Rasyonelleşmek
Bu sütunda “rasyonelleşme” kavramını çok kullanıyorum. Mehmet Şimşek’in “rasyonel zemine dönmekten başka çaremiz yok” sözü de meselenin ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Bir toplum düşünün ki, ekonomi neredeyse duvara çarpıncaya kadar, rasyonellikten uzaklaşmaya destek vermiş…
Düşüncelerimizde hamaset ve heyecan, hayranlık ve düşmanlık gibi duygular yoğun şekilde rasyonelliği bastırabiliyor. Sağımız için de böyle solumuz için de…
Sağımızda da solumuzda da sloganlar, marşlar, coşkular, öfkeler önde gidiyor.
İkide bir söylüyorum; yüz yılda bir Japonya, elli yılda bir Güney Kore seviyesine gelemeyişimizin, “orta gelir tuzağı”nda debelenip durmamızın ciddi sebepleri olmalı, değil mi?
Merhum Hocamız Şerif Mardin, “zihnimizdeki felsefi engeller” demişti.
CELAL BAYAR 1935
Tarihçi merhum Zafer Toprak, yakın tarihimiz konusunda birinci sınıf tarihçilerimizden biridir. Tarihe, Atatürk devrimlerini savunan bir gözle bakar. Fakat ömrünü adadığı araştırmalarla Meşrutiyet ve Cumhuriyet tarihimizde, unutulmuş ama fevkalade önemli bilgileri ve belgeleri kitaplarında ortaya koymuştur.
Vefatından önce hazırlayıp yayınlayamadığı 4 büyük ciltlik “Modern Türkiye Tarihi” Aralık 2023’te Folkart Yayınevi tarafından yayınlandı.
Alışılmış tarzda bir tarih değil. Belgeler koleksiyonu demek daha doğru olur. Bu da kıymetini artırıyor.
Eserin 2. cildi “Cumhuriyet ve Ekonomi” adını taşıyor. Orada okudum. Ekonomi Bakanı Celal Bayar, 22 Mayıs 1935’te Ticaret ve Sanayi Odaları kongresinde şöyle konuşmuş:
“Rasyonelleşme önümüzdeki yıllarda emek vereceğimiz mevzuların en üstünüdür. Bu kelime ile kastettiğimiz şudur: Her türlü fena görenekten, vakit, nakit, emek ve madde israfından bizi uzaklaştıracak teknik, ekonomik, ölçülü çalışma tarzı ve gereklendirdiği teşkilat…” (sf. 222)
Bayar, sözlerinin devamında “standardizasyon, Taylorizasyon, kalite, marketing, tipize etmek, ihracat” kavramlarını anlatıyordu.
FAİZ YÜZDE KAÇ?
Abdülhamit ve İttihatçılar döneminde oluşturulmaya başlayan “Müslüman girişimci sınıf”, Cumhuriyet döneminde artık bu kavramları özümsemiş bir zihne sahip olmak, öyle bir zihniyetle iş yapmak aşamasına gelmişti.
En büyük sorun, kredi ve faiz sorunlarıydı. Bankacılık ve finansman Avrupa’da 13. asırda gelişmeye başlamışken, Osmanlı para vakıfları faizle kredi veriyor fakat faizle mevduat toplamadığı için sermaye birikimi ve bankacılık gelişmemişti. Tefecilik çok yaygındı.
Atatürk’ün “en büyük iktisatçımız” dediği Bayar, tefeciliğin bir felaket halinde ekonomiyi boğduğunu, açılan kredi sandıkları ve bankalarla artık piyasada “yüzde 12 faiz”in normal görüldüğünü anlatıyordu.
Gerek bizim tarihimiz gerek dünya tarihi gösteriyor ki, toplumların rasyonelleşmesinde, akıl ve bilimi öven sözlerden ve yayınlardan daha etkili olan, ekonomi ve şehirleşmedir…
Köylü ve geleneksel esnaf, binlerce yıl yapılan, alışılmış üretimi tekrarlayarak yaşar. Bayar’ın saydığı kavramlara hiç ihtiyaç duyulmaz.
Şehirleşme, ticaret ve sanayi gelişmeye başlayınca işin içine hesap, kitap, uzmanlık bilgileri, profesyonel kadro ihtiyaçları giriyor, modern anlamdaki rasyonelleşme başlıyor. Artık eski fetvalar yetmiyor. “Nass var” elbette, ama artık yeni yorumlar gerekiyor ve ortaya çıkıyor zaten.
EN PAHALI DERS
Bizde şehirleşmenin 1950 yılından itibaren başlaması, toplumsal rasyonelleşmedeki gecikmenin başlıca sebebidir. Dünya ekonomisiyle tanışmamız da 1980’lerde Turgut Özal’la başladı.
Bugün dünya ile rekabet edecek sofistikasyona sahip bir girişimci sınıfımız var fakat bu gecikme sebebiyle yeterince güçlü değil. Bir dünyadaki dev şirketlere bakın bir bize…
Şimşek’in deyişiyle “rasyonel zemin” dışına çıkılmasını önleyemediler. Siyaset karşısında aşağıdan aldılar, hatta sustular.
Demokrasimizin yetersizleri ve kamu kurumlarının zayıflığı yüzünden, Merkez Bankası da bağımsızlığını kaybetti ve enflasyonla mücadele etmek yerine “laf dinledi”, enflasyonu körükledi.
Siyasetten güç devşiren muhafazakâr iş dünyası memnundu ama sonunda patlayan enflasyon onların da canını yakıyor.
On yıl ısrarla “faiz sebeptir” politikasını izleyip sonunda faizi yüzde 50’ye çıkararak ekonomiyi toparlama zorunda kalmak, en acı, en pahalı ama umarım en etkili “rasyonelleşme” dersi oldu.