Eziyetin adı; Trabzonspor
NEPOTİZM
Ülkemizde bir çok özel ve tüzel kurumda olduğu gibi Trabzonspor kulübü nde de ne yazık ki liyakatten ziyade “hamilikart yakınımdır” felsefesi ile istihdam gerçekleştirilmekte.
2022 şampiyonluğunu istisna kabul edersek, son 40 yıldaki başarısızlığın ana sebebi ya da en önemli problemi olarak bu durumu esas almak gerektiği kanaatindeyiz.
Kamuoyunda bu durum yeterince seslendirilmiyor ya da yazılmıyor olabilir.
Çünkü, kamuoyunda yazıp çizen, yorum yapan bir çok kişi bu durumu gayet iyi bilse de, yapacağı eleştirilerin, sonradan karşılaşacağı insanlarca nasıl karşılanacağı endişesini taşımada.
Hele hele kulüp çevresinde hemen herkesin birbirini tanıdığı, hatta birçoğunun hısım -akraba olduğu dikkate alındığında ise kimsenin kimseye eksik ya da hata konusunda uyarı ya da telkin yapma riski almadığı da apaçık ortada.
Oysa günümüz rekabet koşulları çok ama çok acımasız ve bu tür NEPOTİZM yani “adamcılık” saçmalıklarına hiç mi hiç tahammülü yok bu günümüz koşullarının.
Trabzonspor’da çok uzun yıllardır bir türlü Avrupa standardında tam olarak olamayan ve milyon dolarlık oyuncuların sakatlanıp sezon kapatmalarına sebep olan çimlerin bir türlü istenilen seviyede olamayışı, yine milyon dolarlık futbolcuların sakatlıklarının bir türlü tam olarak teşhis ve tedavi edilemeyişi, kulüp ürün ve mağazalarının genellikle istenilen verimliliğe ulaşamayışı ve ve daha bir çok müzmin problemin sebebi daha başka ne olabilirki?
Ve Trabzonspor için en acısı da bu nepotist yaklaşımın, teknik kadro ve futbolcu kadrosuna da ulaşabiliyor ve müdahale edebiliyor olması.
İkinci hatta üçüncü lig seviyesi futbolcuların üstelik çok fazla maçta oynamadan sürekli sözleşme uzatabiliyor oluşları, bu durumun futbolcu kadrosu için açık ifadesi.
ŞENOL GÜNEŞ
Ve tabi teknik kadro.
Hâl böyle olur da, bütün bu hengamenin başında yani tüm arklardaki suyun akıp toplandığı yerde “elin yabancısı” olur mu hiç?
Tabii ki“ bizden“ biri olmalı.
Varsın rakibiniz Morinho’yu getirsin ya da kesin küme düşer dediğiniz, iki yıldır transfer yasağı olan alt sıradaki takım, sıradan bir hoca ile ligin ilk beşini zorlasın.
Yerleşikler için hiç fark etmez.
İşin başında bizimki olsun da Trabzonspor ne olursa olsun.
Bu durum Trabzonspor için sezonun kısa özeti de aslında.
Sadece, ekonomik yükü tek başına başkanın çektiği ve kulübü tek başına yönettiği semt takımlarında görülebilecek bir keyfiyet ve programsızlıkta görülebilecek şekilde, sezonun ikinci haftasında sezonu bielikte hazırladığınız teknik ekibi değiştirirseniz doğal olarak o sezonu da heba edersiniz.
Trabzonspor’da aynen böyle yaptı. Sezonu çöpe attı.
Çünkü hocamız aylardır boştaydı ve kendisine başka bir teklif yoktu.
Hocamız mutlaka Trabzonspor’da istihdam edilmeliydi. Trabzonspor başının çaresine bakardı nasıl olsa.
Hocamız 40 yıllık teknik direktörlük hayatında sadece tek bir oyun modeli üzerine kafa yormuştu. Bu oyun düzeni ile Trabzonspor’da daha önce göreve geldiği tam beş sefer de başarı elde edememişti. 15 yıl kadar görevde kalmıştı.
Ama olsundu.
O “bizim” hocamızdı.
Hocamız başka bir oyun sistemi için transfer edilmiş oyuncuları kendi kafasındaki tek şablona sığdırmaya çalışmaktaydı.
Çünkü hocamız ta doksanlı yıllardan beri bu oyun modeliyle çalışırdı. Başka oyun sistemine asla geçemezdi.
Hocamız bu oyunla bir çok şampiyonluk ve sayısız derbi de kaybetmişti.
İnsanlar intihar etmişti.
Ama olsundu
Bizim takımımızı, bizim hocamız çalıştırmalıydı.
KAYSERİSPOR
Varsın iki yıldır transfer dahi yapamamış, ligin dibindeki Kayserispor Trabzonspor’u elinden kaçırsındı.
Varsın Trabzonspor tam dokuz aydır tek bir deplasman galibiyeti almasındı.
Varsın Trabzonspor ligde onuncu sırada olsundu.
Varsın Trabzonspor’un tam 15 gün ilk deplasman galibiyetini alma umudu ile hazırlandığı Kayseri deplasmanında, sahanın yıldızı bir çok kurtarış yapan Uğurcan olsundu.
Yeter ki takımın başında bizim hocamız olsundu.
Alt yapının başında da bizim uşaklar olsundu.
Transferi de bizim uşaklar yapsındı.
Yorumları da bizim uşaklar konuşsundu.
Yazıları da bizim uşaklar yazısındı.
Her türlü getiri; paye, nema, şan, şöhret, ünvan, kahraman vs. “yalan ya da gerçek farketmez” bizim uşakların olsundu.
Diğerleri, öyle etliye sütlüye karışmasındı.
Ve en önemlisi de akıl değil, para versindi.
Evet, Trabzonspor büyük camia ve büyük takımdı.
Ama önce “bizim” takımdı.















Trabzonspor un marka değeri ve potansiyeli Trabzon kentinden de Trabzonlular dan da büyüktür. Acilen köklü bir güncelleme ile marka değerine en azından yaraşır bir ekiple yola devam edilmelidir. Yazara sonuna kadar katılıyorum.
Yanıtla (2) (0)Sevgilerimle, saygılarımla
Veysel Bey'i ve yazılarını daha önce eleştirdim...Fakat zaman geçtikçe eleştirilerinin önemli bir kısmında haklı olduğunu gördüm. Özellikle Şenol Güneş Hocamız konusunda. Şenol Güneş Hocamız tam bir hayal kırıklığı oldu bizim için...
Yanıtla (2) (0)Trabzonu bilmiyorum ancak yaşadığım ildeki Trabzonlular müthiş hemşehrici, "Trabzonlu olsun taştan olsun" , "bize her yer Trabzon " anlayışı var. Kurum müdürlerinin çoğu Trabzonlu, ne yapıp edip bunu başarıyorlar, tâbi liyakat ile değil! Yazıyı okuyunca yazara hak veriyorum. Onu anlayabiliyorum, yazdıkları kesinlikle doğrudur...
Yanıtla (2) (1)Yanlı bir yazı olmuş editör gereğini yapsın tekrardan yazsın en büyük Beşiktaş selolllll
Yanıtla (0) (0)Bu kulüp bir şekilde temizlenmeli!!!
Yanıtla (0) (1)Bu kulüp bir şekilde temizlenmeli!!!
Yanıtla (0) (1)Sitem dolu bir yazı.Sitem sevgiden doğar.
Yanıtla (0) (1)