Okumadan bilmek!

Böyle bir ‘mucize’nin icracılarıyız; okumadan biliriz! Hislerimizi, nefretlerimizi, hayranlıklarımızı ‘fikir’ zannederiz.

Kavramları, tarihi aktörleri, tarihi olayları “zihnimizin içinde” evirip laf yetiştirmeyi hüner sanırız. “Zihnimizin dışında” bulunan gerçekleri merak etmeyiz.

Zihnimizde şüpheler, sorgular, soru işaretleri yoktur ki, neyi merak edip okuyacağız?!

Bilhassa bu “zihnimizin içinde” vurgusuna dikkat edin lütfen. Bilgi zihnimin dışındadır. İster tarihî, ister güncel olsun, kişiler ve olaylar zihnimizin dışındadır. Onları ancak araştırdığımız, okuduğumuz kadarıyla öğrenmiş oluruz. Halbuki “zihnimizin içinde” hainler ve ululaştırdığımız tarihi aktörler vardır; iyiler vardır, kötüler vardır. Bu önyargılarımız yeter, araştırmadan damgalarız veya alkışlarız.

‘ZİHNİMİZİN İÇİNDE’

Cumhurbaşkanı bile “Abdülhamid 33 sene gram yer kaybetmedi” demişti. (27 Eylül 2022).

Bu “zihnimizin içinde” bulunan bir kanaattir.

Konuşmasında “33 sene” dediğine göre, tahta çıkışından başlatıyor, 1877-78 savaşında Berlin Kongresi’nde, Doğu Rumeli ve Tuna Vilayeti olarak toplam 6 milyon nüfus ve 230 bin km kare toprak kaybettik! Ayrıca Kıbrıs!.. Kuzey Afrika ve Mısır’ı saymıyorum. Elimizde kalan Rumeli’de de güvenliği İtalyan General Emilio Degiorgis Paşa’ya teslim etmemiş miydik? Bunlar da “zihnimizin dışındaki” gerçekler.

Bu gerçeklerin asıl sebebi Osmanlı’nın ekonomide ve bilimde geri kalmasıydı. Başta kim olsa bu kayıplar yaşanırdı. Asıl zihnimize saplanması gereken soru şudur: Osmanlı niye geri kaldı?

Bir elmanın dilimleriyiz. Öbür kanatta, Lozan’ın gizli maddeleri olduğu zırvası hangi araştırmaya, hangi bilgiye dayanıyordu?! Lozan tutanaklarını, Lozan heyetleriyle Ankara, Londra, Paris arasındaki yazışmaları, parlamentolardaki müzakereleri, dönemin basınında çıkan haber ve yorumları kaç kişi okumuştur?

Ama “Lozan’ı bize yutturdular” sözü alkış topluyor!

Cumhuriyet’in otoriter usullerle inşa edilmesini “dönemin şartları” diye izah edenler, bunu geleceğe nasıl bir otoriter yapı devrettiğini, hiçbir rejim tehlikesi olmadığı halde 1930’larda otoriteryanizmin zirve yapmasını, “parti devleti”ni sorguluyor mu? Sonuçları bugün de belli değil mi?

OKUYOR MUYUZ?

Bu konuların hepsi tarihe “taraftar” gözüyle değil, “laboratuvara bakar gibi” bakmayı gerektirir. Son elli yıldır ciddi araştırmalar yapılıyor. Fakat okuyor muyuz?

İşte “Osmanlı neden geri kaldı?” diye soracaksak, cevaplardan biri uzun asırlardır az okuyan, az müzakere eden, az araştıran bir toplum olmamızdır.

Daron Acemoğlu’na göre, 1800 yılında İngiltere’de yetişkin erkeklerin yüzde 60’ı, kadınların yüzde 40’ı okuryazardı. Osmanlı’da bu oran yüzde 2-3 civarındaydı.

Namık Kemal’in de niye gayrimüslimlerde okuryazarlık daha yüksek diyerek feryat ettiğini hatırlamalıyız.

1929 nüfus sayımına göre Türkiye’de 7 yaş üzeri nüfusta okuryazarlık oranı erkeklerde %17,42, kadınlarda %4,63’tü. Cumhuriyet dahil her devrinde okuryazarlığımız beklenenden yavaş gelişti. Daha önemlisi okuma, düşünme alışkanlığımızın bundan da yavaş gelişmesidir.

Yahya Kemal büyük şair olduğu kadar büyük bir tarih düşünürüdür. Bizde şiir çok geliştiği halde “fikir ve tahlil”in gelişmediğini esefle anlatır. Bunu anlatarak noksanımızı ortaya koymanın vatanseverlik olduğunu da belirtir. (Edebiyata Dair, s. 61-64)

NE OKUDUM?

Zihnimizde tefekkür ve tahlil melekesi, uzuuuun tarihi sebepler yüzünden bu çağın gerektirdiği düzeyde gelişmeyince… İşte PISA sınav sonuçları… İşte Milli Eğitim’in 2019 araştırması:

“Türkçede öğrencilerin yüzde 66,1’i orta düzey ve altında. Bu öğrenciler deyimleri, atasözlerini, hiciv ve nüktelerdeki mesajları anlayamıyor. Neden-sonuç ilişkisi kuramıyor.” (AA, 3 Temmuz 2019)

Okurlarım kusura bakmasın, okur yorumlarının bazılarında da bunu görüyorum. Okuduğunu “zihninin içindeki” şablona göre algılamak.

Sisi diktatör olduğu için Atatürk’ü övmüş!!! Halbuki “kontekst” yani “bağlam” kesinlikle böyle değildir. Sisi, iktidar tarafından dile getirilmiş Osmanlı çağrışımlarını kabul etmediğini belirtmek için Atatürk ile başlayan milli devlet döneminde iki ülke ilişkilerinin geliştiğini söylüyor.

21. yüzyıl bilgi çağı diyorduk yapay zeka da çıktı… Bilgi, kavrayış, anlama, tahlil etme melekeleri hayati derecede önemli.

Tavsiyem şu ki, “ne biliyorum?” demeyelim; çünkü önyargılarımızı, duygularımızı bilgi sanıyoruz Bir konuda kanaat belirtmek için “ne okudum?” diye soralım kendimize.

YORUMLAR (267)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
267 Yorum