Yavrusuna bunu yapan...

Türkiye dış politikasını hicveden, çok paylaşılmış, meşhur bir tweet vardır:

“Nasıl bir piskopat ülke olduğumuzu tüm dünyaya göstermek için KKTC’yi bombalamalıyız. Yavrusuna bunu yapan bize ne yapar” (@spleendistanbul)

Bu boyutlarda olmasa da ‘Yavruvatan’ KKTC’nin Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Guardian gazetesinde çıkan sözleri yüzünden ‘Anavatan’ın hedefinde yine.

Bakanlardan, sözcülere Twitter’dan 72 yaşındaki KKTC Cumhurbaşkanı’na haddini bildirmeyen, sorumsuzlukla, şımarıkla suçlamayan kalmadı.

İktidar ortağı MHP lideri de içinde “utanmaz, işbirlikçi, Türklüğü kuşkulu, teslimiyetçi, işgüzar, EOKA zihniyetli, Rumların hesaplarına hizmet eden” geçen her zamanki edebi metinlerinden birini kaleme aldı.

Halbuki, 450 yıldır nüfusun üçte birini oluşturdukları bir adada yaşayan, son 150 yıl içinde 82 yıl İngiliz sömürgesi olarak yaşamış, 15 yıl Rumlarla aynı devleti paylaşmış Kıbrıslı Türkler kadar Türklük için mücadele vermiş Türkiye’de bile Türk yoktur.

ODTÜ’de mimarlık okumuş Mustafa Akıncı da istese İngiliz pasaportu alıp ömrünü rahat bir şekilde geçirebilecekken, mezun olur olmaz adaya dönmüş, ona haddini bildiren sözcüler, bakanlar henüz doğmamışken 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda Lefkoşe’de mücahitlerle birlikte savaşmış, 28 yaşında Lefkoşe belediye Başkanlığı’na seçilmiş, bütün ömrünü de Kıbrıslı Türklerin, Türk ve egemen kalarak adada varlıklarını sürdürülebilmesi için mücadele ederek geçirmiş bir isim.

Ama Türkiye’den bakan pek çok kişi de bu tepkilere hak veriyor, “Sizin için savaştık, hala maaşlarınızı biz veriyoruz, nankörlük yapmayın” diyor.

Peki gerçekten de Kıbrıs Türklerine bunu söylemeye, had bildirmeye hakkımız var mı?

Bu soruya hakkaniyetli bir cevap verebilmek için tarihi biraz geriye almamız gerekiyor.

Mayıs 1878’ye. Çünkü 1571’de Osmanlı Kıbrıs’ı fethedince adaya yerleştirilmiş Kıbrıslı Türklerin kaderi o tarihte değişti.

Henüz Rusya ile dost ve kardeş ülke olmadığımız zamanlardır.

“Doksanüç Harbi” olarak bilinen Osmanlı-Rus Savaşı’nda Rus ordusu Osmanlı’yı perişan etmiş, Yeşilköy’e kadar gelip, oraya yerleşmiştir.

İstanbul işgalle karşı karşıyadır. Rumeli’den binlerce Müslüman da Rus ordusu ve müttefiklerinden kaçarak İstanbul’a sığınmıştır.

Bu ağır yenilgi, Rusların Yeşilköy’e kadar gelip bir de alay edermişçesine Yeşilköy’e heykel dikmeleri, halkı çok kızdırmıştır. Tepkilerim hedefinde yeni padişah II. Abdülhamit vardır.

İşte bu karanlık günlerde, Yeni Osmanlıların öncülerinden, eski Galatasaray Lisesi Müdürü ve Ayasofya hatibi Ali Suavi, çoğu Ruslardan kaçmış Filibeli göçmenlerden oluşan bin taraftarıyla Abdülhamit’i devirmek için Çırağan Sarayı’nı basar.

Birinci Meşrutiyet’in ilanından sonra padişah olan ama 93 gün sonra akıl sağlığı yerinde değil denerek tahtını kardeşine bırakan Sultan Murad'ı kurtarıp padişah yapmak için odasına doğru giderken kafasına 7-8 Hasan Paşa adlı okuma yazma bilmeyen bir zabitin sopasını yer ve orada ölür. Böylece darbe de bastırılmış olur.

Ama 46 yaşındaki Padişah II. Abdülhamit, bu darbe girişimin arkasında daha büyük bir komplo olmasından kuşku duymakta ve güvenliğinden endişe etmektedir.

Çareyi yakın dostu olan İngiliz Büyükelçi Henry Layard’dan yardım istemekte bulur.

