Belki de çok karanlık bir oyun değildir
PKK’nın yıllar sonra tekrar bir canlı bombalı eylemle Mersin’de geri dönmesi üzerine pek çok siyasi analiz yapılıyor.
İçişleri Bakanlığı’nın olayın faili olarak açıkladığı kadın teröristin, 2013 yılında CHP’nin tutuklu gazeteciler raporunda hapishanedeki tutuklu gazeteci olarak yer alan eski bir Azadiya Welat gazetesi muhabiri olduğunu iddia etmesi, bunun üzerinden CHP’nin sıkıştırılması ama PKK’nın terör saldırısını yapan iki kadın militanın adını ve fotoğraflarını açıklayıp, iddia edilen kadın militanın “görevinin başında” olduğunu söylemesi, buna karşı İçişleri Bakanlığı’nın “taksici tehşis etti” gibi bir açıklamayla yetinmesi her bakımdan büyük bir skandal.
Dün iktidara yakın gazetelerde bile “CHP’nin görevinin başında sevinci” gibi haberler, İçişleri Bakanlığı’nın bu iddiayla ilgili elinin boş olduğunu, bir terör saldırısının bile siyasi fırsatçılığa çevrildiğini gösteriyor.
Bu olay aynı zamanda CHP ve muhalif çevrelere de bir ders. Her boğazına fotoğraf makinesi asıp, gazeteciyim diyen gazeteci değildir, özellikle de PKK gibi silahlı bir örgüte bağlı olduğunu herkesin bildiği mecralarda çalışanların bir gün “gazeteci”, bir gün “görevinin başında” bir militan olması mümkündür, hukuken suçlu olmasalar da, destek verirken kafalarda olması gereken bir şüphedir bu.
“Kürt medyasına ayrımcılık yapılıyor” gibi manevi baskılar kuranlar da en çok da şiddete bulaşmamış muhalif fikirleri ve haberleri yüzünden ceza alan Kürt ve Türk gazetecilerin haklı mücadelesine gölge düşürüyorlar.
Ama Türkiye gibi ülkelerde “Gazeteci olarak tanıdığımız kişinin 10 yıl sonra terörist olacağını nereden bilebiliriz” diye özetlenecek bir savunma yapan Özgür Özel de haklı. Umarım artık 10 yıl önceki cemaat övgüsü tweetleri yüzünden siyasi rakiplerini FETÖ’ye destekle suçlamaktan da vazgeçer.
Ama bu terör saldırısının üzerinde konuşulması gereken tek siyasi kısmı bu değil.
Saldırının hemen ardından özellikle muhalif çevrelerden yükselen siyasi analizler de üzerinde konuşulmayı hakkediyor.
Analizlerde özetle şunlar söyleniyor:
“Çok çok karanlık bir saldırı.” “Tam seçime giderken şimdi bu nereden çıktı”. “Zamanlama manidar”, “Devlet ve PKK içerisindeki derin güçler devreye girdi”, “7 Haziran-1 Kasım arası yeniden mi tekrarlanacak?”
Saldırının HDP’nin Emek ve Özgürlük İttifakı kurmasından bir gün sonraya denk gelmesini manidar bulup, PKK’nın siyasi mücadeleden rahatsızlığına yoran bile oldu.
Sonuncusu sol ittifakı fazla önemsemekten kaynaklanan bir aşırı yorum olabilir ama diğerleri yaygın ve popüler analizler.
,
Tabii ki seçime doğru PKK şiddetinin tırmanması iktidarın lehine ve HDP ile adı konmamış bir fikri ittifak içinde olan muhalefetin aleyhine olacaktır.
Muhalefet cephesindekilerin bundan rahatsız olması ve bunun sebeplerini anlamaya çalışması normal.
Ama bu böyle diye yaşananlar hemen “çok karanlık bir oyun oynanıyor” olmuyor.
Bu analizlerdeki temel yanlış, PKK’yı siyasi ve rasyonel düşünen, Türkiye’deki siyasi gerçekliğin içinde yaşayan ve önceliği siyasi olan bir örgüt olarak görmekten kaynaklanıyor.
Halbuki PKK başka bir dünyada yaşıyor, onların öncelikleri ve içinde yaşadıkları gerçeklik bizimkinden farklı.
Yani çok karanlık bir oyun oynanmıyor, her şey gözümüzün önünde oluyor.
PKK evreninde bu saldırı hiç sürpriz değil, hatta PKK bu eylemi kınayan HDP ve Demirtaş’ı bile hayretler içinde kalarak kınadı.
