Yanlışlıkla ağza kaçmış bir sinek gibi...
2018 Dünya Kupası finalinde Fransa ve Hırvatistan’ın karşı karşıya geldiği Moskova’nın 80 bin kişilik Luznhiki Stadyumu’nda dün Kırım’ın ilhakının sekizinci yıl kutlaması vardı.
Ellerinde Rus bayrakları ve Ukrayna’daki işgalci askerlerle dayanışmanın sembolü haline gelmiş “Z” harfli flamalar olan coşkulu kalabalık Putinci yorumcular ve şarkıcıların Slavlık, Rusluk temalı hamasi konuşmaları, şarkılarıyla coşturulduktan sonra sahneye “Vladimir Vladimiroviç Putin” anonsuyla Putin çıktı.
Arkasına “Rusya için”, “Nazizm olmayan bir dünya için” yazan sahnede konuşan Putin, Rusçadaki bütün vatan millet Sakarya, birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz günler klişelerini tekrarladı, bol bol Ukrayna’daki neo-Nazilerden, Ruslara soykırımdan, nükleer tehditten bahsetti, ülkesi için kendini feda eden Rus askerler için İncil’den alıntılar yaptı:
“Birinin arkadaşları için kendini feda etmesi. Bundan daha büyük bir aşk yoktur.” (Yuhanna 15-13)
20 yılda önüne çıkan dişli siyasi rakiplerini, Çeçenistan’daki karanlık sicilini eleştiren gazetecileri, yolsuzluklarını ortaya dökenleri ya sürgüne ya hapse ya da toprağın altına göndermiş Putin, 2020 yılında bir anayasa değişikliğiyle görev süresini 2036 yılına kadar uzattıktan sonra 70’li yaşlarına 1989’da Dresden’de görevli genç bir KGB ajanıyken Sovyet imparatorluğunun çöküşünü canlı canlı izlediği günlerden beri kursağında kalmış emperyal hayallerini Ukrayna’da gerçekleştirerek giriyor.
Navalny’nin gizli sarayını ve yolsuz hayatını deşifre ettiği Putin,
vatanseverlik ve emperyal heveslerle iktidarını cilalıyor. Bu aydan itibaren Rusya’daki ilk ve ortaokullarda “Vatanım” dersi verilmeye başlanacak.
Ama hayat hayallerindeki gibi gitmiyor.
Şimdiden 30 yıldır küresel dünyayla eklemlenmiş ülkesini Kuzey Kore’ye yakın bir yalnızlıkla baş başa bıraktı.
Savaş ve işgal demenin yasak olduğu ülkede her ne kadar özel askeri operasyona destek yüzde 70’lerin üstünde olsa da McDonalds’a gidemeyen, Starbucks’tan kahve alamayan, kredi kartları çalışmayan, dünyanın Batı’sına uçamayan, Instagram’dan story bile atamayan Rus orta ve üst sınıfları mutsuz.
Onlar içinden de çantadan böyle anlarda ellerin hemen gittiği tanıdık sopalar çıkarılmış durumda:
Vatan hainleri, beşinci kol, Batı’nın uşakları...
Benzer popülist otoriter rejimlerde yaşayanlara çok tanıdık gelen bu diskurun en korkutucu örneklerinden birini iki gün önceki konuşmasında verdi Putin.
Aralarında kendisini her an Mehdi ilan edebilecek Kadirov’un da olduğu Rusya federasyonuna bağlı bölgelerin yöneticilerine online olarak seslenirken önce Ukrayna’da “özel askeri operasyona” neden zorunlu kaldıklarını anlattı.
Kiev’deki neo-Nazi rejiminin sekiz yıldır Donbass’ta Ruslara soykırım uyguladığını tekrarladı, “Nazi yanlısı Kiev rejimi, yakın gelecekte kitle imha silahları elde edecek ve elbette onları Rusya'ya karşı hedef alacaktı” dedi. Sonra da Rusya’nın Çin medyasından alıp kullanmaya başladığı yeni işgal gerekçesi olan Ukrayna’da bulaşıcı hastalıklar üretilen kimyasal laboratuvarlardan bahsetti:
“Ukrayna'da, koronavirüs türleri, şarbon, kolera, Afrika domuz vebası ve diğer ölümcül hastalıklarla ilgili deneyler de dahil olmak üzere Pentagon'un rehberliğinde ve mali desteğiyle askeri biyolojik programların yürütüldüğü düzinelerce laboratuvar ağı var.”
Ama konuşmasının katarsis anı dış değil, iç düşmanlarla ilgili konuştuğu bölümdü.
Kendisine yakın gazetecilerin bile soğukkanlılığıyla meşhur Putin’den daha önce duymadıklarını söylediği bir öfke krizi içinde söylenmiş ağır sözlerin muhatabı Ukrayna’daki neo-Naziler değildi, ülke içindeki hain Ruslardı!
Zaten her zaman öyle değil midir?
Putin, kendini kaybetmişçesine konuştu o ‘hainler’ hakkında:
“Evet, elbette, sözde beşinci kola, vatan hainlerine - burada, ülkemizde para kazanan ama orada yaşayan ve kelimenin coğrafi anlamında değil, zihinlerinde, köle zihniyetleriyle orada “yaşayan”lara arka çıkacaklar.
Miami'de ya da Fransız Rivierası'nda villaları olmalarını kaz ciğeri, istiridye ya da kendi deyimiyle cinsiyet özgürlüğü olmadan yaşayamayanları zerre kadar kınamıyorum.
Problem bu değil, hiç değil. Sorun, bu insanların çoğunun, burada bizim halkımızla ve Rusya ile değil, zihinleriyle orada olmalarıdır. Onlara göre Batılı olmak üstün bir sınıfa, üstün bir ırka ait olmak demektir.
Böyleleri sırf o üstün sınıfın kapı girişinde oturmalarına izin verilsin diye kendi analarını bile satarlar.
Tıpkı onlar gibi olmak ve her şeyde onları taklit etmek istiyorlar.
Halbuki bu sözde üstün sınıfın onlara ihtiyacının sadece halkımıza maksimum zarar vermek için kullanıp atılacak malzemeler olmaları olduğunu ya unutuyorlar ya da göremiyorlar.
Batı, yaptırımların sosyoekonomik sonuçlarıyla toplumumuzu bölmeye ve Rusya'da sivil huzursuzluğu kışkırtmaya ve bu hedefe ulaşmak için beşinci kolunu kullanmaya çalışıyor. Daha önce de belirttiğim gibi amaçları Rusya'yı yok etmek.
Ancak Rus halkı, gerçek vatanseverleri pisliklerden ve hainlerden her zaman ayırt edebilecek ve onları ağızlarına yanlışlıkla kaçmış bir böcek gibi kaldırıma tükürecektir.
Toplumun bu şekilde doğal olarak kendi kendini zehirden arındırmasının ülkemizi, dayanışmamızı ve uyumumuzu ve her türlü zorluğa yanıt vermeye hazır olmamızı güçlendireceğine inanıyorum.
Sözde Batı ve onun beşinci kolu, her şeyi ve herkesi kendi standartlarına göre ölçmeye alışkındır. Her şeyin satılık olduğuna ve her şeyin satın alınabileceğine inanıyorlar ve bu nedenle yıkılıp geri çekileceğimizi düşünüyorlar. Ama tarihimizi ve insanımızı yeterince tanımıyorlar.
Gerçekten de, dünyadaki birçok ülke, egemenlerinden gelen tüm kararları itaatkar bir şekilde kabul ederek, ona boyun eğerek bakarak, sırtları eğik yaşamaya uzun süredir katlanıyor. Bunu pek çok ülke yaşıyor. Maalesef Avrupa'da da öyle. Ancak Rusya hiçbir zaman bu kadar sefil ve aşağılanmış bir durumda görülmeyecek ve verdiğimiz mücadele egemenliğimiz, ülkemizin ve çocuklarımızın geleceği için verilen mücadeledir. Rusya olma ve kalma hakkı için savaşacağız. Anavatan'ın sadık savunucuları olan askerlerimizin ve subaylarımızın cesareti ve metaneti bize ilham vermelidir.”
İşte Putin’in dünyasının kendi ağzından bir özeti.
Sürekli çifte standartlarından bahsedilen Batı’nın en azından standartları var ve bu standartların en düşüğünde bile kendi halkı hakkında bir liderin böyle konuşması düşünülemez.
Ortada bir çifte standart varsa onun en büyüğü herhalde Türkiye’de demokrasinin, hukukun, özgürlüklerinden eksikliğinden, hamasetten şikayet edip Ukrayna’da Batı’yı ve Rusya’yı siyaseten, ahlaken eşitleyenlerin, gönlü hamasetin, militarizmin, otoriterliğin elinde oyuncak olmuş Rusya’nın propagandasına meyledenlerin çifte standardı olmalı.
2013 Gezi olaylarındaki vandalizmleri bile kutsallaştırıp, Ukrayna’nın 2014’deki Maidan ayaklanması için Rusya’nın Soroslu, Otporlu Kavala İddianamesi’nden farksız suçlamalarının üzerine atlayanların çifte standardı.
Kendi vatandaşlarını bile ağza yanlışlıkla kaçmış, kaldırıma tükürülmesi gereken hainler olarak gören, “toplumun pisliklerden arındırılması” gibi sözlerle tehlikeli sulara girmiş bir diktatörün Ukraynalıları nasıl gördüğünü de zaten her gün haberlerde izliyoruz.
O yüzden Ukrayna meselesi sadece savaşa, işgale, dış politikaya nasıl baktığımızın değil, dünyaya, siyasete, demokrasiye nasıl baktığımızın da bir turnusol kağıdı.