Eski bakan, Doç. Dr. Hüseyin Çelik’in “Ali Suavi” kitabında İngiliz arşivlerindeki bütün telgraflarını yayınladığı görüşmelerde, Abdülhamit, Büyükelçi Layard’dan güvenlik için İzmit Körfezi’nde bulunan İngiliz Helicon Zırhlı’sının Çırağan önüne demirlemesini, zor bir durumda kalırsa da ailesiyle sığınma hakkı istemiştir.

Layard, bu görüşmelerden Londra’ya çektiği bir telgrafta şöyle der:

“Sultanı gördüm. Onu bu hadisenin tesiriyle çok hasta, gerilimli buldum. Kendisi başvekil Sadık Paşa’ya tamamen benim tavsiyelerim doğrultusunda hareket etmesini emretti. Ümit ediyorum ki taslak yarın imzalanacaktır.”

Peki o taslakta ne vardır?

İngilizler, Yeşilköy’e kadar gelmiş Ruslara karşı Türkiye’ye destek vermek ve içerdeki tehditlerden padişahı korumak için ondan üs olarak kullanmak üzere Kıbrıs adasını istemektedir.

Müzakereler 10 gün sürer, 4 Haziran 1878 günü anlaşma imzalanır ve Kıbrıs üs olarak kullanılmak üzere İngiltere’ye bırakılır.

Bu büyük başarısı için Büyükelçi Layard Kral George’dan Kıbrıs Fatihi olarak Yüksek Şövalye Nişanı alacaktır.

Abdülhamit korkuyla ve telaşla aldığı bu kararından sonra pişman olur ama artık iş işten geçmiştir.

Kıbrıs, üzerinde yaşayan Rumlar ve Türklerle birlikte İngilizlerin kontrolündedir.

Bu, Kıbrıslı Türklerin kaderlerinin, kendilerine hiç sorulmadan Anavatan Türkiye’de alınan kararlarla belirlendiği son olay olmayacaktır.

1914’de bu kez yine Kıbrıslıların hiç haberi yokken, İttihatçılar Almanya’nın yanında savaşa girince İngiltere kiracı olduğu Kıbrıs’ı ilhak eder.

1923’de Lozan’da artık Türkiye için Kıbrıs, çok önceden kaybedilmiş diğer topraklardan biridir. Lozan’la Türkiye, İngilizlerin Kıbrıs’taki egemenliğini resmen tanır, Lozan’a eklenen bir maddeyle Kıbrıslı Türklere 1926’ya kadar Türkiye’ye göç edip Türk vatandaşlığına geçme hakkı tanınır.

Bizzat Atatürk Kıbrıslı Türkleri göçe teşvik eden çağrılar yapmıştır. Binlerce Kıbrıslı Türk, Türkiye’ye gelir, Akdeniz kıyısındaki şehirlere yerleştirilir.

Ama 1930’ların sonuna gelindiğinde bunun yanlış bir politika olduğu ortaya çıkar. Adadaki Türk nüfusu azalmaya başlamıştır.

Yine Kıbrıslılara hiç sorulmadan bu kez Kıbrıslı Türklerin adada kalması için baskı yapılmaya başlanır. 1938’de Kıbrıslı Türklerin Türkiye vatandaşlığına geçişi yasaklanır.

Kıbrıs’ı yöneten ve çoğunluk olan bağımsızlık yanlısı Rumlara karşı adada Türkleri denge olarak gören İngilizler de bu siyaseti destekler, Kıbrıs’ta kalan Türklere İngiliz vatandaşlığı vaat eder.

Ama Türkiye, adada kalmaya teşvik ettiği Kıbrıslı Türkleri de daha sonra uzun yıllar boyunca kaderleriyle baş başa bırakır.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Rumlar İngiliz sömürgesine karşı Yunanistan’la birleşmek yani Enosis isterken Türkler kimlikleri ve varlıklarını korumak için tek başına mücadele eder.

Kıbrıslılar destek için Türkiye’nin kapısını aşındırır ama savaş sonrası İngiltere’nin NATO’da sıkı bir müttefiki olan Türkiye, Kıbrıs’a yani müttefikinin içişlerine karışmaya yanaşmaz.

Hatta 1953’te Dışişleri Bakanı Fuad Köprülü ‘Bizim Kıbrıs diye bir meselemiz yoktur’ bile demiştir.

Türkiye’nin Kıbrıs diye bir meselesi olmaya başlamasının başlangıcı da bu açıklamadır.

Yeni kurulan Sedat Simavi’nin Hürriyet gazetesi, bu açıklama için “Gaflet” diye bir başlık atmış ve Kıbrıs’ta Rumlar ve Türkler arasında yaşanan olayları sayfalarına taşımaya başlamıştır. Kıbrıs için, bugünkü Kerkük duyarlılığına benzeyen milliyetçi bir duyarlılık oluşur.

1954 yılında “Kıbrıs Türktür Cemiyeti” kurulur. Patrikhane ve Rum gazetelerine protestolarla başlayan tepkiler, 1955’de bu cemiyetin öncülük ettiği 6-7 Eylül olaylarını tetikler.

Türkiye’de bir anda Kıbrıs’a karşı uyanan duyarlılıkta, tam o yıllarda sömürgesi olan Kıbrıs’ta Rumların çıkardığı bağımsızlık isyanını bastırmaya çalışan İngilizlerin etkisi hala aydınlatılmamış bir meseledir.

Ama 1954’de “Kıbrıs diye bir meselemiz yoktur” diyen Türkiye’nin 1958’de artık resmi politikası adanın taksimidir. Kıbrıs’taki Türklerin lideri Dr. Fazıl Küçük taksim siyasetinin savunucusudur.

İstanbul’dan Erzurum’a belli başlı şehirlerde Fazıl Küçük’ün konuşmacı olduğu “Ya Taksim ya Ölüm” diye mitingler düzenlenmiş, Meclis’ten taksim çözümünü savunan karar çıkarılmıştır.

Ama sadece bir yıl sonra Türkiye, yine Kıbrıslı Türklere sormadan “ya taksim ya ölüm” fikrinden de vazgeçer.

İngiltere’nin öncülüğünde Türkiye ve Yunanistan arasında varılan anlaşmayla Rumlar ve Türklerin ortaklığına dayanan Kıbrıs Cumhuriyeti kurulur. Bir yıl önce “Taksim” edilsin diye meydanların inlediği ada birleştirilmiştir.

1974’e kadar da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yaşaması resmi politika olur. 1962’de Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios, Türk yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’le birlikte Ankara’yı ziyaret eder, resmi törenlerle karşılanır, Anıtkabir’e elleriyle çelenk bile koyar.

1963-64’deki Kanlı Noel olaylarında yüzlerce insanın ölümü bile bu politikayı değiştirmez.1966’da Kıbrıslı Türklerin Türkiye’ye bağlanmak istediği yolunda çıkan haberleri hem Kıbrıs Cumhurbaşkanı Fazıl Küçük hem de Başbakan Demirel yalanlar.

NATO üyesi Türkiye, Sovyet tehdidi altındayken NATO üyesi müttefikleri İngiltere ve Yunanistan’la Kıbrıslı Türkler için karşı karşıya gelmek istemez.

Ama Kıbrıslı Türklerin kendi kendilerini yönetmelerine de müsaade etmez. 1968’de Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı seçimlerinde Türk tarafından Dr. Fazıl Küçük’ün karşısına aday olarak bir AİHM yargıcı olan Mehmet Zeka’nın çıkmasına engel olunur.

1973’de ise göz tedavisi için Türkiye’ye çağrılan Dr. Küçük’e aday olmaması ve böylece Cumhurbaşkanlığı yardımcılığına Rauf Denktaş’ın seçilmesi için baskı yapılır. Dr. Küçük bir süre direnir ama sonunda adaylıktan çekilmek zorunda kalır. Yeni kurulan Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin aday göstermesi de araya giren Türkiye büyükelçisinin uyarıyla engellenir.

1974 müdahalesiyle Kıbrıs’ın yarısında Türk egemenliği kurulur ama bütün dünya adada Türkiye’yi işgalci görürken bununla ne yapılacağına de bir türlü karar verilemez.

1983’de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet ilan edilir. Ama Azerbaycan dahil bu devleti kimse tanımaz. Bunun için özel bir gayret de gösterilmemiştir.

Zaten Türkiye başka ülkelerden KKTC’nin egemenliğini tanımasını isterken, o egemenliği en başta kendisi bir türlü tanımamış, KKTC’deki bütün seçimlere, ülkedeki iç siyasete sürekli müdahil olmuştur. KKTC’nin yönetimi de seçilmişlere bırakılmamış, KKTC’deki Türk büyükelçisi ve Türk gücünün komutanıyla ada yönetilmeye çalışılmıştır.

Nihayet bu ne akan ne de kokan statüko AK Parti iktidarıyla değişti. AK Parti iktidarı Kıbrıs’ta Annan Planı’yla iki toplumlu bir devletin kurulmasına destek verdi.

Hatta bunun için içeride askerler ve Bahçeli’nin MHP’sinin de aralarında olduğu milliyetçiler ve ulusalcılarla, Kıbrıs’ta ise ‘Kıbrıs davası’yla bütünleşmiş Cumhurbaşkanı Denktaş’la kavga edildi.

Ama AB üyeliğini cepte göre Rumlar, çözüme “Evet” demeyince Kıbrıs tekrar araftaki konumuna döndü.

İlginçtir.

