Yanlışlar içinde boğulurken...
Kavramlar yol belirler. Düşünce sistemlerini kavramlarından tanırız. Devletlerin, milletlerin özelliklerini de özel kavramları şekillendirir. Bir konuda hangi kavramları kullanıyorsanız dediğiniz yerden değil, ondansınız. Diğer bir söyleyişle, o kavramlar size karşı bir düşüncenin eseriyse ona hizmet edersiniz. Bilerek de kullansanız, bilmeyerek, -şimdi bizde çok yapıldığı gibi- propagandalara maruz kalarak da kullansanız netice değişmez. Geldiğimiz yeri düşündürmek için buralara bakacağız.
Türkiye, uzun zamandan beri kendi değerlerinden, dolayısıyle ilkelerinden, dolayısıyle kavramlaştırmalarından uzağa düşürülmüştür. Standartları başkaları koyuyor. Haliyle onların dediği oluyor. Edilgenliği, devamlı maruz kalmayı getiren bir durumdur. Kendi elimizle yaptığımız bir iştir. Geçen haftaki yazımda ve benzerlerinde düşündürmek istediğim buydu.
EVET BURASI TÜRK DEVLETİDİR
Türk devletinin kuruluş ilkeleri bellidir. Burada etnik ve sair kimlikler ne olursa olsun herkes Türk’tür. Resmî dili Türkçedir. Bu, Cumhuriyet’le olmuş da değildir. Osmanlı Türkiyesinin devlet dili Türkçedir. İmparatorluğumuz dağılırken ilan ettiğimiz 1876 Meşrutiyet Anayasası’na göre de resmî dilimiz Türkçedir. Devlet dili yanında diğer bir temel kavram egemenliğin paylaşma kabul etmeyeceğidir.
Bölmek, parçalamak, ayırmak isteyen bu kavramlara ve yarattığı yaşama şekillerine hücum eder. Yol haritası, dile karşı açılan savaşlarla belirlenir. Dikkat edin, tedavül eden bütün kavramlar dil ve egemenlik hakkına saldırıdır. Her ağzını açışta, “Bu ülkede şunlar şunlar yaşıyor” diyen ve sayıyı kırklara kadar çıkaranlar da bilerek-bilmeyerek aynı temele vuruyorlar. Sıkça bu dilden konuşan siyasetçilerimiz var. İki büyük partimizin lideri Erdoğan ve Özgür Özel hemen her grup toplantısında bunu yapıyor. Türkiye bu derece tatsız bir yerdedir.
Ayırıcı-bölücü dile kapılan bazı kişiler, gruplar, toplumu birleştiren millet fikrini paraladıklarının farkında değiller. Mozaikçilerin amaçları bellidir: Bu ülkeyi kendi içinde kavga ettirerek parçalama sonucunu doğuracak bir plana göre çalışıyorlar. Sevr günlerine götürecek adımları atıyorlar.
Bunlara imkân veren bir zayıflığın içindeyiz. Sebep ve fırsat veriyoruz. Şikâyet etmekle gidilecek yol yoktur. Kendimizi düzelteceğiz.
HAKSIZLIK VE HUKUKSUZLUĞA BAKMAK LAZIM
Zayıflığın sebeplerine, açılan yaralara bakacağız. Elbette fert olarak herkes kanun önünde eşittir. Vatandaşlık bunu garanti eder. Varsa bir haksızlık, mutlaka giderilmelidir.
Mangalda kül bırakmayanlar bunu demiyorlar. Hepimizi boğan haksızlıkları hukuksuzlukları kastetmiyorlar. Dertleri bu devleti kuran milletin adı. Her devlette olan küçük büyük problemler yaşamış halkın bazı kesimlerini devlete karşı kışkırtıyorlar. Hedef bellidir. Bin yıldan fazla bir zamandır bu topraklarda hükümran olanlar, egemenliği diğerleriyle paylaşması lazımdır görüşündeler.
HER DEVLETİN HALKI KARIŞIKTIR
Devletlerin halkı tek unsurdan oluşmaz. Modern Batı ulus devletlerine bakın hepsinde durum budur. O unsurların her birinin ayaklandırılarak “Benim dilimi de, benim adımı da anayasada eşit şekilde an” demeleri görülmüş iş değildir. Dünyada örneği yoktur.
Sovyet uygulamasını söyleyenler duyuyorum. Kıyaslanamaz ama konumuz bakımından orada da bakılacak yer aynıdır: Bakınız, Sovyetlerde Rus hâkimiyeti kesindir. Uydu devletlerin dili Rusça karşısında mahalli kalır. Devletçikleri bile o dillerle yönetilmez. Rusça bilmeyene hiçbir kapı açılmaz. Ruslara yakın olduğun kadar devlete yakın olursun. Yoksa bir yere getirmezler. Bir başka gerçek var ki çok çarpıcıdır: Ruslaş(tır)manın en fazla olduğu dönem geçtiğimiz Sovyet yüzyılıdır.
Şu anda çok devletli ve otonom bölgeli ülkenin adı da Rusya Federasyonu’dur. Kimsenin bu devletin adı Rusya olmasın dediğini duyamazsınız. Federal sisteme dâhil devletlerde de dediğim süreç devam ediyor.
BU OLMAZ İŞ TÜRKİYE’DE
Yine esas diyeceğime dönelim: Bölünme kavramlarla ve kafalarda başlar. Böyle başladı, böyle devam ediyor. Milliyetçi bir parti liderinin “PKK’nın kurucu önderi” diyecek duruma gelmesini iyi anlamak lazımdır. Koca Türkiye bu edilgen tavra esirdir. Devletiyle milletiyle bir kavram bombardımanı altındadır. Kendiliğini unutacak duruma gelecek kadar o sele kapılmış görünüyoruz. Israrla söylemeye çalıştığım budur.
Türk Devleti, yazılı metinlerinde kavramlarında hassastır. Son yıllarda bu durum değişti. Devlet edilgen hale getirildi. Ülkeler kaybederek geri çekildiğimiz Anadolu’da, gösterdiğimiz dirençle yeni bir devlet kurduk. Bize bunu da çok görüyorlar diyenler doğru söylüyorlar. Bu kritik coğrafyada akıllı ve güçlü olmazsanız rahat bırakmazlar.
Son yılların oyunlarından biri belli: Türkiye’de bir Türk Kürt kavgası var zannettiren konuşmalar yapılıyor. Yoktur, olmamıştır. Yaşıyoruz, biliyoruz fakat propaganda bombardımanında şaşırıp kalıyoruz. Ağzını açan zulümden bahsediyor. Kürtsüz cümle kuramayanlar ortalığı sardı. Türk dediğiniz anda hemen saldıranlar, sizi ırkçılıkla suçlamaya başlıyorlar. Kürt seçmen, Kürtler, Kürt siyasetçiler.. diyerek devamlı ayırıcı dil kullananların Türk demeyi yasaklayacak kadar saldırganlaştıklarını görüyorsunuz.
İMAMOĞLU VE CHP’NİN BÖLÜCÜ DİLE KARŞI EDİLGEN TAVRI
Siyasetçiler de onlara uyar oldular. CHP’nin durumu bu konuda önemlidir. Söylemiştim, Cumhurbaşkanı adayı İmamoğlu, Erdoğan’la mücadelesinde iyi gidiyor. Erdoğan’ı her yerde ve her türlü yenebilecek bir dil, hal ve propaganda gücünü gösteriyor. Diplomasının iptali, gözaltı ve muhtemel bir tutuklama gibi skandaller onu daha da büyütecek, göreceksiniz.
Bu vesileyle söyleyeyim, bu hukuksuzluk denen hukuku kullanmalar çıkmaz yoldur. Özgür Özel ve muhalefet liderleri bunu söylediler. İyi Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, grup toplantısında en net, en etkili ve ön alıcı konuşmayı yaptı. Muhtemelen muhalefet o çerçevede ilerleyecek. Erdoğan’ın bu tür hamlelerinin ülkeye zarar vereceği ve kendisine yaramayacağı da kesindir.
Konuya döneyim, İmamoğlu’nun ve diğerlerinin mozaik diline evrilen kavramları kullanmasını elbette eleştireceğiz. Devlet hayatı için endişe verici bir tavırdır. Yine söyleyeceğim: Atatürk’ün partisiyiz diyenler bu konuda Atatürk’ün fikirleriyle taban tabana zıt gidiyorlar. Konuşmalarında on kere Kürt geçebiliyor. Fakat Türk demekten çekinir bir halleri var. “Türkiye yargısı” gibi tuhaf ifadeler kullanıyorlar. Devleti bu dil yönetecekse devlet-millet hayatında ayırımcılık yürüyüşü açısından değişen bir şey olmaz.
Hükumet edenler zaten belli. Hiç vazgeçmediler. Açılım adlandırması milletin hafızasında karanlık görüntülerini koruduğu için başka yollar buldular. Şimdi hükumet dışı aktörlere süreçsiz süreci yürüttürür gibiler. Ateşe başkaları dalıyor. Arada içerden konuşanlar uzaktan nabız yokluyorlar. Türk Devletleri Teşkilatı’nın “Aksakal”ı yaptığımız Binali Yıldırım da bu furyanın nabız yoklayıcısı gibi konuşturuldu. Ettiği sözler tam da süregelen projenin özünü söylüyor. Anayasa’nın vatandaşlık tanımında Türk olmayabilir diyor. Aksakallık için ironiyi aşan bir durum.
PEKİ TÜRK OLMAYACAK DA NE OLACAK?
Bu soruya şimdilik tam bir cevap bulmaları gerekmiyor. Yeter ki kimlik tartışmaları devam etsin. Süreç Ortadoğu’da yaşananlarla doğrudan ilgili. Irak ve Suriye ne hale geldi gördünüz. O devletler de Türk devletinden ay(ı)rılmışlardı. Sınırları cetvelle çizilmişti. Şimdi o da yetmedi, bir daha paramparça ediyorlar. Irak kendine gelemeyecek kadar perişan edildi. Görünüşte üçe bölündü. Bir de adı edilmeyen dördüncü unsur 2 milyon Türk var. Unsurlar da birbirine düşman denecek kadar öfkeli. Burada kavga biter mi?
Suriye’nin üçe mi, kaça bölüneceği belli değil. Amerika ve İsrail vekâlet savaşlarından sonra komşumuz oldu. Şara devleti toparlayacak gibi görünmüyor. Zaten ondan beklenen de bu değil. İçerde kavga bitmesin isteniyor. Bitmesin ki İsrail rahat etsin. Onu Amerika ve İsrail’in yönlendirdiği de artık apaçık görünür oldu.
Aslında son zamanlarda olan pek çok şey gibi bizde başlatılan sürecin ne olduğu da belli değil diyenler doğru söylüyorlar. “Başlatanlar biliyor” denmesi de şüpheli. Buradan bir sonuç çıkmayacağını söyleyenlere katılırım. Bozacağı kadar bozacak, o kadar. Ve orada kalmayacak. Çünkü cin şişeden çıkalı çok oldu. Bu tamam da biz çorap örülen başımızı kumdan çıkaralım. Aklımızı başımıza devşirelim.















Allah razı olsun.Cok açıklayıcı,muhtevali, uyarıcı bir yazı.
Yanıtla (0) (0)Sayın yazar, okuyucunuzla diyaloğa girmek gibi bir çabanız yok. Üstten bir diliniz, anlatan değil de dikte ettiren bir tavrınız var. "Söylemiştim" diyorsunuz, "göreceksiniz" diyorsunuz, "kesindir" diyorsunuz.
Yanıtla (0) (9)Allah kaleminize güç versin çok güzel bir yazı olmuş.
Yanıtla (1) (0)Çok subjektif bir yazı olmuş. Kahvehane sohbeti...
Yanıtla (1) (6)Yazı çok kapsamlı ve mükemmel bir şekilde kaleme alınmış. Bu yazının daha çok okunması için paylaşacağım. Tebrikler Yağmur bey.
Yanıtla (9) (0)Senaryosu başkaları tarafından yazılmış, gönüllü-gönülsüz figüranların pis su ile temizlik yapma girişimi.
Yanıtla (6) (0)Sayın Yazar
Yanıtla (8) (0)Hayatinin doğal haline dair biz Türklerin ve Müslümanların var ettiği kavramlar yok gibi. Kavramlar yetine sani, zan veya varsayımlarıyla dolu bir düşünlerimiz var. Sonra sistem olan iktisat, siyaset, hukuk , bilim , TEKNIK, teknoloji.......nal topluyoruz. Kavmlarin gücüne vurgunuz harikaydı. Teşekkürler.