Bu eylemin sürpriz olmadığını anlamak için PKK’nın haber ajansı ANF’de birkaç dakika geçirmek yeterli.
Öncelikle uzun süredir terör ve şiddet Türkiye içinde yaşanmasa da ortadan kalkmadı, sınırların dışında aylardır çatışmalar sürüyor.
PKK’nın Irak’taki üs bölgelerine TSK büyük operasyonlar yapıyor.
Özellikle Zap’taki operasyonlarda PKK yıllardır elinde tuttuğu bölgede zorlanıyor, kayıplar veriyor, aynı zamanda neredeyse her gün bölgeden şehit haberleri de geliyor.
Türkiye bu konuyu şehit haberleri dışında pek konuşmuyor diye olan biten önemsiz olmuyor. Özellikle PKK için bu bölgeleri elinde tutmak bir varlık yokluk meselesi.
ANF sitesinde yer alan bir HPG (PKK’nın askeri kanadı) açıklamasına göre son haftalarda Zap bölgesi “14 kez yasaklı bomba ve kimyasal silahlar, 11 kez savaş uçakları, 44 kez saldırı helikopterleri, onlarca kez de obüs ve havanlarla bombalandı”
PKK kayıplarını geç duyuyor.
En son geçen hafta Nisan ayındaki Zap operasyonlarından birinde beş PKK’lının kimyasal silahla öldürüldüğünü açıkladılar.
ANF sitesinde ilk dikkat çeken operasyonlarda kimyasal silahların kullanıldığı iddiasının büyütüldüğü ve bunun haftalar önceden itibaren bir intikam vesilesine çevrildiği.
PKK’nın bu operasyonlarda zor durumda kaldığını örgütün en üst düzey isimlerinden, askeri birimlerin bağlı olduğu Murat Karayılan’ın ANF’ye verdiği röportajdan anlıyoruz.
22 Eylül’de ANF’ye verdiği röportajda şöyle demiş Karayılan:
“PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, “Devrimci Halk Savaşı çerçevesinde görevini yerine getirmelidir. Bu hususta eksiklikler var, bu anlamda eleştirilerimiz var. Böyle vahşi bir düşmana karşı kimse sessiz kalmamalıdır. … Özellikle önümüzdeki 3 ay gerilla savaşı için çok önemli. Çünkü düşman da sonuç almak istiyor, biz de sonuç almak istiyoruz. Bunun için de destek lazım. Varlık ve yokluk savaşı dememiz boşuna değil. Gerçek budur. Bu yüzden bu süreçte kimin elinden ne geliyorsa yapmalıdır. Gençler gerilla saflarına katılmalı, kadınlar, yurtseverler herkes görevini yerine getirmeli.”
Röportajın başlığı “Kimin elinden ne geliyorsa yapmalı.”
Yani PKK, bir süredir devrimci halk savaşı moduna girmiş.
Gerekçe operasyonlar, kimyasal saldırı iddiaları, cezaevlerinde yaşanan ölümler ve 18 aydır Öcalan’la görüşme yaptırılmaması.
Bu dört madde Türkiye’de gündem olmadı. Ama bizim gündemimizde olmasa da demek ki PKK için önemli ve kritik.
Zaten PKK’nın Mersin’deki saldırıyı üstlenme açıklamasında da bunlar gerekçe olarak sıralandı.
ANF’de Mersin’deki iki saldırgan PKK’lı kadın arkasından yazılanlar da PKK’nın oyuna getirildiği, derin güçlerin devrede olduğu gibi analizleri boşa çıkaracak kadar coşkuyla yazılmış.
İki kadın teröristin, “fedai timleri”ne katıldıkları sırada verdikleri röportajlar, ki röportajlar sırasında biri şiir, biri türkü okumuş, eşliğindeki bir HPG açıklamasında şöyle denmiş:
“Sara ve Rûken yoldaşlarımız ’Jin,jiyan, azadî’’ diyerek, ölümde yaşamı yaratmanın, özgür yaşamı doğurmanın sembolü, ölümsüzlük tarzının sürdürücüleri ve özgür tanrıçalarımız olmuşlardır.”