Bunca kavgadan sonra KKTC Cumhurbaşkanı, Guardian’a Türkiye’nin Kıbrıs’ı, Rusya’nın Kırım’ı yaptığı gibi ilhak etmesi fikrine “Korkunç” dediği ve “İkinci Tayfun Sökmen olmayacağım” cümlesi için eleştiriliyor.

Bunlar, 1950’lerde taksim fikrinden vazgeçildikten sonra zaten uzun yıllardır Türkiye’nin de tezi değil miydi? 1974 harekatı sonrası bu yüzden adanın yarısı Türkiye’ye bağlanmamış, 1983’de KKTC ilan edilip, başka ülkelerin tanıması için uğraşılmamış mıydı?

AK Parti bu ilhakçı siyasete karşı 2000’lerin başında darbe tehditlerine rağmen Kıbrıs’ta çözümü desteklemekle övünmedi mi?

Yoksa yine mi Kıbrıslı Türklere sormadan Türkiye’nin Kıbrıs politikaları değişti?

1878’den bu yana Türkiye’nin sürekli değişen politikaları yüzünden Kıbrıslı Türkler, bugün kumarhane turizmine mahkum bir adada, maaşları Türkiye’den ödenerek arafta yaşıyor.

Bunu kendileri seçmedi.

Tarihi realite böyleyken Kıbrıslıların seçilmiş cumhurbaşkanına had bildirmek, sürekli 1974’ü hatırlatarak teşekkür beklemek pek haddimize olmasa gerek.

Ayrıca, kendi ayakları üzerinde durabilen bir KKTC Cumhurbaşkanı mı dünyada itibar görür, yoksa “Anavatan Türkiye’ye müteşekkiriz” dışında ağzından bir cümle çıktıkça Ankara tarafından her fırsatta haddi bildirilen bir KKTC cumhurbaşkanı mı?

Gerçekten de yavrusuna bunu yapan, başkasına ne yapmaz...

YORUMLAR (62)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
62 Yorum
  • Okur / 13.02.2020 21:33

    Bizzat Abdülhamit sonradan Kıbrıs´ı vermekten pişman olarak yersiz ölçüde korktuğunu teslim etmişken, siz ne böyle sanki hiçbir farklı siyaset uygulanamazmış, sultanın Kıbrıs´tan vazgeçmesi kaçınılmazmış gibi gereksiz korumaya giriyorsunuz? Bu kadar da kişiye tapılmaz ki! Tarihten öğreneceksek, Osmanlı´nın nasıl olup da öylesine zayıf düştüğünü sorgulamakta yarar var. Bu da masallardaki “iyiler” ve “kötüler”in mücadelesi gibi basit hikayeleri tekrarlayarak olmuyor. Tarihimizi öğrenmek için emek vermek gerek.

    Yanıtla (0) (0)
  • Okur / 13.02.2020 21:18

    „Fikir üretecek aklı başında liyakatli insanımız” çok, fikir de üretiyorlar da, seslerini yeterince duyuramıyorlar ne hikmetse.

    Yanıtla (0) (0)
  • harun / 13.02.2020 10:17

    Tuna nehrinden Atatürk Hava limanına (Yeşilköy) kadar Rusları durdurulamamış ama sultan vehme kapılıyor öyle mi! Yuh artık! Mustafa Akıncı'da kahraman ama biz karalıyoruz değil mi! Şurada yorum yazanlar da azıcık düşünmüyor ya da hiç tarih bilmiyor!

    Yanıtla (0) (0)
  • umut bayka / 11.02.2020 14:23

    Kuzey Kıbrıs bağımsızlığını ilan edince, Pakistan ve Bengladeş de tanımıştı. ABD ekonomik yardımları kesmekle tehdit etti. Geri çekildiler.

    Yanıtla (0) (0)
  • mehmet / 11.02.2020 12:59

    Kıbrıs'ın tapusu 1923 de Lozan'da verildi. Ve daha 12 adalar, Batı Trakya, Musul, Kerkük, Halep vs..Mısır ve Sudan'daki haklarımız vs..Abdulhamid 1876-1909 yılları arasında tahta çıktı. 77-78 Rus harbi mağlubiyetinin sebebi ittihatçi kadrodur. Bu mağlubiyet üzerine İngiltere'ye üs kurma ve himaye izni verilmiştir. 1914 te İngiltere ilhak ettiğinde iktidarda ittihatçiler vardı. 1876 da amcasını şehid eden ve Osmanlıyı 1.dünya savaşına sokan ittihatçiler. Malum parti ittihatçilerin devamıdır. Zihniyet de aynı.

    Yanıtla (0) (0)
  • mehmet / 11.02.2020 12:52

    Osmanlı düşmanları yine işine geldiği gibi anlamış. İngilizlere tapusu verilmiyor üs kurmasına izin veriliyor. Amcası Abdülaziz 1876 da ittihatçi hainlerce şehit edilmiş, aynı yıl tahta çıkarılmış. İttihatçilerin kucağına bıraktığı 77 Rus harbi mağlubiyeti üzerine Osmanlının desteklenmesi için yapıyor. 1909 da Abdülhamid'i deviren ittihattçiler değil mi dünya savaşına sokan? İngiltere 1914’te adayı geri vermek yerine ilhak etti. 1923 tarihli LOZAN Antlaşması ile Ankara bunu resmen tanıdı. O günkü ittihatçilerin devamıdır tapusunu veren.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 11.02.2020 11:59

    Lozan Barış Antlaşması’nın 21. maddesinin getirdiği yeni şartlar gereği, 1878 yılından itibaren İngiliz idaresi altında yaşamakta olan Kıbrıslı Türkler, daha iyi şartlarda yaşayabilmek ve çocuklarına daha iyi bir gelecek sağlayabilmek umuduyla Türkiye’ye göç etmeyi yeğlemiştir. Ayrıca; Kıbrıslı Türklerin Türkiye’ye karşı besledikleri sevgi, başka bir milletin yönetimi altında yaşamak istememeleri, ekonomik olarak Türkiye’de daha iyi standartlarda yaşayacaklarına inanmış olmaları da göç sebepleri arasında yer almaktadır. 21. Madde gereği İngiliz tabiiyetini kabul etmeyen Kıbrıslı T

    Yanıtla (0) (0)
  • Ali rıza / 10.02.2020 23:24

    Bizim derdimiz onların heba olmamaları üzerine , yani cennete gitmelerine vesile olmak , onlar bunu anlamıyorlar ,

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 21:46

    güzel bir yazı...ancak lefkoşe değil...lefkoşa...

    Yanıtla (0) (0)
  • Başka bir Karar Okuru / 10.02.2020 21:45

    Kıbrıslı Türkler; Kendisini 100 yılı aşkın süredir dizinin dibinde bağımlı bir evlat olarak görmek isteyen Anavatan'a kendi ayakları üzerinde durmak için mesafe koymak istiyor. Anavatan'ın tavrı klasik tutucu bir baba gibi; ''Nankör, sana verdiğim emekler haram olsun.'' Anavatan'ın Kıbrıslı Türkler umurunda değil aslında, kendi çıkarını düşünüyor.

    Yanıtla (0) (0)
  • Mesut / 10.02.2020 19:48

    Türkiye'nin dibinde bir Rum devleti kurdurmak ne herhangi bir Kıbrıs Türkünün, ne herhangi bir " ne desem de herkesin söylediğinin tersini söylesem" diyen bir yazarın, ne Akdeniz'den Türkiye'yi mahrum etmeye çalışan herhangi bir devletin insafına bırakılabilecek denli basit bir konu değildir, Türkiye elini Kıbrıs'ta çeksin diyenler, inanın bunu cehaletten söylememektedir.

    Yanıtla (0) (0)
  • Son yorum bükücü / 10.02.2020 19:01

    Muhalefet ile saçmalamayı karıştırmak. İnandırıcılığın kaybolmasına neden oluyor.

    Yanıtla (0) (0)
  • Son yorum bükücü / 10.02.2020 18:53

    Saçmalık. Hatta daniskası...

    Yanıtla (0) (0)
  • Son yorum bükücü / 10.02.2020 18:49

    Sen galiba KKTC Cumhurbaşkanının açıklamalarını duymadın. Kabullenmek ve bu açıklamaları savunmak için hangi maddeden kullanıyorsanız söyleyin, bende kullanayım. Sağlam kafa yapıyor.

    Yanıtla (0) (0)
  • Abdullah GARİB / 10.02.2020 18:07

    Size katılmıyorum.Bir kere 12 adadan çekildik ne oldu.Başımız sürekli ağırıyor.Denizlerde kuzeyden Rusya,Ege'de Yunan,Akdeniz'de uluslar arası güçler sıkıştıracak.Stratejik önemi yok demek mümkün değil.Herşeyden önce Adada Türkler var ve onların toprakları var.Annan planıda toprak vererek evet demişsiniz.Karşı taraf hayır demiş.Bu BM karar olduğu için haklı durumdasınız.Daha önceki antlaşmalarda da yetkiniz var.Haklı olduğunuz davadan neden vazgeçeceksiniz?

    Yanıtla (0) (0)
  • Biraz samimiyet ve sahicilik lütfen / 10.02.2020 17:33

    Kıbrıs'ı Abdülhamit vermedi. BK aldı. Karşılığında Osmanlı ülkesinin Rusya tarafından işgalini engelledi. O sırada ülkenin hakimi Enver de olsa, M.Kemal de olsai Thor da olsa, Tom Stark da olsa BK Kıbrıs'ı alacaktı.

