Erdoğan’ın ekonomi modeli
Cumhurbaşkanı Erdoğan partili arkadaşlarına hitap ederken “artık kaybedeceğimiz çok şey var” diyor. Gerçekten, Erdoğan Türkiye için ucu bucağı, hesabı kitabı belli bir program ortaya koymuyor, taraftarlarını ‘aman kaybetmeyelim’ duygusuyla motive etmeye çalışıyor.
Krize girmiş bir ekonomi için ortaya konulacak bir programın evvela “kaynak” sorununa çözüm göstermesi lazım. Halbuki Erdoğan’ın iktisat politikaları “kaynak” yaratmıyor: İç kaynakları tüketerek, dışarıya aşırı yüksek faizle borçlanarak çarkları çeviriyor. Nereye kadar?..
İKTİDARIN DÖNEMLERİ
AK Parti 2002 yılında liberal ekonomi dilini kullanarak, hatta IMF ve Dünya Bankası ile mevcut ilişkileri devam ettireceğini parti programına yazarak iktidara geldi. Kemal Derviş’ten devraldığı IMF destekli programa AB faktörünü de ekleyerek ekonomik gelişmeyi hızlandırdı. O dönemde Erdoğan’ın dilinde “dış güçler, mandacı iktisatçılar, emperyalizmin uşakları” gibi kavramlar yoktu.
Hatta “faiz hayatın gerçeğidir, bunu iktidarda gördük” diyordu. (18 Nisan 2004
İktisatçı Prof. Ozan Bakış, 2002-2013 yıllarını “reform dönemi”, 2014-2018 yıllarını ise “duraklama dönemi” olarak niteliyor. Bütün veriler bunu doğruluyor.
Duraklama döneminden gerilemeye kayılmasında temel faktör; üretim yerine, daha çabuk oy getiren tüketim ve rantla büyüme politikası oldu. Bu gerçeği, itiraf gibi, iktidarın hazırladığı 11. Kalkınma Planı da yazmaktadır. (Paragraf 130 ve 131)
GERİLEME DÖNEMİ
2018 yılı hem CB sistemine geçişle, hem ekonomideki yapısal bozulmalarla “gerileme dönemi” başladı.
İçerideki değirmenin suyu çarkları çevirmeye yetmiyordu. Reform döneminde bol bol sağlanan “dış kaynak” artık sağlanamıyordu, iktidar Merkez Bankası’nın ve Hazine’nin kaynaklarını sarf ediyordu artık. Merkez Bankası’nın bağımsızlığının sıfırlanması ve ‘128 milyar dolar’ın harcanması 2019’de gerçekleşti, iç kaynakları sarf etmede çığır açtı!
Dış politikadaki ideolojik gerilimler “bunlar Haçlı ittifakı” yahut “dış güçler” türü söylemler, kurumların aşındırılması ve yetkilerin tek elde toplanması iç ve dış yatırımcıyı ürküttü. Artık “para politikası” gibi son derece karmaşık ve son derece kritik bir alanda “nass var, sana bana ne oluyor” deniliyordu, “faiz hayatın gerçeğidir” sözü on beş yıl geride kalmıştı.
Tabii iç kaynakları kullanmanın da biri sınırı vardı. Bu yüzden yetersiz kalıyor, döviz ve enflasyon tırmanıyordu…
‘ENFLASYONLU BÜYÜME’
2020 sonbaharında Naci Ağbal ve Lütfi Elvan gibi rasyonel ve ilkeli iki ekonomist göreve getirildi ve “reform dönemi” ilan edildi. Göstergeler iyileşmeye başladı. Fakat bu dört ay sürdü. Ağbal’ın yerine Kavcıoğlu, Elvan’ın yerine Nebati’nin getirilmesiyle bugünkü konjonktüre girdik.
Sayın Nebatı dürüstçe anlatıyor:
“Dövizi düşürmek için yüksek faiz artışı yapabilirdik. Ama o zaman üretim bundan olumsuz etkilenirdi. Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik.” (6 Haziran)
Doğru fakat eksik… Kurumlara ve ekonomi politikalarına güvenin eridiği bir ortamda faizi arttırmak çözüm değildir. ‘Yükselme dönemi’nin dinamiklerini yakalamak için Merkez Bankası’nın bağımsızlığı şarttır, Ortodoks iktisat politikaları şarttır. ‘Bizden’ değil liyakatli kadrolar şarttır. İşte iktidar bunu göze alamadığı için “Enflasyonlu büyüme” yanlışını tercih etti, vaziyet ortada. İhracatçılar bile ciddi sıkıntı sinyalleri veriyor.
İKTİSAT BİLİMİ
Saygın iktisatçılarımızdan Prof. Selva Demiralp, aynı gün uyarmıştı:
“‘Enflasyonla birlikte büyüme’ talebin şişirilmesidir, sürdürülebilir değildir. Üretim kapasitesini artırmaz, verimliliği teşvik etmez. İstihdama yansıması sınırlıdır. Bu tür şişkinlikler daha fazla enflasyon, gelir dağılımında bozulma, yatırım iştahında azalma olarak geri döner.” (6 Haziran)
Demiralp’in söylediği gerçekleri aynen yaşıyoruz. İktisat bilimi nasıl öngörü kazandırıyor, görüyorsunuz.
Erdoğan, politikalarını alternatifsiz göstermek için, rasyonel politikaları “mandacı, dış güç, emperyalist uşağı” falan gibi ideolojik sözlerle suçluyor.
Halbuki, 2002-2013 dönemi dahil, bütün Cumhuriyet tarihimizdeki iktisadi yükselme dönemlerini sağlamış olan rasyonel politikalara, kurallar ve kurumlar yönetimine geçmekten başka çaremiz yok. Geciktikçe yoksullaşmamız artıyor.
NOT: Bütün okurlarımın, bütün Müslümanların kurban bayramını tebrik ediyor, nice mutlu,huzurlu bayramlar diliyorum.