Erdoğan’ı yanlışa zorlamak
Çok da anlamam. Dinler Tarihi uzmanlarının işi. Bir ara komplo teorilerinin gırla gittiği memleketimizde televizyon programlarında sıkça adlarından söz edilirdi. Evangelistler. İşte bu tarikat, bütün kötülüklerin anası dünya hayatının sona ermesi için Tanrıyı kıyamete zorlamaya çalışıyormuş. Bunun için de dünyanın her yerinde, özellikle Kutsal Kudüs çevresinde kanlı savaşları teşvik ediyormuş. Günahları kadar sevmedikleri Yahudi Devletini de bu yüzden destekliyorlarmış. Kan dökülsün, dünya zulümle dolsun, sonunda Tanrı dayanamayıp kıyameti koparsın. Ha, bir de o günlerde ülkemizin misyonerler tarafından adeta istila edildiğini, neredeyse her apartmanın bodrum katında bir kilise bulunduğunu dehşetten nereye bakacağını şaşırmış gözlerle anlatmaya çalışanlar da ekranları doldururdu. Ne yalan söyleyeyim hangi apartmanın önünden geçsem, bir peder karşıma çıkacak diye tedirgin yürüdüğüm olmuştu o günlerde. Neyse biz gelelim, Tanrıyı kıyamete zorlama meselesine.
İnanılacak gibi değil. Ama insan batılı beyaz adamın kafasının çalışma biçimini kavrayınca buna da inanıyor (itikaden değil tabi, yanlış anlaşılmasın, iş bu evangelistlerin böyle düşündüklerine inanıyor yani.) Batılı beyaz adamın, önce bir şeyi kafasına (daha doğrusu çıkarına) göre anlamlandırdığını, sonra bu anlamı doğrulatmak, gerçekleştirmek için de geriye doğru inşa sürecini başlattığını hepimiz biliyoruz. Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan istiklal mahkemelerinin önce idam edip sonra yargılaması gibi yani.
Nitekim batılı beyaz adama göre İslam dini de şiddeti esas alan, kılıç zoruyla yayılan bir dindir. Bu, onun bir ön kabulüdür. Bundan sonra yaptığı şey ise geriye doğru bu inancını haklı çıkaracak doneleri döşemek oluyor. Son aşamaya ise şiddeti İslam aleminin kalbine taşıyarak bu geriye doğru inşa sürecini bizzat örgütlediği unsurlar aracılığıyla dünya aleme benimsetmek kalıyor. Manzara çok da başarılı olduğunu göstermiyor mu zaten?
Son günlerde bazı hakimlerin kanuni yetkilerini aşarak (hukuktan da anlamam, ama uzman hukukçular açık bir şekilde bunu dile getirdiler) bazı tutukluları tahliye etmeleri üzerine orta şiddette bir yargısal deprem meydana geldi ülkemizde. Olayı duyar duymaz “bizde de kafası tıpkı batılı beyaz adam gibi çalışanlar varmış demek ki” dedim. Bunlar sayın Erdoğan’ı yanlış yapmaya zorluyorlar diye de ekledim.
Çünkü daha Başbakanlığı döneminden başlayarak adeta el altından Erdoğan’ın “diktatörlüğü” fikri işlenirdi. Bu algı operasyonuna göre önce Erdoğan’ın “diktatör” olduğu fikri yayılacak sonra da bunu kanıtlayan doneler ustaca, adeta bir dantel gibi işlenecek. Aslında bu, Erdoğan’ın kafasındaki sistemi engellemeye yönelik bir girişimdi. Erdoğan ara ara başkanlık sistemini istediğini dile getiriyordu. Onlar da başkanlık sistemiyle açıktan irtibatını kurmadan malum algıyı dönem dönem ortaya atıyorlardı. Ama bu son seçim sürecinde Sayın Erdoğan başkanlık sistemini esas meselesi haline getirip seçimlerin en güçlü konusu olarak işlemeye başlayınca ve bu da halk nezdinde önemli oranda makes bulunca karşı argüman olarak ortaya atılan “diktatör” algısının yeterli ve hatta pek cılız kaldığını düşünmüş olacaklar ki onu yanlışa zorlama çabası içine girdiler. Hakimlerin girişimini (kimi analistlerin deyimiyle son kamikaze eylemlerini) bu şekilde okumak lazım diye düşünüyorum. Bu gibi, sayın Erdoğan’ın sabrını zorlayacak, belki de bekledikleri yanlışı işlemeye zorlayacak eylemleri farklı alanlarda ve daha sık görebiliriz. Burada hangi yanlışı bekliyor olabilirler diye sormama gerek var mı? On seneye yakındır ara ara ama bir algı oluşturmak için yeterli olacak bir süreklilikle işledikleri “diktatör” fikrini haklı çıkaracak fiili bir yanlışlık. Çünkü çok istedikleri halde Erdoğan’ın karakterinden kaynaklanan otoriter üslubundan bir “diktatör” çıkaramadılar. Daha doğrusu halkı buna inandıramadılar. Şimdi eylemlerinden, tavırlarından çıkarmaya çalışacaklar.
Bir hata, tanrım, ne olursun bir hata, diye duaya durduklarını duysam şaşırmayacağım. İş o kadar ciddidir yani.