Selim ve ileri

Romancı, hikâyeci, senarist, oyun yazarı, köşe yazarı, tenkitçi, radyo ve televizyon programcısıydı. Çok yönlü bir aydındı. Sancılı bir ruhtu. Zaten başka türlü sanatkâr olunamaz. Düşüncelerinin merkezinde hayat ve insan vardır. Sade bir kişiliktir ve sadeliği sever. Dolambaçlı ifadelere iltifat etmez. Bununla beraber var oluş ve hayat üzerinde düşünüşü yer yer filozofça, yer yer bilgecedir.

Her doğan için dünya zor bir yerdir. Sanatkârınki katmerli zorluklarla yüklü bir yolculuktur. Sanata ruh zorlamasıyla girilir. Ortalama insan ruhunun girişeceği işlerden değildir. İniş çıkışlarla yorucu bir iç âlem yolculuğudur.

“YAŞAMAK ZOR ZANAAT”

Selim İleri’yi de sanatkâr mizacının ve ruh yapısının getirdiği yaratış çileleriyle beraber düşünmek lazımdır. “Şu tarihte doğdu, şu tarihte şunu yazdı.. “ gibi kuru biyografik bilgilerle anlayacağımız bir profil olmadığı açıktır. Yazarlık hayatının ana çizgilerini, dönemeçlerini bilmenin önemli fakat yetersiz kalacağını bilerek konuşacağız.

Yazdıkları ve sevdasıyla bu toprakların çocuğudur. İlk hikâye kitabı 1969’da basıldı. 1970’lerden itibaren ismi geniş çevrelerce duyuldu. 1976’da Her Gece Bodrum romanı yayınlandığında o artık meşhur bir yazardı. Durmadan yazdı. Durmadan yeni şeyler bulmak için çalıştı. Zor bir hayat yaşadı. Hangi hayat kolaydır ki, onunki gibi devamlı sancılarla kıvranan ruhun yaşayışı kolay olsun.

Romancılığı, gazeteciliği ve programcılığı sanatkâr duyarlılığıyla renklendi ve derinleşti. Türkiye gibi bir memlekette ne kadar çok yazarsanız yazın, kaleminizle geçinmeniz zordur. Amerika’da, Batı Avrupa’da ve bazı Doğu ülkelerinde telifler yüksektir. Düşünce ve sanatçı yaratışını en yüce değer sayma anlayışı benimsenmiştir. Klasik devirlerin mesen(himaye) anlayışıyla ayakta kalan kültür sanat hayatı da artık kurumlaşmıştır. Kültür dikkati eğitim öğretim hayatının merkezindedir. Dolayısıyla yazarlar sadece kalemiyle geçinebilmeyi düşünerek hareket edebilirler. Biz, orada değiliz. Onun için Selim İleri gibi yazarlar geçinme derdiyle başka işlere girişmek zorunda kalırlar.

Bu meseleyi ve bazı başka hususları Türk Edebiyatı dergisine vereceğim Selim İleri yazısında açacağım. Burada şu kadarını söyleyeyim: Elbette yazdıkları yüz binler satanlarımız var. Hemen hiçbiri en iyilerimizden değildir. Çoğunun bir değer olarak edebiyat tarihinde şimdiki şöhretlerine uygun anılmayacakları da rahatlıkla söylenebilir.

KÜLTÜR HAYATIMIZDA SOL HÂKİMİYET

Selim İleri, kültür hayatımıza solun tam hâkim olduğu bir devrede doğdu ve yaşadı. Galatasaray’dan hocaları Rauf Mutluay ve Vedat Günyol’un etkisiyle edebiyata girdi. Onların yönlendirmesiyle yazıların yayınlanacağı dergiler seçildi. Oradan devam etti. Görünüşe göre sol eğilimde bir yazar oldu. Yaşadığı devir için bu gayet normaldir. O kafa karışıklığının dışına çıkabilenler için anormallik açıktır: Çitle çevirdikleri bir alanda kendileri çalıp kendileri söylerler. Yeni zamanlar tabiriyle kendilerini toplumun diğer kesimlerinden soyutlayan ve soyutlanmış bir hayat yaşayanlardır. O şartlar bilinse de kamplaşma anlaşılır bir durum değildi ve değildir.

Edebiyat ortamında kamplaşma en keskin haliyle 1960’larda netleşmişti. Diğerlerini yok sayan bir dışlama hüküm sürüyordu. Sol kamp içinde dilde yenileşme en azgın dönemindeydi. Onların seçtiği ve bulduğu kelimelerle yazacaktınız. Mesela hayat derseniz, hemen “Niçin Arapça yazıyorsun?” diyen bir kaba ses yükselirdi. Belli bir seviyenin üstüne çıkanlar, istemeseler de bu baskıya boyun eğerlerdi. Feryatlarını sonra duyacaktık. Necati Cumalı, Susuz Yaz’ın dilini her yeni baskısında çokça değiştirmek zorunda kalmasını acı acı anlatır.

Selim İleri de dil konusunda mahalle baskısından dolayı kelime seçiminde o kadar rahat değildi. Dildeki kamplaşma 12 Eylül’den bir süre sonra yumuşasa da 90’lara kadar keskinliği devam etti. 1989’da Halide Nusret Zorlutuna belgeseli için kısa bir röportaj almıştım. Sonra altı saat konuştuk. Zarafetle dediklerimi dinledi ve fikirlerini söyledi. Düşüncelerimiz aynıydı. Sonraki yıllarda dile, kültüre bakışını muhtelif vesilelerle gördük. Görüşlerini samimiyetle ifade ediyordu. Sağa sola, nerede yazdığına bakmayınız, onu size yazdıkları söyleyecektir.

GELECEĞE KALACAKTIR

İyi okur, yazanları iyi takip ederdi. Sadece yazdığı edebî eserlerle değil, eleştiri ve dikkatleriyle de hizmeti değerlidir. Kültür alanında kalarak hayatını kalemiyle kazanabilenler arasına girmeyi seviye kaybetmeden başardı. Sanırım yüze yakın eseri vardır. Bunlar içinde senaryoları 20’dir. Tiyatro eseri on kadardır. Muhtemelen henüz yayınlamadığı, yarım veya bitmiş epeyce eseri daha çıkacaktır.

Bunları bilmekten dolayı, Türkiye önemli bir kalemini ve entelektüelini kaybetti diyebiliyorum. Artık benzeri zor yetişir bir yazar olduğu muhakkaktır. Geleceğe kalacağı da kesindir.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum