Melek Abla’nın son günü...
Rize’de bir evin salonu...
Televizyonda açık olan kanalda bir masanın etrafında oturmuş gazeteci, ekonomist, araştırma şirketi sahipleri fiyatlardaki artışları yorumluyor.
Önce domates masaya yatırılıyor. Tarladaki fiyatla marketteki fiyat arasındaki fahiş farkın sorumlusu konusunda farklı fikirler var. Bazıları aracıları suçluyor, bazıları halcileri...
Ama en büyük suçlu tabii ki karlarından taviz vermeyen açgözlü büyük market zincirleri...
Sonra yumurta, ardından süt masaya yatırılıyor.
Tek tek ürünlerdeki fiyat artışları inceleniyor. Her üründeki artışta farklı suçlular bulunuyor.
Ama ülkedeki bütün ürünlerin fiyatlarının neden aynı anda arttığı sorusunun cevabı asla artan maliyetler, enflasyon ya da ekonomiyi yöneten hükümet değil.
Hatta gazetecilerden biri öfkeyle “daha ne yapsın” diyerek hükümetin gıda ürünlerinde KDV’yi indirdiğini, akaryakıtta sübvansiyon uyguladığını hatırlatıyor, gerekirse marketlerin “tepesine inilmesini” öneriyor.
Sonra Almanya’da, Fransa’da yakın tarihin en yüksek enflasyon artışlarının yaşandığı hatırlatılıyor.
Rakamları barkovizyona çıkarak gösteren konuklardan biri “küresel bir sorunla karşı karşıyayız” diyor. Ama o ülkelerde de fiyat artışlarının sorumlusunun marketler, stokçular, halciler olup olmadığı sorusu havada kalıyor.
Salonundaki televizyonda bizzat yaşadığı gerçeklerin böyle çarpıtılması ev sahibini daha da kızdırıyor.
Çünkü o gün dükkanının kapısını son kez bir daha açılmamak üzere kapatıp eve geldi.
“Melek Abla” mağazası Rize’nin en tanınan kadın butiklerinden biriydi.
Mağazaya adını veren sahibi Melek Hanım, 1991 yılından beri Rize’de esnaflık yapıyor. Rize’nin en eski ve istikrarlı kadın esnafı.
Babası ve eşi de Rize’de tanınmış esnaflar.
Ama onun ticaret hayatı kimsenin desteği olmadan başladı.
1991 yılında oğullarından biri üniversite için Ankara’ya gidince üzüntüden kendisine bir uğraş ararken...
O yaz kaplıca tatili için gittikleri Gönen’den el işi çeyizlikler alıp Rize’ye getiriyor.
Önce evden ardından, tuttuğu dükkandan satış yapmaya başlıyor.
Bu sırada Sovyetler yıkılmış, Sarp Sınır Kapısı açılmış. Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’dan binlerce kişi bavul ticareti yapmak, ellerinde kalmış eşyaları satmak, iş bulmak için Karadeniz kıyısındaki şehirlere akın etmeye başlamış.
Tesadüf eseri Melek Hanım, Naile adlı bir Abhaz kadınla tanışmış. Eşi güreş antrenörü olan Naile’nin fizik tedavi eğitimi var.
Dükkan o yıllarda ön tarafında çeyiz satılan arkasında yüksek nemden romatizma ağrıları çeken kadınlara masaj yapılan bir mağazaya dönüyor.
Sonra Mahmutpaşa’dan iç çamaşırı alıp satıyor, kadınlar için kadınların işlettiği bir mağazadan bu ürünleri almak bir lüks.
İşler büyüyor. Sonra da kadın konfeksiyon ürünleri geliyor.
Önce markasız ürünler, ardından orta büyüklükteki markaların ürünleri...
Mağaza her bedenden ve mali durumdan kadınların kendilerine uygun şeyler bulduğu, rahat ettikleri popüler bir uğrak noktası oluyor.
Sadece bir mağaza değil, kadınlar için erkeklerin kontrolündeki şehirde bir buluşma noktasına dönüyor.
Mağazada yemekler yeniyor, günler yapılıyor, hatta bazen horonlar oynanıyor.
Sonra da herkes alışverişini yapıp gidiyor.
Melek Hanım, Rize’deki sosyal ve siyasi hayatın da tanınan bir yüzü.
90’larda ANAP’ın Kadın Kolları Başkanı, 2000’lerin ortalarından itibaren AK Parti Kadın Kolları’nda aktif bir üye.
Hatta bir keresinde 2013’de gazete manşetlerine bile çıkmış.