    Yanıtla (0) (0)
  • Çıplak Kral / 10.02.2020 17:07

    Kıbrıs'ın Türkiye için herhangi bir stratejik önemi yok. Türk Kıbrıslılar ile Hellen Kıbrıslıların anlaşmasına yardımcı olunmalı. Sonra da TSK Kıbrıs'tan çekilmeli. Türkiye için gereksiz bir kambur. Doğu Akdeniz gazının gelirinden pay almak için Kıbrıs bir avantaj değil, dezavantaj. O gazdan kabadayılık ile herhangi bir gelir elde edilemez.

    Yanıtla (0) (0)
  • Karar OKURU / 10.02.2020 15:52

    Yazar o bolumude size birakmış olabilir. Ne de olsa yuksek nitelikli bir okur kitlesi var. Değerli arkadaşım.

    Yanıtla (0) (0)
  • Mahmut Cumbul / 10.02.2020 15:11

    Ezber, yalan ve klişelere karşı cesaret ve basiretinizi kutluyorum.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 15:04

    Altınla alakası yok. BK, Rusya’nın Osmanlı’yı işgalini engelledi. 1878’de Osmanlı Rusya karşısında dağılmıştı.

    Yanıtla (0) (0)
  • karar / 10.02.2020 14:37

    bu kadar ıcığını cıcığını çıkarınca kaçacak delik kalmıyor.

    Yanıtla (0) (0)
  • karar / 10.02.2020 14:32

    kıbrıs seçimleri yaklaşmış olabilir.fakat bizimde böylesine bağırıp çağırmamız,hakarte derecesinde laflar etmemiz kıbrıs civarındaki olası petrol ve doğalgaz yataklarıyla ne kadar ilişkilidir.üstelik k cbşk.ı bu tür lafları daha öncede sarfettiğini söylüyor ama böyle tepki görmemiş.bir de geçmişte akp nin kıbrıstaki referandumda takındığı tavrı hatırlayınca bu hamasetin sebebini anlamak zorlaşıyor.para dilenme konusuda hoş kaçmamış özellikle suriyeli mülteciler bizimle yaşarken.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 14:11

    Adam da zaten onu yazmış. Beyin bedava . Ara bir çalıştır derim.

    Yanıtla (0) (0)
  • Umut Emiroğlu / 10.02.2020 13:45

    Güzel bir yazı, teşekkürler. Sorunlarımızın temel sebebi; milletçe kendimizi dev aynasında görme hastalığımızdan kaynaklı akıl ve vicdan tutulması. Kıbrıs'a haklı gerekçelerle çıktık ama sonrası tam bir siyasi beceriksizlik. Adadaki Türkler, bizim hiç bir sonuç üretemeyen yüksek itibarımız sayesinde 1974'ten beri dünyadan tecrit. Mal alıp satamıyor, kendi pasaportlarıyla seyahat edemiyor, telefon, internet bağlantıları bile yok.Türkiye üzerinden çözülüyor. Çünkü kimseye orayı tanıtamıyoruz. Böyle bir tecridin verdiği daralma ile konuşunca da hakarete uğruyorlar. El insaf!

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 13:29

    Sen bu yazidan hiç birşey anlamamışsın

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 13:06

    Bizim neo-Osmanlı avanesi hayran oldukları, kutsadıkları Abdülhamit'in verdiği Kıbrıs'ı niye geri almaya çalışıyorlar ki? Bunda anti-Abdülhamitçi bir komplo seziyorum!

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 12:56

    Tarihi gerçekleri o dönemin şartlarından bağımsız olarak bugüne göre yorumluyorsunuz ve en büyük hatayı yapıyorsunuz. Tek tek ve seçme doğruları alt alta sıralıyor, sonra da...

    Yanıtla (0) (0)
  • Karar Okuru / 10.02.2020 12:31

    O nedenle her anlatılanı yutuyoruz

    Yanıtla (0) (0)
  • Takipci / 10.02.2020 11:18

    Sn Yazar, yazinizda son derece onemli bir eksik var: Londra ve Zurih anlasmalari. Bu eksik yazinizin degerini neredeyse yok duzeyine indiriyor.

    Yanıtla (0) (0)
  • Karar Okuru / 10.02.2020 11:17

    Abdülhamit o dönemde İngiliz elçisine değil tokat sert bir bakışta yönlendiremezdi. O dönemin İngiliz elçilerinin açıklanan mektupları var kendinden çekindiklerini anlatır. Ancak Türkiye gibi toplumun gerçekleri değerlendirebilecek bilgi ve donanım yoksunluğu sayesinde gerçek dışı algılarla işi götürmek mümkün. Yazar da işte böyle bir anlayışa bir zaman destek verdi! Onu da kandırmışlar demekki! Akıl bu coğrafyada hepimizin sorunu, yüzleşip sınırımıza çekilmek en akıllıcası galiba

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 11:04

    Birisi de spor bakanını tokatlamıştı. Sporun durumu ortada.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 10:45

    Yıldıray Bey hem lisans hem yüksek lisans kamu yönetimi mezunuyum, defalarca ulaslar arası ilişkiler dersi aldım, klişe herkesin bildiği bir kaç bilgi dışında hiç bir şey anlatılmadı. Elinize sağlık.

    Yanıtla (0) (0)
  • Bir bilen / 10.02.2020 10:03

    Tüm herkesin bilmesi gereken şudur. Kıbrıs Türkiye için hayatıdır. Hiç çalışmasalar da onların maaşlarını vereceğiz. Naz ettiklerinde nazını çekeceğiz. Libya'da, Somali'de, Suriye'de yer tutmak için yapmadığınız yok. Başarı da yok. Kıbrısı kaybeden tarihin en büyük gafletini yapar.

    Yanıtla (0) (0)
  • Najaz / 10.02.2020 09:28

    Türkiye 1974'te Kıbrıs'a, garantörlük anlaşmasının şu maddesine dayanarak müdahale etti: "Bozulan anayasal düzeni tekrar tesis etmek". Ancak harekattan sonra bu gerekçeyle taban tabana zıt bir şekilde, adada Türkiye'den başka hiçbir devletin tanımadığı ucube bir devletçik kuruldu. Yıllar boyu da bilinçli bir şekilde bu devletin ve halkının kendi ayakları üzerinde durmaları engellendi. Böyle yapıldı ki bir süre sonra palazlanıp kendi kaderlerini tayin etme hakkı talep etmesinler. Türkiye, Kıbrıslı Türklere çözümsüzlüğü çözüm diye dayatan siyasetten vazgeçmeli.

    Yanıtla (0) (0)
  • Lll / 10.02.2020 09:11

    Gözlerim yaşardı bu hikayeden..bu kadar uzun yazmanıza gerek yoktu..Cumhur ittifakı karşıtlığınız motivasyon kaynağınız belli ki

    Yanıtla (0) (0)
  • Yasin Ilgaz Irmak / 10.02.2020 08:54

    Başüstüne...

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 08:47

    Sizin görüşünüz nedir, KKTC konusunda ne yapılmalıdır, bir sonraki yazınızda okumak isteriz. İzmir belediye başkanının konu ile ilgili görüşlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? KKTC Cumhurbaşkanı ile aynı görüşleri paylaşıyor gibi.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 08:38

    Bu yazdığınız köşe yazısından dolayı sizi tebrik eder, teşekkür ederim.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 08:33

    Sevgili Yıldıray, keşke Kıbrıs'ta seçimlere 2 ay kaldığını ve Akıncı'nın Türkiye'den pek haz etmeyen Kıbrıslı solcuların oylarına oynadığını da yazsaymışsın. Klasik seçim popülizmi... (Seçimden sonra Ankara'ya para dilenmeye gelecek yine) Bir de şimdiye kadar Türkiye tarafından Kıbrıs'a yapılan harcamaların toplamını milyar dolar cinsinden yazsaymışsın o zaman iyi bir yazı olabilirmiş sanki. En azından araştırmacı gazetecilik görürdük.

    Yanıtla (0) (0)
  • Efedamat / 10.02.2020 08:10

    Payitaht Abdülhamit dizisi hiç ilgi alanıma girmedi. Acaba Kıbrısı ingilizlere verenin Abdülhamit olduğu dizide konu edildimi. Bir büyükelçiyi dizide tokatlamiş deniyordu. Yediğimiz tokat bu şekilde attığımız tokatamı dönüştü.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 07:25

    Son zamanlarda arka kapıda bağlanma planları yapılıyor. Bilmiyorsunuz elbette.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 07:02

    Aklıselim, sağduyulu bu yazınız için tebrik ediyorum.keske yan köşedeki yazarınız m.dogan tarih bilgisinden yosun hamasi yazılar yerine böyle yazılar yazabilse.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 06:39

    Kimin kariyerinin sona erecegi belli olmaz. Kibrisli Turklerin arasinda yasadin mi? Akinci gibi dusunen cok Kibrisli Turk var. Elestiri yapmak herkesin hakkidir ama elestirmek baska hemfikir olmadiklari insana hakaret etmek baska.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 06:39

    Keşke adayı İngilizlere kaç altın karşılığında verdiğimizi de yazsaydınız...

