüm bu hususlar şirket ana sözleşmesi ve ona bağlı çıkarılan yönetmeliklerle en ince teferruatına kadar yazılı olarak düzenlenmiştir. İcraatın bunlara uyumu ise iç ve dış denetim görevlileri tarafından titizlikle gözlenmektedir.

Aile üyelerinin aile şirketinde istihdamı, gerekli eğitim ve niteliğe sahip olmaları koşulu ile, özendirdiğimiz bir husustur. Nitekim oğlum Ahmet Celal Amerika’daki üniversite tahsilini takiben İsviçre’de bir ilaç firmasında 2 yıl çalıştıktan sonra aramıza katılmış, uzun bir süre şirketin farklı bölümlerinde çalışmıştır. Kendisi bugün dördüncü neslin ilk temsilcisi olarak yönetim ve icra kurullarımızda üye olarak yer almaktadır. Kardeşim Nezih Barut’un oğlu İbrahim ise halen Amerika’da yükseköğrenimini sürdürmektedir. Onun da aynı oğlum gibi eğitimini tamamlayıp bir an önce aramıza katılmasını bekliyoruz.

Kültür Üniversitesi

İnş. Yük. Müh. Fahamettin Akıngüç, 1926 yılında İstanbul’da doğmuş. İTÜ İnşaat Fakültesi’ni 1950 yılında bitiren Akıngüç, 1960 yılında İstanbul’da dönemin ilklerinden olan Kültür Koleji’ni kurarak eğitim sektörüne girmiş.

Kültür Koleji ile başlayan yolculuk 1989 yılında Kültür Koleji Eğitim Vakfı’nın (KEV) ve 1997 tarihinde İstanbul Kültür Üniversitesi’nin kurulması ile devam etmiş. 2020-21 eğitim döneminde Üniversite 15.537 öğrenci sayısına ulaşmış.

Fahamettin Akıngüç Bey’in tavsiyelerini dinleyelim:

Bilindiği üzere aile işletmesinde iç içe geçmiş üç çember bulunur. Aile var, işletme var, bir de mülkiyet var... Aile bireyleri bu üç çember içinde bir yerlerde bulunuyorlar. Eğitim sektöründeki kendi aile işletmemizi örnek alırsam, üç kızımın hepsi, bu çemberlerin ortak alanında bulunuyorlar. Yani aileye üyeler, işletmede çalışıyorlar ve hissedarlar... Bu üç dairenin sorumlulukları, rolleri farklı...

İnsanlar bu rolleri, bu şapkaları karıştırdıkları için aile işletmeleri, özellikle ikinci kuşaklarda olumsuz bir hal alıyor, kavgalar çıkıyor, çatışmalar başlıyor. Çünkü bir dairenin içindeki rolünüz diğer bir dairedekiyle çatışabiliyor.

Bir aile işletmesinin yaşamını sürdürebilmesi için, bu üç dairenin uyum içinde olması, kendi özellik ve kuralları içinde çalışması önem kazanıyor. Yaşamını sürdüremeyen aile işletmeleri incelendiğinde, bunlarda aile işleri ile sahiplik ve işletmeyi yönetim işlerinin birbirine karıştığı, her üç dairede de alınması gereken kararların ya alınamadığı veya geciktiği, işletmenin çevre koşullarına uyum kabiliyetini kaybettiği görülmektedir.

Aile işletmeleri, bu duruma gelmemek için aile bünyesinde ve işletme bünyesinde çeşitli enstrümanlardan yararlanmaktadırlar. Aile bünyesinde kullanılan enstrümanların başında aile meclisi veya konseyi oluşturmak, periyodik toplantılar yapmak, varlık eğitimi yapmak, karakter eğitimi yapmak, değer eğitimi yapmak ve aile anayasası oluşturmak gelmektedir. Aile anayasası, son zamanlarda adı sıkça tekrarlanan pek çok aile işletmesinin kullanmaya çalıştığı bir enstrüman olarak görünüyor.

Biz de aile meclisi, aile anayasası ve varlık eğitimi enstrümanlarını kullanmaya çalışıyoruz. Aile Anayasası’nı bu konuda doktora yapan kızımın katkıları ve danışmanlık desteği alarak hazırladık.

Çalışmayı tamamladıktan sonra aile üyelerine verdik ve onlar da kendi çekirdek ailelerinde bu anayasayı okudular. En çok tartışılan konu, özellikle çocukların yetiştirilmesi konusundaki maddeler üzerinde oldu. Çocukları aile işletmesine bir varis, bir küçük prens ya da bir prenses gibi yetiştirmenin çok doğru olmadığı söylendi. Çocukları gelecekte aile işletmesinde çalışacakmış gibi yetiştirmekten ziyade, normal bir eğitim vermenin, iyi bir vatandaş, iyi bir çalışan olarak onlara gereken değerleri vermenin daha doğru olduğu düşünüldü ve bu konuda fikir birliğine varıldı.

Ailede birliğin sağlanması için ailede ve şirkette kurumsallaşma

Kurucu aile büyüğünün işi bırakması veya vefatı ile aile şirketleri genellikle tasfiye sürecine girmektedir. Asıl önemlisi, şirketin dağılması ile, aile ilişikleri bozulmakta ve aile bağları zayıflamaktadır. Bu sebeple, yalnız şirketin yaşatılması için değil, aile birliğinin sürdürülmesi için de hem ailede hem şirkette “KURUMSALLAŞMA” bir gerekliliktir.

Kısa ve basitleştirilmiş hâliyle kurumsallaşma, “devamlılığı belli kişilerin varlığına bağlı olmayan bir sistem oluşturulması” olarak tanımlanabilir.

Aile şirketlerindeki kurumsallaşma çalışması iki boyutlu yürütülmelidir: Şirketin kurumsallaşması ve ailenin kurumsallaşması.

Bu iki süreç arasında doğrudan bir ilişki olduğu açıktır. Ancak “önce birini yapalım sonra diğerini yaparız” yaklaşımı doğru değildir. Aile işletmelerinin sıkıntılarına göre, şirket kurumsallaşması çalışması ivedilikle başlatılabilir. Bu tercih edilse bile, ailenin kurumsallaşma çalışması da paralel olarak yürütülmelidir. Tüm aile üyelerinin rızasının alınması, en azından çekincelerinin giderilmesi gerekeceğinden, ailenin kurumsallaşması şirkete nazaran daha uzun zaman alacaktır. Gerçekçi olmak için, kurumsallaşmanın uzun bir yolculuk olduğu bilinciyle yola çıkılmalıdır.

Aile birliğinin korunması ve bin bir emekle kurulan şirketlerin yaşatılması için yola koyulmanın vakti geldi ve geçiyor. Abdi İbrahim ailesi, Kültür Üniversitesi ailesi ve benzeri yüzlerce aile başardığına göre sizler de başarabilirsiniz. Azmedip yola çıkanların yolu ve bahtı açık olsun.

Detay bilgi isteyenler için:

Aile şirketlerinin kurumsallaşması ve sürdürülebilirliği

***

İstanbul Kültür Üniversitesi, Aile İşletmeleri ve Girişimcilik Uygulama ve Araştırma Merkezi, 7. Aile İşletmeleri Kongresi Kitabı, 14-15 Nisan 2016. S:49-52

https://www.iku.edu.tr/tr/kurucu-onursal-baskan

İstanbul Kültür Üniversitesi, Aile İşletmeleri ve Girişimcilik Uygulama ve Araştırma Merkezi, 5. Aile İşletmeleri Kongresi Kitabı, 13-14 Nisan 2012. S:32-36

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum