Hz. Adem matematik biliyor muydu?
Bu başlık sizi şaşırttı mı? Daha önce benim de hiç aklıma gelmemişti. Toplumumuzun bir kesimindeki düşünce biçimini yansıtıyor.
İsmet Berkan’ın “İnsan Uygarlığının Kısa Tarihi” adlı kitabı hakkındaki yazımda, matematiğin insan oğlunun ürünleri, günleri sayma ihtiyacından doğduğunu yazmıştım.
Bir okurum şu yorumla itiraz etmişti:
“Matematik insanların ihtiyaçları şekillendikçe ortaya çıkmış mış.. Ezber böyle diyor.. Hz. Âdem matematik bilmiyor muymuş.? Onu geçtim bir etrafınıza bakın. Hayvanlar bile matematik biliyor. O aslan, o ceylanı differansiyel denklem çözerek yakalıyor. İnsanın katkısı ise bilinç sayesinde bu içkin matematiği genişletmek olmuştur. İnsanlığın unuttuğu bilgi bildiklerinden az değildir. Batının yaptığı kadim bilgiyi daraltmak ve unutturmak olmuştur…”
Okurumun bu satırlarında özellikle “içkin matematik” kavramı önemli, ayrı yazı konusu.
DİN VE BİLİM
Böyle sorularla karşılaşıldığında, önce kaynaklara bakmalı, sonra test etmeli.
Cevdet Paşa Kısas-ı Enbiya’sında “kalem ile yazı yazan ve elbise diken” ilk peygamberin Hz. İdris olduğunu, “ondan önce Âdem oğullarının hayvan derisi giydiğini” yazar.
Elimizde bu konuda arkeolojik veriler olmadığı için bu bilgileri test edemeyiz. Ancak sosyolojik ve antropolojik araştırmalarda elde edilen bilgiler ortaya koymuştur ki, ‘ilk insanlar yazı ve sayı bilmiyor, zihniyet olarak soyut kavramlara sahip bulunmuyorlardı.
Hz. Adem’in neleri ölçmeye, tartmaya, kaydetmeye ihtiyacı vardı da matematik düzeyinde sayı bilgisine ihtiyaç duysun? Veri yok, bilmiyoruz.
İslam’da peygamberler insandır, bilgilerinin kaynağı vahiydir, bunun dışında, “emanet, ismet, fetanet, sıdk ve tebliğ” olarak ifade edilen faziletleridir.
Fiziği, kimyayı, tıbbı, astronomiyi, hukuku ve de matematiği deney ve gözlem metotlarıyla ve sistematik çalışmalarla öğrenebiliriz.
17. asırdaki en büyük bilginimiz olan Kâtip Çelebi, Hıristiyanların doğa bilimlerine merakla sarıldıklarını, Müslümanların meraksız ve ilgisiz kaldığını üzüntüyle anlatır ve dinî bilgelerle bilimsel bilgilerin farklı alanlar olduğunu anlatır. “Peygamberlerin ve Ashab-ı Kiramın vazifesi halka dinî konuları öğretmek olup eşyanın hakikatini açıklamanın onların vazifesi olmadığını” belirtir. (Cihannüma İBB 2010, s. 124.)
Dinin alanı ile bilimin alanını karıştırmak ikisini anlamaya da zarar veriyor.
İSLAM MEDENİYETİ
Haklı olarak övündüğümüz “İslam Medeniyeti” döneminde, kabaca 9-12. asırlarda Müslümanlar çok “meraklı” idiler. Yunan, Hind, Süryani bilimlerini, felsefelerini okudular, tartıştılar.
Merhum Fuat Sezgin, 5 ciltlik “İslam’da Bilim ve Teknik” adlı eserinin ilk sayfasına Biruni’nin şu sözüyle başlar:
“Ben her kişinin yapması gerekeni yaptım: Öncellerin başarılarını minnettarlıkla karşılamak… Onların yanlışlarını ürkmeden doğrultmak… Kendisine gerçek olarak görüneni gelecek kuşaklara emanet etmek…”
Dikkat, geçmiş nesillerden gelen “yanlışları ürkmeden doğrultmak!”
O muhteşem medeniyet bu açık zihniyetle oluşmuştu. Geçen asırlarda standartlaşmış, kalıplaşmış bugünkü Müslüman zihniyetinin anlamakta çok zorlanacağı fikirler ve ilmi-felsefi eserler yazdılar. Batı’da Rönesans bundan çok istifade etti.
Fakat 19. Yüzyılda Abdülhamid’in Sadrazamı Said Paşa, İbni Sina’nın Şifa adlı kitabını Türkçeye çevirtmek istemiş, görevlendirdiği kişi, okuduktan sonra “âsar-ı muzırra” yani “zararlı eserlerden” saymış ve tercüme yakılmıştı. (Mustafa Gündüz, Mehmed Sait Paşa’nın Hatıraları, Ketebe Yay, cilt 1, z. 161)
BİLİMİN NERESİNDEYİZ?
Bugün İBni Sina adına hastanelerimiz var ama modern bilimin neresindeyiz?
Atıf indeksine giren akademik yayınlarda 2011’den beri İran’ın gerisindeyiz.
TUBA’nın “2020 Bilim Raporu”nda, bilimsel yayınlar konusunda şu yazıyor:
“Türkiye, özellikle 2000-2006 arasında, öncü ülkelere göre daha hızlı bir büyüme kaydetmiş ve aradaki farkı bir miktar kapatmıştır. Ancak, 2006 yılından sonra referans noktası olarak belirlediğimiz öncü ülkelerdeki artış hızı değişmezken, Türkiye’de durgunlaşma başlamıştır.” (s. 25)
Prof. Ufuk Akçiğit’in feryadını unutmayalım: “12 bin akademisyen Türkiye'yi terk etti.” (12 Nisan 2023)
Elbette uzaya gitmemizi, ilk Türk astronot Alper Gezeravcı ve takım arkadaşlarını alkışlıyorum. Fakat unutmayalım, Bilgi ve İletişim Teknolojileri ürünleri ihracatında Vietnam bizi geçti.
Bilim ve hukuk, olmazsa olmaz.