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 05:26

    Hayal dünyasında yaşıyorsunuz sayın yazar.Yunanistan ne yapıyor? Kıbrıs'ın kendi kaderini tayın için gücü mü var? Bırakalımda Yunan'a mı kalsın? Özeti güzel yaptınız ama sonuç ve öneriniz çok yanlış.Muhlif olmanın dayanılmazlığı mı?

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 04:50

    Türkiye Kıbrısı arka bahçesi olarak görmekten vazgeçmeli ve ellerini adadan çekmelidir. Kıbrıs AB üyesi oldu ve birinci sınıf vatandaşlığa yükseldi. Türkiye ne verdi ve ne verebilecek oradaki Türklere? Kıbrıslılar artık Türkiye’nin iç işlerine karışmasına dur demeliler ve kararlı bir şekilde ABye katılmalılar. Bu duruma da son vermeliler.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 01:51

    Bu yazınıza kadar sizi hep doğruyu olduğu gibi yazan bir kaleme sahip değerlendirdim.ancak F. Rüştü zorlu’nun gayretl ile Londra ve Zürih Anlaşmalarının imzalanması, Türkiye'nin Kıbrıs üzerindeki haklarının hukuki olarak garanti altına alınmasıyla sonuçlandı. Bunu nasıl atlarsınız!?

    Yanıtla (0) (0)
  • musto / 10.02.2020 01:38

    Biraz eksik yazmışsın öldürülüp kuyulara doldurulan soydaşlar,Johnson mektubu, Kıbrıs semalarında uçağımızın düşürülmesi Cengiz Topelin işkenceyle şehit edilmesi.İktidarın Akıncıyla beraber Denktaşı tukaka etmesi yes be annem oylaması,rumların anlaşmayı elinin tersiyle itmesi,Avrupa birliğine girmesinin önünü açmamız,sonunda Denktaşın bedduası tutdu bir birlerine düştüler.Bu ülkede ne yaptılar'ki Kıbrısta ne yapacaklar.

    Yanıtla (0) (0)
  • Zorlama / 10.02.2020 01:38

    Sayın yazar, yazdıklarınız doğru olabilir. Fakat yazdıklarınızın tamamı yine de KKTC Cumhurbaşkanı'nın açıklamalarını makul göstermiyor. Nereden bakarsanız bakın talihsiz bir açıklama. Zorlama bir "aklama" yazısı olmuş ama dökülüyor...

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 01:28

    İroni yapmaya çalışan (ama pek de yapamayan) bir tweet üzerinden garip yorumlar yapmışsınız. Türkiye'de en milliyetçilerin bile Kıbrıs'ı ilhak edelim diye bir düşüncesi yokken, bununla ilgili en ufak bir ima dahi yokken sayın KKTC cumhurbaşkanının durduk yere böyle bir açıklama yapması hiç dostane değil. Ayrıca Kıbrıslı Türklere kimsenin birşey dediği yok, Türkiye'den gelen eleştiriler muhtemelen bir sonraki seçimde kariyeri sona erecek olan sayın Akıncı'ya yönelik, lütfen yazılarınızı çarpıtma yapmadan yazın.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 01:24

    Kuzguna yavrusu şahin görünürmüş derler. Bazı kuzgunlarda yamyamlık özelliği mi var acaba? Bir de “nadir dünya hipotezi” diye bir şey olduğu söyleniyor. “Doğru galakside doğru yere yerleşmek”, “yaşanabilir galaktik bölge”de olmak gibi bir şey anladım izahatlardan... İşte Kuzey Kıbrısla ana vatanı yaşanabilir galaktik bölgedeki yaşamı çekilmez hale getiren ender bir alt bölgeye düşme şanssızlığına uğramışlar gibi sanki... Bir tür talihsizlik ve bahtı karalık hüküm sürüyor o bölgede...

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 00:43

    Kurukafa milliyetçilerinin şu memlekete faydasını gören bilen var mı? Ağız dolusu küfür, hırıltılı bağırmalar, boş sloganlar... okumadan cahilce savrulmalar. AKP'nin de kadrosu yoktu, cemaati kullandı. Cemaati tasfiye edince Bahçeli'nin Perinçek'in aklına başvurdu. Şimdi onlar da kurukafa milliyetçisi yarımyamalak ümmetçi geçiniyorlar. Yazık ülkeme. Fikir üretecek aklı başında liyakatli insanımız kalmadı. Tam bir kaht-ı rical dönemi. Kıbrıs meselesinde ne Denktaş ne de Akıncı anlaşılabildi.Boş bağıranlar yine kurukafacılar.

    Yanıtla (0) (0)
  • KARAR OKURU / 10.02.2020 00:34

    Eline saglik!

    Yanıtla (0) (0)