Sözcü gazetesi Rize’yi ziyaret eden Akil İnsanlar Heyeti üyelerine balkonunda verdiği kahvaltıyı “Halk sokakta, akiller terasta” manşetiyle vermişti.
Evi beş yıldızlı otel, balkonu teras, klasik bir Rize kahvaltısını ise “Kuş sütü eksik bir ziyafet gibi sunarak...
Ama Melek Hanım’ın 1994 5 Nisan kararları, 2001 krizini atlatan mağazasında işler “Hayır” dediği Başkanlık sisteminden bu yana iyi gitmedi.
2018’den itibaren Dolar ve Euro kuruyla artan
konfeksiyon fiyatları alt ve orta gelirli müşterilerin ayaklarını mağazadan kesmeye başladı.
İnternetten artan satışlar klasik esnafları zor durumda bıraktı.
İlk büyük darbe ise pandemiyle geldi.
Dükkan aylarca kapalı kaldı. Kiralar, faturalar birikti, döndürülen borçların, çeklerin vadeleri geldi.
Mal sahipleri anlayış gösterdi, ürün veren firmalar idare etti ama banka kredileri dışında devlet ortada yoktu.
Ama mağaza bu sert fırtınaya karşı da ayakta kaldı.
Pandemi hafifledi, işler açılacak derken son bir yılda yaşananlar ise artık bardağı taşırdı.
Bütün ürünlerin alış fiyatı iki katına çıktı. 500 TLye alınıp 750-1000 TL’ye satılan bir montun alış fiyatı 1000 TL’ye yükseldi.
Sadece spot ışıkların yandığı 40 metrekarelik dükkanda her zaman 400 TL civarında gelen elektrik faturası bir ay sonra 1.500 TL, en son ay ise 2.300 TL geldi.
Diğer faturalar da üç-dört katına çıktı.
Asgari ücret yükseldi, çalışan sigortası 600 TL iken 1600 TL oldu.
İki yıl önce 1900 TL’ye yaptırılan mağaza çantaları için üretici firma 6.500 TL istedi.
Müşterilere yansıtmamak için düşürülen kar marjları kiraya, vergiye, çalışana, sigortaya ve faturalara yetmez oldu.
Önünde iki seçenek vardı: Ya artan borçları ileriye erteleyerek dükkanı açık tutup zararı büyütmek ya da mevcut borçları ödeyebilmek için 30 yıllık mağazayı kapatmak...
30 yıldır her sabah evinden işyerine giden, kendi parasını kazanan, çocuklarını iyi şartlarda üniversite okutan Melek Hanım, geçen hafta kendisi, çalışanları ve mağazasını bir buluşma yeri olarak gören müdavimleri için en zor kararı vermek zorunda kaldı.
30 yıldır açık olan Melek Abla mağazasının kapıları müşterilerinin ve sevenlerinin gözyaşları arasında kapandı.
Rize’nin en eski kadın esnafı 90’lardan bu yana yaşanan tüm krizlere rağmen ayakta tuttuğu mağazasına son ekonomik krizle veda etmek zorunda kaldı.
Şimdi bu zorunlu erken emekliliğin ilk günlerinde şimdiden sıkılmaya başladığı evde açtığı bazı televizyon kanallarında karşısına ona bizzat yaşadıklarının aslında yaşanmadığını anlatanlar çıkıyor.
“Yeter artık” diyerek dükkanını kapatma kararı almasına neden olan o son elektrik faturasının sebebi meğer açgözlü fahiş fiyatçılar, stokçular, lobiler, dış güçlermiş.
Türkiye büyük bir sınavdan geçiyor.
Sınavın bir kısmı bunu inkar edenlere karşı sabır sınavı.
Halbuki gerçekler ortada. Marketlerde fiyat etiketleri billboardlardan daha etkili, faturalar her ay her eve ulaşan bildiriler hükmünde...
Dünyada artık ilk 10’a giren enflasyon sadece ayda bir açıklanan rakamlardan ibaret değil, Türkiye’nin her yerinde, her gelir grubundan insanın hayatına ayrım gözetmeksizin dokunuyor.
Bugüne kadar akıp gitmiş hayat düzenlerini altüst ediyor.
O hayatlardan birini yani Melek Hanım’ın hikayesini daha yakından biliyorum.
Çünkü 30 yıllık esnaf olan Melek Hanım, 44 yıllık annem.
30 yıldır bütün krizlerde zorlukla ayakta tuttuğu mağazası bu son krize dayanamadı.
Ama her şeye rağmen biz çocukları Melek Hanım’la gurur duyuyoruz...