Sitede çıkan Jina, Sara, Ruken başlıklı bir yazıda, İran’daki Jina Mahsa Amini’ye sahip çıkanların iki PKK’lı kadını kınaması kınanıyor ve bunu yapanlar tutarsızlıkla suçlanıyor:
“Bugün bu iki fedai kadını kınayan kadınlar biraz düşünürlerse, gerçekte her şeylerini Sara ve Rûken gibi özgür kadınlara borçlu olduklarını göreceklerdir. Aksi takdirde Jin, Jiyan, Azadî diye haykırmanın hiçbir anlamı ve tutarlılığı olmayacaktır”
Bu narsist, dünya gerçekliğinden kopuk satırların hedefinde “Jin, Jiyan Azadi diye haykıranlar” yani örgüte uzak olmayanlar var.
HPG’nin açıklamasında muhatap daha da net.
Terör saldırısını hemen kınayan HDP ve Demirtaş:
“Faşist rejimin kimyasal silah kullanmasını kınamayan çevrelerin, Kürt halkını ve değerlerini korumak için kendisini feda eden fedaileri, hangi gerekçeyle olursa olsun düşman diliyle kınaması ancak sindirilmişlikle ifade edilebilir. Kürt halkının soykırımını durdurmak için kendisini feda eden yoldaşlarımız en kutsal değerlerimizdir. Bu değerlere dil uzatanların ne yurtsever halkımızın ne de fedailerin hakikatini temsil etmediği bilinmelidir.”
Yani PKK birileri tarafından kandırıldığı için bu eylemi yapmıyor. PKK tam da bu olduğu için, siyaset, demokrasi, seçimler umurunda olmadığı, kendi gündemi olduğu ve bu gündemin de birinci maddesinin varlığını korumak, gücünü göstermek, savaş, ve çatışma olduğu için bu eylemleri yapıyor ve bunu yapmaktan da gurur duyuyor. Onlara göre bu eylemleri yapanlar da “tanrıçalar”. PKK, Ankara’da belediye otobüs durağındaki 38 insanı öldüren kadın canlı bombaya Doğa Jiyan ( Doğa Yaşam) kod adı takabilen, arkasından şöyle sözler yazabilen biz sivil ve normal fanilerin aklının yetmeyeceği antropolojik bir sorun da:
“Doğa, asla bir ölüm ya da intihar eylemcisi olarak tanımlanamaz. Doğa fedailiği Zilan fedailiğidir; hiçbir bahaneyle asla lekelenemez olan nilüfer çiçeğidir. Doğa, eylem olsun diye eylem yapmadı. Doğa, insan öldürmek için de eylem yapmadı. Doğa, tüm insanlığın yüz akı ve onurudur. Sevilecek insan, sevilecek kadın, sevilecek yoldaştır.”.
PKK’nın dünya tasavvuru, şiddete olan büyük inancını anlamayan aynı yanlış bakış açısıyla 7 Haziran sonrası olan biten de anlaşılmaya çalışıldı ve işin içinden çıkılamayınca da çare dev komplo teorilerinde bulundu.
Halbuki PKK için olan biten basitti. 7 Haziran seçimleri sonrası HDP’nin seçim başarısını kendi özerklik projelerinin onayı gibi gördüler ve Rojava örneğine güvenerek devrimci halk savaşı düğmesine bastılar. Çünkü onların Mecliste üçüncü grup kurulması pek de umurlarında değildi.
Bu yüzden Ceylanpınar’da hala HPG sitesinde üstlenme açıklaması duran iki polisi öldürdüler.
Devletin o polisleri öldürdüğü gerekçesiyle yanlış insanları tutuklayıp, bırakması bu gerçeği değiştirmiyor, o üstlenme açıklaması hala yerinde duruyor.
Şiddetin ve terörün kendi mantığını ve önceliklerini anlamayanlar sadece Türkiye ve siyaseti yanlış analiz etmekle kalmıyorlar, bu şiddete karşı sesini yükseltme başlayan, bu yüzden ilk kez PKK tarafından açıkça eleştirilen Demirtaş ve HDP içindeki siyasetçilere de yardımcı olmuyorlar.
Çünkü eğer ortada terörü yöntem olarak kullanma meselesi yoksa sadece karanlık komplolar varsa bu eleştirilerin de çok anlamı yok.
Ayrıca iktidarın seçimler için PKK’ya eylem yaptırtıp, kendi polislerini feda ettiğini düşünenler siyasi analizcilikle ve siyasetle vakit kaybediyorlar.
Böyle bir mutlak ve sınırsız kötülüğü siyasi analiz yaparak bitiremezsiniz.
Ama belki de kötülerin ve kötülüklerin sayısı zannettiğinizden çoktur.